Yabancılarla
dostluk
Gayrı müslimler ile ticaret yapılır. Fakat onları şerefli kabul etmek caiz değildir. Peygamber efendimizin düşmanı olan papa veya papaz, asla şeref sahibi olamaz. Hz. Ömer, (Biz, zelil kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri Müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor. İslamiyet’in, her çeşit fazilet ve şeref kaynağı olduğunu bilmeyen papaz, nasıl şerefli olur? Şeref kelimesi sözlükte, yükseklik, büyüklük, yüksek mertebe, insanlar arasında geçerli ve makbul olma, Cenab-ı Hakka itaat ve yüksek hizmeti ile çok ihsana kavuşma demek olup, gerçek şeref, yalnız Müslümanlıktadır. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde buyurdu ki: (Kâfirleri
dost edinenler, onların yanında izzet, şeref mi arıyorlar? Bilsinler
ki, bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.) [Nisa 139] (İzzet ve
şeref isteyen, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.) [Fatır 10]
(“Eğer bu
savaştan Medine’ye dönersek, andolsun ki,
şerefliler, alçakları oradan çıkaracak” diyorlardı. Oysa, şeref Allah’ın,
peygamberinin ve müminlerindir.) [Münafikun 8] (Allah indinde
en üstününüz, en şerefliniz takvada en ileri olandır.) [Hucurat
13] [Takva, Allah’a ve Resulüne inanıp, emirlerine riayet etmektir.] (Kur’an-ı
kerim, şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.) [Hakka 40, Tekvir 19] (Yasaklandığınız
büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örter ve sizi şerefli
bir yere [Cennete] koyarız.) [Nisa 31] (De ki, mülkün
gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden
geri alırsın. Dilediğini aziz, şerefli; dilediğini de zelil edersin.) [Al-i İmran
26] Allahü teâlâ, son âyet-i kerimede insanları dört sınıfa ayırmıştır: 1- Hem mülk, hem de şeref verdikleri. [Süleyman aleyhisselam
gibi] 2- Mülk verip, şeref vermedikleri. [Firavun, Nemrut gibiler] 3- Şeref verip, mülk vermedikleri. [Mülk sahibi olmayan
her Müslüman böyledir] 4- Şeref ve mülk vermedikleri. [Mülk sahibi olmayan her
kâfir böyledir] Peygamberimiz de, (Şeref
ve üstünlük, mal ile değil, ilim ve irfan iledir) buyuruyor. Üstünlük, şeref, büyük bir zatın yakını olmakta
da değildir. Kan bakımından daha yakın olan, daha üstün olsaydı, Hz.
Abbas, Hz. Ali’den daha üstün olurdu. Kan bakımından çok yakın
olan Ebu Leheb’de ise, şeref ve üstünlük hiç
yoktur. Hz. Ömer, kölesi ile nöbetleşe deveye biniyorlardı. Şam’a girerken
deveye binme sırası köleye geldiği için, köle deve üzerinde idi. Şam
ordusunun kumandanı olan Ebu Ubeyde bin Cerrah,
bir heyetle karşılayıp, (Ya Halife! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar,
bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Sana
bakıyorlar. Bu yaptığını beğenmezler) der. Hazret-i Ömer buyurur ki:
(Ya Eba Ubeyde!
Senin bu sözün, buradaki insanlar için çok zararlıdır. İşitenler, insanın
şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar.
Şerefin, Müslüman olmakta ve ibadet yapmakta olduğunu anlamayacaklar.
Biz aşağı insanlardık. Allahü teâlâ Müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi.
Allahü teâlânın verdiği bu şereften başka şeref ararsak, Allahü teâlâ
bizi yine zelil eder. Her şeyden aşağı eder. İzzet, İslam’dadır. İslam’ın
ahkamına uyan, aziz olur. Bu ahkamı beğenmeyip, izzeti, şerefi, saadeti
başka şeylerde arayan zelil olur.) Bu olay da, şerefin yalnız Müslümanlıkta olduğunu göstermektedir.
Kâfirlerle dostluk kurmak caiz değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor
ki: (Ey iman edenler,
Yahudileri de, Hıristiyanları da dost edinmeyin! Onlar, [İslam’a olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü
teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51] |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |