Dinimizde temizliğin önemi

 

Zamanımızdaki bazı Müslümanların temizliğe riayet etmediklerini gösteren batılılar, bu suçu dinimize yüklüyorlar. Dinimizde temizliğin önemi hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP

İslamiyet’te temizliğin önemi büyüktür. Temizlik imandandır buyurulmuştur. Eshab-ı kiramdan sonra gelen ve tabiin adını alan Müslümanlardan bazıları Eshab-ı kirama, (Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde sizi çok sevdiğini bildirip övmektedir. Bunun sebebi nedir?) dediklerinde, (Biz temizliğe de çok dikkat ederdik) diye cevap verdiler.

 

Müslümanlar, camilere, evlere ayakkabı ile girmez. Yere serili döşemeler tozsuz, temiz olur. Her Müslümanın evinde banyo bulunur. Vücutları, elbiseleri, çamaşırları, yemekleri hep temiz olur. Temiz olunca da mikrop ve hastalık bulunmaz. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimin çeşitli yerlerinde, (Temiz olanları severim) buyuruyor. (Bekara 222)

 

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun! Cennete temizler girer.) [Deylemi]

(Temizlenecek şeyleri yıkayıp temizleyin! Temizlik imana sevk eder, iman da sahibini Cennete götürür.) [Taberani]

 

(Temizlik imanın yarısıdır.) [Müslim]

(Namazın anahtarı temizliktir.) [Tirmizi]

(Mümin pis olmaz.) [Buhari]

 

(Cuma günü yıkanmak, misvak kullanmak ve güzel koku sürünmek gerekir.) [Buhari]

(Kap kacak yıkamak, evi temiz tutmak, zenginliğe sebep olur.) [Hatib]

 

(Her müslüman, Cuma günü yıkanmalı, misvaklanmalı ve güzel koku sürünmelidir.) [Buhari]

(Yemekten önce ve sonra elini yıkayanın evinin hayrı, bereketi çoğalır.) [İbni Ebi Şeybe]

 

(Elbiselerinizi yıkayın, dişlerinizi misvaklayın, temiz, güzel giyinin! Nezafet sahibi olun!) [İbni Asakir]

(Tırnaklarınızı kesin! Ağzınızdaki yemek kırıntılarını temizleyin ve misvak kullanın!) [Taberani]

 

Peygamber efendimiz, yanına gelen birisine, (Tırnakların kuş tırnağı gibi uzamış, içi pislik doludur) buyurarak, temiz olmasını emretmiştir. (Taberani)

 

Soğan, sarmısak yiyerek, sigara içerek, kötü koku ile başkalarını rahatsız etmek doğru değildir. Kötü kokudan melekler de rahatsız olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Ağzınızı temizleyin! Kiramen katibin melekleri için, ağızdaki yemek artıklarının kokusundan daha kötü bir şey yoktur.) [Deylemi]

 

(Sarmısak yiyen, kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmasın, insanın rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.) [Taberani]

 

(Ağzınızı temizleyin, ağzınız Kur'an-ı kerim yoludur.) [Ebu Nuaym]

(Gece namaz kılmak için kalkan kimse, ağzını misvakla temizlesin! Çünkü bir melek namazda Kur'an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.) [Deylemi]

 

Önemli bir zatın huzuruna çıkan kimsenin şık, temiz elbise giymesi gerekir. Allahü teâlânın huzuruna çıkıldığı zaman buna daha çok dikkat etmelidir! (Her namaz kılarken, süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz!) mealindeki âyet-i kerime ile, (Güzel koku gamı, güzel, temiz elbise kederi azaltır) mealindeki hadis-i şerife uymaya çalışmalı, eski bile olsa temiz elbise giymelidir!

 

Dinimiz, dış temizliğe böyle önem verdiği gibi, iç temizliğe, kalb temizliğine de çok önem verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ, sizin güzel suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalb ve amellerinize bakar.) [Müslim]

[Yani Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevap vermez. Bunları ne düşünce ile yaptığına, yani niyetine bakarak sevap veya azap verir.]

 

(L'Eau Potable) = "İçme Suyu" adlı Fransızca eserde diyor ki:

(Fransızların dünyaya övündükleri Versay sarayında bir hamam yoktur. Orta çağda, Paris'te oturan bir Fransız, sabahleyin kalktığı zaman, evinde bir tuvalet olmadığı için, oturağa yaptığı pislik ile içme suyu şişesini beraberinde Sen (Seine) nehrine götürür, o nehirden önce içmek için su alır, sonra pisliğini nehre dökerdi.)

 

Hakiki Müslüman, hem temiz olur, hem de, sağlığına çok dikkat eder. Bir zehir olan alkollü içkileri içmez. Çeşitli tehlikeleri ve zararları olduğu için men edilen domuz etini yemez. Livata yapanlarda AIDS ismindeki bulaşıcı hastalığın virüsünün, domuzlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

 

Dinimiz, beden ve elbise temizliği yanında, çevreyi temiz tutmayı da emreder. Dinini seven, kayıran müslüman, her bakımdan örnek kimse olmalıdır. İslamiyet’in şerefi için de (Dinimiz temizlik esası üzerine kurulmuştur) hadis-i şerifini düşünüp temiz olmaya çalışmalıdır! (İ.Gazali)

 

İslam, Batı ve temizlik 

Yukarıda dinimizin temizliğe verdiği önemi bildirdik. Tarihte Müslümanlar temizliğe dikkat ettikleri halde, günümüzde maalesef Müslümanlar temizliğe gerektiği gibi riayet etmiyorlar. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a gelen bir Alman rahibi, 1560’de yazdığı bir eserde şöyle demektedir:

(İstanbul'daki temizliğe hayran oldum. Burada herkes günde beş defa yıkanır. Bütün dükkanlar tertemizdir. Sokaklarda pislik yoktur. Satıcıların elbiseleri üzerinde ufak bir leke bile bulunmaz. Ayrıca ismine (hamam) dedikleri ve içinde sıcak su bulunan binalar vardır ki, buraya gelenler, bütün bedenlerini yıkarlar. Halbuki bizde insanlar pistir, yıkanmasını bilmezler.)

 

Bugün ise, İslam ülkeleri denilen yerlerde seyahat eden yabancılar, neşrettikleri kitaplarda, (Bir doğu ülkesine gittiğimiz zaman önce burnumuza bir kokmuş balık ve süprüntü kokusu geliyor. Her taraf pislik içindedir. Yerler tükürük ile doludur. Ötede beride toplanmış süprüntü ve ölmüş hayvan leşlerine rastlanılır. İnsan böyle bir doğu ülkesinden geçerken iğreniyor ve Müslümanların iddia ettikleri gibi temiz olmadıklarını anlıyor) diyorlar.

 

Bugün, İslam ülkesi denilen yerlerde, iman bilgileri bozulduğu gibi, temizliğe de tam riayet olunmamaktadır. Fakat bunda kabahat, dinimizde değil, dinimizin esasının temizlik olduğunu unutan kimselerdedir. Fakirlik, pis olmak için bir mazeret teşkil etmez. Bir insanın yere tükürmesinin, ortalığa pislik saçmasının para ile hiçbir ilgisi yoktur. Böyle pislik yapanlar, Allah’ın temizlik emrini unutan bedbahtlardır. Her Müslüman, dinini iyi öğrense ve buna riayet etmiş olsa, bu pislik hemen ortadan kalkar. O zaman, başka milletler, Müslüman memleketleri ziyaret ettiklerinde, tıpkı orta çağda olduğu gibi, Müslümanların temizliğine hayran kalırlar.

 

Hıristiyanlığın en revaçta olduğu orta çağda, büyük tıp âlimleri, yalnız Müslümanlardı ve Avrupalılar Endülüs’e tıp tahsil etmeye gelirlerdi. Çiçek hastalığına karşı aşıyı bulanlar, Müslüman Türklerdir. Türklerden bunu öğrenen Jenner, ancak 1796’da bu aşıyı Avrupa’ya götürdü ve haksız olarak (Çiçek aşısını bulan kimse) unvanını aldı. Halbuki, tam bir zulmet diyarı olan o zamanki Avrupa’da insanlar, hastalıktan kırılıyordu. Fransa kralı XV. Louis 1774’de çiçekten öldü.

 

Avrupa uzun zaman veba ve kolera salgınlarına uğradı. I. Napolyon 1798’de Akka kalesini muhasara ettiği zaman, ordusunda veba zuhur etmiş ve hastalığa karşı çaresiz kalınca, düşmanı olan Müslüman Türklerden yardım istemek zorunda kalmıştı. O zaman yazılan bir Fransız eserinde şöyle demektedir: (Türkler, ricamızı kabul ederek hekimlerini yolladılar. Bunlar tertemiz giyinmiş, nur yüzlü kimselerdi. Önce dua ettiler ve sonra ellerini bol su ve sabun ile iyice yıkadılar. Hastalarda zuhur eden hıyarcıkları neşterle yardılar. İçindeki sıvıyı akıttılar ve yaraları tertemiz yıkadılar. Sonra hastaları ayrı ayrı yerlere koydular ve sağlamların mümkün olduğu kadar onlara yaklaşmamasını tembih ettiler. Hastaların elbiselerini yaktılar ve onlara yeni elbiseler giydirdiler. En nihayet tekrar ellerini yıkadılar ve hastaların bulunduğu yerlerde öd ağacı yakarak ve tekrar dua ederek ve bizden hiçbir ücret almadan yanımızdan ayrıldılar.)

 

Demek ki, iki asır öncesine kadar Batılılar hastalıklara karşı tamamen çaresizdi ve ancak sonradan Müslümanlardan öğrenerek ve tecrübeler yaparak, Kur'an-ı kerimde emredildiği gibi gayret ederek, bugünkü tıp ilmini öğrendiler.

 

Bugün, üniversitelerde okutuluyor ki, doktorluk iki kısımdır: Biri hijyen, sağlığı korumak, ikincisi terapötik, hastaları iyi etmektir. Bunlardan birincisi önce gelmektedir. İnsanları hastalıklardan korumak, sağlam kalmayı sağlamak, tıbbın birinci vazifesidir. Hasta insan, iyi edilse de, çok kere, arızalı, çürük kalır. İşte İslamiyet, tababetin birinci vazifesini, hijyeni garanti etmiştir. Bunu söylemekle Müslüman hiç hasta olmaz demek istemiyoruz. Temizliğe itina eden bir Müslüman, sağlam kalır, kolay kolay hasta olmaz.

 

Batılı Seyyahlara göre Osmanlı temizliği ve kanaatkârlığı

 

"Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar .Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiç birini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden bin de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, umumiyet itibariyle içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar." (M. de Thevenot-Relation d'un voyage fait an Levant-1665, Paris.) Sayfa 148

 

''Yemeklerden önce ve yemekten sonra ellerini yıkamak Türkler arasında o kadar umumi bir âdet hükmünü almıştır ki, insanların el yıkamalarına vesile olmak üzere Allah’ın gıdaları yaratmış olduğundan adeta bir darb-ı mesel şeklinde bahsederIer." (Ricaut-Histofre de I'etat present de l'Empire ottoman (6701 Paris.)

 

“Mutfakları çok temizdir, mutfak takımları da güzellik ve parlaklık itibariyle eşsizdir; gerek sofra takımları, gerek yemekleri azami nispette tertemizdir."

 

''Türkiye'de sofradan kalkılır kalkılmaz mutlaka ellerle ağızlar yıkanır. Önünüze sıcak suyla sabun getirilir, büyüklerin konaklarında ya güI suyu veyahut güzel kokulu başka bir su da ikram edilir. Bunlarla da mendilinizin bir ucunu ıslatırsınız." (J.B Tavernier-Nouvelle relation de I'interiur du serrail du Grand-Seigneur-1678. Amsterdam)

 

"Türkler, Avrupa'da ekseriyetle tesadüf edildiği gibi insanların yemek yedikleri veyahut yıkanıp temizlendikten sonra tekrar yiyecekleri kaplarda köpeklerin de yemek yemesine müsaade etmezler. Frenklerin bu hali sık sık tecviz etmelerinden dolayı onlardan (Köpekler!) diye bahsederler. Çünkü Avrupa'da çok defa sofraya köpeklerin de kullanmış oldukları kaplarla yemek getirilir."

 

“Ev iaşesine gelince, senede bir ölçek pirinçle bir kaç çömlek erimiş yağ ve bir kaç türlü kuru yemiş kalabalıkça bir ailenin belli başlı erzakıdır. Bütün Şarklıların gürbüz ve kuvvetli insanlar olmasının bence yegane sebebi işte bu kanaatkârlıklarıdır ."

 

''Türkler umumiyet itibariyle boylu boslu, güzel yapılı adamlardır. Hıristiyan Avrupa'nın tek bir şehrinde bile bütün Osmanlı imparatorluğundan daha çok sakat ve biçimsiz adama tesadüf edilir. Fazla olarak Türkler güçlü-kuvvetli oldukları için pek çok yaşarlar. Herhalde bunun en tabii sebebi gayet sıhhi ve iyi gıdalar kullanmalarında ve mideyi bozmak suretiyle ciğerlere, kalbe ve dimağa ekseriya zarar veren lezzetli yemeklere önem vermemelerinde aranmalıdır. İşte bundan dolayı Türkler nadiren hasta olurlar. Bizlerin daima tutulduğumuz taş, kum, damla vesaire gibi hastalıklar onlarda hemen hiç görülmez. Bu sıhhi vaziyetlerini bir taraftan yiyip içmedeki kanaatkârlıklarına, bir taraftan da israfa kaçmamak şartıyla hamamda yıkanıp temizlenme âdetlerine borçludurlar. Kadınları da ayni vaziyettedir. Boylarıyla yürüyüşlerinin ihtişamı erkeklerinkinden aşağı değildir. Uzun fistanlarının da bu ihtişamda büyük bir tesiri vardır." (Comielle Le Bruyn -Voyages de Cornielle Le Bruyn par Ia Moscovie, en Perse et aux indes orientales., 1332, La Haye.)

 

"Eski Türk yemeğindeki temizlikle kanaatkârlık şöyle anlatılır:

"Şimdi Türk milletinden umumi surette bahsedelim. Bu millet yemek hususunda çok kanaatkârdır, yiyeceklerinin sıhhi ve mugaddi olmasıyla iktifa eder, az yemek yer, her şeyden yediği hiçbir gün yoktur. Macaristan'da Türklerin imparatora iade etmek mecburiyetinde kaldıkları bir çok kalelerin uzun zaman aç kaldıktan sonra teslim olmaları fıtri kanaatkârlıklarının bir delilidir. Miktarı az olan günlük yiyeceklerini bir kaç öğünde yedikleri için, hiç bir zaman mideleri çok dolu olmadığı gibi büsbütün boş da kalmaz. Hazım fiilinin bu suretle muntazam bir faaliyet takip ettiğinden emin olduğum için, ben bu usulün bir hayli sıhhi olduğuna kaniim. İstanbul Türkleri yemek saatlerini o kadar geniş bir şehirde o kadar büyük bir sarayda geçirilen faal hayata uygun ve akılane bir şekilde tanzim etmişlerdir. Türkler sabah namazını şafak sökerken kılmakla mükellef oldukları için, erken kalkmak mecburiyetindedirler. Bu namazı kıldıktan sonra pek hafif bir kahvaltı ederler. Öğleyin bir kaç yemiş yerler. İtalyan saatiyle 21 de (Yani ikindi vakti) hafif bir yemekle iktifa ederler ve gecenin bir buçuğundan (yani saat sekiz buçuktan) evvel de rahat rahat akşam yemeklerini yerler. Yemek saatlerini işte böyle tanzim etmişlerdir. Çünkü diğer saatlerini ibadete ve ticaret sahasıyla Babı-ı Ali'de ve diğer dairelerdeki meslek işlerine hasrederler." (Comte de Marsigli-L'etat militaire de l'Empire ottoman, ses progres et sa decadence, ,1732, La Haye.)

 

''...Bu harem dairesinin içi kadar temiz bir yer tasavvur edilemez, döşeme tahtalarıyla dehlizler sık ve sağlam hasırlarla kaplıdır. Bunların örülmüş olduğu samanların yahut sazların rengi soluk bir sarıdır. Odalarda çepe çevre dizilmiş minderlerden başka mefruşat yoktur, perdeler gibi bu minderler de beyaz pamuk bezinden yapılmıştır. Ne erkeklerin, ne kadınların dışarıda giydikleri pabuçlarıyla hiç bir zaman ev içlerine girmemeleri Türkler arasında âdet olduğu için, döşeme tahtalarında hiçbir zaman kir görülemez." (Ledy Craven -Voyage de Milady Craven a Constaninople, par ia Crimee en 1786 -1789, Paris.)

 

"... Yüzler, eller, ayaklar, tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok, bütün ictimai sınıflar arasında umumi ve mütekabil bir hürmet ve riayet manzarası göze çarpıyor." (Edmondo de Amicis -Constantinople -1883, Paris.)

 

Not: İsmail Hami Danişmend'in, "Garb Menbalarına göre ESKİ TÜRK SECİYYE ve AHLAKI" isimli kitabından alınmıştır.

 

Ağız temizliği ve misvak

Misvak nedir, faydası nelerdir?

CEVAP

Misvak, erak ağacının dalından, bir karış uzunlukta kesilen parçadır. Erak dalı bulunmazsa, zeytin veya başka dallardan da olabilir. Hadis-i şerifte, (Mübarek bir ağaç olan zeytinden yapılan misvak ne güzeldir. O benim ve diğer Peygamberlerin misvakıdır) buyuruldu. Nar ve fesleğen dalından misvak olmaz.

 

Bugün, modern tıbbın diş sağlığı konusunda ortaya koymaya yeni başladığı tedavi usullerini, İslamiyet 14 asır önce öğretmiştir. Diş sağlığına büyük bir fayda temin eden misvak, gayet basit ve en iyi diş temizleme vasıtasıdır. Dişlerin çürümesini önlemek için misvak kullanmak çok faydalıdır.

 

Larousse İllustre Medical isimli tıp kitabında diyor ki:

(Bütün diş macunları ve tozları, dişlere zarar verir. En iyisi, sert bir fırçadır. Önce, dişleri kanatırsa da, korkmamalıdır. Diş etlerini kuvvetlendirir ve artık kanamaz.)

 

Bu şekildeki diş temizliğini sağlayan en iyi vasıta misvaktır. Diş macunları, ağızdaki faydalı ve zararlı bütün mikropları öldürürken, misvak sadece zararlı mikropları öldürür.

Hz. Âdem'den beri bütün Peygamberler, misvak kullanmıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Misvak fesahatı artırır.) [İ.Adiy]

(Misvak; ağzı temizler, görmeyi keskinleştirir, diş etlerini güçlendirir, dişleri beyazlaştırır ve çürümeyi önler, hazmı kolaylaştırır, mideye sıhhat verir, balgamı keser, hasenatı artırır. Misvak kullanan, Allahü teâlâyı razı eder, melekleri sevindirir.) [Ebu Nuaym]

 

(Misvak kullanarak kılınan namaz, mi(svaksız kılınan namazdan 70 kat üstündür.) [İ.Neccar]

(Cebrail aleyhisselam, misvak kullanmayı o kadar tavsiye etti ki, misvağın farz olacağından korktum.) [İbni Mace]

 

Misvakın faydaları 30'dan fazladır. En aşağısı sıkıntıyı giderir. İmam-ı a'zam hazretleri, "Misvak kullanmak, dinin sünnetlerindendir" buyurdu.

 

Ruh temizliği 

Ruh temizliği nedir?

CEVAP

Hadis-i şerifte (İlim ikidir: Beden bilgisi, din bilgisi) buyuruldu. Yani (İlimler içinde en lüzumlusu, ruhu koruyan din bilgisi ve bedeni koruyan sağlık bilgisidir) buyurarak, her şeyden önce, ruhun ve bedenin zindeliğine çalışmak gerektiğini emretti. İslamiyet, beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi emrediyor. Çünkü, bütün iyilikler, bedenin sağlam olması ile yapılabilir.

 

İslamiyet’te ruh temizliği esastır. Yalan söyleyen, hilekârlık yapan, insanları aldatan, zulmeden, haksızlık yapan, din kardeşlerine yardım etmeyen, büyüklük satan, yalnız kendi menfaatlerini düşünen bir kimse, ne kadar ibadet ederse etsin, hakiki bir müslüman sayılmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:

(Ey Resulüm, kıyamet gününü inkâr eden, yetimi, öksüzü incitip hakkını gasp eden, fakiri doyurmayan ve başkalarını da fakire iyilik yapmaya teşvik etmeyen o kimseyi gördün mü?) [Maun]

 

Bu gibi kimselerin ibadeti kabul olunmaz. İslam dininde yasaklardan, haramlardan sakınmak, emirleri, farzları yapmaktan daha önce gelmektedir. Hakiki bir müslüman, her şeyden önce, tam ve mükemmel bir insandır. Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür. Kızmak nedir bilmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve ahiret iyilikler verilmiştir.) [Tirmizi]

 

Müslüman son derece mütevazı, alçak gönüllüdür. Kendisine başvuran herkesi dinler ve imkan buldukça yardım eder. Müslüman vakurdur, kibardır. Ailesini ve vatanını sever. Hadis-i şerifte (Vatan sevgisi imandandır) buyuruldu. Bunun için, vatanına saldıranlara karşı gereken vazifesini yapar. Hakiki müslüman, dinine, anasına, babasına, hocasına, âmirine karşı saygılıdır. Lüzumsuz şeylerle uğraşmaz. Ancak faydalı şeylerle meşgul olur. Kumar oynamaz, vaktini boş geçirmez.

 

Kararan kalbi temizlemek 

Kalbi temiz olan hep iyi işler yapar, kalbi bozuk olan da, kötü işler yapar. Hadis-i şerifte, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur) buyuruldu. O halde kalbi karartmaktan sakınmalıdır. Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki:

Kalbin kararmasının dört alameti vardır:

1- İbadetin tadını duymaz.

2- Allah korkusu hatırına gelmez.

3- Gördüklerinden ibret almaz.

4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz. Namaz kılmayan ve günah işleyen kimsenin kalbi kararır, hasta olur.

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Çok gülmek kalbi öldürür.) [Tirmizi]

(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahatı sevmek.) [Deylemi]

(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]

(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar. Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.) [Ebu Nuaym]

 

Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:

İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı dünya sevgisinin kalbi karartmasıdır. Kalbi kararan dünyayı [faydasız şeyleri] sever. Dünya sevgisi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler seyretmekten hasıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikaye, gazete, dergi] okumak, lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadınlara bakmak, kadın resimleri [resimli dergi, filimler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır.

 

Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. İslamiyet’in emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Böyle kimse tasavvuf ehli olur. Çünkü Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir.

 

Malı, makamı ve Allah’tan gayrisini sevmek ve günah işlemek, kalbi temizlemeye engeldir. Kalbin temizlenmesi, İslamiyet’e uymakla olur. Namaz kılmak, kalbi temizler. Kur’an-ı kerim okumak ve ölümü çok hatırlamak günah işleyince, hemen tevbe ve istiğfar etmek ve oruç tutmak kalbi temizler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estağfirullah" demektir.) [Deylemi]

(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]

 

(Kalb, ekin; yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla yemek de kalbi öldürür. Kalbini az gülüp, az yemekle ihya et, açlıkla temizle ki yumuşayıp parlasın!) [İ.Gazali]

 

(Rutubette demirin paslandığı gibi, günah kiri kalbi paslandırır. Kalbin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]

O halde kalbi temizlemek için günahlardan kaçarak dinimizin emirlerine uymamız gerekiyor.