Faiz haramdır
Dinimizde
faizin hükmü nedir?
CEVAP
Bugün
faizin, içkinin, zinanın haram olduğunu bilmeyen müslüman yoktur. Haramlar
zamanla helal olmaz. Şu kadar var ki, (Zaruretler, haram olan bir şeyi
mubah kılar), fakat zaruret bitince haramlığı devam eder. Mesela susuzluktan
ölecek kimsenin, şaraptan başka içecek bir şey bulamazsa, ölmeyecek
kadar şarap içmesi caiz olur. Daha fazla içmesi caiz olmaz. Açlıktan
ölecek kimsenin leş yemesi de böyledir.
Bu
ve benzeri durumlar haricinde faize helal denmez. Faiz hakkında Tergib’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Helak eden yedi
şeyden birisi faiz almaktır.) [Buhari]
(Yedi büyük günahtan
biri faiz yemektir.) [Bezzar]
(Faiz alana da
verene de lanet olsun!) [Müslim]
(Vücuduna dövme
yapana, yaptırana, faiz alıp verene lanet olsun.) [Buhari]
(Allahü teâlâ,
dört kimseyi Cennete koymaz: Bunlar, devamlı içki içen, faiz alan, yetim
malı yiyen ve ana-babasına asi olandır.) [Hakim]
(Faiz 73 kısımdır.
En aşağısı, kişinin anası ile zina etmesi gibidir.) [Hakim]
(Bir dirhem faiz
alıp vermek otuz zinadan günahtır.) [Taberani]
(Zina ve faiz
yaygınlaşan toplum, Allah’ın azabını hak etmiş olur.) [E.Yala]
(Kıyamet yaklaştıkça,
faiz, zina, ve içki çoğalır.) [Taberani]
Gayri müslim diyârında
Faiz
hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur'an-ı kerimde Bekara suresi
275. âyet-i kerimesinde, (alışverişin
helal, faizin haram) olduğu bildirilmektedir.
Ecnebi
ülkelerde, müslümanların, gayri müslimlere ödünç verip, onlardan faiz
almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayri müslim
ülkelerde, müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilmiştir.
Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır. (Cevhere)
Faiz
yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde haramdır. Fetava-i
Hayriyyede buyuruluyor
ki:
(Zimmi
[gayri müslim] zimmiye elli lira ödünç verip,
faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş
lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz her dinde haramdır.)
Faiz,
ödünç vermekte, rehinde ve alışverişte olur. Fıkıh kitaplarında faizin
yetmişten fazla çeşidinin olduğu bildirilmektedir. Bunun için alış veriş
ve başka sözleşme yapacak kimselerin, hangi hallerde faiz olduğunu iyice
öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri öğrenmek
farz-ı ayndır. Bilmeyen kimse farkında olmadan faiz alıp verir, böylece
büyük günaha girmiş olur. Haram olduğunu bilmediği için tövbe etmez.
İmam-ı
Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Daha
fazlasını ödemesi şartı ile ödünç vermek faizdir. Haram anlaşma ile
ele geçen malın hepsi haram olur. Mesela, 12 kile ödemesi şartı ile,
on kile buğday ödünç verilse, 12 kilenin hepsi haram olur. Fazladan
alınan 2 kilesi kul hakkı olduğu için, geri verilmesi gerekir. On kilesi
de haram olduğu için fakire sadaka olarak verilir.
Bir
teneke sütün içine konan, bir bardak idrar sütün tamamını necis eder.
Faizle ödünç verilen paranın, faizini, ana parasından ayırmak mümkün
olmaz. Sütte olduğu gibi tamamı kirlenmiştir.
Almanya’da
bazıları, (Avrupa İslam diyârı değildir, dâr-ül-harbdir)
diye, bazı şeyler yapıyorlar. Kanunlara uymak, faiz almak, sigorta yaptırmak,
sakal kesmek, Cuma kılmamak, haç takmak, yalan söylemek gibi şeyler
caiz midir?
CEVAP
Dâr-ül-harbde
de olsa, İslam bilgilerinin yaygın olduğu yerde, müslümanların çoğunun
bildiği şeyleri bilmemek, öğrenmemek özür olmaz, günah olur. Küfre sebep
olan bir işi, bilerek yapmak küfür olur. Beline, zünnar denilen papaz
kuşağını bağlamak, haç takınmak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir.
Kâfirlerin
bayram günlerinde, o güne mahsus şeylerini, onlar gibi kullanmak da
küfür olur. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için
kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez.
Fakat bunları harbde düşmana karşı, barışta zalime karşı, hile olarak
kullanmak küfür olmaz. Peygamber efendimiz, (Harb
hiledir) buyurmuştur.
Yalan
da üç yerde caizdir. Biri harbdedir. Din düşmanlarından korunmak veya
müslümanları korumak için yalan caizdir. (Uyun-ül
besair, Hadika)
Kâfir
ülkede, müslümanların seçeceği imamın, Cuma kıldırması makbuldür. (R.Muhtar)
Ehl-i
kitabın kesmiş olduğu hayvan, aksi sabit olmadıkça, temiz kabul edilir.
(Eşbah)
İbni Abidin hazretleri buyuruyor
ki:
(Gayri
müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı gelmemek] zarureti
vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak asla caiz değildir)
[R.Muhtar kadılık bahsi]
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Hükümet
mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur. Kendini tehlikeye
atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor
ki:
(Hükümetin
emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika s.91]
Bu
üç eserde de görüldüğü gibi, müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun,
ister müslüman ülkelerde, ister gayri müslimlerin bulunduğu yerlerde,
onların kanunlarına karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile herkese örnek
olmalıdır.
Müslümanların kıyafetleri
Kâfirlere
veya kadınlara benzemek için sakalı kazımak haramdır. (İbni Âbidin)
Sakal
kazımak, ateşe tapanların âdetidir. Kâfirlere teşebbüh
haramdır. (Bahr,
Tahtavi)
Sakalı
bir tutam uzatmak sünnettir. [Dâr-ül-harbde veya zulüm görmemek, nafakadan
olmamak, emr-i maruf yapabilmek, müslümanlara ve İslamiyete hizmet edebilmek,
dinini, namusunu koruyabilmek için sakalını kazımak caiz, hatta lazım
olur. Özürsüz olarak kısaltmak ve kazımak mekruhtur. Sakal sünnetine
önem vermeyen kâfir olur.] (Berika)
Dâr-ül-harbde, kâfirlerin mal, can ve ırzlarına saldırmak haramdır.
Kâfir kadınların başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak haramdır.
Kâfirin malını almak, kalbini kırmak, müslümanın malını almaktan daha
büyük günahtır. Kâfirlerin haklarına dokunmamak, kimseyi dolandırmamak,
müslümanlık icabıdır.
Kâfirlerden
de gasp, hırsızlık gibi gayri meşru yol ile alınan şey, mülk-i habistir,
kullanılması haramdır, sahibi bulunmazsa, fakirlere sadaka olarak vermek
lazımdır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da, hayvan hakkından
daha büyük günahtır. Başkasının malını ondan izinsiz alıp, kullanıp,
zarar yapmadan yerine bırakmak da haramdır. (Hadika)
Gayri
müslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak caiz değildir.
Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek,
haklarını ödemek lazımdır.
Müslüman
olsun, kâfir olsun, nerde olursa olsun, hiç bir insanın malına, canına
ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Kâfir turistler, muamelatta,
müslümanların hak ve hürriyetlerine mâliktir. Kendi dinlerinin icaplarını
yapmakta, ibadetlerini yapmakta serbesttirler. İslamiyet, kâfirlere
de, bu hürriyeti vermiştir.
Müslüman,
yabancıların kanunlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir.
Fitne
çıkmasına sebep olmamalı, hiç kimseye zulüm, işkence yapmamalıdır.
Müslümanlığın
güzel ahlakını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin
islam dinine sevgili ve saygılı olmasına sebep olmalıdır. (İslam
Ahlakı)
Kâfire
ücret ile hizmet etmek mekruhtur. Fakat Dâr-ül-harbde caizdir. Kâfir
ülkesinde, onların kanunlarına karşı gelmemek zarureti vardır. Hükümet
mubahı da yasak etse, buna uymak vaciptir. Kendini tehlikeye atmak caiz
olmaz. (R.Muhtar, Hadika, Berika)
Avrupa’da faiz
meselesi
Dâr-ül-harbde,
müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu
bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harbde, gayri müslimlerin mallarını
faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar
etmesi ise, helal değildir. (R.Muhtar)
İmam-ı
a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında
faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ)
Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve
sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtâr) gibi muteber eserlerde
yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ
ribâ beynel müslimi
vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde,
müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir.
Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına
saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz
maddesinde de böyle yazmaktadır.
Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para yatıran
bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu bankadan ödünç
para alıp faiz verenlerin hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın
faizini almak haram olur.
Bankadan
para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan
alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman müşterisi
çok ise, harama yakın, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh
olur. Meşihat-i islamiyyenin çıkardığı Ceride-i ilmiye kitâbının 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada
da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak,
şer’an helal olur) buyuruluyor.
Sigortacı
ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği
paraları almak helal olur. (İbni
Âbidin)
Diyanet Ansiklopedisinde ise şöyle diyor:
Ebu
Hanife ve İmam-ı Muhammede göre dâr-ül-harbde
müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi
mezhebine göre, fasid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bu
arada kan, domuz ve ölü hayvan eti [leş] satmak, bahse girmek ve kumar
oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması
şarttır. (Faiz maddesi s.121)
Bu
vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka
reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz,
fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların
senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem
de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi
almak, onunla alışveriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi kumar
oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar,
en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden
sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyurulmaktadır.
Müşriklere
göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi
mutlaka gerçekleşecekti. Hz.Ebu Bekir, sure-i celilenin
inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi sevindirmesin. Birkaç
yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip gelecektir) demişti. Müşrikler,
(Bu birkaç yıl ne kadar zaman) diye sordular. Üç yıl diye cevap verdi.
Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye
Hz.Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme
haber verdikleri zaman, Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve
adedini çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu.
Hz.Ebu
Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy,
(Ne o, pişmân mı oldun) dedi. Hz.Ebu Bekir, (Hayır pişmân olmadım. Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti
de dokuz yıla çıkaralım) dedi. Übeyy,
durumdan çok emindi. Romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine
ihtimâl vermediği için, (Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi.
Dokuz
yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allah’ın yardımı ile gâlip
geldikleri sırada, Romalılar da Farslılarla, tekrar giriştikleri savaştan
muzaffer olarak çıkmışlardı. Hz.Ebu Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerini
bizzat Übeyy’den isteyemedi. Übeyy,
Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde ölmüştü. Develeri Übeyy’in
vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden
birçoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi
daha meydana çıktı. (Medarik,Tibyan)
Mekke-i
mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hz.Ebu Bekir’in kazanması
garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı
a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre, ribâ ve
kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde,
müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren
bir misâl daha verelim:
Meşhur
bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte
birini bahse koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu.
Resulullah efendimiz, defalarca Rükâne’yi
yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi.
Rükâne müslüman oldu. (Mebsut,
Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)
Fitneden uzak durmalıdır
Fransa’da
otomobille yolun sağından, İngiltere’de solundan gitmek mecburiyeti
vardır. (Kâfir kanunlarına uyulmaz) diye, Fransa’da yolun solundan,
İngiltere’de ise yolun sağından giderek kaza yapıp, insanların ve kendisinin
ölümüne sebep olan, topluma ve kendine zarar verdiği için büyük günaha
girer.
Yabancı
bir ilim adamı, İslamiyeti inceleyip müslüman olduktan sonra, Arap ülkelerine
gidince, oralardaki müslümanların yanlış hareketlerini görüyor. (İyi ki sizleri görmeden müslüman oldum. Hayatınızı
inceleseydim, müslüman olmazdım) diyor. Ne kadar mühim bir teşhis.
Hiçbir
müslümanın, yanlış hareketlerle İslama gölge düşürmeye hakkı yoktur.
Müslüman, İslamın güzel
ahlakı ile süslenmeli, Allah’a karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten
sakınmalıdır.
Avrupa’daki
müslümanların işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye kalkmaları fitne
olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitneden sakının,
söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir) [İ. Mace]
(Kıyamet yaklaştıkça
fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması gibi olur. Sabah
evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken,
gece safalarında imanları gider, kâfir olarak
sabaha çıkarlar. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan
ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı
olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]
(Malı ve canı
ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibadetini
yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]
(Fitne zamanında
evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize
bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai, Ebu Davud]
(Ne mutlu fitneye
karışmayana, ne mutlu fitneye maruz kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler,
tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül
[öldürülen] olabilirsen ol!)
[Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı
evinize girdikleri zaman, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin
28. âyetinde bildirildiği gibi]
"Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek
için ben sana elimi uzatmam" diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Fitne zamanı
evlerinizden ayrılmayın! Oklarınızı kırın, yaylarınızı kesin! Âdem aleyhisselamın
oğlu [Habil] gibi olun!) [Ebu Davud, Tirmizi]
Kâfirlerin
kanunlarına karşı gelmek başka şey, onlara itaat etmemek başka şeydir.
(Hâlıka isyan olan
işte, mahluka itaat olmaz) hadis-i şerifi gereğince, Avrupa’daki
patronlar, müslüman işçilere içki, zinâ gibi haram şeyleri yapmalarını
emrederse, müslümanlar, bunları yapmaz. Ancak, isyan etmek de caiz olmaz.
Ana-baba da haramı, hatta küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat
isyan etmek, onları üzmek doğru olmaz. Hadis-i şerifte, (Emir, “Müslümanlığı bırakmazsan, öldürürüm” derse, müslümanlığı bırakma,
[kestirmek üzere] boynunu uzat)
buyuruluyor. (Hakim)
Faiz
hakkında bilgi verir misiniz? Kuyumcu dükkanım var. Biliyorsunuz altın
alıp satıyoruz. Neye dikkat etmem lazım?
CEVAP
Faiz,
ödünç vermekte, rehinde ve alışverişte olur. Fıkıh kitaplarında faizin
yetmişten fazla çeşidinin olduğu bildirilmektedir. Bunun için alış veriş
ve başka sözleşme yapacak kimselerin, hangi hâllerde faiz olduğunu iyice
öğrenmesi lazımdır. Bu bilgileri öğrenmek farzdır. Bilmeyen kimse farkında
olmadan faiz alıp verir, böylece büyük günaha girmiş olur. Kur'an-ı
kerimde, (Alışveriş helal, faiz haram) buyuruluyor.
(Bekara 275)
Ecnebi
ülkesinde, Müslümanların, gayri müslimlere ödünç verip, onlardan faiz
almalarının caiz olduğu Mülteka'da
yazılıdır. Dürer'deki hadis-i
şerifte, kâfir ülkesinde, Müslümanların kâfirlerden faiz almalarının
caiz olduğu bildirilmiştir. Bundan başka zarûret dışında faiz her yerde
her zaman haramdır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Daha
fazlasını ödemesi şartı ile ödünç vermek faizdir. Haram anlaşma ile
ele geçen malın hepsi haram olur. Mesela, 12 kile ödemesi şartı ile,
on kile buğday ödünç verilse, 12 kilenin hepsi haram olur. Fazladan
alınan 2 kilesi kul hakkı olduğu için, geri verilmesi gerekir. On kilesi
de haram olduğu için fakire sadaka olarak verilir.
Bir
teneke sütün içine konan, bir bardak idrar sütün tamamını necis eder.
Faizle ödünç verilen paranın, faizini, ana parasından ayırmak mümkün
olmaz. Sütte olduğu gibi tamamı kirlenmiştir.
Bazı
kimseler, altının veresiye satılamayacağını, altın değiştirilirken de
ayar farkı gözetilmeyeceğini söylüyorlar. Yanlış olan bu hususu, kuyumcular
kadar altın alan kimseleri de ilgilendirmektedir.
Alış verişlerimizi harama düşmeden yapmamız gerekir. Çünkü alış veriş
ilmini bilmeyen haram işler. Helal kazanan kimse, alış verişte dinin
emrine uymazsa, haram yiyebilir.
Sarrafların
ve bunlardan alış veriş yapanların bilmesi
gereken hususlardan bazıları şunlardır:
1- Altın, altın
ile değiştirilirken, birinin ağırlığı biraz fazla olursa haram olur.
Mesela 7.2 gram ağırlığındaki Reşat altını verip bunun yerine 7 veya
8 gram bilezik almak, faiz olur haram olur. Ağırlıklarının eşit olması
lazımdır.
2- Altını altına
satarken, ağırlıkları aynı olsa bile biri veresiye olursa yine haram
olur. Mesela kuyumcuya, bir Hamit
lira verilip yerine bir adet Elgazi istenilse,
kuyumcu da, şimdi Elgazi yok, yarın vereyim
dese haram olur.
3- Altında ayar
farkı nazarı itibara alınmaz. Mesela on gram 24 ayar altın ile on gram
14 ayar altın değişirse, iki taraftan biri, fazla bir şey alırsa, haram
olur.
4- Hurda altın,
işlenmiş altın, antika altın, birbiri ile değişirken eşit ağırlıkta
olması lazımdır. Mesela Hamit
verip de yerine Reşat alınırken
ayrıca bir şey almak haramdır.
Yukarıda
bildirilen haramlara düşmemek için şunları yapmalıdır:
a- Hurda altın
getirip yerine işlenmiş altın almak isteyen, önce hurda altınlarını
kağıt para ile satar. İşlenmiş altınları da kağıt para karşılığı satın
alırsa hiç mahzuru olmaz.
b- Altını, altın
karşılığı değil de, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye satmakta
da hiç mahzur yoktur. Mesela
kuyumcudan bir Reşat altın veresiye bir ton oduna satılabilir. Altın
ve gümüş olmayan madeni veya kağıt paralarla da veresiye satmak caizdir.
c- Altını veya
herhangi bir malı veresiye pahalı satmak caizdir. (Dürer, Hindiyye,
Erba'in-i Selmâni)
Müteahhitle
üç yıl sonra evi teslim etmesi için anlaştık. Geciken her gün için bir
miktar gecikme tazminatı almak üzere sözleşme yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet
caizdir. Ancak, vaktinde ödenmeyen alacak için caiz olmaz. Çünkü alacak,
evi teslim etmeye benzemez.
Alacağını
tehir ederek fazla istemek faiz olur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allah, alışverişi,
ticareti helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]
Alacaklının
zarar etmemesi için, paranın o günkü kıymeti altın olarak hesaplanır.
Ödeneceği gün, altın olarak verilir. Dolara veya herhangi bir eşyaya
göre hesaplanmaz. Kıymet denilince, altın anlaşılır, başka mal ve para
anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i
gurer)
Bir
yazınızda altın günü tertip edip her ay bir kişiye kur’a ile altın vermenin
günah olduğunu yazdınız. Sonunda herkes aynı altına kavuşuyor. Kimse
zarar etmiyor. Niçin günah olsun?
CEVAP
Altın
günü, mark günü gibi toplantılar yapıp, kur’a ile her seferinde birine
altın, mark veya para vermenin günah olduğunu bütün fıkıh kitapları
yazıyor. Hiç biri kâr-zarar etmese de yine caiz değildir. Dinimiz ne
bildiriyorsa ona uymak gerekir.
Diyelim
ki, 12 kişi paralı gün tertip ettiler. Her ay birisine bir altın verdiler.
Birisi hemen 12 altını peşin alıyor. Birisi de 12 ay sonra alıyor. İlk
alan, 12 ayda bir çok yatırım yapabilir. 12 altın 20 altın olabilir.
Hiçbiri kâr veya zarar etmese de yine dinimizin bildirdiği hükme aykırıdır.
Muteber
bir kitaptan aldığımız aşağıdaki maddeleri okursanız, böyle işlerin
caiz olmadığını anlarsınız.
Faizli alış verişler
1- 5 gr 14 ayar
ile 5 gr 24 ayar altını değişmek caizdir. Biri fazla ise veya veresiye
ise faiz olur. Hadis-i şerifte, (Altın
altına, gümüş gümüşe, hurma hurmaya, buğday buğdaya, tuz tuza, arpa
arpaya misli misline satılırken, biri
fazla olursa faiz olur. İkisi de peşin olmak şartı ile, altını gümüşle
[veya başka şey ile] fazla veya eksik fiyatla, alınıp satılabilir) buyuruldu.
(Tirmizi)
2- Hurda altın,
çok değerli antika bir altınla bile değiştirilirken eşit ağırlıkta olmalıdır.
Antikadır, değeri yüksektir diye fazla altın almak faiz olur. Faiz olmaması
için, antika altının yanına mesela bir de kalem konursa, bu kalemle
birlikte antika altına çok yüksek fiyat istenebilir. Diyelim ki 7 gr
antika altın için, yanında başka mal da olduğundan dolayı, bir kg işlenmiş
altın istemek caiz olur.
3- Hurda altın
yerine işlenmiş altın almak isteyen, hurda altınlar ile işlenmiş altınların
fiyatı hesap edilir. Diyelim hurda altın 80, işlenmiş altın da 100 milyon
TL tuttu ise, 20 milyon TL fark istenir. Veya hurda altın çok olup 100,
işlenmiş altın da 80 milyon TL tutmuş ise, 30 milyon TL fark verilir.
4- Altını, kağıt
para veya başka mal karşılığı veresiye çok pahalı satmak caizdir.
5- Bir teneke kaliteli
buğdayı, bir teneke kalitesiz buğdayla değişmek caizdir. Biri fazla
olursa faiz olur.
5
teneke kalitesiz buğday verip, 4 teneke kaliteli buğday almak faiz olur.
4 teneke buğdayın yanına başka cins bir mal mesela bir kalem veya bir
kitap konur, bununla birlikte satılırsa caiz olur.
6- Bir şey kendi
cinsi ile, [mesela arpa arpaya, altın altına] veresiye satılınca faiz
olur.
7- Ortak bir malı,
ölçmeden veya tartmadan paylaşmak faiz olur. [Mesela kurban etini tartmadan
bölüşmek faiz olur. 4 hisseye birer ayak, bir hisseye baş, ötekine de
deri konursa faiz olmaz.]
8- Bir malı, mesela
2 ay sonra teslim etmek üzere sattıktan sonra, noksan olarak, daha önce
vermek faiz olur. [Çek, senet kırdırmak da faiz olur. Vadesi gelmemiş
borcu birkaç ay önce öderken eksik ödemek faiz olur. Faiz olmaması için
hepsi ödenir. Sonra alıcı fazlasını borçluya hediye eder.]
9- İki kişi, birer
çuval buğdayı, ölçmeden, karıştırıp un yaptırdıktan sonra, ikiye bölüşseler
faiz olur.
10- İki kişinin
ortak bir ineği olsa, sütünü bir gün biri, bir gün öteki alsa faiz olur.
Her günkü sütü eşit bölüşmek gerekir. [Bunun gibi iki kişinin kirada
bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz olmaz. Her
ay alınan parayı ikiye taksim etmek gerekir. Altın günü, mark günü yapıp,
her seferinde birine altın veya mark vermek caiz olmaz.]
11- İki kişi, arabalarını,
her biri kullanmak üzere, muayyen bir zaman için değişseler faiz olur.
12- Bir şeyi ucuz
satın almak veya ona pahalı satmak şartı ile ödünç vermek faiz olur.
13- Bir şeyi, aldatmak
suretiyle pahalı satmak veya ucuz almak da faiz olur. Aldatmadan pahalı
satmak veya ucuza almak caizdir.
[Bu
maddeler, (Erbain-i Selmani) kitabından alınmıştır.]
Faiz
çok büyük günahtır. Ancak faizden bahseden çok kimse, faizin ne olduğunu
bilmiyor. Sadece faizin bir iki çeşidini biliyor. Halbuki faiz çeşidi
çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Faiz yetmiş
üç çeşittir.) [Hakim]
(Faiz, genel
olarak veresiyede olur.) [Müslim]
(Bir zaman gelecek,
insanlar, helalı, haramı düşünmeyecek, sadece paranın gelmesini düşüneceklerdir.) [R.Nasıhin]
Ödünçte
bile faizin olduğunu çok kimse bilmez. Mesela iki ay sonra vermek üzere
bir milyon lira ödünç almak faiz olur. Hamza Efendinin Bey ve Şir’a
risalesinin şerhinde, (Ödünç verirken zaman tayin etmek faiz olur) buyuruluyor.
Faizden
kurtulmak için alış veriş bilgisini iyi öğrenmek gerekir. Alış veriş
bilgileri, toplu halde Tam İlmihal
Seadet-i Ebediyye kitabında vardır.
Evimi
bir arkadaşa verdim. Bana ödünç bir milyar lira verdi. Ben de dedim
ki, (Evimden kira almıyorum, sen de parandan faiz alma. Paran bende
kaç sene durursa, o kadar sene evde kirasız otur) dedim. Yani para faizsiz,
ev kirasız oluyor. Dinimizce bir sakıncası var mı?
CEVAP
Faiz
nasıl olur? Açıkça faizdir. Evde paranın faizi karşılığı oturmaktadır.
Peygamber efendimiz, (Menfaat
getiren ödünç faizdir) buyuruyor. Size verdiği ödünç karşılığı evde
oturuyor. Arkadaş size ödünç vermeseydi, kirasız otur der miydiniz?
Deseniz bile, bu şekilde bir anlaşma faizdir. Faiz ise çok büyük günahtır.
Faiz
helal, riba haramdır diyorlar doğrusu nedir?
CEVAP
Faiz
ile riba aynıdır. Faiz yedi büyük günahtan
biridir. (Buhari)
Kur'an-ı
kerimde de faizin haram olduğu bildirilmiştir. (Bekara 275-279)
Faizin
haram olduğunu bildiren birçok hadis-i şeriflerden biri şöyle:
(Miraç gecesi,
karınları ev gibi, içleri yılan dolu insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu
Cebrail aleyhisselama sordum. Faiz yiyenler olduğunu bildirdi.) [İbni Mace]
Her ihtiyaç zaruret
değildir
Mecellede diyor ki:
Zaruretler,
memnu olanı mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin, zaruret devam ettiği
müddetçe yasaklığı kalkar. (Madde 21)
Bazı
kimseler, Mecellenin bu maddesini gerekçe gösterip, (Her ihtiyaç zarurettir.
Zaruret karşısında da haramlar mubah olur) diyerek haramları mubah gibi
işliyorlar. Zaruret nedir, ne değildir?
Zaruret: Kendinin veya
nafakasını vermesi gerekenlerin, aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak
hasta olması demektir. (Eşbah)
Zaruret,
zor ile, başka şey yapmaya imkan olmadığı hallerde olur. (Kamus tercümesi)
Görüldüğü
gibi, insanı bir şey yapmaya zorlayan, insanın elinde olmayan semavi
sebebe zaruret denir. Kısacası, dinimizin emrettiği veya yasakladığı
bir işte, başka bir şey yapamama mecburiyeti zarurettir.
Zarureti
birkaç misal ile açıklayalım:
Bir
günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz olup açlıktan
ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa dilenir. Dilendiği halde,
kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir.
24
saat yemek yemeyen kimse açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır. Çünkü ölecek bir
durum yoktur. Böyle bir kimsenin leş yemesi haram olur. Burada görüldüğü
gibi, zaruret, bütün kapıların kapanması halinde yapılacak son çaredir.
Kullanılmadığı
zaman helake sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması
sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç
kalıp yiyecek bir şey bulamayanın ölmeyecek kadar leş yemesi zarurettir.
(Uyun-ül-Besair s.119)
Ölmeyecek
kadar yemek zaruret; fakat doyuncaya kadar yemek zaruret değildir. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
(İhtiyaç
başka, zaruret başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey, ihtiyaç olunca
caiz olmaz. (İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek, Kur'an-ı kerimin
emrini değiştirmek olur. Maide
suresinin 3. âyet-i kerimesinde (femenidturra
fi mahmasatin) buyuruluyor.
[Mahmasa, açlıktan ölme halidir. Muztar, sıkışık, zaruret halinde olan çaresizliktir.]
Âyet-i
kerimenin meali, (ölüme sebep
olan sıkışık hâle düşen) demek olur.
Bu
âyet-i kerime, zaruret halinde haramdan affolunacak özrü beyan buyurmaktadır.
Faiz ile ödünç almak için her ihtiyaç özür olsaydı, faizin haram edilmesinin
sebebi kalmazdı. Çünkü faiz ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder.
İhtiyacı olmayan, açıktan para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak
emri, yersiz lüzumsuz olurdu. Allahü teâlânın kitabına böyle iftira
edilemez. Helale haram, harama helal diyen kâfir olur. Her ihtiyaç zaruret
sayılırsa, faizin haram olacağı yer kalmaz. Faizin haram edilmesi, abes,
lüzumsuz bir emir olur. Hatta oruç kefaretini, yemin kefaretini ödemek
niyetiyle, fakirleri doyurmak için faiz almak da caiz değildir.) [Müjdeci
Mektublar 202]
Öldürmek
için silah çekene karşı kendini korumak, meşru müdafaa olur. (Mecelle şerhi)
Saldırıya
uğrayanın, kendisini korumak için, meşru savunmaya geçip, saldırganı
zararsız hâle getirmesi caizdir. Ancak bir kimse, sırf korkutmak için
(seni öldürürüm) derse, hemen onu öldürmeye kalkması caiz olmaz.
|