Mecusilik
İran ve Hindistan halkından
bir kısmının mensup olduğu bozuk inanışlardan biridir. Bu inancı kabul
edenlere “Mecusi”, rahiplerine de “Muz” denir. Hindistan ve civarında
yaygın bulunan Brahmanların bir şubesi olan Mecusiler, ateşe, ineğe,
timsaha taparlar. Bunlar M.Ö. yaklaşık 551 yıllarında Zerdüşt (Zarathoustra)
denilen bir kimsenin kurduğu bir çeşit inanışa bağlıdırlar. Mecusiler
ölülerini gömmezler, hususi yaptırılan kulelerde saklarlar ve akbabalara
yedirirler.
İranlılar, İbrahim
aleyhisselamın bildirdiği doğru dine inanıyorlardı. Âsurluların bu ülkeye
hakim olmasından sonra, “Sâbiilik” adı verilen
bozuk inanışlarını İran’da yaymaya başladılar. Sâbiiler,
güneşi, ayı ve yıldızları kutsal birer varlık kabul edip, çeşitli putlara
tapınıyorlardı. Tek Allah’a inanmayı emreden ilahi dinin tamamen unutulmasından
sonra, İranlılar Sâbiilik inancına bağlandılar.
Bunlar, zamanla ateşe de kutsallık tanıdılar. Bir kısmı ateşi doğrudan
doğruya tanrı kabul edecek kadar ileri gitti. Bundan sonra ateşe tapma
âyinleri uydurdular ve hiç sönmemek üzere içinde ateş yakılan Ateşgedeler yaptılar.
Mecusilik inancında,
ateşe tapma âyinini ortaya çıkararak, insanları ona tapmaya çağıran
“Mecus” adında bir kimsedir. Bu âyinin kurucusuna nisbetle, bu inanışta olanlara “Mecusi” denilmiştir. Mecusilik,
Sâbiiliğin daha da bozularak devam eden değişik
bir şeklidir.
Mecusiler, eski filozofların
yaratılış, hayır ve şer hakkındaki görüşlerini incelerken, ateşin hararetinin
(ısısının) hayat ve varlıklar üzerinde nasıl etki yaptığını görmüşler
ve hayatı meydana getiren bir kuvvet olarak, onu ilahi kudret saymışlardır.
Önceleri ateş, Allahü teâlânın bir eseri olup, kendinde yaratma sıfatı
bulunması bakımından mabudun varlığına işaret, delil olan bir şey olarak
kabul edilmişken sonradan dini liderleri, bu esas üzerinde bazı değişiklikler
yapmışlardır.
Bunlardan bir kısmı,
ateşi tanrı kabul etmişlerdir. Bunun yanında, yine eski filozofların;
“Birden ancak bir doğar” sözleri sebebiyle, “düalist=iki tanrılı” bir
inanışa saplanmışlardır. Şöyle ki; bu felsefi görüşün icabı, bir olan
mabuddan (ilahtan) birbirine zıt olan hayır ile şer doğmaz.
Bunların ikisi de ezeli birer ilahtırlar. Hayır ilahı, bir nurdur ve
iyiliğin kaynağıdır. Şer ilahı, karanlıktır ve kötülüğün kaynağıdır.
Hayır ilahı “Hürmüz”, Şer ilahı ise “Ehriman”
adı ile anılmıştır. Bunlar birbiriyle devamlı savaş halinde bulunurlar.
İyilik çoğaldığı zaman Hürmüz, kötülük çoğaldığı zaman Ehriman
galip gelmiştir, derler. Bu ikili tanrı inanışına, dinler tarihinde
“Seneviyye-Düalizm” adı verilir.
Sonra gelen mecusiler, bir omuzunda hayır, diğer
omuzunda şer (kötülük) bulunan ilahlar tasvir
etmişler, resmini yapmışlardır. Mecusiler, ateşi hayır ilahı Hürmüz’ün
bir sembolü kabul ettiklerinden, her tapınakta Ateşgede denilen ve devamlı ateş yanan yer yapmışlardır. Bu ateş hiç
sönmemek üzere yanardı. Hiç kimse, buna dokunamaz, hatta soluğu ile
dahi kirletemez. Onun için ateş yakan rahibin ellerinde eldiven ve ağzında
peçe bulunurdu. Mecusiler, ateş yandığı müddetçe hayır ilahının şer
ilahına galip geleceğine inandıkları için, ateşin hiç sönmeden yakılmasının
lazım olduğuna inanırlardı. Peygamber efendimizin doğum gecesinde meydana
gelen hârikûlâde hadiselerden biri de mecusilerin
bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınlarının aniden sönüvermiş
olmasıdır.
Eski İran’da, tahminen
M.Ö. 7. veya 6. asırda yaşadığı kabul edilen Zerdüşt, güya eski dini
düzeltmek için ortaya çıkmış ve İran’daki çok tanrıcılığa karşı tek
ilah inancını savunmuştur. Ona göre en yüksek Rab (ilah), “Ahura-mazda”dır. Ahura, her şeyi bilen,
kâinat nizamını idare eden, her şeye hayat veren ve her şeyin hakimi
olan en büyük kudrettir. Bununla beraber hayır (Hürmüz) ve şer (Ehriman)
gibi iki ilah görüşünü terk edememiş ve ateşgedelerde
yine ateş yanmıştır. Zerdüşt, bir gün dünyanın sona ereceğini, kıyametin
kopacağını, Cennet ve Cehennemin var olduğunu, ölen insanın ruhunun
hesaba çekileceğini, kendinden önce gelen peygamberlerden veya getirdiği
kitaplardan yahut da onlara inananlardan öğrenerek kabul etmiştir. Bununla
beraber, insanlara dünya ve ahiret saadetini öğreten ve doğru yolu gösteren
bir peygambere tâbi olmak saadetine kavuşamadığı için, doğru yolu tam
olarak bulamamıştır. Nitekim, daha sonraları onun tek ilah olarak kabul
ettiği ve “Ahura-mazda” adını verdiği ilahın
yerini güneş tanrısı “Mitra” almıştır.
Bütün İran’a yayılan
Zerdüşt’ün fikirleri, M.S. yedinci asırda İslam ordularının İran’a girmesiyle
Tevhid akidesi (tek Allah inancı) yerleştiğinde son bulmuş ve Mecusilerin
çoğu, hak din olan İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Bir kısmı da Hindistan’a
sığınarak, Brahmanların inanışlarını da benimseyerek yeni bir inanış
şekli kabul etmişlerdir. Bu bozuk inanışa sahip olanlara, bugün Bombay
şehri yakınlarında rastlanmaktadır.
Nevruz Nevruzun Türklükle,
müslümanlıkla, hatta İranla bir ilgisi yoktur.
Cemşid ortaya çıkarmıştır. Mecusi bayramıdır.
(Bezzâziyye) Cemşid, İran’da ilk hükümet kuran Pişdani oğullarının 4. hükümdarı olup, 800 sene saltanat sürmüş, 500 sene İran’da kimse hasta olmadığı için, halk kendine tapmıştır. 21 Martta tahta çıktığı için, bugüne Nevruz demiş, yılbaşı ve bayram yapmıştır. İslamiyet’ten önceki kâfirlerin âdetlerini, tapınmalarını, bugün meydana çıkarıp "ecdad yadigârı" diyenler, bu işin aslını doğru bilmeyenlerdir. Böyle diyenlere kanmamalıdır. Yabancılar da bunu körüklüyorlar. Cemşid bin yaşında iken, Şeddadın yeğeni Dahhak ile savaşta yakalanmış, testere gibi olan balık kemiği ile ikiye biçilmiştir. Cemşid, sekizyüz değil, bin yıl yaşamıştır. Bu sünnetullaha aykırı değildir. Eskiden insanlar çok yaşardı. Nuh aleyhisselamın 950 yıl, kavmi arasında kaldığı Kur'an-ı kerimde bildirilmektedir. (Ankebut 14) |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |