İmanda parçalanmak, fırkalara ayrılmak yasaktır

 

İmanda, itikadda parçalanmak hiziplere bölünmek caiz midir?

CEVAP

İmanda parçalanma, fırkalara ayrılmak kötüdür, asla caiz değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Hidayeti (kurtuluş yolunu) öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp, müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme atarız.) [Nisa 115]

(Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız. Fırkalara bölünmeyiniz.) [Al-i İmran 103]

 

Peygamber efendimiz de, müslümanlar arasında imanda ve itikadda ayrılıkların felaket olduğunu bildirerek, meşhur olan bir hadis-i şerifinde: (Beni İsrail (yahudiler), 71 fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan 70’i Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasara (hıristiyanlar) da, 72 fırkaya ayrılmıştı. 71’i Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan 72’si Cehenneme gidip, yalnız bir fırka kurtulur) buyurmaktadır. Eshab-ı kiram bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduğunda; (Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshabımın gittiği yolda gidenlerdir) buyurdu.

 

Bir başka hadis-i şerifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka kurtulacak, diğerleri helak olacaktır) buyurduğunda Eshab-ı kiram; "Kurtulan fırka hangisidir?" diye sorunca, (Ehl-i sünnet vel-cemaattir) buyurdu. Eshab-ı kiram bu defa "Ehl-i sünnet vel-cemaat nedir?" diye sordular. (Bugün benim ve Eshabımın bulunduğu yolda olanlardır) buyurdu. [İbni Mace, Tirmizi]

 

İman edilecek şeylerde ayrılık olmaz

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

İman edilecek şeylerde Eshab-ı kiramın hepsine uymak lazımdır. Çünkü, itikad edilecek şeylerde, birbirlerinden hiç ayrılıkları yoktur. Eshab-ı kiramdan birine dil uzatan kimse, hepsini lekelemiş olur. Çünkü, hepsinin imanı, itikadı birdir. Birine dil uzatan, hiçbirine uymamış olur. Birbirlerine uygun olmadıklarını, aralarında birlik bulunmadığını söylemiş olur. Onlardan birini kötülemek, onun söylediklerine inanmamak olur. İslamiyeti bizlere bildiren, onların hepsidir. Onların herbiri adildir, doğrudur. Herbirinin İslamiyet’te bildirdiği bir şey vardır. Herbiri âyet-i kerimeleri getirerek, Kur’an-ı kerim toplanmıştır. Bir kısmını beğenmeyen, İslamiyeti bildireni beğenmemiş olur. Beğenmeyen de Cehenneme gider. Kur’an-ı kerimde, (Kur’an-ı kerimin bir kısmına inanıyorsunuz da, bir kısmına inanmıyor musunuz? Böyle yapanların cezası, dünyada, rezil, rüsva olmaktır. Ahirette de, en şiddetli azaba atılacaklardır) buyuruldu. (Bekara 85)

 

Kur’an-ı kerimi toplayan üç halifeyi kötülemek, Kur’an-ı kerimi kötülemek olur. Aklı olan kimse, Eshab-ı kiramın hepsinin, yanlış bir kararda birleşeceklerini söyleyemez. Halbuki o gün, Eshab-ı kiramdan 33 bini, hep birden, istekle ve seve seve Hz. Ebu Bekir’i halife yaptı. 33 bin Sahabinin, yanlış bir işte, söz birliği yapması, olacak şey değildir. Nitekim, Resulullah, (Ümmetim, dalalette birleşmez, yanlış bir iş üzerinde ittifakta bulunmazlar) buyurdu. (İbni Mace)

 

Eshab-ı kiram arasında olan ayrılıklar, kötü düşüncelerden değildi. Çünkü onların mübarek nefisleri tertemiz olmuştu. Onların bütün istekleri, İslamiyete uymaktı. Ayrılıkları, ictihad ayrılığı idi. Yanılanları da sevaba kavuşur. İmam-ı Şafii, (Allahü teâlâ, ellerimizi o kanlara bulaştırmadı. Biz de dillerimizi bulaştırmayalım. Resulullahtan sonra, Eshab-ı kiram çok düşündü, Hz. Ebu Bekir’den daha üstün kimseyi bulamayıp, onu halife yaptılar) buyurdu. Bu da, Hz. Ali’nin ikiyüzlü olmadığını ve Hz. Ebu Bekir’i seve seve halife yaptığını göstermektedir. (c.1, m. 80)

 

Muhammed Masum hazretleri de buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, (Ya Musa! Benim için ne amel yaptın?) buyurdu. O da, (Ya Rabbi! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim ve seni zikrettim) deyince, Allahü teâlâ, (Namaz, senin için burhandır. Oruç, seni Cehennemden koruyan kalkandır. Zekat, mahşer günü, herkes sıcaktan yanarken, sana gölge yapacaktır. Zikir de, o gün, karanlıkta, sana nur olacaktır. Benim için ne yaptın?) buyurdu. Hz. Musa, (Ya Rabbi, senin için olan amel nedir) dedi. Allahü teâlâ, (Sevdiğimi benim için sevdin mi ve düşmanımı düşman bildin mi?) buyurdu. Hz. Musa, Allahü teâlânın sevdiği amelin, Onun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı.

