Kabir hayatı ve azabı
Ruh nedir? Ölünce ruh
nereye gider? CEVAP İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı.
Ruh, madde değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde,
ne dışındadır, ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır.
Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta
durduran Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, bedeni ruh vasıtası ile diri
tutmaktadır. (Müj. Mektublar) Ahlak-ı alaide buyuruluyor ki: (Aklın
erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan,
bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur.
Ruh, göz vasıtası ile renkleri, kulak ile sesleri kavrar, sinirleri
çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle
işlere ihtiyari yani istekli işler denir. Aklı
kullanmak düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur. Ruh
parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği, yani mücerred
olduğu için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh bir sanatkâra benzer.
Beden bu kimsenin elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi ruhun
bedenden ayrılmasıdır. Bu da sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına
benzer.) İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (Cesetten
ayrılan ruh, ya azaba veya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki
yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız
olarak her şeyi bilir. Bunun için çeşitli nimet veya azapla karşılaşır.
Ruh
bedende iken, herhangi bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa,
ruh bu ayağa tesir edemez, onu harekete geçiremez. Ölüm ise, bütün uzuvların
felç olmasına benzer, ancak ruh, bedenden ayrılınca, müstakil olarak
yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz. Bu
hali, bütün ruhlar yok edilinceye kadar devam eder. Herkes dirilince,
her ruh, yeniden meydana gelen cesede tealluk
eder.) Ölüye kabirde neler
sorulacaktır? Mumyalanıp kabre konulmazsa yine sual olur mu? CEVAP Kabirde
akaidden veya çeşitli akaid ile amelden veya
herkese başka şeylerden sual edileceği Feraid-ül-fevaid kitabında yazmaktadır. İman ve ibadet kitabında, kabirde münker ve nekir meleklerine cevap
olarak Rabbimizin Allahü teâlâ,
Peygamberimizin Muhammed
aleyhisselam, dinimizin İslam, kitabımızın Kur'an-ı kerim, kıblemizin Kâbe-i
şerif, itikadda mezhebimizin Ehl-i sünnet vel cemaat olduğu, amelde
ise dört hak mezhepten hangisi ise, onu öğrenmek gerektiği bildirilmektedir.
Salih
kimse için kabir suali kolaydır. Bu bakımdan dinimizin emir ve yasaklarını
öğrenip ona göre amel etmeye çalışmalıyız. Mumyalanıp
hep dışarıda kalan ölüye ve yanıp kül olan kimselere de kabir suali
olur. (Sirac-ül-vehhac ve Camiussagir şerhi) Ölüme rüya, kabir azabına
kabus demek doğru mudur? CEVAP Hayır, çok yanlıştır.
Ölüm, mümin için nimet, kâfir için musibettir. Allahü teâlâ, Azrail
aleyhisselama, (Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımınkini
de güç al) buyurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Mümin öleceği vakit, rahmet meleklerini görür, can
verme acısını duymaz. Ruhu tereyağından kıl çeker gibi, kolay çıkar,
nimetlere kavuşur.) [Bezzar] Mümin bu anda çok sevinir.
Hz.Azrail, böyle mümine, (Korkma
Erhamürrahimine gidiyorsun, asıl vatanına kavuşuyorsun, büyük
devlete erişiyorsun) der. Böyle kimseye bundan daha şerefli bir
gün yoktur. Müminin ruhunun bedenden ayrılması, yani ölmesi, esirin
hapisten kurtulması gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ölüm, mümine en kıymetli hediyedir.) [Taberani] Ölmek rüya değildir.
Ölmek yok olmak da değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, ruhun
bedene olan bağlılığının sona ermesidir. Ruhun bedenden ayrılmasıdır.
Ölüm, bir halden başka hale dönmesi, bir evden bir eve göçtür. Allahü
teâlâya kavuşmayı isteyen mümin, ölümü kötü görmez. Çünkü ölüm, dostu
dosta kavuşturan bir köprüdür. Cenneti seven ve ona hazırlanan ölümü
sever. Çünkü ölüm olmayınca Cennete girilmez. Dünya hayatı rüya gibidir.
Ölüm uyandırıp rüya bitecek, hakiki hayat başlayacaktır. Hadis-i şerifte,
(İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu.
(Sefer-i Ahiret) Kabir azabı kabus değil,
hakiki azaptır. Bu hususlar hadis-i şeriflerle açıkça bildirilmiştir.
Ölünce müminin ruhu nimetlere kavuşur, kâfirinki ise azaba maruz kalır.
Hadis-i şerifte, (Kabir ya Cennet
bahçesi veya Cehennem çukurudur) buyuruldu. (Tirmizi) Kabir azabı haktır Kabir
azabının hak olduğunu biliyoruz. Fakat bu hususta âyet-i kerime yok
mudur? Kabir azabını kimler inkâr ediyor? CEVAP
Mutezile fırkası, kabir hayatını ve
kabir azabını inkâr etmiştir. Ehl-i sünnet âlimleri ise, bunların var
olduğunu vesikalarla bildirmişlerdir. Günümüzde Mutezile kafasında olan
bazı cahiller de, kabir azabını inkâr ediyor. Kabir azabının varlığını
bildiren vesikalardan bazıları şöyledir: İmam-ı a'zam hazretleri
buyurdu ki: Kur'an-ı kerimde (Onlar, sabah-akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin
kopacağı günde, "Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!"
denilecek) buyuruldu.
(Mümin 46) Sabah-akşam görecekleri
azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı
bildiriliyor. Birincisi kabir azabı, ikincisi ise Cehennem azabıdır.
(El-Kavl-ül fasl) İmam-ı Gazali hazretleri
de, (Bu âyet-i kerime kabir azabını
gösteriyor) buyurdu.
(İhya) Nuh suresinin, (Günahları yüzünden suda boğuldular, ardından
da ateşe atıldılar) mealindeki 25. âyet-i kerimesinde
geçen "Feüdhılu" kelimesindeki F harfi, hiç ara verilmediğini gösterir.
Yani (Suda boğulduktan hemen
sonra kabirdeki azaba maruz kaldılar)
demektir. (El-Kavl-ül
fasl) Al-i imran suresinin,
(Allah yolunda öldürülenleri [şehidleri] ölü sanmayın! Bilakis onlar diridir) mealindeki 169. âyet-i kerimesi
de, kabir hayatını bildirmektedir. (El-Kavl-ül fasl) İmam-ı Şarani hazretleri
buyuruyor ki: Taha suresinin 124.
âyet-i kerimesindeki "Maişeten danken"
kabir azabını bildiriyor. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Mümin kabrinde
yemyeşil bir bahçe içindedir. Ayın ondördü
gibi aydınlatılır. "Feinne lehü
maişeten danken" âyeti, kâfirlerin kabirde
görecekleri azabı bildirir. 99 tinnin kâfirleri
kıyamete kadar kabrinde sokup azap eder.) [Tirmizi] Tekasür suresinin 3. âyetindeki, bu övünmenizin kötü akıbetini
"İleride bileceksiniz!"
demek, "Ölürken"
demektir. 4. âyetindeki "Yine
ileride bileceksiniz" ise "Kabirde"
demektir. (Celaleyn, Medarik, M.Tezkire-i
Kurtubi) Bekara suresinin, (Ölü iken sizi diriltti. Tekrar öldürecek
ve tekrar diriltecek) mealindeki 28.
âyetinde bildirilen, ikinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı
Nesefi de bu âyetin kabir azabı ve nimetine işaret ettiğini
bildirmiştir. (Tefsiri
Şeyhzade) İmam-ı Nesefi
hazretleri, Araf suresinin, (Orada yaşayıp, orada öleceksiniz, yine
oradan dirilip çıkarılacaksınız)
mealindeki 25. âyetindeki "Orada"
dan maksat kabir hayatıdır.
(Şeyhzade) İmam-ı Nesefi
buyurdu ki: Casiye suresinin, (Allah sizi diriltir, sonra öldürür) mealindeki 26. âyetinde, diriltmenin
kabirde olacağını bildiriyor. (Şeyhzade), Tevbe suresinin, (Onları iki defa
azaba uğratacağız) mealindeki 101. âyetindeki azabın birisi kabir
azabıdır. (Kadi
Beydavi) İmam-ı Süyuti hazretleri,
"Kabir azabı" ile ilgili Şerhussudur isminde müstakil bir eser yazmıştır. Buhari ve Müslim ve diğer hadis kitaplarındaki kabir azabı ile ilgili hadis-i
şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında kabir azabı bildirilmektedir.
Kabir azabını inkâr eden, bütün hadis kitaplarını inkâr etmiş olur.
Hz. Âişe validemiz,
(Ya Resulallah, bu ümmet, kabirde azap görecek, benim gibi zayıfların
hali ne olacak?) diye sual edince, Resulullah, İbrahim suresinin, (Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette de sabit sözlerinde sebat ihsan
eder) mealindeki 27. âyeti okudu. (Bezzar), Bu âyette, kabir hayatının
hak olduğu, müminlere kavl-i sabit ihsan edildiği
bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn) İslam âlimleri, kabir
hayatının ahiret hayatından olduğunu, kabir azabının da ahiret azaplarından
olduğunu bildirmişlerdir. (Mektubat-ı Rabbani) Yukarıda âyet-i kerimelerle
kabir azabının hak yani gerçek olduğunu bildirdik. Şimdi de kabir azabı
ile ilgili hadis-i şeriflerden bazılarını bildiriyoruz. Peygamber efendimiz
buyuruyor ki: (Kabir azabı haktır.) [Buhari] (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi] (Tebareke suresini okumak
kabir azabından korur.) [İbni
Mürdeveyh] (Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.)
[Tirmizi, Ebu Nuaym] (Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki] (Koğuculuk, kabir azabına sebep olur.) [Beyheki] (Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.) [İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni] (İdrardan sakının! Çünkü kabirde ilk hesap bundan olacaktır.)
[Taberani] (Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını
gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar.
İşte bunlar, kabir azabından emindirler.) [Taberani] (Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed] (Dün gece rüyamda, bir kimseyi kabir sıkarken gördüm.
Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı.) [Hakim] (Cuma gecesi "Fâtiha" ve 15 kere "İzâ
zülzilet" okuyarak
iki rekat namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi] (Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.)
[İ. Ahmed] (Allah’ım, kabir azabından Sana sığınıyorum.) [Müslim, Nesai, Hakim, Harâiti] (Kabir azabından Allah’a sığınınız.) [Müslim, İ.Ahmed, İE.Şeybe] (Gizleyebilseydiniz, kabir azabını işitmeniz için Allah’a
dua ederdim.) [Müslim, İ. Ahmed, Nesai] (Allah’a yemin ederim ki, 99 tinnin
Kıyamete kadar, kâfire kabrinde azap eder.) [Ebu Ya’la, İbni Hibban, Tirmizi] (Namaz kılmayanın kabri ateşle
dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun] [Tinnin isimli yılan, dünya yılanı değildir. Kâfire ve
günahkâra azap etmesi için Allah’ın yarattığı bir mahluktur.] Resulullah efendimiz,
iki kabir yanında durup, (Bunlardan
biri idrar sıçramasından sakınmadığı
için, diğeri ise, müslümanlar arasında söz taşıdığı için, kabir azabı
çekiyorlar) buyurdu. (İbni Mace) Eshab-ı kiramdan Ya’la
bin Mürre hazretleri, bir kabirde azap olduğunu işitip, Resulullah
efendimize haber verdi. Peygamber efendimiz de, (Ben
de işittim. Söz taşıdığı ve üzerine idrar sıçrattığı için, azap yapılmaktadır)
buyurdu. (Beyheki) Peygamber efendimiz,
iki kabrin yanına gelince, bir hurma dalı getirilmesini emretti. Hurma
dalını ikiye kırıp, yarısını bir kabre, yarısını da diğer kabrin üstüne
koyup, (Bu dal yaş
kaldığı sürece azapları hafifler. Bunlar gıybet ve idrardan dolayı azap
görmektedir) buyurdu. (İ.Mace) (Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan dolayı, Cehennemdekiler
rahatsız olur. Bunlardan biri, ateşten kapalı bir tabut içinde, biri
bağırsaklarını sürür, biri de kan ve irin kusar, öteki ise kendi etini
yer. Tabuttaki, borçlu olarak ölmüştür, üzerinde kul borcu vardır. [Geriye mal da bırakmadığı için borcu ödenmemiştir.]
Bağırsakları sürünen, idrardan
sakınmamıştır. İrin ve kan kusan, müstehcen konuşmuştur. Kendi etini
yiyen de, gıybet ve koğuculuk etmiştir.) [Taberani] Peygamber efendimiz
bir cenazede, (Ya rabbi bunu
kabir azabından koru) diye dua etmiştir. (Müslim, Nesai, Tirmizi) Ehl-i sünnetin ve hanefi
mezhebinin reisi olan imam-ı a'zam hazretleri buyurdu ki: (Kabirde ruhun cesede
iadesi, kâfirleri ve bazı günahkâr müslümanları kabrin sıkması ve azap
edilmesi haktır.) [Kavl-ül fasl]
İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani
hazretleri, (Kabrin bedeni sıkması vardır) buyurdu. (Mektubat-ı Rabbani 3/17) Yine İslam âlimlerinin
en büyüklerinden olan imam-ı Gazali hazretleri de, (Kabir azabı ruha
ve cesede birlikte olacaktır) buyuruyor. (İhya-i ulümiddin) Karada ve denizde ölene
de sual sorulur. Bu da ruhun bedene iade edilmesinden sonra olur. [Nuhbet-ül-leâli s.116,
Bidaye s.91] Ruh ve beden beraber
günah işledikleri için, kabir azabı da, her ikisine birden yapılacaktır.
(El-Müstened) İmam-ı Süyuti hazretleri
(Şerh-us-Sudur), Abdurrahman ibni Receb Hanbeli hazretleri (Ehvâl-ül-kubur)
kitabında, İmam-ı Şarani hazretleri Tezkire-i Kurtubi
Muhtasarı'nda bildiriyor ki: Eshab-ı kiramdan Abdullah
bin Ömer hazretleri, (Yerden boynu zincirli birinin çıktığını, bir adamın
bunu dövdüğünü, zincirli adamın yerde kaybolduğunu, böylece toprağa
girip çıktığını gördüm) dedi. Resulullah efendimiz, bu zata, (O gördüğün kimse, Ebu Cehil'dir, kıyamete kadar kabrinde böyle azap çeker) buyurdu. (Taberani) İmam-ı Taberani'nin
bildirdiği bu hadis-i şerif, mezhepsiz İbni Teymiye'nin talebesi olan
İbni Kayyım-ı Cevziyye'nin Kitab-ür-ruh
isimli eserinde de vardır. Özetini aldığımız hadis-i şerifin metninde Ebu Cehil'in
İbni Ömer hazretlerinden su istediği de yazılıdır. Demek ki, Ebu Cehil'in
sadece ruhuna değil, bedenine de azap yapılmaktadır. Cehennemde de,
çürüyen vücut yerine yeni bir vücut yaratılacak, Cehennemdekilerin böylece
hem ruh, hem de bedenleri azap görecektir. Azabı gören ve çürüyen beden
değildir. Ruhun tasarrufu altında olan beden azap görecektir. İmam-ı Süyuti hazretleri
buyuruyor ki: Her ölünün ruhu, cesedine,
bilmediğimiz bir halde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve
tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde
çürüse de, ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim) Günahları ikisi birlikte
işlediği için, yalnız ruha azap yapılması, hikmete ve ilahi adalete
uygun değildir. Beden kabirde çürüse de, Allahü teâlânın ilminde vardır.
Allahü teâlâ, ölüleri diriltmeye gücü yettiği gibi, bedene de azap yapmaya
gücü yeter. Allahü teâlâ her şeye kadirdir, Onun kudretinden şüphe eden
kâfirdir. (M. Nasihat) Yanıp ölene kabir azabı Günümüzde aklını dinde ölçü kabul eden bazı kimseler,
yanarak ölene kabir suali ve kabir azabı olamaz sanıyor. Bir ölü tabuta konsa, hiç defnedilmese, dışarıda kalsa, çürüse veya çürümese,
ateşte yansa yine kabir suali olur. Meşhur Emali
şerhinde, "Bir kimse kurtlar tarafından parçalanıp yense, yahut
ateşte yansa, denizde çürüse, kabir suali olur, kabir azabına veya kabir
nimetine kavuşur" buyuruldu. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği
gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını
bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid'at sahibi olur.
"Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa da,
kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez" diyen
kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani
3/17- 31) Aklın almadığı şeyleri
akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır. Akıl, göz gibi, din
bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz,
karanlıkta görmediği şeylere "Yok" diyemez. Akıl da, maneviyatı,
fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ,
din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği
gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz. O halde
akıl, din ışığı ile ancak manevi şeyleri anlayabilir. Ölen kimse acı duyar
Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri,
"Kürar" ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır.
Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz.
Elini, ayağını oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir
ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna
benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz. İnsan, ruhu sayesinde
ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın vücudu,
bir marangozun aletleri gibidir. İnsan ölünce, aletleri olmadığından,
ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için
gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım
eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü
teâlâ, ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden
Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır. Bir kimseye, başkasının
bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik
olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir.
Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir
testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar.
İnsan ruhu sayesinde
vardır
Görmeyen gözün yerine
sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye
tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan,
ruh demektir. Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden
alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete,
kâfir ise Cehenneme gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya
nimete kavuşur veya azaba maruz kalır. Ruhun mahiyetini bilmeyen veya Allah’ın kudretinden şüphe
eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının
olmadığını zanneder. Halbuki kabir azabının olduğunu dinimiz açıkça
bildiriyor. Bu konudaki âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri yukarıda
bildirdik. İslam
âlimlerini çok seven bir arkadaş, rüyasında Seyyid Abdülhakim Arvasi
hazretlerini İmam-ı Rabbani hazretleri ile beraber görüyor. Bu
büyükleri seven birisi, vefat ettiğinde, henüz kıyamet kopmadan onların
yanına gidebilecek mi? Yani kabir hayatı yalnız mı yaşanıyor yoksa o
mübarek zatlarla birlikte olmak var mı? CEVAP
Kâfirler
Cehenneme gidecek. Müminler Cennette olacak. Evet, bu büyükleri sevdiğimiz,
onları başımıza taç, kendimize rehber edindiğimiz için onların yanına
gideceğiz. Kıymetli kitaplardaki bilgi şöyledir: Bir
kimse, kıyamet günü kimler arasında bulunacak ise, kabir hayatında da,
onların arasında bulunur. Dünyada iken kimleri seviyorsa, kimlerin arasında
yaşıyorsa, kıyamette onlar ile beraber haşr olunacaktır. İmam-ı Ahmed
bin Hanbel buyurdu ki: (Müminlerin ruhları Cennettedir. Kâfirlerin
ruhları Cehennemdedir.) Bazı
âlimlere göre, Cennet-ül mevadadırlar. Bu
Cennet, Arşın altındadır. Zinayı âdet edinen, faiz ve yetim malı yiyenlerin
ve mezhepsizlerin ruhları Cehennemde azap içinde olurlar. Üzerinde kul
hakkı bulunanların ruhları Cennete girmez. Böyle günah işleyenlerin
ve zulüm edenlerin ruhları da böyledir. Evliyanın ve salih müminlerin
ve Ehl-i sünnet kitaplarını yayanların ruhları kabirlerine gelerek,
cesetlerini ziyaret ederler. Müminlerin ruhları birbirlerini ziyaret
ederler. Bilhassa, Cuma gecelerinde konuşurlar. Mümin vefat edip, ruhu
semaya çıkınca, müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar.
Vasiyet etmeden ölenlerin ruhlarına konuşmak için izin verilmez. [Vasiyetlerin
en kıymetlisi, Ehl-i sünnet kitabı hediye etmektir.] (Feraid-ül-fevaid) Kabir azabından kurtulmak için Kabir azabından kurtulmak
için ne yapmak gerekir? CEVAP Kabir veya Cehennem azabından kurtulmak
için itikadı düzgün bir müslüman olmak ve dinimizin emirlerine riayet
etmek, yasakladıklarından kaçmak şarttır.
Kabir azabı en çok, üstüne idrar sıçratan ve
müslümanlar arasında söz taşıyana olur. Resulullah, 2 kabir yanında
durup, (Bunlardan biri, idrar sıçramasından sakınmadığı
için, diğeri ise, müslümanlar arasında söz taşıdığı için kabir azabı
çekiyor) buyurdu. (İbni Mace) Cuma günü veya gecesi
ölenler, her gece Tebareke [ve secde] suresini
okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlas suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Namaz kılmayanın kabri ateşle
dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun] (Tebareke suresini okumak
kabir azabından korur.) [İbni
Mürdeveyh] (Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.)
[Tirmizi, Ebu Nuaym] (Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki] (Koğuculuk, kabir azabına sebep olur.) [Beyheki] (Kabir azabının çoğu, üzerine idrar sıçratmaktan olacaktır.) [İ.Mace, Nesai, Hakim, Dare Kutni] (Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını
gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar.
İşte bunlar, kabir azabından emindirler.) [Taberani] (Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed] (Dün gece rüyamda , bir kimseyi kabir sıkarken gördüm.
Namazı gelip onu kabir azabından kurtardı.) [Hakim] (Cuma gecesi "Fâtiha" ve 15 kere "İzâ
zülzilet" okuyarak
iki rekat namaz kılan kabir azabından emin olur.) [Deylemi] (Fisebilillah gözcü olarak vefat eden kabir azabı görmez.)
[İ. Ahmed] (Recebin ilk Cuma gecesini ihya eden [saygı gösteren], kabir azabından kurtulur.) [S.Ebediyye] (Kabir, ahiret konaklarından ilkidir. Bundan kurtulan
için ötesi kolaydır. Kurtulamayana ise ötesi çok zordur.) [Tirmizi] (Bir müminin kabrini ziyaret ederken, Allahümme inni eselüke-bi-hurmet-i Muhammed aleyhisselam en la tüazzibe
hazelmeyyit derse, o ölünün azabı kıyamete
kadar kaldırılır.) [Etfal-ül
müslimin] Hz. Ali’den gelen bir
rivayette, kabir azabından kurtulmak için, şunlar tavsiye edilmiştir: 1- Âyet-el-kürsiyi
çok okumak.. 2- Cuma günleri iki rekat namaz kılmak. [Kaza
namazı borcu olan nafile namaz kılamaz. Birinci rekatte Fatiha ile Tebareke,
2. rekatte Fatiha ile İhlas okunur.] 3- Her gün
yüz İhlas okumak. (Zühre-tür-Riyaz) Vefat eden bir yakınım
için dua etmek istiyorum. Ona nasıl yardım edebilir, hangi duaları yapabilirim?
CEVAP Ölü için yasin-i şerif
okumak çok faydalıdır. Kelime-i tehlil okumalı,
sadaka vermelidir. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki: Ölülere, dua ile, istiğfar
etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yetişmek
gerekir. İbrahim aleyhisselam, (Ey
Rabbimiz, [kıyamette] hesap
için ayağa kalkıldığı gün, beni, ana-babamı ve bütün müminleri mağfiret
eyle) diye dua etmiştir. (İbrahim 4) Bir müminin duası ile
diğer müminlerin günahları affediliyor ki, böyle dua edilmesi emredilmiştir.
Yine her gün namazda, (İbadillahissalihin)
diyerek müslümanlara dua ediyoruz. Faydası olmasaydı, her tehıyyatta
bunun okunması emredilmezdi. Bir müminin cenaze
namazı kılınırsa, günahlarının bir kısmı veya tamamı affolur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Bir müslüman ölür de, üç saflık bir cemaat namazını
kılarsa, o mevta Cennete girmeye hak kazanır.) [Tirmizi, Ebu Davud] Mümin ölünce, geride
kalan evladı, onun için dua ederse, o kişinin amel defterine sevap yazılır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üçü bundan
müstesnadır: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendisine dua eden salih
evlat bırakan.) [Buhari] Ölmüş ana-babası için
ne iyilik yapılacağı sual edildiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Onlar için dua ve istiğfar et!) (Hakim) Yine buyurdu ki: (Sadaka veren kimse, sevabını müslüman ana-babasına
da niyet ederse, verdiği sadakanın sevabı, onlara da gider, kendi sevabından
da bir şey eksilmez.) [Taberani] İmam-ı Ahmed bin Hanbel
hazretleri, (Kabristana girince, Fatiha, Kul-euzüler
ve İhlas suresini okuyup hediye edince, sevabı hepsine vasıl olur) buyurdu. Hadis-i şerifte de
buyuruldu ki: (Bir kimse, kabristandan geçerken, onbir kere ihlas suresi okuyup sevabını ölülere hediye ederse,
ölü sayısınca sevaba kavuşur.)
[Etfal-ül müslimin] Görüldüğü gibi, ölü
için, dua etmek, Kur'an-ı kerim okumak, sadaka vermek caiz ve gerekir.
Sadece onlar için namaz kılınamaz ve oruç tutulamaz, fakat bunların
sevapları bağışlanabilir. Dürer’deki hadis-i şerifte, (Bir kimse, başkasının yerine oruç tutamaz,
namaz kılamaz; fakat onun orucu ve namazı için fakiri doyurur) buyuruldu.
(Nesai) Hidaye’de, (Oruç, namaz,
sadaka ve diğer ibadetlerin sevabını başkalarına bağışlamak caizdir)
ve Tatarhaniyye’de, (Sadaka veren kimse, sevabının bütün müminlere verilmesi
için niyet ederse, kendi sevabından hiç azalmadan, bütün müminlere de
sevabı erişir. Ehl-i sünnet mezhebi böyledir) buyuruldu. (R. Muhtar)
Önce ölenin
suçu
Hz.Âdem zamanında ölen
biri, şimdiye kadar kabir azabı çekti. Şimdi ölen ise, ona göre daha
az azap çekecektir. Bu Allah’ın adaletine uygun mu deniyor. Önce ölmek
suç mudur? CEVAP Önce ölmek suç değildir.
Allahü teâlâ, hiç kimseye zulmetmez. Kimseye fazla ceza vermez. Hadis-i
şerifte, (Kabir ya Cennet bahçesi
veya Cehennem çukurudur) buyuruluyor. Hz.Âdem zamanında ölen biri,
salih ise, hep Cennet bahçesindedir, kabirde çok kalmasının onun için
hiç mahzuru olmaz. Ölen kâfir ise, kâfir için ebedi [sonsuz] Cehennem
azabı vardır. Kabir azabı, Cehennem azabı yanında çok hafif kalır. Ölen
günahkâr müslüman ise, çektiği kabir azabı günahlarına kefaret olur.
Kabirde çok kalır da, çektiği azap sebebiyle günahı kalmazsa, dirilirken
günahsız olarak dirilir. Demek ki, kabirde fazla kalmak bir adaletsizlik
değildir. Not: Kabir hayatı hakkında geniş bilgi için sitemizdeki Vehhabilik
maddesine bakınız. |