Hubb-i fillah buğd-i fillah

 

Kâfirlerin yanında izzet, şeref mi arıyorlar?

Gayri müslimlerle alışveriş yapıyoruz, iş icabı da olsa dostluk kuruyoruz. Neye dikkat edelim? Birisi papa için (şerefli) dedi, ben de her türlü şeref İslamiyet’tedir, dışında şeref bulunmaz dedim. Bu hususta da açıklama yapar mısınız.

CEVAP

Gayri müslimlerle ticaret yapılır. Aldatılmaz, kötülük yapılmaz. Herkese olduğu gibi onlara da iyi davranmak lazımdır. Hatta hidayete kavuşmaları, müslüman olmaları için dua da edilir. Fakat onları şerefli kabul etmek caiz değildir. Allah ve Resulünün düşmanı olan papa veya papaz, asla şeref sahibi olamaz. Bunda bizim veya onların isteğinin hiçbir kıymeti yoktur. Yani izzet şeref vermek insanların elinde değildir.

 

Hz. Ömer, (Biz, zelil kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri Müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor. İslamiyet’in, her çeşit fazilet ve şeref kaynağı olduğunu bilmeyen papaz, nasıl şerefli olur? Şeref kelimesi sözlükte, yükseklik, büyüklük, yüksek mertebe, insanlar arasında geçerli ve makbul olma, cenab-ı Hakka itaat ve yüksek hizmeti ile çok ihsana kavuşma demek olup, gerçek şeref, yalnız Müslümanlıktadır. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde buyurdu ki:

(Kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, şeref mi arıyorlar? Bilsinler ki, bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.) [Nisa 139]

 

(İzzet ve şeref isteyen, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.) [Fatır 10]

(“Eğer bu savaştan Medine’ye dönersek, andolsun ki, şerefliler, alçakları oradan çıkaracak” diyorlardı. Oysa, şeref Allah’ın, Peygamberinin ve Müminlerindir.) [Münafikun 8]

 

(Allah indinde en üstününüz, en şerefliniz takvada en ileri olandır.) [Hucurat 13]

[Takva, Allah’a ve Resulüne inanıp, emirlerine riayet etmektir.]

(Kur’an-ı kerim, şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.) [Hakka 40, Tekvir 19]

 

(Yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere [Cennete] koyarız.) [Nisa 31]

(De ki, mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz, şerefli; dilediğini de zelil edersin.) [Al-i İmran 26]

 

Allahü teâlâ, son âyet-i kerimede insanları dört sınıfa ayırmıştır:

1- Hem mülk, hem de şeref verdikleri. [Süleyman aleyhisselam gibi]

2- Mülk verip, şeref vermedikleri. [Firavun, Nemrut gibiler]

3- Şeref verip, mülk vermedikleri. [Mülk sahibi olmayan her Müslüman böyledir]

4- Şeref ve mülk vermedikleri. [Mülk sahibi olmayan her kâfir böyledir]

 

Peygamberimiz de, (Şeref ve üstünlük, mal ile değil, ilim ve irfan iledir) buyuruyor. Üstünlük, şeref, büyük bir zatın yakını olmakta da değildir. Kan bakımından daha yakın olan, daha üstün olsaydı, Hz. Abbas, Hz. Ali’den daha üstün olurdu. Kan bakımından çok yakın olan Ebu Leheb’de ise, şeref ve üstünlük hiç yoktur.

 

Hz. Ömer, kölesi ile nöbetleşe deveye biniyorlardı. Şam’a girerken deveye binme sırası köleye geldiği için, köle deve üzerinde idi. Şam ordusunun kumandanı olan Ebu Ubeyde bin Cerrah, bir heyetle karşılayıp, (Ya Halife! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Sana bakıyorlar. Bu yaptığını beğenmezler) der.

 

Hz. Ömer buyurur ki:

(Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözün, buradaki insanlar için çok zararlıdır. İşitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Şerefin, Müslüman olmakta ve ibadet yapmakta olduğunu anlamayacaklar. Biz aşağı insanlardık. Allahü teâlâ Müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi. Allahü teâlânın verdiği bu şereften başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi yine zelil eder. Her şeyden aşağı eder. İzzet, İslamdadır. İslamın ahkamına uyan, aziz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, şerefi, saadeti başka şeylerde arayan zelil olur.)

 

Bu olay da, şerefin yalnız Müslümanlıkta olduğunu göstermektedir. Kâfirlerle dostluk kurmak caiz değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Ey iman edenler, Yahudileri de, Hıristiyanları da dost edinmeyin! Onlar, [İslama olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51]

 

Allah’ın düşmanları hiç sevilir mi?

Kâfir dostu biri, "Cehennem sonsuz değil, çok manasına sonsuz denmiş" diyerek kâfirlerin de Cennete gireceğini yazıyor. Cennet-Cehennem sonsuz değil midir?

CEVAP

Cehennemin ve Cennetin sonsuz olduğuna dair birçok âyet-i kerime vardır. Mesela Bekara 25, A.İmran 116, Maide 85, Enam 128, Tevbe 68, Hud 107.

 

Âyet-i kerimede Cehennem için de, Cennet için de (Hüm fiha halidun = Onlar orada ebedi kalırlar) buyuruluyor. (Bekara 81, 82)

 

Eğer halidun kelimesi tevil edilirse, Cennetin de sonsuz olmadığı ortaya çıkar. Halidun kelimesini Cehennem için tevil edip de Cennet için niçin tevil etmiyor? Sizin de bildirdiğiniz gibi, Yahudi ve Hıristiyanları Cennete koymaya çalıştığı gibi, şimdi de bütün kâfirleri Cennete koymaya çalışıyor. Şeytanın yoldaşları ne yapsa faydasızdır.

 

Allah indinde en kıymetli amel, sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, düşmanlık ettiklerine de sırf Allah rızası için düşmanlık etmektir. Allah dostlarını sevmenin ve düşmanlarına buğzetmenin önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Üç şey imanın lezzetini artırır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, kendisini sevmeyen müslümanı Allah rızası için sevmek ve Allah’ın düşmanlarını sevmemek.) [Taberani]

(Kişi, dünyada kimi severse, ahirette onun yanında olur.) [Buhari]

 

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Sevgi, sevgilinin dostlarını sevmeyi, düşmanlarına düşmanlık etmeyi gerektirir. Bu sevgi ve düşmanlık, aşıkların elinde ve iradesinde değildir. Seviyorum diyen bir kimse, sevgilisinin düşmanlarından uzaklaşmadıkça sözünün eri sayılmaz. Buna yalancı denir. Sevgi, sevgilinin her şeyini sevmeyi gerektirir. Büyükler, (Sevdiğin zatı inciten kimseye gücenmez isen, köpek senden daha iyidir) demişlerdir. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allah’tan uzaklaştırır. Onun düşmanlarından uzaklaşmadıkça, sevgiliye dost olunmaz.) [c.4, m.29]

 

(Muhammed aleyhisselama uymak için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de, onun düşmanlarını düşman bilip sevmemektir. Sevgiye müdahene [gevşeklik] sığmaz. İki zıt şeyin sevgisi bir kalbte, bir arada yerleşemez. Cem-i zıddeyn muhaldir. Yani iki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı gerektirir.) [m. 165]

 

(Doğru imanın alameti, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile küfür, birbirinin aksidir. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerine hakaret ve kötülemek olur. Allahü teâlâ, habibi olan Muhammed aleyhisselama, İslam düşmanları ile savaşmayı ve onlara sertlik göstermeyi emrediyor. Allahü teâlâ, kâfirlerin, kendi düşmanı ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Allah’ın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allah’a düşman olmaya sürükler. Bir kimse, kendini müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, böyle, [Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını “şu iyilikleri de var” diye sevmek] gibi çirkin hareketleri, onun imanını temelinden götürür.) [m. 163]

 

Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:

(Kâfirleri sevmemek Kur’an-ı kerimde açıkça emredilmiştir. Kur’an-ı kerime uymamız farzdır.) [m.29].

Kâfirleri sevmeyi haram eden âyet-i kerimelerden birkaçının meali şöyle:

(Allah’a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve akrabası olsa da, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmez.) [Mücadele 22]

(Kâfirleri dost edinen, Allah’ın dostluğunu bırakmış olur.) [Âl-i İmran 28]

(Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin, sevmeyin!) [Maide 54]

(Ey iman edenler, benim ve sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin, onları sevmeyin!) [Mümtehine 1]

(Kâfirlerle, münafıklarla cihad et! Onlara sert davran, düşmanlık yap!) [Tevbe 73]

 

Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı, (Kâfirlere gadab ederler, birbirlerine merhametlidirler) diye övmektedir

(Feth 29)

 

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:

(Allahü teâlâyı sevmeyen ve Onun düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seven ve kâfirleri düşman bilen, Allah’ın sevgisine kavuşur.) [İ.Ahmed]

(Allah’ın dostunu seven, düşmanına buğzedenin imanı kâmildir.) [Ebu Davud]

(İsyan edenlere düşmanlık ederek, Allah’a yaklaşın!) [Deylemi]

(Bir kavmi sevip de onlarla dostluk kuran, kıyamette onlarla haşrolur.) [Taberani]

(Kâfirlere karşı malınızla, canınızla ve dilinizle cihad edin!) [R.Muhtar]

 

Halife Ömer’e, (Hire’li bir hıristiyan var. Çok zeki, yazısı da çok güzel, bunu kendine katip yap) dediler. Kabul etmedi. Aşağıdaki âyet-i kerimeyi okuyup, (Mümin olmayan birini dost edinemem) dedi

Ebu Musel Eşari hazretleri anlatır: Halife Ömer’e dedim ki:

- Hıristiyan katibim çok işe yarıyor.

- Niçin, bir müslüman katip kullanmıyorsun? (Ey müminler! Yahudi ve hıristiyanları sevmeyin) âyetini işitmedin mi?

- Dini onun, katipliği benim.

- Allahü teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini aziz eyleme! Allah’ın uzaklaştırdığına yaklaşma!

- Basra’yı onunla idare edebiliyorum.

- Hıristiyan ölürse ne yapacaksan, şimdi onu yap! Hemen onu değiştir!

“Camiler Allah’ın evidir”

Bir hoca, dinleri birbirine yaklaştırmak gayesiyle, Allah’ın evi diyerek, kilisede Kuran-ı kerim okudu. Hıristiyanlar da camide İncil okuyacaklarmış. Uygun mudur?

CEVAP

Dört incilden hangisini okuyacaklar? İncillerin Allah kelamı olmadığını Hıristiyanlar da kabul ediyor. Camide incil okunması caiz değildir. Camiye abdestsiz bile girmek caiz değildir.

 

Allahü teâlâya ibadet edilen yere Allah’ın evi denilir. Mesela Kâbe’ye Beytullah, yani Allah’ın evi denir. Fakat kilise ve havra Allah’ın değil, şeytanın evidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Camiler Allah’ın evidir.) [Hakim]

 

Kilisede namaz kılınmaz ve Kur’an-ı kerim okunmaz. Eğer başka yer yoksa kilisede namaz kılmak caiz olur. Namazdan sonra hemen çıkmalıdır. Çünkü, Kilisede, şeytanlar toplanır. Kilise putlardan temizlenirse namaz kılmak mekruh olmaz. (R.Muhtar)

 

Dinler birleşmez. Hak olan hangisi ise onda toplanılır. Hak dinin yalnız İslam olduğunu, bundan başka din kabul etmeyeceğini Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde bildirmektedir. Domuz sütü ile koyun sütü birleşmez. Birleşince hepsi domuz sütü hükmündedir. İçilmesi haram olur.

 

Dinler birbirine nasıl yaklaştırılacak? Mesela Hıristiyanlar, müslümanlığa yaklaşmak için üç tanrı inancını bırakıp iki tanrıya mı inanacaklar? Müslümanlar da Hıristiyanlara yaklaşmak için iki tanrıya mı inanacaklar? Hıristiyan, iki tanrıya, hatta bir tanrıya da inansa, dinine bir zarar gelmez. Fakat müslüman iki tanrıya inanırsa kâfir olur. Onun için Kâfirun suresinde, (Sizin dininiz size, benim dinim bana) buyurulmuştur.

Din cahili bir yazar, (Kilise şeytanların evi demek, fikir faşizmidir. İslam dini, Hıristiyanlığı ve kitaplı dinleri hak bilir) diyor.

CEVAP

İslamiyet niçin geldi? Demek ki hıristiyanlık bozulup asli hüviyetini kaybetmiş ki, İslamiyet gelmiştir. Hatta hiç bozulmamış olsaydı bile Allahü teâlâya (niye İslamiyet’i gönderdin, niye öncekileri iptal ettin?) diye hâşâ hesap mı soracaktık? Böyle din cahilliğine de cehalet faşizmi mi deniyor ki?

Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Hak din yalnız İslamdır.) (Al-i İmran 19)

(Sizin için din olarak İslamı beğendim.) [Maide 3]

(Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

 
“Ol Cehenneme girse gerek”

Bir yazar, Abduhçu birini överek, (Bu zat, mülhidleri, ateistleri, zındıkları sevdiği için hoşgörünün zirvesine çıkmıştır. Yunus Emre ise, bir taraftan “Yaratılmışı hoş gördük, Yaratandan ötürü” diyerek hoşgörülüğünü sergilerken, bir taraftan da, “Beş vakit namaz kılmayan, bilin müslüman olmadı, ol Cehenneme girse gerek” diyerek müsamahasızlık çukuruna düşmüştür) diyor. Yazarın dediği gibi hoşgörülü olmak gerekir mi? Kâfiri seven küfre düşmez mi?

CEVAP

Hoşgörü ne demektir? TDK’nın sözlüğünde, (Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu) deniyor. Dikkat ediniz, her şey deniyor. Yine TDK’da, Mezhebi geniş ifadesini tarif ederken, (Namus konusunda aşırı hoşgörülü davranan kimse) deniyor. Yazara göre, hoşgörü denilen şeyin bir sınırı yoktur. Ne kadar hoş görülürse, o kadar iyidir.

 

Halbuki sınırsız hürriyet gibi, sınırsız hoşgörü de çok yanlıştır. Kötüler hoş görülür mü? Anarşistler ve diğer suçlular hoş görülürse, cemiyetin nizamı nasıl sağlanır?

 

Kâfirleri sevmemek lazım ise de, dinimizin emri gereği, onlara eziyet etmek, kalblerini incitmek haramdır. Zaruret olunca, onlara dostluk göstermek de caizdir. Sevmemek ayrı, onları üzmek ayrı şeydir. Kâfir sevilmez. Din adına, kâfirin, kâfirliğini hoş görmek tehlikelidir. Allahü teâlâ, bu yazarın anladığı manada hiçbir müslümanı hoşgörünün zirvesine çıkarmasın!

 

Müslüman, dinimizin izin verdiği ölçüde hoşgörülü olur. Bunun azı da, çoğu da zararlıdır. Yunus Emre hazretlerinin, “Yaratılmışı hoş gördük, Yaratandan ötürü” diyerek yetmiş iki millete aynı gözle bakması, dinimize aykırı değildir. Dinimizde ırk üstünlüğü yoktur. Bir hadis-i şerifte, (İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir) buyurulmuştur. (İbni Lâl)

 

Bunun için kâfir de olsa, bir kimseden kendini üstün görmek caiz değildir. Çünkü kâfir, müslüman olup ebedi saadete kavuşabilir, müslüman da, maazallah küfre düşüp Cehennemlik olabilir. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri, (Gel, gel, her kim olursan ol gel, müşrik, mecusi olsan veya puta tapsan da gel! Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Tövbeni yüz defa bozmuş olsan da gel) diyor. Manası, (Gel sana müslümanlığı öğreteyim de gerçeği gör) demektir. Çünkü Allah için olmayan sevgi ve düşmanlığın hiç önemi yoktur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(İmanın en sağlam temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah, buğd-i fillahtır.) [Ebu Davud]

 

(Yani, müslümanları sevip, onlara yardım ve hayır dua etmek ve din-i İslamı beğenmeyenleri, İslamiyet’e ve müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemek ve imana, hidayete kavuşmaları için dua etmektir. Buğd, sevmemek, düşmanlık etmek demektir. Buğd-i fillah, Allah için sevmemek, Allah için düşmanlık etmek demektir. Bunun zıddı ise “Hubb-i fillah”tır. Allah için sevmek, Allah için dostluk etmektir.)

 

Resulullah buyurdu ki:

(Cebrail aleyhisselam gibi ibadet etseniz, müminleri, Allah için sevmedikçe ve kâfirleri Allah için kötü bilmedikçe, hiçbir ibadetiniz, hayrat ve hasenatınız kabul olmaz!) [Ey Oğul İlm.]

 

Allahü teâlâ, Hz.Musa’ya sordu:

- Ya Musa, benim için ne işledin?

- Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, zikrettim.

- Ya Musa, kıldığın namazlar, seni Cennete kavuşturacak yoldur, kulluk vazifendir. Oruçların, seni Cehennemden korur. Verdiğin zekatlar, kıyamette, sana gölgelik olur. Zikirlerin de, o günün karanlığında, sana ışıktır. Bunların faydası sanadır. Benim için ne yaptın?

- Ya Rabbi, senin için ne yapmak gerekirdi?

- Sırf benim için dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık ettin mi?

Musa aleyhisselam, Allahü teâlâyı sevmenin, Onun için olan en kıymetli amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-i fillah olduğunu anladı. (Mektubat-ı Masumiyye)

 

Cenab-ı Hak, Hz. İsa’ya da vahyetti ki:

(Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün mahlukların ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [K.Saadet]

Kişi sevdiği ile beraber olur

Ahirette, kişi sevdikleri ile beraber olacağına göre, bir kimse, hem Cennete gidecek iyileri, hem de Cehenneme gidecek kötüleri severse, nereye gider?

CEVAP

İyi ile kötüyü sevmek, temiz ile pisliği karıştırmak demektir. Karışım pis olur. Bir kimse, hem Peygamber efendimizi, hem de Ebu Cehil'in itikadını sevse Cehenneme gider.

(Allah ve Resulünü seviyorum) diyen bir zata, Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(Kıyamette sevdiklerinle beraber olursun.) [Müslim]

 

Allahü teâlâyı ve Onun peygamberini sevmek, emirlerini yapıp, yasak ettiklerinden kaçmak demektir. Allahü teâlâyı sevmenin alameti, dostlarını sevmek, düşmanlarına düşmanlık etmektir. Hadis-i şerifte, (İbadetin efdali, müslümanı müslüman olduğu için sevmek, kâfiri kâfir olduğu için sevmemektir) buyuruldu. Allahü teâlânın düşmanını, mesela Ebu Cehili sevenin, (Allah’ı da seviyorum) demesi yalan olur. Allah’ın sevdiğini sevmeyen de, Allahü teâlâyı sevmiş olamaz. Mesela Hıristiyanlar, Peygamber efendimizi sevmedikleri için, (Allah’ı ve Hz. İsa'yı seviyoruz) deseler de, faydası olmaz. Yahudiler de, Hz. İsa'yı sevmedikleri için, (Hz. Musa'yı seviyoruz) deseler de, kıymetsizdir.

 

Âlimler, (Kişi sevdiği ile beraber olur) hadis-i şerifini şöyle açıklıyor:

Bir kimse, salih bir mümini sever, onun gibi itikada sahip olup, onun gibi amel işlemeye gayret eder. Allah dostlarını dost, Allah düşmanlarını da düşman bilirse, ahirette sevdiği kimse ile birlikte Cennette olur.

 

Bir kimse de hem müslümanları, hem de gayri müslimleri sever, gayri müslimlerin itikadlarını beğenirse, gayri müslimlerle birlikte Cehenneme gider. (Kişi sevdiği ile birlikte olur) demek, sevdiği kimsenin derecesine kavuşur demek değildir. Fakat iyileri sevdiği için, Cennette onlarla birlikte olur. Herkes imanının parlaklığına, kuvvetine göre farklı derecelerde bulunur. (Mektubat-ı Rabbani, Hadika)

Bu yazıdan anlaşılıyor ki, imansızları sevmek, onların itikadlarını beğenmek, insanı ebedi Cehenneme sürükler. Ahirette iyilerle beraber olabilmek için, dünyada da onlarla beraber olmak, onları sevmek, onların yolundan gitmek gerekir.

 

Kâfirleri dost edinen, Allah’ın dostluğunu bırakmış olur

Bazı gruplar diyorlar ki, (gayri müslimlerle arkadaş olmadan onlara İslamiyeti nasıl anlatacağız? İlk önce onlarla samimi olacağız ki, böylece bizim her sözümüze güvenecekler.) Bu sözleri doğru mudur?

CEVAP

Kâfirlerle dostluk kurmak caiz değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:

(Müminler, kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allah’ın dostluğunu bırakmış olurlar.) [Al-i İmran 28]

 

(Ey iman edenler, Yahudileri de, Hıristiyanları da dost edinmeyin! Onlar, [İslama olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51]

 

(Zalimler, [Kâfirler, İslama olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur. Takva ehlinin dostu ise Allah’tır.) [Casiye 19]

 

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Kâfir bir kavmi seven veya onlarla dostluk kuran kimse, kıyamette onlarla haşrolur.) [Taberani]

Peygamberimiz, (Bid'at sahibine düşman gözü ile bakan kimsenin kalbini Allahü teâlâ eman ve iman ile doldurur. Bid'at sahibini kötü bileni Allahü teâlâ, Kıyamet gününün korkularından korur. Bid'at sahibine hakaret edene, Allahü teâlâ, Cennette yüz derece ihsan eder. Bid'at sahibini güler yüzle karşılayan veya ona iyilik eden, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama göndermiş olduğu İslamiyet’i beğenmemiş olur) buyurdu.

 

İmam-ı Rabbani hazretleri 54. mektubunda buyuruyor ki:

İyi biliniz ki, bid'at sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, katkat daha fenadır.

 

Mazher-i Can-ı Canan hazretleri buyuruyor ki,

(Kâfirleri ve bid'at sahiplerini ve açıkça günah işlemeye devam eden fasıkları sevmememiz emrolundu. Bunlarla konuşmamalı, evlerine, toplantılarına gitmemeli, selam vermemeli, arkadaşlık yapmamalıdır. Zaruret ve ihtiyaç olduğu zaman, zaruret miktarı kadar, bu yasaklara izin verilmiştir. Bu zaman, onlarla ihtilat caiz olur ise de, kalbin yine onları sevmemesi lazımdır)

 

Müminin kâfiri sevmesi, arkadaşlığı üç türlü olur:

Birincisi, onun küfrünü beğenir. Bunun için sever. Bu muhabbet yasaktır. Çünkü onun dininden razı olmuştur. Küfrü beğenen kâfir olur. Böyle muhabbet, imanı giderir.

İkincisi, herkesle iyi geçinmek için, kâfire dost görünmektedir. Bu yasak değildir.

Üçüncüsü, ikisi ortasıdır. Onlara meyleder, yardım eder. Dininin bâtıl olduğunu bilerek, akrabalık, iş arkadaşlığı sebebi ile dostluk yapar. Bu muhabbet küfre sebep olmaz ise de, caiz değildir. Çünkü bu muhabbet, zamanla dinini beğenmeye sebep olur. (Mektubat-ı Masumiyye c.3, m.55)

 

Şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, bunlar gibi diyalog kurmamışlar. Kitap neşretmişlerdir. Onlara zulmetmemişlerdir. Gerektiğinde Cehenneme gitmeyip, Cennete gitsinler diye kılıçla yola getirmeye çalışmışlar, savaş etmişlerdir.

 

Kimleri sevmeli?

Müslüman kimi sevmelidir? Kime düşmanlık etmelidir?

CEVAP

Müslüman, gafletle yaşamamalı, her niyeti, her işi, dostluğu, düşmanlığı yalnız Allah rızası için olmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Üç şey imanın tadını artırır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, kendisini sevmeyen müslümanı Allah rızası için sevmek ve Allah düşmanlarını sevmemek.) [Taberani]

(İbadetlerin en kıymetlisi, Allah için sevmek ve Allah için düşmanlıktır.) [Ebu Davud]

(Sevdiğini yalnız Allah için seven, imanın tadına kavuşur.) [Taberani]

 

İbadeti çok olan mümini, az olandan daha çok sevmek gerekir. İsyanı daha çok olan, küfrü ve fuhşu yayan kâfirleri daha çok sevmemek gerekir. Allah için düşmanlık edilmesi gerekenlerin başında, insanın kendi nefsi gelir. Sevmek demek, onların yolunda bulunmak demektir. İmanın alameti de, (hubb-i fillah ve buğd-i fillah)tır.

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allahü teâlânın bazı kulları vardır. Bunlar, peygamber değildir. Peygamberler ve şehidler, kıyamet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirine seven müminlerdir.) [Berika]

(İnsan, dünyadaki kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.) [Buhari]

 

Onun yolunda bulunmazsa, sevgisi sahih olmaz. İnsan, dinine ve emanetine güvendiği salih kimselerle yani iyilerle arkadaşlık etmelidir.

 

Yahudiler ve nasraniler, peygamberlerini sevdiklerini söylüyorlar. Fakat, onların yolunda olmadıkları için, hahamların, papazların uydurdukları yanlış yolda oldukları için, ahirette peygamberlerinin yanında olmayacaklar, Cehenneme gideceklerdir.

 

Yüksek ruhlar, sevdikleri ruhları yukarı çekerler. Alçak ruhlar da, aşağı çeker. İnsan, öldükten sonra, ruhunun nereye gideceğini, dünyada sevdiklerinin halinden anlamalıdır. İnsan, başkasını tabiat icabı veya akıl icabı veya kendisine yaptığı iyilikler icabı veya Allahü teâlânın rızası için sever. Dünyada birbirini seven kimselerin ruhları birbirlerini cezbettiği gibi kıyamette de birbirlerini cezbederler. Kâfirleri seven onlarla birlikte Cehenneme gidecektir.

 

Sevdiğine tâbi olmamak, insanın elinde değildir. Sevmenin en kuvvetli alameti, sevdiğinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir.

 

Sevginin kaynağı

Allah için sevmek ve Buğzetmek nasıl olmalıdır?

CEVAP

Allah için sevmenin derecesi çok yüksektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allah için dost olan kimseyi, Allahü teâlâ, Cennette hiçbir ameli ile ulaşamayacağı yüksek dereceye yükseltir.) [İ.E.Dünya]

(Birbirini Allah için seven iki kişinin Allah katında en kıymetlisi, arkadaşını daha çok sevendir.) [Hakim]

(Arşın etrafında nurdan kürsülerde, nur gibi parlayan zatlar bulunur. Peygamberler ve şehidler bunlara imrenir. Bunlar, Allah için birbirini seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.) [Nesai]

 

(Allahü teâlâ buyurur ki: Benim için birbirini ziyaret eden sevgimi kazanır. Benim için birbirini seven sevgime mazhar olur. Benim için veren, sevgimi hak eder. Benim için birbirine yardım eden, muhabbetimi kazanır.) [Hakim]