 

Demek ki, sevgilinin sevdiklerini sevmek ve düşmanlarına düşman olmak, sevginin alametidir. Mümtehine suresinin, (İbrahim ve Eshabı, kâfirlere, biz sizden ve putlarınızdan uzağız. Sizin, bir olan Allah’a inanana kadar, aramızda düşmanlık olacaktır dediler. Bunların bu güzel halleri, size örnek olmalıdır) mealindeki 4. âyeti gösteriyor ki, iman sahibi olmak için, bu düşmanlık şarttır ve Allah düşmanlarını sevmek, imanı yok eder. Resulullahın sohbetine kavuşmakla şereflenen Eshab-ı kiram, birbirlerini çok severlerdi. Birbirlerine değil, kâfirlere düşman idi. Fetih suresinin (Kâfirlere düşman, birbirlerine merhametli idiler) mealindeki 29. âyeti sözümüzü ispat etmektedir. (m. 29)

 

Doğru yol nedir?

Bid’at fırkalarını, Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karıştırmamalıdır. Dört mezhep, birbirlerinin doğru yolda olduğunu söyler ve birbirini severler. Bid’at fırkaları ise, müslümanları parçalamaktadır. Bu dört mezhebin birleştirilemeyeceğini, İslam âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Allahü teâlâ, mezheplerin birleştirilmesini değil, ayrı olmalarını istiyor. Böylece, İslam dinini kolaylaştırıyor.

Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:

(Ey iman edenler! Allah’ın dinine sarılın. Birbirinizden ayrılmayın!) [Al-i İmran 103]

Ebussüud Efendi hazretleri burayı açıklarken, (Ehl-i kitabın parçalandığı gibi parçalanıp da doğru imandan ayrılmayın! Cahiliye zamanında birbirleriniz ile dövüştüğünüz gibi bölünmeyin!) buyurdu. Doğru yolun, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği iman olduğunu, Peygamberimiz haber verdi. O halde, Ehl-i sünnette birleşerek, kardeş olmaları, birbirini sevmeleri gerekir. Müslümanların bu birliğinden ayrılan, bu âyet-i kerimeye uymamış olur. Bu yolda birleşir, birer kardeş olduğumuzu bilip birbirimizi severek, dünyanın en büyük, en kuvvetli milleti olur, dünyada rahata, huzura, ahirette de sonsuz saadete kavuşuruz. Düşmanlarımızın ve cahillerin ve sömürücülerin, kendi çıkarları için söyledikleri yalanlara aldanıp, bölünmemeye çok dikkat etmeliyiz! (Hadika s. 696) 

 

İtikadda mezhep tektir

Eshab-ı kirama, tabiine, tebe-i tabiine selef veya selef-i salihin denir. Bunların yoluna "Ehl-i sünnet vel-cemaat" denir. Bid’at ehli bazı kimseler, selef kelimesini istismar ediyorlar. (Selefiyye mezhebi, selefin yoludur) diyorlar. İmam-ı a'zamın, İmam-ı Eşari’nin, İmam-ı Matüridi’nin yolu selefin yolu değilmiş gibi bir intiba vermeye çalışıyorlar.

 

Bazı sapıklar da çıkıp, (Peygamberiyye mezhebi) kursa, buna da bu peygamberin yoludur dese itibar edilir mi? İmam-ı Gazali hazretleri, Eshab-ı kiramın yolu olan Ehl-i sünnet itikadını anlatıp, (İşte selefin mezhebi budur) buyuruyor.

 

İtikadda mezhep tektir. Çünkü itikadda ayrılık olmaz. İtikadda mezhebimiz Ehl-i sünnet vel- cemaattır. Ehl-i sünnet fırkasının meşhur iki imamı vardır. Birincisi İmam-ı Eşari, ikincisi İmam-ı Matüridi’dir. İkisinin ictihadları arasındaki farklılık temelde değildir. Eğer farklılık temelde olsa idi, birisi Ehl-i sünnet itikadından ayrı olsaydı, elbette onun itikadı Ehl-i sünnet kabul edilmezdi.

 

Amelde mezhepler

Amele ait bir mezhepte farklı ictihadlara sahip imamlar olabilir. Mesela İmam-ı a'zam ile İmam-ı Ebu Yusuf’un ictihadı farklı olabilir. Farklı olması, rahmet olup Hanefi mezhebine aykırı olmaz. İmam-ı Eşari ile İmam-ı Matüridi arasında iman konusunda temelde ayrılık yoktur. Hatta biri Hanefilerin, diğeri Şafiilerin imamı demek de doğru değildir. İkisi de ehl-i sünnetin imamlarıdır.

 

İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Matüridi, hanefi mezhebine göre amel ettikleri için itikadda Hanefi imamları olarak bilinmektedir. Ebul Hasen-i Eşari de Şafii’ye göre amel ettiği için itikadda Şafii imamı olarak tanınmaktadır. Bir Şafii, İmam-ı Matüridi gibi inansa veya bir Hanefi, İmam-ı Eşari gibi inansa Ehl-i sünnet olmaktan çıkmaz. Fakat bir kimse, amele ait bir hükümde ihtiyaçsız kendi mezhebini bırakıp, başka bir mezhebin hükmü ile amel etse mezhepsiz olur.

 

İbni Teymiyeciler, selefiyiz diyorlar. Selefilik, vehhabiliğin başka adıdır. İtikadda hak olan mezhebi üçe ayırıyorlar. Halbuki Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, yetmiş ikisi Cehenneme gidecektir) buyurulurken, üç fırkaya fırka-i naciyye denir mi, itikadda üç tane hak mezhep olur mu? Fırka-i naciyye denilen kurtuluş fırkası bir tanedir. O da Ehl-i sünnet-vel-cemaattir. Hadis-i şerifle de bildirildiği gibi, diğerleri Cehenneme gidecektir.

 

Günümüzde mezhepsiz bir prof. bir kitap yazıyor. O zihniyetteki başka bir prof. da, mezhepsizlik üzerine yazılar yazıyor. Kaynak olarak da mezhepsiz bir prof’u gösteriyor. Din konusunda günümüzdeki böyle kimselerin yazısı hüccet olur mu? İslam âlimlerinden nakletmiyorsa yazılarının hiç kıymeti olmaz. Mesela mezhepsiz bir yazar, Miracı inkâr edici bir yazı yazıyor. Sahih hadislere mevzu diyor. (İnanmazsanız falanca profesörün şu kitabına bakabilirsiniz) diyor. Kendisi senet olmadığı gibi,

kaynak olarak gösterdiği mezhepsiz de senet değildir.

 

Müslümanlar kardeştir

Bir mezhepte bulunan müslüman, diğer üç mezhepteki müslümanları kardeş bilir. Onları incitmez. Birbirlerini severler, yardım ederler. Allahü teâlâ, müslümanların imanda birleşmelerini, emrediyor. Böyle inanmaya, Ehl-i sünnet denir. Bütün müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi inanmaları gerekir. Sonradan çıkan Selefiyye veya mezhepsizlik inanışlarının bozuk olduğunu bildiren muteber kitaplar çoktur.

 

Amelde mezheplerin bir olmayıp, çok olmasının, lüzumlu, faydalı olduğu, akıl ile de kolay anlaşılmaktadır. İnsanların yaratılışları birbirlerine benzemediği gibi, sıcak çölde yaşayanlara, bir mezhebe uymak kolay olurken, kutuplara yakın yerlerde yaşayanlara, başka mezhebe uymak kolay geliyor. Dağda yaşanlara, bir mezhep kolay iken denizcilere, bu mezhep güç oluyor. Bir hastaya bir mezhep kolay iken, başka hasta için, başka mezhep kolay oluyor. Tarlada çalışanlarla, fabrikada çalışanlar için de, bu ayrılış görülmektedir. Herkes, kendine daha kolay gelen mezhebi seçip, taklit ediyor veya bu mezhebe tamamen geçiyor.

 

Mezhepsizlerin istedikleri gibi, tek bir mezhep olsaydı ve herkes tek bir mezhebe uymaya zorlansaydı, bu hâl çok güç, hatta imkansız olurdu. Resulullahın rahmet olarak bildirdiği, dört hak mezhepten birine uymak gerekir. [Geniş bilgi için Mezhebin Önemi, Mezhepsizlik ve Vehhabilik maddelerine bakınız.]

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri