Allahü teâlâya
güvenmek
Allah bes, bâki heves ne demektir? CEVAP Bes, kâfi, yeter, yetişir demektir. Bâki, kalan demektir. Heves
ise, nefsin isteği, geçici arzu demektir. Allah bes diyen, Allahü teâlâya tevekkül etmiş olur. Tevekkül, vekil etmek, işini başkasına
havale etmektir. Istılahta ise, Allah’a güvenmek, Ona dayanmaktır. Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan acı olayların,
ezelde takdir edildiğini bilip, üzülmemek, Allah’tan geldiğini düşünerek
seve seve karşılamaktır. Allah bes diyen, [Ona tevekkül eden] yani
onu vekil eden kurtulur. [Vekil: koruyucu, gözetleyici, bakıcı,
yardımcı.] Bes Farsçadır. Allah bes ifadesinin Arapçası,
Hasbiyallah demektir. Hasbiyallah,
Allah bana yetişir demektir. Hasbiyallahü
ve ni’mel vekil ise, Allah bana yetişir, O, güvenilip dayanılan
ne güzel vekil, demektir. Hasbünallahü
ve ni’mel vekil ise, Allah bize yetişir, O, güvenilip dayanılan
ne güzel vekil, demektir. Kur’an-ı kerimde, cesur müminlerin, (Hasbünallahü ve ni’mel vekil) dedikleri bildiriliyor. (Al-i İmran
173) Allahü teâlâ, Peygamber efendimize buyuruyor ki: (Sana hile
yapmak isterlerse, Allah sana kâfidir.) [Enfal 62] (Sana ve
sana tâbi olan müminlere Allah kâfidir.) [Enfal 64] ([Ey resulüm,
senden] yüz çevirirlerse, “Hasbiyallahü
la ilahe illa hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azim” de! = Allah bana kâfidir, Ondan başka ilah
yoktur, ben sadece Ona güvenir, Ona dayanırım. O büyük Arşın sahibidir.)
[Tevbe 129] (De ki: Hasbiyallahü
aleyhi yetevekkel-ül-mütevekkilün=
Bana Allah yeter, güvenip dayanacaklar,
ancak Ona güvenip dayanırlar.) [Zümer 38] (Allah’a
dayan; vekil olarak Allahü teâlâ sana yeter.) [Nisa 81] (Tevekkül
edene Allah kâfidir.) [Talak 3] Zümer suresinin 36. âyetinde mealen, (Allah kuluna kâfi değil mi) buyuruluyor. Evet, (Allah bes) demeliyiz. Böyle kimseye de
şeytan musallat olamaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İman edip
de yalnız Rablerine tevekkül eden kimselere şeytan hakimiyet kuramaz.)
[Nahl 99] Her müslümanın Allah’a tevekkül etmesi farzdır. Tevekkül imanın
şartıdır. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Eğer imanınız
varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!) [Maide 23] Bir insan için en büyük makam, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine
kavuşmaktır. O halde tevekkül etmek gerekir. Çünkü Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ
tevekkül edenleri elbette sever.) [Al-i İmran 159] (Dünya hayatında
size verilen nimetler geçicidir. İman edip, Rablerine tevekkül edenler,
Ona güvenip dayananlar için, ahirette verilecek Allah’ın indindeki mükafat
ise, dünya nimetlerinden daha hayırlı ve daha süreklidir.) [Şurâ 36] Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Hasbiyallahü
ve ni’mel vekil sözü her korku için bir emniyettir.) [Deylemi] (Sabah akşam
7 kere, “Hasbiyallahü la ilahe illahü, aleyhi
tevekkeltü ve hüve Rabb-ül arşil azim” okuyan, dünya ve ahiret sıkıntısından kurtulur.)
[İbni Sünni] (Bunu on
defa okuyanın sıkıntısını Allahü teâlâ giderir.) [Şir’a] (Sıkıntılı
iken “Hasbünallah ve ni’mel-vekil” deyiniz!) [İbni Merdeveyhi] (Tedbir almakta
acizlik gösterme! Tedbire rağmen bir işe gücün yetmezse, “Hasbiyallahü
ve ni’mel-vekil de!) [Buhari] (Evden çıkarken
“Bismillah, tevekkeltü alallah, la
havle vela kuvvete illa billah” diyen kimse, tehlikelerden korunur ve şeytan ondan uzaklaşır.) [Tirmizi] (İbrahim
aleyhisselam ateşe atılırken, “Hasbiyallah ve ni’mel vekil” [Bana
Allah’ım yetişir, O ne iyi yardımcıdır] dedi.) [Hatib] Kur’an-ı kerimde de aynı şey bildiriliyor: (De ki, Allah
bana kâfidir.) [Zümer 38] Allah’tan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir
şey yoktur. Allah’tan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâdan
başka dost edinenin hali, örümceğin durumuna benzer. Halbuki barınakların
en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41] O halde Allah bes [hasbiyallah]
demek ve bu sözde İbrahim aleyhisselam gibi durmak gerekir. Bâki heves, masivadır, Allah’tan
gayrı şeylerdir. Allah’tan gayrı şeylerle uğraşmak ise faydasız işle
vakit geçirmektir. Hadis-i şerifte, (Bir
kimsenin faydasız işle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın, onu sevmediğine
alamettir) buyuruldu. (Mek. Rabbani)
Tevekkül ve çalışmak
Tevekkül, çalışmamak, ilaç kullanmamak demek midir? CEVAP Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra
neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya
tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek
çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i
imran 159) Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen
sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır.
Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka
hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır. Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları,
ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek
seve seve karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin
iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır sandığı çok şey, şerle, şer
sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir. Muhakkak şu işim olsun
diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir. Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta
olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek
için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir
kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp
da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını
istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir. Allahü teâlâ, insanların,
ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır.
(Her hastalığın
ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani] Hz. Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir”
diyerek ilaç kullanmadı. Allahü teâlâ (İlaç
kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu.
Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül
etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara
tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K.
Saadet) Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli,
şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat
masasında ölen az değildir. Hz. İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve
ni’mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir,
O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hz. Cebrail
gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek
sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için (Sözünün
eri olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37) Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın
lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl,
kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat
etmesidir. Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin
bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya
uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata
güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder. 1- Avukatı, ona yaptıkları
iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz. 3- Avukatın
bunu canla başla savunacağına inanır. Avukatına böyle inanır, güvenirse
kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir)
âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir”
der. Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur. Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor
ki: Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir
etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen
ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül
etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayali sebepleri kullanmak,
tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir.
Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allah’tır. Aç olan,
bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur. Gerektiği zaman, böyle
sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allah’a asi olur. Tecrübe
edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allahü teâlâ, meşveret etmeyi,
bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır. Meşveretten
sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak
emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden
ümitli olmak gerekir. Allah’ın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan
ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur
ve kulluk böyle olur. (1/182) Bir âyet meali: (Azmedip de bir işe başlayınca,
Allah’a tevekkül et, Ona güven! Allah size yardım ederse, kimse size
galip gelemez. Size yardım etmezse, kimse yardım edemez. O halde, müminler
Allah’a tevekkül etsinler!) [Al-i İmran 159,160] Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir.
Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Tevekkül, iş yapmayıp
tembel oturmak değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için
tevekkül gerekir. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için de
tevekkül gerekir. Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı ve çalışmada azmin
de gerektiğini bildiriyor. Demek ki her müslüman çalışacak, azmedecek
ve sonra da güvenecektir. Tevekkül bir zaaf değil, bir kuvvettir. Hadis-i
şerifte buyuruluyor ki: (Deveni bağla ve sonra
Allah’a tevekkül et!)
[İbni Asakir] Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak,
her türlü yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı
emretmektedir. Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı,
her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya
ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için münasip
gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı olmalıdır. Yoksa
hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak
beklemek, İslamiyet’te yoktur. Böyle yapmak büyük günahtır. Bir âyet
meali: (İnsana, ancak dünyada
çalışarak
[ihlas ile] yaptığı işler
[ahirette] fayda verir.) [Necm 39] İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları
halde, istediklerine kavuşamazlar. İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde
olmayan bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları
ve başarıları üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul
ederler. İşte kısmet budur. Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır.
(Ben vazifemi yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir
müslüman, bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük
bir iç huzuru ile çalışmaya devam eder. Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:
(Güçlükle beraber elbette
bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et
ve hacetini yalnız Rabbinden iste!) [İnşirah 5-8] Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam etmelidir. Yeryüzündeki her canlının rızkı Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale
harama dikkat etmiyor. Hanımıyla kızıyla çoluk çocuğuyla yani ailece
çalışıyorlar, yine de geçinemiyorlar. Yalan söyleniyor, hile yapılıyor,
kul hakkına aldırış edilmiyor. Bu derece rızıktan
endişe etmek doğru mu? CEVAPHelale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam
âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse,
yardımı ondan beklesin!) buyuruyor. Bu kıymetli sözü çok düşünüp, iyi anlamak lazım. Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip
ne içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini gösterdi. "Değirmeni
yapan suyunu gönderir" demek istedi. Çünkü rızıkları
Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı. Âyet-i kerime meali: (Yeryüzündeki
her canlının rızkını, Allahü teâlâ, elbette gönderir.) [Hud 6]
Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a
yerleş" buyurdu. O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?"
dedi. Hazret, "Rızıklarından şüphe edenlere
yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki: (İmanınız
varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!) [Maide 23] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allah’a
hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar
gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi] (Allah, kendisine
sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden ona rızk verir.) [Beyheki] Tefviz şiirinin açıklamasıErzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin Tefvizname
isimli şiirini anlamakta güçlük çekiyorum. Açıklar mısınız? CEVAP Şiir açıklamak çok zordur. Bu şiirde tefviz işleniyor: Tefviz, her şeyin Allah’ın takdiri ile
olduğuna inanmak, işlerini Allahü teâlâya havale etmek, Onu kendine
vekil yapmak, Ona tevekkül edip güvenmek, Ondan gelene güzelce sabretmek
demektir. Bu zor ise de çok kıymetlidir. Tevekkülün zirvesine çıkan
İbrahim aleyhisselam, ateşe
atılırken bile tevekkülünü bozmadı. Şiir şöyle başlıyor: Hak şerleri
hayr eyler Zannetme
ki gayr eyler Arif onu
seyr eyler Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler. Şöylece de sona eriyor: Vallahi güzel
etmiş, Billahi güzel
etmiş, Tallahi güzel
etmiş Allah görelim netmiş Netmişse güzel etmiş. Şimdi baştan sıra ile açıklayalım: 1- Allahü teâlânın;
kötü işin neticesini hayra çevirdiği çok görülmüştür. Arif olan bunu
kolayca anlar. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Hoşlanmadığınız
bir şey, belki de sizin için hayırlıdır.) [Bekara 216] Bir misal verelim: Hudeybiye anlaşmasına
göre, bir kâfir müslüman olursa, müslümanlar bunu aralarına alamayacaklar,
fakat müslüman olduktan sonra tekrar kâfir [mürted] olanı ise, müşrikler
tekrar saflarına alacaktı. Görünüşte bu anlaşma müslümanların aleyhine
idi. Peygamber efendimiz, neticeyi peygamberlik nuru ile görüp imzaladı
.Anlaşma müslümanların lehine neticelenince, müşrikler, anlaşmayı bozmak
zorunda kaldılar. (M. Ledünniyye)
Üniversitede bir yıl sınıfta kalmak birkaç yönden zararlıdır.
Memuriyet hayatına bir yıl sonra girilir. Bir yıl sonra emekli olunur.
Bir yıllık maaştan mahrum kalınır. Bir yılı kaybetmiş olur. Yakından tanıdığım bir arkadaş, sınıfta kalınca üzülür. Fakat o yıl yeni arkadaşlarla tanışır. Eyyamcı olan bu genç, o arkadaşlarının sayesinde iyi bir müslüman olur. Sınıfta kalması onun için büyük bir nimet olur. Yakışıklı bir genç felç olur. Felç olduktan sonra ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okur. Dinini doğru olarak öğrenir ve yaşamaya başlar. Halbuki önceden dinden imandan habersiz yaşıyordu. Hiçbir nasihat de kâr etmiyordu. Şimdi bu nimete kavuşmasına sebep olan felç hastalığı için Allah’a devamlı hamd eder. Demek ki, (Hoşlanmadığımız
bir şey bizim için hayırlı) olabiliyor. İnsan, bir işin sonucunun
iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır zannettiği çok şey, şerle,
şer zannettiği çok şey de, hayırla neticelenebilir. Bunun için bir işte
ısrar etmemelidir. 2- Tevekkül
edip işlerini Allah’a havale eden ve sonucu sabırla bekleyen müslüman,
rahat eder. İkinci üçlükte tevekkül,
tefviz, sabır ve rıza var. Tevekkül,
değiştirilmesi
insan gücünün dışında olan acı olayların, ezelde takdir edildiğini bilip,
üzülmemek, Allah’tan geldiğini düşünerek seve seve
karşılamaktır. Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra
neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir.Tevekkülün
önemi büyüktür. Her işte tevekkül etmeli, Allah’a güvenmelidir. Kur'an-ı
kerimde buyuruldu ki: (İmanınız
varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23] (Tevekkül
edene Allah kâfidir.) [Talak 3] (Allah yardım
ederse, size kimse galip gelemez. O yardım etmezse, size kim yardım
edebilir? O hâlde, müminler Allah’a tevekkül etsinler!) [A.İmran
160] Bir hadis-i şerif meali: (Allah’a
hakkıyla tevekkül etseniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi,
O sizi de, rızıklandırırdı.) [Tirmizi]
Başa gelen işe sabredilirse ecri görülür. Sabredilmezse, günaha
girilir ve sıkıntıya düşülür. Sabır, tökezlemeyen binektir. Sabır, acı
ise de meyvesi tatlıdır. Sabır üç çeşittir: Belaya sabır, din bilgilerini öğrenirken ve ibadet yaparken
sabır, günah işlememek için sabır. Sabrın önemi büyüktür. Kur'an-ı kerimde
buyuruldu ki: (Sabretmekte
yarış edin!) [Al-i İmran 200] (Allah sabredenlerle
beraberdir.) [Bekara 153] (Sabredenlere,
mükafatları hesapsız verilir.) [Zümer 10] Bir hadis-i şerif meali: (Sabrın imandaki
yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Deylemi]
3- Kalbini Ona
bağla, her şey takdirledir. Tedbir takdiri bozamaz.Tedbirli ol; fakat
tedbirine güvenme! 4- Merhametle
yaratan, bol rızık veren Hak teâlâ, tevekkül edenin her işini en iyi
şekilde yapar. 5- Hacetleri
bitiren Allah’a yalvar, Ondan kaçma! Nefsine uyup başkasına el açma! 6- İlle de şu
iş şöyle olsun deme! Eğer o iş, istemediğin şekilde olmuşsa, hiç üzülme,
Hakkın takdirine razı ol! 7- Boş yere
üzülme, her iş Haktandır, öyle olmasında sayısız hikmet vardır. 8- Allahü teâlânın
her işi düzgündür, aklımız almasa da hepsi uygundur. 9- İşini Hakka
bırak, uzakları çok yakın, yakını eder ırak, 10- Onun işinde hata olmaz. Onun emrine uymayan yanar.
Yeter ki sabretmeyi bil. 11- Bu işler
niye böyle deme. Bunlar her zaman böyle. Mühim olan işin sonudur. 12- Nefsine uyup
da, hiç kimseyi hor görme, kalbini kırma! Bağırıp çağırma! 13- Müminde hile
olmaz, fitne çıkarmaz. Ondan zarar gelmez. Arife tarif olmaz. 14- Onu vekil
edip kadere razı olarak güzel sabretmek hoş, bundan gayrısı
boş. 15- Allahü teâlâ,
kendisini anana, imdat diyene yardım eder. 16- Çaresiz kalsan,
yazdırır ferman, hemen bulunur derdine derman, köle iken olursun sultan. 17- Kâh ağlatır,
kâh güldürür. Kimini yaşatır, kimini öldürür. Yaratmakla yorulmaz, hikmetinden
sorulmaz. 18- Nimet verir
ve alır, zarar ve fayda verir, alçaltıp yükseltir. 19- Kalbleri
değiştirir, kimini susuz bırakır, kimine kevser
içirir, herkesi değişik bir imtihandan geçirir. 20- Kimini huysuz
yapar, kimine güzel huy verir, kimini sevip sevdirir. 21- Kimini çok
renkli, kimini renksiz, kimini gamlı, kimini gamsız yapar. 22- Az yiyip
içen az uyur, hantallıktan kurtulur, zihni açılır, rahmet saçılır. 23- Herkesle
gezme, dostunu üzme, Hak sese ver kulak, nefsin gibi olma ahmak. 24- Maziyi bırak,
istikbale de dalma, hep bugünü de düşünme! 25- Tembelliği
söküp at, Allah’ı eyle hep yad, rıza-i
Haktır maksat. 26- Kötüdür gaflet,
agah ol gayet, arayan bulur Mevlayı elbet. 27- Her sözden
öğüt al, her şeydeki güzelliği gör, bunlar sana ganimet. 28- Allah’ın
ihsanı olarak sonsuz kurtuluşu müjdeleyen birçok işaret var. 29- Söyleyene
değil, söyletene bak, her sözden faydalan ibret alarak 30- Hakkın rızasına
kavuşmak için, edep ve güzel ahlak sahibi olmak gerekir. Son mısralarda, Allahü teâlânın, her şeyi güzel yarattığı,
akrep, yılan, fare gibi zararlı hayvanları yaratmasında, birçok hikmet
bulunduğu, yerde ve göklerde faydasız hiç bir şey yaratmadığı, üç defa
yemin edilerek kesin bir şekilde bildirilmektedir. |