Mucize ve kerameti inkâr eden kâfir
olmaz mı? CEVAP Mucizeyi de kerameti de yaratan Allah’tır.
Bunu inkâr eden kâfir olur. Mucize, peygamber
olduğunu söyleyen kimsenin, doğru söylediğini bildiren şeydir. Mucizeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Her şeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır.
Allahü teâlâdan başka yaratıcı yoktur. Şu kadar ki, bu dünyanın ve dünya
işlerinin düzgün olması için, Allahü teâlâ, her şeyin yaratılmasını
sebeplere bağlamıştır. Bir şeyin yaratılmasını isteyen kimse, o şeyin
sebebini kullanır. Sebeplerin çoğu, düşünmekle, tecrübe ile, hesapla
bulunacak şeylerdir. Bir şeyin sebebi yapılınca, Allahü teâlâ, o şeyi,
dilerse yaratır. Mucize ve keramet böyle değildir. Allahü teâlâ bunları
sebepsiz olarak, harika olarak yaratır. Sebebe yapışmak, Allahü teâlânın
âdetine uymaktır. Allahü teâlânın sebepsiz yaratması, âdetin haricine
çıkmak olur, harika olur. Mucizenin şartları vardır: 1- Allah’ın,
mutad sebepler olmadan yapmasıdır. Çünkü Onun
Peygamberini tasdik ettirecektir. 2- Harikulade
olmalıdır. Âdet olan şeyler, mesela güneşin her gün şarktan doğması,
ilkbaharda çiçeklerin açması, mucize olmaz. 3- Bunu, başkalarının
yapamaması gerekir. 4- Peygamber
olduğunu bildiren kimsenin istediği zaman hasıl olmalıdır. 5- İstediğine
uygun olmalıdır. Mesela (Şu ölüyü dirilteceğim) deyince, başka harika
hasıl olursa, mesela dağ ikiye ayrılırsa, mucize olmaz. 6- İsteyip
de hasıl olan mucize, kendisini yalanlamamalıdır. Mesela, (Şu hayvan
ile konuşacağım) deyince, hayvan (Bu yalancıdır) derse, mucize olmaz. 7-
Mucize, peygamber olduğunu söylemeden önce hasıl olmamalıdır. İsa aleyhisselamın
beşikte konuşması, kuru ağaçtan taze hurma isteyince, eline hurma gelmesi,
Muhammed aleyhisselam çocuk iken, göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp
temizlenmesi, başının üstünde bulut bulunması, ağaçların, taşların kendisine
selam vermeleri gibi, önceden hasıl olan harikalar, mucize değildi.
Keramet idiler. Bunlara İrhas
denir. Peygamberliği kuvvetlendirmek içindirler. Bu kerametlerin Evliyada
da hasıl olmaları caizdir. Peygamberler, peygamberlikleri kendilerine
bildirilmeden önce, Evliya derecesinden aşağıda değildirler. Kerametleri
görülür. Mucize, peygamber olduğunu bildirdikten az zaman sonra hasıl
olabilir. Mesela, bir ay sonra şöyle olur deyince, hasıl olduğu zaman
mucize olur. Mucize, yalnız Peygamberde hasıl
olur. Başkasında hasıl olmaz. Herhangi bir kimseyi övmek için (Mucize
yaptı) demek, (Mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu
söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz söze bakılır. Herhangi bir kimseye
peygamber demek küfür olur. Söyleyenin imanı gider. Allahü teâlâdan
başkasına yaratıcı demek, (falanca yarattı) demek de böyledir. Müslümanlar,
böyle tehlikeli şeyler söylememelidir. Peygamber, ne kadar yüksek olursa
olsun kuldur. Mucize hasıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. İsa
aleyhisselamın ve diğer peygamberlerin mucizelerini de yaratan ancak
Allahü teâlâdır. Her şeyi yalnız Allahü teâlâ yaratır. Bir âyet meali:
(De ki: Mucizeler
Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur.) [Ankebut
50] Ancak Allahü teâlâ, enbiyasını ve
evliyasını başka kullarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği mucize
ve keramet gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir. Mesela Hz. Musa
zamanında sihir, büyücülük çok ilerlemişti. Musa aleyhisselam asasını
yere koyunca, büyük bir ejderha olur, sihirbazların ellerindeki aletleri,
ipleri yutardı. Hz. İsa zamanında ise, tıp ileri idi. Hz. İsa hastaları
iyi eder, ölüleri diriltirdi. Bizim Peygamberimizin zamanında ise
edebi söz ve yazı sanatı çok ileri idi. Yarışmada birinci olan şiir,
yazı ve konuşmalar Kâbe duvarına asılırdı. Kur’an-ı kerim gelince, bunlar
indirilip yerine, gelen âyetler kondu. İnatçı kâfirler hariç herkes
Kur’an-ı kerimin Allah’ın kelamı olduğuna inandı. Bir benzerini hiç
kimse söyleyemedi. Nitekim mealen, (Bu Kur'an, Allah kelamıdır, inanmıyorsanız, bir âyeti kadar siz de söyleyin,
söyleyemezsiniz) buyuruldu. Bütün düşmanlar el ele verip, yıllarca
uğraştıkları halde benzerini bugüne kadar söyleyemediler, söylemeleri
de mümkün değildir. Bunun dışında bin kadar mucizesi görüldü. Bilmediğimiz bir hayat ile diridirler Vehhabiler, ruhun ölmediğini söyledikleri
halde, Resulullah da ölüdür, işitmez, şefaat ya Resulallah diyen kâfir
olur diyorlar. Halbuki, Peygamberler ve Evliya mezarlarında,
kabir hayatı denilen, bilmediğimiz bir hayat ile diridirler. Kendiliklerinden
bir şey yapamazlar. Allahü teâlâ, onlara sebep olacak kadar kuvvet ve
kıymet vermiştir. Onları sevdiği için, onlara, âdeti dışında olarak
ikram, ihsan yapmaktadır. Onların hürmeti için, istenileni yaratır.
İstenilenin yaratılmasına sebep olmaları onlardan istenir. Mezhepsizlerin, Ehli sünnet, mezarlara
tapınıyorlar, müşrik oluyorlar demeleri Müslümanlara iftiradır. Vehhabi Feth-ul-mecid
kitabının 486. sayfasında kendi bozuk inanışlarını güya ispat etmek
için şu hadis-i şerif yazılıdır: (Evlerinizi
kabir yapmayınız! Kabrimi bayram yeri yapmayınız! Bana salevat getiriniz!
Her nerede salevat getirirseniz, bana bildirilir.) [Ebu Davud] Halbuki bu hadis-i şerif, Peygamberlerin kabirlerinde
diri olduklarını göstermektedir. Çünkü, bir söz, diri olana bildirilir. Tibyan’da bildiriliyor ki: Bedir’de
falanca filanca öldü gitti denildiği zaman, Allahü teâlâ, şehidler için
ölü denmesini yasaklayıp buyurdu ki: (Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun
şuurunda değilsiniz.)
[Bekara 154] Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşların kursaklarındadır.
Onlar Cennetin ırmaklarından su içerler, meyvelerinden yerler ve Arş’ın
gölgesinde asılmış altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek,
içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları
zaman, (Allah’ın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihaddan
çekinmeselerdi) dediler. Allah da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm
buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace] Bu konu ile ilgili âyet-i kerime
meali de şöyledir: (Allah yolunda
öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri indinde diridir ve Allah’ın
bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine
ulaşamayan [henüz şehid
olmamış] kimselere, kendilerine
korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.)
[Al-i İmran 169] Birinci âyette, Allah yolunda öldürülenlere
ölü demeyin, onlar diridir diye ikaz ediliyor. İkinci âyette de, Allah
yolunda öldürülmüş olanların diri olduğu ve yiyip içtikleri bildiriliyor. Şimdi vehhabilere soruyoruz: Şehid
mi üstün, yoksa Peygamber mi? Şehid sıradan bir Müslüman’dır. Savaşta
ölenin imanı varsa şehid olur. Attan düşüp ölen bile şehiddir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki: (Suda boğulan, yangında ölen, enkaz altında kalarak ölen şehiddir.) [İbni Asakir] (Abdestli yatıp da ölen şehiddir.) [Deylemi] (Mütteki müezzin, şehid gibidir. Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani] (Allah’tan sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse bile, şehid
olur.) [Müslim] Allah yolunda ölen şehide ölü demek
caiz değil iken, bütün ömrünü Allah’ın emrine uyarak Allah yolunda geçiren
Peygamberimize ölü demek nasıl caiz olur? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her Peygamber,
kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki] (Toprak,
peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek
bana haber verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace] İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber,
müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6] (Bütün dinlerden
üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.) [Fetih 28] Bu iki âyetten anlaşıldığı gibi,
Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün
insanların efendisiyim.) [Buhari]
Şehidlerin ruhu yaşıyor da, âlemlere
rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor mu? Ruh ölmez,
kâfirlerin ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar
da kıymeti yok mu? Şehid diri oluyor da, Peygamber niye
diri olmasın? Şehid Cennette rızıklandırılıyor da Peygamber niye rızıklandırılmasın?
Peygamber hâşâ Allah yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur?
Peygamber diri olmazsa şehid nasıl
diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Halbuki şehidin,
müslümanlığı da şehidliği de bu Peygambere iman etmeye bağlıdır. Peki şehidler Allah yolunda da, hâşâ
Peygamberler, Sıddıklar, Ulema-i rasihin ve emri maruf yapanlar şeytanın
yolunda mıdır? Bu ne çirkin suçlamadır öyle? Resulullah şehid değil
midir? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de
yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort
damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari) İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı
kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu. Peygamberlik
şehidlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir nimettir. Allahü teâlâ
Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini
göstermiştir. (Mevahib-i ledünniyye) Hacca gidip gelen herkes bilir ki,
Vehhabiler, Resulullahın kabri şerifini ziyaret edip "Şefaat ya
Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...)
diyerek Müslümanlara müşrik diyorlar. Resulullahın ümmetinden olan şehidlere
diri dedikleri halde, Resulullaha ölü demeleri âyetlere de, hadis-i
şeriflere de aykırıdır. Vehhabi Feth-ul-mecid kitabında diyor
ki: (Meyyitten ve gaib olan diriden bir
şey isteyen müşrik olur. İnsandan kudreti yetişen şeyler istenir. Yalnız
Allah’ın kudretinde olan şeyleri insandan istemek caiz değildir) [s.
70, 77, 98, 104, 239, 248, 323, 503 ve 504] Yine diyor ki: (Diri, kendinden istenilen
şey için dua eder. Allah da kabul edip, o şeyi yaratır. Ölüden, gaib
olandan istemek, kudreti içinde olmayanı istemektir. Bu ise şirk olur.)
[s.70] (Salihlerin kabirleri ile teberrük
etmek, Lat, Menat putlarına tapınmak gibi şirktir.) [s.136] (İhtiyacını ölüden istemek, ölüden
istigase etmek şirktir. Ölüden kendisine şefaat etmesini istemek cahilliktir.
O, Allah’ın izni olmadan kimseye şefaat edemez. Ondan istigase etmek,
şefaat etmesini istemek, şefaat etmesine izin verilmesi için sebep yapılmamıştır.
Şefaate sebep imandır. İstigase eden ise müşriktir. İzin verilmesine
mani olmaktadır) [s.208] Halbuki bu kitap, kendi kendini yalanlamaktadır.
Çünkü, şöyle diyor: (Gökler Allah’tan korkar, Allah göklerde
his yaratır. Anlarlar, Kur’anda, yerlerin ve göklerin tesbih ettikleri
bildirildi. Resulullahın avucuna aldığı taş parçalarının tesbih ettiklerini
ve mesciddeki Hannane denilen direğin inlediğini ve yemeğin tesbih ettiğini
Eshab işittiler.) [S.200] Dağlarda, taşlarda, direkte his ve
idrak olduğunu söyleyip de, Peygamberlerde ve Evliyada his olmaz demeleri,
şaşılacak şeydir. Dirilere tevessül olunur, ölülere tevessül olunmaz
demekle kendileri müşrik oluyorlar. Çünkü bu söz, diriler duyar ve tesir
eder, ölüler duymaz ve tesir etmez demektir. Allah’tan başkasının tesir
ettiğine inanmak olur. Böyle inananlara kendileri müşrik diyor. Halbuki,
ölü de, diri de birer sebeptir. Tesir eden, yaratan yalnız Allahü teâlâdır. Gaib olan sözü ile ne demek istiyorsun
İmam-ı Rabbani hazretlerinin soyundan,
Hakim-ül-ümmet hace Muhammed Hasen Can Sahip hazretleri, Üsul-ül-erbe’a fi-terdid-il-vehhabiyye kitabında
buyuruyor ki: Böyle inanan kimse, gaib olan, yani
yanında bulunmayan bir kimseye, ismini söyleyerek seslenmek büyük şirk
olur diyor. Böylece, Resulullahın mübarek ruhunun bile hazır olacağını
düşünerek seslenen kimse müşrik olur diyor. Yemenli Şevkani de, (Dürr-ün-nadid) kitabında, (Mezarları büyük bilmek, kabirlere seslenerek,
ihtiyaçlarını istemek küfür olur) dedi. Yine o, (Tathir-ülitikad) kitabında da, (Melek,
Peygamber veya Veli de olsa, ölüye yahut gaib olan diriye böyle seslenen
müşrik olur) diyor. Mezhepsizlerden bir kısmı burada iki fikir ortaya
atmaktadır. Bunlara göre, eğer işiteceğini düşünmeyerek, sevdiği için,
(ya Resulallah!) derse, müşrik olmaz. Eğer işiteceğine inanarak söylerse,
kâfir olur. Selefi salihinin yaptığı şeylere
şirk diyen ve müslümanlara müşrik damgasını basan bu kimseye sorarız: (Gaib olan)
sözü ile ne demek istiyorsun? (Görmediğimiz her şey gaibdir)
diyorsan, (ya Allah) dememiz de şirk olmaktadır. Çünkü bu, Allahü teâlânın
Cennette görüleceğine de inanmamaktadır. Eğer, (gaib, yok demektir)
diyorsan, Peygamberlerin ve Evliyanın ruhlarına nasıl yok diyebilirsin?
Yok eğer, (ruhların var olduklarına
ve idrak ve şuur sahibi olduklarına, yani anladıklarına, duyduklarına
inanırız. Fakat, tasarruf yaptıklarına inanmayız) derse, bu sözü Allahü
teâlâ red etmekte, En-naziat suresinin 5.âyetinde,
(Güç işleri yapanlara yemin ederim)
buyurmaktadır. Tefsir âlimlerinin çoğu mesela Beydavi tefsiri [ve bunun
Şeyhzade şerhi ve tefsir-i Azizi ve Ruh-ul beyan tefsiri, tefsir-i Hüseyni],
bu âyet-i kerime, Meleklerin ve Evliya ruhlarının iş yaptıklarını bildirmektedir
dediler. Ruh, madde değildir. Bunun için, melekler gibi, Allahü teâlânın
emri ve izni ile, dünyada iş yaparlar. Meleklerin, Allahü teâlânın izni
ile, bu dünyada, iş yaptıkları, yok ettikleri, diriltmek, öldürmek gibi
işlerin yapılmasına vasıta oldukları, Kur’an-ı kerimin çeşitli yerlerinde
bildirilmiştir. Cin ve şeytanlar da, güç şeyleri kolayca yapıyorlar.
Süleyman aleyhisselama, cinnin hizmetlerini
Kur’an-ı kerim haber veriyor. Mesela Sebe suresinin 13.âyetinde mealen,
(Cin, Onun her istediğini, kal’a, resim, büyük
kazanlar ve yerinden kaldırılamayan çanaklar yaparlardı) buyuruyor.
Cin, melekler ve ruhlar kadar olgun ve kuvvetli olmadığı halde, büyük
işler yapıyor. Bu dünyada, göremediğimiz çok şey
var ki, insan gücünün yetişemediği işleri yapmaktadırlar. Mesela, çok
hafif olan ve göremediğimiz hava, fırtına, kasırga şeklinde eserek,
ağaçları devirmekte, binaları yıkmaktadır. [Elektrik ve laser ışınları
ve elektro-magnetik dalgaları, atomlar, gözle, hatta ultra-mikroskopla
görülemedikleri halde, akılları şaşırtan büyük işler yapmaktadır.] Nazar
değmesi, sihir yani büyü ve benzerleri kuvvetleri göremiyoruz. Halbuki,
korkunç tesirlerini işitmeyen yoktur. Bütün bunların yaptıklarının yapıcısı,
hiç şüphesiz, Allahü teâlâdır. Bunlar, Allahü teâlânın yapmasına, yaratmasına
sebep oldukları için, bunlar yaptı sanıyoruz ve bunlar yaptı diyoruz.
Bunların yaptığını söylemek, küfür, şirk olmuyor da, Evliyanın ruhları
yapıyor demek niçin şirk olsun? Onlar, Allahü teâlânın izin vermesi
ile ve yaratması ile yaptıkları gibi, Evliyanın ruhları da, Allahü teâlânın
izin vermesi ile ve yaratması ile yapmaktadır. Onların yaptıklarını
söylemek de, şirk olur denirse, Kur’an-ı kerime karşı gelinmiş olur. Bu kimse, (Cinnin,
şeytanların ve havanın tesir ettiklerini, Kur’an-ı kerim haber veriyor.
Bunun için, onlar yapıyor demek caiz oluyor. Evliyanın ruhlarının bir
şey yaptıklarını Kur’an-ı kerim bildirmediği için, ruhlardan bir şey
istemek şirk olur) derse, yukarıda bildirdiğimiz, En-naziat suresinin
beşinci âyet-i kerimesini unuttun mu deriz...) Vehhabilerin
dini, kitabı başka mı?
(Peygamberler mucize gösterir, evliyanın
kerameti olur, kâfir sihir yapar demek şirktir, küfürdür) diyen vehhabiler
acaba şirk yani kâfirlik ne demek biliyorlar mı? Onların dini başka
mı? Onların kitabı başka mı? Vehhabiliği ingilizler kurdurmuştur. Dolayısıyla
bunlar dinimizi ingilizlerden öğrendikleri için böyle yanlış veya maksatlı
konuşmalarının sebebini iyi anlamak lazım. Şimdi bu hususu kısaca açıklayalım: İnsanların bütün işleri, âdet-i ilâhiyye içinde meydana gelir.
Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik ikram olmak için, âdetini bozarak,
sebepsiz şeyler yaratır. Bunlar peygamberlerden meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse
Firaset, fâsıklardan meydana
gelirse İstidrac, kâfirlerden zuhur ederse Sihir denir. Kur’an-ı
kerim ve Harikalar Her müslümanın Kur’an-ı kerime inanması
şarttır. Bir âyetinden bile şüphe eden müslüman olamaz. Kur’an-ı kerimde
birçok mucize ve keramet bildirilmiştir. Mesela: Hz. Davudun
elinde demir, hamur gibi yumuşardı. (Sebe
10) Cinler, kuşlar ve rüzgar Hz. Süleymanın emrinde idi. Erimiş bakır sel gibi aktı. (Sebe 12, Neml 17) Dağlar ve kuşlar Hz. Davuda boyun
eğdi. (Enbiya 79) Hz. İbrahimi
ateş yakmadı. (Enbiya 69) Hz. İbrahimin
kestiği dört kuş dirildi. (Bekara
260) Hz. Yunusu balık yuttuğu halde, zarar
gelmeden kurtuldu. (Saffat 139-145) Firavun, Hz. Musa’ya, (Peygamberlik
sözünde doğru isen haydi bir mucize göster) demişti. Hz. Musa da, asasını
yere bırakınca, hemen bir ejderha oluverdi. (Araf
106) Hz. Musanın
asası yılan olup, sihirbazların sihrini bozarak, gösterdikleri şeyleri
yuttu (Taha 69) [Kâfirlerin sihir ile harika şeyler
yaptığı bu âyetten de anlaşılmaktadır.] Hz. İsa beşikte iken konuştu. Elindeki
çamurdan şekle üfleyince, canlı kuş oldu. Körleri iyi etti. Ölüleri
diriltti. (Maide 110, A. İmran 49) Hz. Zekeriyya, Hz.
Meryem’in yanında yazın kış, kışın ise yaz meyveleri görürdü. (A.İmran 37) Hz. Süleyman’ın veziri Asaf,
iki aylık mesafedeki Belkıs’ın
tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar getirdi. Hz. Süleyman, (Bu Rabbimin bir lütfudur) dedi. (Neml 40) [Hz. Süleymanın veziri peygamber
olmadığı halde, bu kerameti göstermiştir.] Eshab-ı kehf, yiyip içmeden, 309
yıl uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır. Kur’an-ı kerimde bu olay için,
(İşte bu, Allah’ın âyetlerinden [kudretini
gösteren delillerden biri]dir) buyuruldu.
(Kehf 17) Hz.Hızırın
harikası, sepetteki pişmiş ölü balık canlandı. (Kehf 86) [Bazı âlimlere
göre Hz.Hızır, nebi değil velidir. Veli ise, gösterdiği harikalar mucize
değil keramettir.] Ay ikiye ayrılınca, kâfirler, Resulullah
için (Bize sihir yaptı) dediler.
(Kamer 1,2) Resulullah, Mescid-i Aksaya ve bilinmeyen yerlere
bir anda gidip geldi. Mirac hadisesi. (İsra 1) Mucizeler de Allah tarafından meydana
gelir, fakat kâfirler inanmaz. (Enam
25, 109) Peygamberlerin, elinde meydana gelen
mucizelerin yaratıcısı da Allahü teâlâdır. (Hz. İsa, ölüleri diriltirdi)
demekle ona yaratıcılık vasfı verilmiş olmuyor. Yine Allah yaratıyor.
Nitekim, Allahü teâlâ, peygamberlerine verdiği mucizeleri bildirdikten
sonra (Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79) Cin suresinin son âyetlerinin tefsirinde
(Allahü teâlâ bazı gaibleri, gizli sırları peygamberlerine bildirir, onların
gaibden haber vermeleri mucizedir) buyuruluyor. (Medarik)
Hz.Ali anlatır: Resulullah efendimizle
gezerken rastladığımız her ağaç ve her taş, (Esselamü aleyke ya
Resulallah) derdi. (Tirmizi) Bir köylü, yakaladığı keleri Peygamber
efendimize göstererek, (Bu hayvan senin peygamberliğini tasdik etmedikçe,
inanmam) dedi. Keler de, şehadet etti. (Beyheki) Birçok deve ve geyik konuşup Peygamberimizi
tasdik etmiştir. (Nesai) Bir çoban, bir kurdun konuştuğunu
duyunca hayret etti. Kurt, çobana, (Ey çoban, Muhammed aleyhisselam
hak peygamberdir) dedi. Çoban, Resulullahın huzuruna gelip, kurdun söylediklerini
anlatınca, (Kurt doğru söyledi,
hayvanların konuşması kıyamet alametidir) buyurdu. (Taberani) Resulullahın gelecekten haber veren
çok mucizesi vardır. Mesela halife olacak zatlara, (Emir olunca şöyle yap) ve (Benden
sonra, Ebu Bekir’e ve Ömer’e uyun) buyurmuştur. (Tirmizi) Süleyman aleyhisselam
hâşâ bilmiyor muydu?
Mahluklardan her şeyi, hatta insanın
yapamayacağı, fakat keramet olarak Allahü teâlânın Evliyasına ihsan
ettiği şeyleri istemek caiz olduğunu gösteren çeşitli âyet-i kerimeler
vardır. Bunlardan biri (Neml) suresindeki âyet-i kerimedir. Bu âyet-i
kerime, Süleyman aleyhisselamın mealen, (Ey
cemaatim! Onu kürsisi ile hanginiz getirirsiniz?)
dediğini bildirmektedir. Cemaatin içinde, cin ve insanlar ve şeytanlar
da vardı. Cinnin kötü kısımlarından, İfrit, sen yerinden kalkmadan onu
getiririm, dedi. Süleyman aleyhisselam bundan daha çabuk gelmesini istiyorum
dedi. Süleyman aleyhisselamın katibi olan Asaf
bin Berhıya, ben daha çabuk getiririm, dedi.
Belkısın kürsisi Yemende idi. Süleyman aleyhisselam,
Şamda idi. Arada, [insan yürüyüşü ile], üç aylık yol vardı.
Oradan Şama yer altından hemen getirdi. Bu kürsi,
altın ve kıymetli taşlarla süslü bir kanepe idi. Bu bir keramet idi.
Allahü teâlâ, Velileri için, sevdiği
iyi kulları için, âdetinin, kanunlarının dışında olarak keramet vermektedir.
Allahü teâlâ, salih kulu olan bir Velisine verdiği kerameti, Kur’an-ı
kerimde, överek bildiriyor. Bu kerameti istediği için, Süleyman aleyhisselama
darılmıyor. Ben sana şah damarından
daha yakın iken, niçin başkasından istedin? İnsanların yapamayacağı
bir şeyi, benden başkasının gücü yetmeyeceği bir şeyi, niçin benden
istemedin demedi. Çünkü, Süleyman aleyhisselam, Allahü teâlânın
Peygamberi idi. Bu sözün, bu dileğin, sebeplere yapışmak olduğunu ve
sebeplere yapışmanın Onun dinine uygun olduğunu biliyordu. Allahü teâlâ,
sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Resulullahtan ve şehidlerden ve salih
kullardan bir şey istemek de, bunun gibidir. Allahü teâlânın onlara
ihsan etmiş olduğu kerametlerden faydalanmaktadır. Onlar sebeptir, vasıtadır,
vesiledir. Yaratan ve yapan yalnız Allahü teâlâdır. Velilerin kerameti,
Peygamberlerin üstünlüklerinden, mucizelerindendir. Veliler, Peygamberlere
uydukları için, onların vasıtaları ile kerametlere kavuşmaktadırlar. Peygamberleri ve Evliyayı vesile
ve şefaatcı yaparak, Allahü teâlâdan istenilen
şeylerin hasıl olması, onların kerametinden ve üstünlüklerindendir.
Öldükten sonra da kabirlerinde keramet sahibidirler. Ehli sünnet vel-cemaat
âlimleri, kerametin var olduğunu ve keramete inanmak vacip olduğunu
sözbirliği ile bildirmişlerdir. Evliyanın kerameti olduğunu, Allahü
teâlânın kitabı haber vermektedir. Âyet-i kerime, Süleyman aleyhisselamın,
Belkısın kürsisinin bir anda, Yemendeki Sebe’ şehrinden Şama getirilmesini
istediğini haber veriyor. Bu kürsi, altın
ve kıymetli taşlar ile süslenmişti. Bunu, Asaf
bin Berhıya, bir anda getirdi. Tahtın hiçbir
yeri bozulmadan geldi. Asaf, Veli idi. Tahtı
bir anda getirmesi, keramet oldu. Hz. Meryemin
kerameti de Kur’an-ı kerimde, A. İmran suresinin 37. âyetinde bildirilmektedir.
Hz. Meryemin yanına Zekeriya aleyhisselamdan
başka kimse girmezdi. Zekeriya aleyhisselam, her girişinde Hz. Meryemin
yanında taze meyve görürdü. Bunların Allahü teâlâdan geldiğini söylerdi.
Ehli sünnet âlimleri sözbirliği ile
bildiriyor ki, Peygamberlerin mucizeleri olduğu gibi, Evliyanın da kerametleri
vardır. Çünkü, Peygamberlere tabi olanları, Onlara uyanları, Allahü
teâlâ çok sever. Onlara diri iken de, öldükten sonra da, kerametler
ihsan eder. Peygamberlerin ve Evliyanın öldükten sonra da, mucize ve
keramet göstermeleri, onların doğru söylediklerini daha iyi bildirmektedir.
Çünkü, diri iken olan mucizeleri ve kerametleri gören düşmanlar, kâfirler,
bunları başkasından öğrenerek yapıyorlar sanırlar. Fakat, öldükten sonra
hasıl olan mucize ve kerametler için, öyle sanmak ve söylemek olmaz.
Mucizeleri ve kerametleri, Allahü teâlâ yaratmaktadır. Yalnız Onun kudreti
ile olmaktadır. Peygamberlerine ve Velilerine ihsan
ederek, ikram ederek, onların sebebi ile, onların şefaatleri ile yaratmaktadır.
(Mucize) Peygamberlerden, (Keramet) ise, Peygamberin yolunda olduğu
bilinen salih müminden hasıl olmaktadır. Peygamberler masumdur. Hiç
günah işlemezler. Şeytan, Peygamberin şekline giremez. Evliya da, Peygamberlerin
vârisleridir. Şeytan, onlara da yaklaşamaz. Hz. Ömer ve Abdullah ibni
Mesud ve daha birçok Sahabeden
“radıyallahü anhüm” şeytanın kaçtığı kitaplarda yazılıdır. Keramet sahibinin, Veli olduğunu
söylemesi yasaktır. Söylerse, Veli olmadığı anlaşılır. Mezhepsizler,
bunu anlasalardı, zındıkların, yalancıların çirkin sözlerini ileri sürerek,
Evliyaya dil uzatamazlardı. Kâfire verilen şey, sevgili kullara verilmez
mi? Sihirle, kâfirlerin ne harika şeyler
yaptığı Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. Hatta Şeytanın bile, çok harikalar
gösterdiği yazılıdır. Kâfir harika gösteriyor da evliya gösteremez mi? Hakimi Semerkandi
İshak bin Muhammed hazretleri buyuruyor ki: Evliyanın kerametine inanmak lazımdır.
Evliyanın kerametine inanmayan, bid’at sahibi, sapık olur. Evliyanın
kerametine inanmamak iki türlü olur: 1- Kerametleri bildiren âyet-i kerimelere inanmıyorsa,
kâfir olur. 2- Âyet-i kerimelere
inanır, ama onlar Peygamber idi, evliyadan keramet olmaz derse, yine
kâfir olur. Âyet-i kerimelere inanır ve onlar
Peygamber değil idi demezse küfür olmaz. Allahü teâlâ, Belkısın tahtını [oturduğu
koltuğu] bir anda getirenin ilim sahibi olduğunu bildiriyor. Bu da,
Asaf bin Berhıya idi. Veli idi.
Peygamber değildi. Süleyman aleyhisselamın ümmetinden idi. Süleyman
aleyhisselamın ümmetinden biri keramet gösterebiliyor da, Muhammed aleyhisselamın
ümmetinin evliyası niçin keramet gösteremesin? Muhammed aleyhisselam, Süleyman aleyhisselamdan
elbet daha üstündür. Muhammed aleyhisselamın ümmeti de, Süleyman aleyhisselamın
ümmetinden elbet daha üstündür. Meryem suresinin (Hurma kütüğünü kendine doğru çek! Sana ondan
taze hurma düşer) mealindeki 24. âyetinde, Allahü teâlâ, hurma kütüğünden,
Hz. Meryem için meyve çıkardığını bildiriyor. Hz. Meryem, Peygamber
değildi. Zekeriya aleyhisselamın, Hz. Meryemin
yanında gördüğü meyveler ve Eshab-ı Kehf vak’ası
hep keramet idi. Bu kerametlerin sahipleri de Peygamber değildi. Önce gelen Peygamberlerin ümmetlerinde,
keramet sahibi Veliler bulunuyor da, Muhammed aleyhisselamın ümmetinde
keramet sahibi Evliya niçin bulunmasın? A. İmran suresinin 110. âyetinde,
(Siz, ümmetlerin en iyisi oldunuz)
buyuruldu. Keramete inanmayanlar bu sözümüze karşılık, bir kimsenin
bir gecede Kâbe’ye gidip gelmesi olamaz derse, Resulullah, bir anda
yedi kat göklere ve Allahü teâlânın dilediği yerlere götürülüp getirildi.
Bundan büyük harika olur mu? Mümin mi kıymetlidir, kâfir mi? Kâfirlerden
birinin bir anda şarktan garba gidip geldiğini kitaplar bildiriyor ve
inanıyoruz. Bu kâfir herkesin bildiği İblistir. Bu kâfire verilen şey,
Allahü teâlânın sevgili kullarına niçin verilmesin? Bunu iyi düşünmek
ve insaflı konuşmak lazımdır. (Es-Sivad-ül a’zam) Hayret
edilecek şey, mutlaka okuyun
Vehhabiler ruhun varlığına ve ölmediğine
inanıyorlar. Şeytanın da varlığına ve ölmediğine inanıyorlar. Şeytanın
kâfir olduğuna ve yaptıklarına da inanıyorlar. Aşağıdaki âyet-i kerimelerde
bildirildiği gibi şeytanın ne yaptığını ve maksadını bizim gibi onlar
da biliyorlar. Lakin, Peygamberlerin ve Evliyaların yani Allah’ın
sevgili kullarının ruhlarının tasarruflarına, mucize ve keramet göstermelerine
inanmıyorlar. Hayret ki ne hayret! Şeytanın tasarruflarına inanıyorlar
da bu sevgili kullarının yani Peygamber ve evliyanın tasarruflarına
inanmıyorlar. Halbuki tasarruf kuvvetini, imkanını ve yetkisini veren
Allahü teâlâdır. Kâfir İblise verdiğine inanıyorlar da, peygamber ve
evliya kullarına verdiğine inanmıyorlar. Görmediğimiz için inanmıyoruz diyorlarsa,
iblisinkileri görüyorlar mı? Aklımız almadığı için inanmıyoruz diyorlarsa,
iblisinkileri akılları nasıl alıyor? Şeytan olunca mı akılları çalışıyor?
Kâfir bir mahluk yapabiliyorsa, peygamber
evliya kullar niye yapamasın? Kâfir mahlukuna bu imkan ve yetkiyi veren
Allahü teâlâ, Peygamber ve evliya kullarına niye vermesin? Şeytanın maksadı ve yaptıklarıyla
ilgili bazı âyet-i kerime mealleri şöyledir: (Bir zamanlar
biz, meleklere (ve cinlere) "Adem'e secde ediniz" dedik. İblis
hariç hepsi secde ettiler. O, yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece
kâfirlerden oldu.) [Bekara 34, Araf, 11, Hicr 30-31, İsra 61, Kehf 50, Taha 115, Sad 73-74] (Allah,
“Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten
onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi. Allah:
Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin
değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın buyurdu. İblis: Bana,
(insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi. Allah
da, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. İblis dedi
ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and
içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. "Sonra
elbette onları önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım
ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. Allah buyurdu:
yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun
ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi Cehenneme dolduracağım! (Allah buyurdu
ki: (Ey Adem! Sen ve eşin Cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin.
Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz. Derken şeytan,
birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese
verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan
olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve Onlara:
Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları
hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine
göründü. Ve Cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri
onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır,
demedim mi? diye nidâ etti.) [Araf 12-22, Hicr 30-43, İsra 61-65,
Taha 115-123, Sad 73-85] (Şeytan onların
ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (Cennet'ten) onları çıkardı...) [Bekara
36] Kâfire yetki! (Onlardan
gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla
onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde
bulun. Şeytan, sadece onları aldatmak için vaad eder.) [İsra, 64] (Elbette
[salih] kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.
Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.) [Hicr 42, İsra 65] Ne
yapacak? ("Sonra
elbette onları önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım
ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.) [Araf 17] (Şeytan ona
vesvese verip: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir
saltanatı göstereyim mi? dedi.) [Taha, 120] (Şeytan da
yaptıklarını onlara güzel gösterdi..) [Enam, 43] (Şeytan
onlara yaptıklarını güzel gösterdi ve “Bugün insanlardan sizi yenecek
kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım” dedi. İki ordu karşılaşınca
da, geri dönüp, “Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi
ben görüyorum ve şüphesiz Allah’tan korkuyorum, Allah’ın azabı şiddetlidir”
dedi.) [Enfal, 48] (Allah’a
and olsun ki, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik.
Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur.
Onlara can yakıcı azap vardır.) [Nahl, 63] (Göklerde
ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız
şeyleri bilen Allah’a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını
güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru
yolu bulamazlar.) [Neml, 24-26] (Şeytan kendilerine,
işlediklerini güzel gösterdi; onları doğru yoldan alıkoydu.) [Ankebut,
38] (Eğer şeytan
sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile
oturma.) [Enam, 68] (Kulumuz
Eyyub, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye
seslenmişti.) [Sad, 41]
(Eğer şeytandan
gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın.) [Fussilet, 36] (Allah, o
zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu,
sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek,
kalblerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize
gökten bir su (yağmur) indiriyordu.) [Enfal,
11] (Şeytan efendisine
onu hatırlatmayı unutturdu...) [Yusuf 42] ( ...Doğrusu
Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan
benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz
ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet
sahibidir.") [Yusuf,
100] ( ...Bu şeytanın
işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır” dedi.) [Kasas, 15] (Ey Adem
oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek
için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın.
Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.
biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.) [Araf, 27]
(Eğer şeytanın
fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın... Takvâya erenler
var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın
emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler. (Şeytanların)
dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da
yakalarını bırakmazlar.) [Araf, 200-202] (Yeryüzünde
onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!) [Hicr, 39] (İblis:
Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan
ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi. (Allah):
Doğrusu -ki ben hep doğruyu söylerim- mutlaka sen ve sana uyanların
hepsiyle Cehennemi dolduracağım buyurdu.) [Sad, 82-85] (Şeytanın
peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size ancak
ve daima kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi emreder.) [Bekara,
168-169] (Şeytan sizi
fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayasızlığı emreder.) [Bekara,
268] (Şeytan ayaklarını
kaydırıp yoldan çıkarmak istemişti...) [A. imran,
155] (İşte o şeytan,
ancak kendi dostlarını korkutur...) [A. imran,
175] (Şeytan onları
derin bir sapıklığa saptırmak ister.) [Nisa, 60] (İnananlar
Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise
şeytan yolunda harp ederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın, şüphe
yok ki, şeytanın hilesi [kurduğu düzen] zayıftır.) [Nisa, 76] (Onlar
Allah’ı bırakıp tanrıçalara taparlar ve: “Elbette senin kullarından
belli bir takımı alıp onları saptıracağım, onlara kuruntu kurduracağım,
develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah’ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim” diyen, Allah’ın lanet ettiği azgın şeytana
taparlar. Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa
kayba uğramıştır. (Şeytan)
onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz
vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.) [Nisa, 117-120] (Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları
birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki
ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı
anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.) [Maide,
90-91] (İnanan
kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını
bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır.) [İsra, 53] (İnsanlardan,
bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana
uyan birtakım kimseler vardır. Onun (şeytan)
hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki (şeytan)
kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.) [Hac, 3-4] ((Ey
Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o,
bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşeri arzular)
katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder.
Sonra Allah, kendi âyetlerini (lafız ve mana bakımından) sağlam olarak
yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Allah, şeytanın
böyle yapmasına müsaade eder ki) kalblerinde hastalık olanlar ve kalbleri
katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın.
Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.) [Hac, 52,53] (Ey insanlar!
Allah’ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı
(şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın! Çünkü şeytan,
sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını
ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.) [Fatır,
5-6] (Sakın şeytan
sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.) [Zuhruf,
62] (Kendileri
için doğru yol belli olduktan sonra ardlarına
dönenleri, bu işi yapmaya şeytan sürüklemiş, onlara ümit vermiştir.) [Muhammed,
25] (O çok aldatan
(şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı...) [Hadid,
14] (Şeytan onların
başlarına dikilip Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın
taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar.) [Mücadele,
19] (Münafıkların
durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana "İnkâr
et" der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin
Rabbi olan Allah’tan korkarım, der.) [Haşr, 16]
(Şeytan sizden
pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?) [Yasin,
62] (Onlara Allah’ın
indirdiğine uyun dendiğinde: Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz
yola uyarız, derler. Ve şeytan, onları alevli ateşin azabına çağırıyor
idiyse!) [Lokman,
21] Netice! (Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı.
İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona uydular. Halbuki şeytanın
onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete inananı, şüphe içinde
kalandan ayırt edip bilinsin diye (ona bu fırsatı verdik.) [Sebe, 20-21] (İblis cinlerdendi;
Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun
soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler
için bu ne fena bir değişmedir!) [Kehf 50] (Şeytan insanı
(uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.) [Furkan, 29] ((Hesapları
görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: " Allah size gerçek
olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama,
size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece
sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde
beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz
beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah’a) ortak
koşmanızı reddettim." zalimler için elem verici bir azap vardır.) [İbrahim,
22] Abdülgani Nablüsi hazretleri
buyurdu ki: (Evliyalığı
inkâr etmek, dinin bir hükmünü inkâr etmek gibi küfürdür. Evliya ve
peygamber, ne kadar yüksek olursa olsun kuldur. Hârika, keramet hâsıl
olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. Her şeyi yalnız Allahü teâlâ
yaratmaktadır. Ancak Allahü teâlâ, peygamberlerini ve evliyasını başka
kullarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği keramet ve mucize gibi
hârikaları, nimetleri bu zatlara ihsan etmiştir.) (Hadika) |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |