Allah gökte demek küfürdür -3

 

Allahü teâlâ mekandan münezzehtir

Selefi genç diyor ki:

Mülk suresinin, (Göktekinin sizi yere geçirmesinden, taş yağmuruna tutmasından emin mi oldunuz?) mealindeki 16. ve 17. âyetleri, Allah’ın gökte olduğuna kesin delildir. Bunun için Allah mekandan münezzeh demek yanlıştır.

CEVAP

Bizi yere geçirecek, taş yağmuruna tutabilecek olan elbette Allah’tır. Ancak burada gökteki ifadesinden oradakinin Allah olduğunu söylemek yanlış olur. Mesela (Boğaz köprüsü Demirel’in, Fatih köprüsü ise Özal’ın eseridir) cümlesinden, bu köprüleri bizzat yapanların Demirel ve Özal olduğu anlaşılmaz. Başkaları yapmıştır, ama bunlar yaptırdığı için onlara nispet edilmiştir. Canları alan da Allahü teâlâdır. Fakat Azrail aleyhisselam vasıtası ile aldırır. Bize taş yağdıracak olan da Allah’tır. Fakat bunu bir melek vasıtası ile yapar. Bunun için gökteki denmiştir. Yani gökteki görevli melek demektir. İmam-ı Beydavi de, (Sizi yere batıracak veya sizi taş yağmuruna tutacak olan Allah’ın bu âlemin tedbirine vekil ettiği melekten emin misiniz?) diye açıklıyor.

 

Genç diyor ki:

Taha suresinin (Rahman, Arşa istiva etmiştir) mealindeki 5. âyeti de açıkça Allah’ın Arşta oturduğunu göstermektedir. Onda değişiklik olmaz. Hep orada oturur. Selef âlimleri bu âyeti tevil etmemiş, aynen kabul etmiştir. Tevil etmek Kur’ana aykırıdır.

CEVAP

Asıl tevil eden sensin. İstivaya, oturmak anlamı vermek tevildir. Selef âlimleri, (İstiva vardır, keyfiyetini bilemeyiz) buyurmuşlardır. Allah’a oturur demek, onu mahluka, insana benzetmek olur. O hiçbir şeye benzetilemez. Kur’an-ı kerimde, (Onun benzeri hiçbir şey yoktur) buyuruluyor. (Şura 11) [Görüldüğü gibi, onu bir şeye benzetmek bu âyete aykırı bir tevil olur.]

Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Allah Arşa istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]

(Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır.) [Bekara115]

(Allah her şeyi kuşatmıştır.) [Nisa 126]

(Allah göklerin ve yerin nurudur.) [Nur 35]

Eğer bu âyetler tevil edilmezse, Allah hem Arşta, hem de her yerde olduğu anlaşılır. Onun için halef âlimler, cahillerin yanlış anlamaması için tevil etmek zorunda kalmışlardır

 

Genç diyor ki:

(Allah göktedir, Allah yer semasına inip kulların amelini seyreder) hadislerine ne diyeceksiniz? Bu hadisler açıkça Allah’ın gökte olduğunu göstermiyor mu?

CEVAP

Yukarıdaki sözlerinle bu, tezat [çelişki] içindedir. Allah Arşta ise gökte olmaz. Sonra gök bir tane değildir. Kur’an-ı kerimde göklerin yedi kat olduğu bildirilir. Birinci kat, ikinci katın yanında nokta kadardır. İkinci kat, üçüncü katın yanında da böyledir. Her kat böyledir. En üstünde Arş vardır.

Ehl-i sünnet âlimleri, istivayı, Allah Arşa hükmeder diye açıklamışlardır. Peki Allah Arşın hakimi de göklerin ve yerin hakimi değil midir. Hepsine hükmetmez mi? Niye sadece Arşa istiva etti denmiştir de, göklere de istiva etti denmemiştir? Bunu bir örnekle açıklarsak kolay anlaşılır. Türkiye başbakandan sorulur demek, İstanbul, İzmir sorulmaz demek değildir. Vali İstanbul’un elinde denince, ayrıca Beşiktaş ve Fatih’i de söylemek gerekmez. Arş da, yer ve göklerden büyük olduğu için sadece Arş denmiştir. Ancak yine cahiller yanlış anlamasın diye hepsi de bildirilerek şöyle buyurulmuştur: (Göklerin, yerin ve Arşın Rabbi olan Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.) [Zuhruf 82] 

 

Müteşabih âyetleri tevil etmek

Selefi genç diyor ki:

Allah Arşta istiva etmiştir, hep orada oturmaktadır, onda hiç değişiklik olmaz. Âyetler tevil edilmez aynen anlaşıldığı gibi söylenir.

CEVAP

Gencin Allah’ta değişiklik olmaz demesi doğrudur. Ama bu onun oturma görüşünün yanlış olduğunu gösterir. Hâşâ Allah Arşta oturuyorsa, onda değişiklik olmayacağına göre hep orada oturuyor demektir. Ama birçok âyetin zahir manalarına göre, Allah’ın yerde, gökte ve kâinatın dışında olduğu da anlaşılıyor. Böyle olunca, Arşta olmadığı da anlaşılıyor. Şu âyetlere bakalım:

(O, göklerde ve yerde tek Allah’tır.) [Enam 3]

(O gökte ilahtır, yerde ilahtır. [veya gökteki ilah da, yerdeki ilah da Odur.]) [Zuhruf 84]

Bu âyetlerden, hâşâ Allah’ın hem yerde ve hem de gökte olduğu anlaşılabilir. Böyle inanmak ise küfürdür.

 

(O her şeyi kuşatmıştır.) [Fussilet 54]

Bu âyetten de hâşâ, Allah’ın, kâinatın dışında olup her şeyi kuşattığı anlaşılıyor. Bu da küfürdür.

 

(Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nuru, içinde ışık bulunan bir kandile benzer. O ışık bir cam fanus içindedir, fanus ise, inciye benzer parlak bir yıldız gibidir. Doğuya da batıya da nispet edilmeyen mübarek ağacın zeytininden çıkan yağ ile tutuşturulur. Bu yağ ateş değmese de ışık verecek aydınlıktadır. Bu nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara böyle temsiller getirir. O, her şeyi bilir.) [Nur 35]

Bu âyette de hâşâ Allah’ın bir nur olduğu gökleri de yeri de aydınlattığı anlaşılıyor. Bir selefi de (Allah nur olduğuna göre, her yeri aydınlatıyor ve her yerdedir) demişti. Böyle bilmek de küfürdür.

Bu âyetler tefsirlerde açıklanmıştır. Açıklamasız âyetleri okumak bu bakımdan da çok yanlış olur.

Bu âyetler, gencin dediği gibi tevil etmeden, açıklamadan olduğu gibi anlaşılırsa, hâşâ Allah’ın hem yerde, hem gökte, hem Arş’ta, hem kâinatın dışında hem bir nur, bir ışık olduğu da anlaşılır. Gencin Arş’ta devamlı duruyor demesi bu âyetlere zıttır. Arş yaratılmadan önce hâşâ Allah nerede duruyordu? Oturmak, yorgunluk ve acizlik değil midir? Hâşâ Allah aciz denir mi?

 

Müteşabih âyetler tevil edilmez, keyfiyetini Allah bilir denir. Yanlış anlaşılmaması için mana verilecekse görülen manası verilmez. Şu âyetlere de bakalım:

(Kıyamet günü yeryüzü Allah’ın avucunda olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67]

(Allah'ın eli onların elleri üzerindedir.) [Fetih 10] 

 

Şura suresinin 11. âyetinde (O hiçbir şeye benzemez) buyuruluyor. Hâşâ Allah’ın avucu ve eli denince insana benzetilmiş olur. O hiçbir şeye benzemez âyetine göre onu insana benzeten, Arşta insan gibi oturuyor diyen kâfir olur.

(İsa, Allah’ın resulü ve Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve ondan bir Ruhtur.) [Nisa 171]

(Meryem’e ruhumuzdan üfledik.) [Tahrim 12] 

(Adem’e şekil verip ruhumdan üflediğim zaman, secdeye kapanın.) [Hicr  29]

 

Bu âyetlerden de, hâşâ Hz. İsa’nın ve Hz. Adem’in Allah’ın ruhundan bir parça olduğu ve Allah’ın da insan gibi ruhu olduğu anlaşılabilir. Onun için Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde müteşabih âyetlerin keyfiyetini bilmeyiz demelidir.

 

Arş da sonradan yaratıldı

Hıristiyan taraftarı görünen Yahudiler, Hz. İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancını Hıristiyanlığa sokmuşlardır. Hıristiyan İngilizler tarafından uydurulan selefi inanışına göre de tanrı gökte, Hz. Muhammed de sağ tarafında oturmaktadır. Kitabül-Arş isimli kitapta, “Allah Arşa oturur, yanında Resulullaha da yer bırakır” deniyor. Hıristiyanlarla selefilerin böyle konularda birbirine benzemesi tesadüf değildir. Yahudiler Hıristiyanlığı bozdukları gibi, Hıristiyanlar da Müslümanlığı bozmaya uğraşıyorlar. İstisnasız Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsi “Allah mekandan münezzeh” buyuruyor.

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. (İlcam-ül-avam)

 

M. Halid Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:

Müteşabih âyet ve hadisler, kısa veya uzun olarak, tevil olunur. Yani, Allah’a yakışacak mana verilir. Mesela, (Arş’a istiva eden Allah, nerede olursanız olun, sizinle beraberdir) mealindeki âyet için, bu âyette ne murat edilmişse, öylece inandım demeli. Allah’ın ilmi, bizim ilmimize, benzemez. Onun istivası da bizim istivamıza benzemez, beraber olması bizim beraber olmamıza benzemez demelidir. (İtikadname)

 

Selefiler, bu âyetin, beraber olma kısmını tevil ettikleri halde, istiva kısmını tevil etmiyorlar. Böylece Allah’a mekan ve acizlik isnat ediyorlar. Allahü teâlâ hiçbir mahluka benzemez ve noksan sıfatlardan da münezzehtir. Beraber olma âyetini, bir kimsenin bir kimse ile beraber olması gibi zannetmek küfür olur. O zaman mahluka benzemiş olur. O her yerde demekle de, mekan isnat edilmiş olur. Allah’ın mekana ve oturmaya ihtiyacı olur mu? (O hiçbir şeye benzemez) mealindeki âyet nasıl inkâr edilir? İki âyet meali de şöyledir:

(Onun benzeri hiçbir şey yoktur.) [Şura 11]

(Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemal sıfatlar ile tavsif ederim.) [Yunus 10]

 

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Allah, zamanlı, mekanlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, cihetleri O yaratmıştır. Bir şey bilmeyen Onu Arşta veya gökte sanır. Arş da, Onun mahlukudur. Sonradan yaratılan bir şey, kadim olana yer olamaz. Allah, bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. Allahü teâlâ, kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. Çünkü kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Kâinatın devamlı var görünmesi Allahü teâlânın kudreti ile oluyor. (2/67; 3/17)

 

Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, "Bu kimse, hayalinin içinde veya dışında denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya gören de, rüyasının ne sağında, ne solundadır. Rüyasında yer, içer. Hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir. Rüyadan başka hayat yok zanneder. (İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar) hadis-i şerifi, bu dünyanın bir rüyadan ibaret olduğunu bildirmektedir. Yalnız dünya değil, bütün gezegenler, Cennet, Cehennem ve her varlık, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Allahü teâlânın kudreti ile devam etmektedir.

 

Kur’anda yedi şey bildirilir

Abdülaziz bin Baz tarafından yazılan "Akidet-üs-sahiha" adlı kitap "Doğru İnanç" ismi verilerek Türkçeye tercüme edilerek her yere dağıtılmaktadır. Bu kitapta, İstiva, Yed, Vech gibi müteşabih kelimelere, oturmak, el yüz gibi manalar vererek -hâşâ- Allahü teâlâyı cisim olarak bildiriyor. Müşebbihe fırkası gibi inanıyor. (Üstadımız ibni Teymiye de böyle söyledi) diyerek onun da Müşebbiheden olduğunu gizlemeye lüzum görmüyor. İbni Baz, a’ma [kör] bir zat idi. Bir ehl-i sünnet olan zatla ilmi münazara yapıyor. (Âyetleri tevil etmemek, olduğu gibi inanmak lazımdır) diye iddia edince, Sünni zat, artık taşı gediğine koyar: (İ(s.a.v.)uresinin 72. âyetinde, (Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür) buyuruluyor. O halde, sen ahirette kör olarak haşrolacaksın) der. İbni Baz cevap veremeyip hemen çıkıp gider. Bu âyette de kâfirlere kör deniyor. Yoksa dünyadaki körler ahirette kör olmayacaktır. Dünyada iman etmeyerek kör olan ve kör olarak ölen kimse, ahirette de kör [kâfir] olarak Cehenneme gidecektir demektir.

