Dinimizin tecrübeye verdiği önem Dinimizin tecrübeye
verdiği önem nedir? CEVAP
İnsan, her kuvvetini,
her azasını, ne için yaratıldı ise, o yolda kullanmalıdır. Allahü teâlânın
âdetini değiştirip, onları İslamiyet’in beğenmediği yerlerde kullanmamalıdır.
Çoluk çocuğu varsa,
onlara karşı da, akla ve dine uygun hareket etmeli, dinin gösterdiği
güzel ahlaktan sapmamalıdır. Güzel ahlak ile süslenmelidir. Bir kimse, herhangi bir âmir ise, yine ibadetlerini yapmalı ve emri altındakilerin ibadet yapmalarına imkan tanımalı, kolaylık göstermelidir. Böyle olan kimse, bu dünyada, Allahü teâlânın halifesi olmuştur. Kıyamette de adil kimseler için vâd edilen nimetlere kavuşur. Böyle bir hayırlı kimsenin
hayır ve bereketi, onun bulunduğu talihli zamana, mübarek yere ve orada
bulunmakla bahtiyar olan insanlara, hayvanlara hatta bitkilere ve rızıklara sirayet eder, yayılır. Fakat, Allah korusun, bir
yerdeki âmirler, şefkatli, iyi huylu, adaletli olmazsa, insan haklarına
saldırırlar, zulüm, yağma, işkence yaparlarsa, bunlar adaletten uzak,
şeytanın yoldaşlarıdır. Emri altında olanlara merhamet etmeyenler, kıyamet
günü Allahü teâlânın merhametinden uzak kalacaklardır. Men,
la yerham, la yurham
buyurulmuştur ki, acımayana acınmaz demektir. Allahü teâlânın, insanlara
olan nimetlerinin, ihsanlarının en büyüğü, Peygamberler göndermesidir.
Peygamberler göndererek, razı olduğu ve razı olmadığı şeyleri bildirmiştir.
Peygamberler, fen bilgilerini
öğretmediler. (Bunları akıl ile
araştırınız, bulunuz, faydalı işlerde kullanınız) dediler. Kendileri
de, kendi zamanlarında bilinen fen vasıtalarını yaptılar ve kullandılar.
Daha fazlasını ve yenilerini yapmakla uğraşmadılar. Bunları yapmayı
başkalarına bıraktılar. Kendileri, Allahü teâlânın bildirdiği dinleri
yaymaya, öğretmeye uğraştılar. Eshab-ı kiram bir gün Peygamber efendimize
sordu: (Yemen’e gidenlerimiz,
orada hurma ağaçlarını, başka türlü aşıladıklarını ve daha iyi hurma
aldıklarını gördük. Biz Medine’deki ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz
gibi mi aşılayalım, yoksa, Yemen’de gördüğümüz gibi aşılayıp da, daha
iyi ve daha bol mu elde edelim?) Resulullah efendimiz,
bunlara şöyle diyebilirdi: (Biraz bekleyin! Cebrail
aleyhisselam gelince, ona sorar, anlar, size bildiririm. Veya biraz
düşüneyim. Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu bildirir. Ben de, size söylerim)
demedi ve (Tecrübe edin! Bir
kısım ağaçları, babalarınızın usulü ile, başka ağaçları da, Yemende
öğrendiğiniz usul ile aşılayın! Hangisi daha iyi hurma verirse, her
zaman o usul ile yapın!) buyurdu. Yani tecrübeyi, fennin
esası olan tecrübeye güvenmeyi emir buyurdu. Kendisi melekten anlar
veya mübarek kalbine elbette doğar idi. Fakat, dünyanın her tarafında,
kıyamete kadar gelecek Müslümanların, tecrübeye, fenne güvenmelerini
işaret buyurdu. Müslümanların bilmesi,
öğrenmesi gereken ilimlere İslami ilimler denir.
İslami ilimler, Akli ilimler ve Nakli ilimler
olmak üzere ikiye ayrılır. Akli ilimler, hissedilerek, akıl ile incelenerek,
tecrübe edilerek ve hesaplanarak elde edilir. Bu ilimler, nakli ilimlerin
anlaşılmasına ve tatbik edilmesine yardımcıdır. Öğrenilmeleri farz-ı
kifayedir. Bu ilimler, matematik, mantık ve tecrübi ilimlerdir. Bunlara Fen Bilgileri de denir. Fen ve edebiyat bilgileri din bilgilerinden
ayrı değildir. Nakli ilimler, aklın ve beyin gücünün dışında ve üstündedir.
Kelam, tasavvuf, fıkıh gibi nakli ilimlere din bilgileri denir. |