(Allahü teâlâ kıyamette buyurur ki: Benim azametim için birbirini sevenleri hiçbir himayenin bulunmadığı bugün, rahmetim altında himaye ederim.) [Müslim]

(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Yani müslümanları sevmek ve dine düşmanlık edenleri sevmemektir.) [İ. Ahmed]

 

Cenab-ı Hak, İsa aleyhisselama buyurdu ki:

(Eğer yer ve gökte bulunan bütün mahlukatların ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [İ. Gazali]

 

İsa aleyhisselam, (Allah düşmanlarına buğzederek, Allahü teâlânın sevgisini kazanın! Onlardan uzaklaşarak Allah’a yaklaşın! Onlara kızarak Allah’ın sevgisini arayın! Gördüğünüz zaman Allahü teâlâyı hatırlatan, sözü ile iyiliklerinizi artıran ve sizi iyiliğe teşvik edenlerle arkadaşlık ediniz!) buyurdu.

 

Allahü teâlâ Musa aleyhisselama: (Herhangi bir arkadaşın, seni benim sevgime teşvik etmezse, o senin düşmanındır) buyurdu. Davud aleyhisselama da, (Kendine dost ara! Beni sevmekte sana uymayanlarla arkadaşlık etme! Çünkü onlar senin düşmanındır, kalbini karartır ve seni benden uzaklaştırmaya çalışır) buyurdu.) [İ. Gazali]

 

(Allahü teâlâ, "Benim için birbirini seven, benim için toplanıp dağılan, benim için birbirini ziyaret eden, benim için birbirine yedirip içiren kimseleri severim" buyurdu) [İ.Malik]

(Kıyamette Arşın gölgesinde bulunacak yedi sınıf kimseden birisi de Allah için birbirini seven, Allah için toplanıp Allah için dağılan kimselerdir.) [Buhari]

 

Vatana, millete zararı dokunan kimselerle arkadaşlık etmemeli, zalimlerden kaçınmalıdır. Fakat yalnız kendisine zulmedenleri affetmek ve onların zulümlerine sabretmek iyidir. İmam-ı Mücahid hazretleri buyurdu ki:

(Allah için birbirini sevenler, birbirlerinin yüzüne gülünce, ikisinin de günahları ağaçlardan yaprak dökülür gibi dökülür.)

 

Gerçek sevgi iyilikle artmaz, kötülükle eksilmez. Hakiki sevgi, sevdiği şeyleri, sevdiği için vermektir.

(İstediğin gibi yaşa, elbette öleceksin. İstediğini yap, yaptığının karşılığını elbette bulacaksın! Dilediğini elde et, bir gün ondan ayrılacaksın! Müminin şerefi ibadetinden, izzeti ise insanlara muhtaç olmamasındandır) hadis-i şerifini düşünüp dinimize uygun bir hayat sürmeliyiz.

 

Madem ki her yaptığımızın karşılığını göreceğiz, o halde iyilik yaparak iyilik bulmalıyız. Darı eken nohut biçemez. Zulüm eken, rahmet biçemez. Günah eken, sevap biçemez. Sevmeyen sevilemez.

 

Allah’ın sevdiklerini sevmemenin veya düşmanlarını sevmenin dindeki yeri nedir?

CEVAP

Çok tehlikelidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Yani müslümanları sevmek ve dine düşmanlık edenleri sevmemektir.) [İ.Ahmed]

Allah’ı sevenin, Onun sevdiklerini de sevmesi, düşmanlarını sevmemesi gerekir. Onun Resulünü ve yakınlarını da sevmesi gerekir. Resulullah efendimize yakın olmak üç türlüdür:

1) Evlat ve akrabası. "Radıyallahü teâlâ anhüm ecmain."

2) Zevceleri. "Radıyallahü teâlâ anhüm ecmain." Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, neseb ile yakınlığı, nikah ile yakınlıkla birlikte zikretmektedir.

3) Eshabı. "Radıyallahü teâlâ anhüm ecmain." Ona, yardıma koşmuşlar, Ona yardım için canlarını feda etmişlerdir. Bu yakınlık, her yakınlıktan daha üstündür.

 

Bütün müminleri sevmek de gerekir. Müminin günah işlemesi sevilmez. Fakat günahkâr olsa da kendisi sevilir. Kâfirleri sevmemek farzdır. Bunu emreden âyet-i kerimeler çoktur.

 

Allahü teâlâyı seven ondan gelen her şeye rıza gösterir. Onun kazasına rıza, en büyük makamdır. Peygamber efendimiz, bir kavme, imanlarının alametini sordu. Onlar da, (Belaya sabreder, nimete şükrederiz, kazaya razı oluruz) diye cevap verdiler. Peygamber efendimiz onları tasdik etti. Allahü teâlânın rızasını talep eden kimse, Onun işinden razı olmalıdır. Rabbimizin her işinden razı ol ve Onun razı olacağı işleri yap!

 

Kavmi, Musa aleyhisselama, (Allahü teâlâ neden razı ise, onu yapalım) dediler. Vahiy geldi. Cenab-ı Hak, (Benden razı olun, sizden razı olayım) buyurdu. Allah’tan razı olan kimse, onun bütün emirlerine uyar ve yasakladığı her şeyden kaçar. Allah’ın takdirine razı olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kıyamette ümmetimden bir kısmı uçarak Cennete giderken, melekler derler ki:

- Hesabınız görüldü mü, ameliniz tartıldı mı, Sıratı gördünüz mü?

- Hayır hiçbirisini görmedik.

- Siz kimsiniz?

- Biz, Muhammed aleyhisselamın ümmetiyiz.

- Ne amel işlediniz de böyle büyük ihsana kavuştunuz?

- Bizim iki hasletimiz vardı. Biri, yalnız iken de günah işlemeye utanırdık. İkincisi de, Allahü teâlânın verdiği az rızka razı olurduk.

- Bu ihsanlar sizin hakkınızdır.)

 

Böyle Allah sevgisi olur mu?  

Bazıları hem Allah’ı seviyoruz diyorlar, hem de Allah’a inanmayanlarla dostluk kurup, onlarla birlikte olmaktan rahatsız olmuyorlar. Böyle Allah sevgisi olur mu?

CEVAP

Kur'an-ı kerim ve hadis-i şerifler, Allahü teâlânın kâfirlere düşman olduğunu, açıkça bildiriyor. Onun düşmanlarını seven, Onu sevmiş olur mu? Kâfirler, Allahü teâlânın düşmanı olmasalardı, (Buğd-i fillah) vacip olmazdı. İnsanı Allahü teâlânın rızasına kavuşturacakların en üstünü olmaz ve imanın kemaline sebep olmazdı.

 

Hak Sözün Vesikaları kitabındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir kimse, Allahü teâlâyı sevmezse ve Allahü teâlânın düşmanlarını düşman bilmezse, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için sever ve kâfirleri düşman bilirse, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.)

(Bir kimse, Allah’ın dostlarını sever, düşmanlarını düşman bilirse ve Allah için verir ve Allah için vermezse, imanı kâmil olur.)

 

Sevenin, sevgilinin sevdiklerini sevmesi ve sevmediklerini sevmemesi gerekir. Bu sevgi ve düşmanlık, insanın elinde değildir. Sevginin icabıdır. Burada, diğer işlerde gereken iradeye ve kesbe ihtiyaç yoktur. Kendiliğinden hasıl olur. Dostun dostları, insana sevimli görünür. Düşmanları, çok çirkin görünür. Bir kimse, birisini seviyorum derse, onun düşmanlarından uzaklaşmadıkça, sözüne inanılmaz. Ona münafık denir. Şeyhül-islâm Abdullah-ı Ensari diyor ki: (Ben Ebul-Hasen Semunu sevmiyorum. Çünkü üstadım Hıdri’yi üzmüştü. Bir kimse, hocanı üzer, sen de ondan üzülmezsen, köpekten aşağı olursun.)

 

Allahü teâlâ, Mümtehine suresinin dördüncü âyetinde mealen, (İbrahim’in ve Onunla beraber olan müminlerin sözlerinden ibret alınız! Onlar, kâfirlere dediler ki, biz sizden ve putlarınızdan uzağız. Dininizi beğenmiyoruz. Allahü teâlâya inanıncaya kadar, aramızda düşmanlık vardır) buyurdu. Bundan sonraki âyet-i kerimede mealen, (Bu sözlerinde sizin için ve Allahü teâlânın rızasını ve ahiret gününün nimetlerini isteyenler için, ibret vardır) buyurdu.

 

Buradan anlaşılıyor ki, Allahü teâlânın rızasını kazanmak isteyenlere, bu teberri [uzaklaşmak] gerekir. Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki, (Kâfirleri sevmek, Allahü teâlâyı sevmemektir. İki zıt şey, birlikte sevilemez.) Bir kimse, seviyorum dese, fakat Onun düşmanlarından teberri etmese, bu sözüne inanılmaz. Al-i İmran suresinin 28. âyetinde mealen, (Kâfirleri sevenleri, Allahü teâlâ, azabı ile korkutuyor) buyurdu. Bu büyük tehdit, çirkinliğin çok büyük olduğunu gösteriyor. (Mektubat-ı Masumiyye c.3, m.55)