 

Kur'an-ı kerimde manası açık olan âyetlere Muhkem âyetler, manası açık olmayan, tefsire, izaha muhtaç olanlara Müteşabih âyetler adı verilir. Müteşabih olanlara açık manalarını vermek akla ve dine uygun olmazsa, uygun mana vermek, yani tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek günah olur. Âyetler gibi hadis-i şerifler de, muhkem ve müteşabih diye ikiye ayrılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kur'anda yedi şey bildirilir: Yasak, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Helali helal, haramı haram bilin, emredilenleri yapın, yasak edilenlerden sakının! Misal ve hikaye olanlardan ibret alın! Muhkem olanlara uyun! Müteşabih olanlara inanın!) [Hakim]

 

Allah’ın sıfatlarına zıt olarak müteşabih âyet ve hadisleri tevil asla caiz olmaz. Bir âyet meali:

(Müteşabih âyetleri, kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için, kendilerine göre yorumlamaya çalışırlar. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.) [Al-i imran 7]

 

Müteşabih bir âyet olan istiva kelimesini oturdu diye yanlış tevil ederek insanlara benzetenlerin kalblerinde eğrilik olduğunu bu âyet-i kerime açıkça bildirmektedir. Allah’ı Arşa ve oturmaya muhtaç sanmak küfürdür. Allah her türlü noksandan münezzehtir. (Yunus 10)

(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbette Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen sadece bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22, Beydavi]

 

Bu âyette, kâfire kör, mümine gören, Cennete gölge deniyor. Resulullah kabirdekilere ne söyleyecek

de işittirecek? Hâşâ bu abes, boş söz olmaz mı? Kabirdekileri niye hidayete kavuşturmaya uğraşsın ki? Hemen âyetin devamında, (Sen sadece bir uyarıcısın) [vazifen kâfirleri hidayete kavuşturmak değil, sadece tebliğdir] buyuruluyor. Kabirdekilerden maksat, yaşayan inatçı kâfirlerdir. (Beydavi)

Gerçekten kabirdekilerden maksat ölü olsa idi, ölü de işitmeseydi iman edenlere işittirebilirsin ifadesi yanlış olur ve kâfir ölü işitmez, mümin ölü işitir anlamı da çıkardı. Halbuki Buhari’deki hadis-i şerifte kâfir ölü de işitir buyuruluyor. Selefiler, ibni Teymiye’nin yolunda iseler de, bu konuda ona da uymuyorlar. Çünkü ibni Teymiye diyor ki: Bedir’de çukurdaki kâfirlerin işitmelerini bildiren hadis-i şerif meşhurdur. Zaruri inanılması lazım gelen bilgilerdendir. [İnanmamak küfürdür.] (Kitab-ül-intisar-fil-imam-ı Ahmed)

 

Tanrı Baba demek

Hıristiyanlar, Tanrı baba gökte diyorlar. Böyle söylemek uygun mudur?

CEVAP

Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Onun için (Allah her yerdedir) demek caiz olmaz. (Allahü teâlâ her yerde hazır ve nazırdır) ifadesi mecazdır. Yani zamansız ve mekansız hiçbir yerde olmayarak hazır ve nazır demektir. (Birgivi vasiyetnamesi şerhi)

 

Allah gökte demek de küfürdür. Zira Allahü teâlâya, mekan isnat edilmiş olunur. Allahü teâlâ, mekandan beridir. Allah baba diyen de, kâfir olur. (İslam Ahlakı)

 

Eski Adalar Belediye Başkanı bize bir faks çekmişti. Hıristiyan misyonerleri, Adalara "Hamd plakaları" denilen yazılar koyacaklarmış. Bize, uygun olup olmadığını sormuştu. Biz de uygun olmadığını bildirmiştik. Almanyalı Meryem Hemşireler imzası ile asılmasını istedikleri plakalardaki yazılardan bazıları şöyle idi:

Gökteki Rab kuvvetlidir.

Tanrı Babanın sevgi planları.

Babanın seçilmiş çocukları.

Hıristiyanlar gibi, Allahü teâlânın gökte olduğunu söyleyen ve kendilerine müslüman denilen kimseler de maalesef vardır.

 

Yönetici semineri veren Hıristiyan bir uzman, Türklerin dünyada en kötümser millet olduğunu söyler. Sonra küçük bir test yapar. Bitişik kelimelerden meydana gelen "Thegodisnowhere" cümlesini gösterip okunmasını ister. Katılımcıların hepsi bu cümleyi "The god is no where" diye okur. Yani “Tanrı hiçbir yerde değildir, mekandan münezzehtir.” Uzman, yanlışlarını buldum zannı ile tatlı tatlı gülümser. "Tam beklediğim cevap" der ve ekler: “Hıristiyan ülkelerdeki seminerlerde katılımcılar, bunu şöyle okur: "The God is now here" Yani Tanrı, şimdi buradadır.”

Hıristiyanlar, necdi veya selefiler gibi, tanrıyı gökte sandıkları için, tanrının her yerde olduğuna inanırlar. Bazı gafiller de, Hıristiyanların bu yanlış inancını bilmeden yaymaya çalışıyorlar.

 

Kıbleye karşı dua

(Allah her yerde olduğuna göre, namazı niçin kıbleye karşı kılıyoruz) diyen uygunsuz kimseleri işitmiştim. Geçen gün, düzgün itikadlı bir arkadaş, kıbleyi yan tarafına alarak dua ediyordu? Niçin kıbleye karşı dönmediğini sorunca, hemen arkasını kıbleye dönerek duaya başladı. Arkadaşın böyle yapması küfrü gerektirir mi? Kıbleye karşı dua etmek sünnet değil midir?

CEVAP

Önce tevilini bilmeden (Allah her yerde) demek tehlikelidir. Allah’a mekan ittihaz edilmiş olur. Bu ise küfürdür. Allahü teâlâ, mekandan münezzehtir. Dünya, gezegenler, gökler ve Arş ezeli değildir, sonradan yaratılmıştır, mahluktur. Yer ve gökler yok iken de Allahü teâlâ var idi. Onun için Allah her yerde denmez. Böyle söylemek Allah’a mekan göstermek olur. Allahü teâlâ zamanlı ve mekanlı olmadığı için, (Allah, her yerde hazır ve nazırdır) denmez. Fakat (Allah, zamansız ve mekansızdır, hiçbir yerde olmayarak hazır ve nazırdır) manasında söylemek caizdir. Miftah-ül Cenne kitabında, (Bir kimse "Allah’tan boş yer yok" dese, kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâ mekandan beridir) buyuruluyor.

 

Âlimlerimiz buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Hâlbuki kainat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi Allahü teâlânın kudreti ile oluyor.

 

Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, "Bu kimse, hayalinin içindedir, dışındadır denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya gören kimse, rüyasının ne sağında, ne solundadır. Rüyasında yer, içer. Hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir. Rüyadan başka hayat yok zanneder. (İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar) hadis-i şerifi, içinde bulunduğumuz dünya hayatının bir rüyadan ibaret olduğunu bildirmektedir.

Yalnız dünya değil, bütün gezegenler, Cennet, Cehennem ve her varlık, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Allahü teâlânın kudreti ile devam etmektedir. (Mekt. Rabbani)

 

O halde niçin Kâbe-i şerife dönerek namaz kılıyoruz? Bunun tek cevabı vardır: Allahü teâlâ öyle emrettiği için. Daha önce de Kudüs’e doğru kılınmasını emretmişti.

 

Dua ederken kıbleye karşı dönmek de dinimizin emridir. Arkadaşınızın arkasını kıbleye dönmesi normal değildir. Dua eden insana suizan edilmez. Ancak arkadaşınızın sünnete önem vermediği düşünülemez. Çünkü sünnete önem vermeyen kâfir olur.

 

Belki, (senin emrinle kıbleye karşı dönmek istemem) diye düşünmüş olabilir. Bu da en azından kibirden ileri gelir. Tevbe edip bir daha da böyle hareket etmemelidir.