Ümit ve korku (Havf ve Reca)
Allah sevgisi ile Allah korkusunun diğer sevgi ve korkulardan
farkı nedir? CEVAP Sevgi de, korku da çeşitlidir. Allah sevgisi, Ana-baba
sevgisi ve hanım sevgisi farklıdır. Allah korkusu ile düşman korkusu
da çok farklıdır. Kur’an-ı kerimde,
(Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öyle korkun) buyuruluyor.
(Âl-i İmran 102)
Allahü teâlânın istediği gibi, Allah’tan korkmaya takva denir. Takva, Allah’a iman edip,
Onu sevmek, Ona kulluk etmek, yani Onun emir ve yasaklarına riayet etmektir.
Düşmandan korkmak takva değildir. Düşmana iman edilmez. Düşmanın bizzat
Cennete ve Cehenneme koyma yetkisi de yoktur. Düşmanın sadece zarar
vermesinden korkulur. Şu halde iki korku arasında çok fark vardır. Yine,
(Eğer iman etmişseniz, onlardan [düşmanlardan]
değil benden korkun) buyuruluyor.
(Âl-i İmran 175)
İman etmeyen için, Allah korkusu bahis konusu olamaz.
İman edenin de, imanın tadını bulması için, Allah’ı çok sevmesi ve kâfir
olmaktan çok korkması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Allah’ı
ve Resulünü her şeyden çok seven, yalnız Allah’ın sevdiklerini seven
ve küfre düşme korkusu, ateşte yanma korkusundan çok olan kimse imanın
tadını bulur.) [Buhari]
Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları saadete kavuşturan
iki kanat gibidir. İman eden ve imanın tadını bulan da Allah’ı çok sever.
Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (İman edenlerin
Allah sevgisi çok sağlamdır.) [Bekara 165]
Kişi, bilmediği şeyi sevmez veya ondan korkmaz. Allah’ı
çok seven ve Onu iyi tanıyan, Allah’tan çok korkar. Allah’ı en iyi tanıyan
da Peygamber efendimiz olduğu için, en çok korkan da elbette Odur. (İçinizde Allah’tan en çok korkan benim) buyurmuştur.
(Buhari)
Peygamberlerden sonra Allah’ı en iyi tanıyan, onların
vârisi olan âlimler ve onlara yakın olanlardır. Kur’an-ı kerimde de
buyuruluyor ki: (Allah’tan,
kulları içinde, ancak âlimler korkar.) [Fatır 28]
Akıllı insan, nimet sahibinin sevgisini kaybetmekten
çok korkar. Ayrıca Ona isyan edip azaba müstehak olmaktan da korkar.
Demek ki, Allah korkusu, sevileni kaybetmekten meydana gelen bir korku
olduğu gibi, Ona isyan ederek tehlikelere maruz kalmaktan da meydana
gelen bir korkudur. Allahü teâlâdan celal
sıfatı sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmaktan daha üstündür.
Sadece günahı sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi bırakınca, (Günahları
bıraktığıma göre, artık Allah’tan niçin korkayım) diyebilir. Allah’tan
korkan, korkunun gereğini yapan kimse akıllıdır. Çünkü hadis-i şerifte
buyuruluyor ki: (Aklın çokluğu,
Allah korkusunun çokluğu ile belli olur.) [İ. Muhber]
Allah’tan korkmak ne demektir? CEVAP Allah’tan korkmak, bir zalimden korkmak gibi değildir.
Bu korku, saygı ve sevgi ile karışık olan bir korkudur.
Aşıkların maşuklarına karşı yazdıkları şiirlerde, böyle
korku içinde olduklarını bildiren beyitleri az değildir. Maşukunu kendinden
pek yüksek bilen bir aşık, kendini o sevgiye layık görmeyerek, hislerini
böyle korku ile anlatmaktadır.
İnsan, sevdiği kimseyi, herhangi bir şekilde üzmekten
korkar. Allahü teâlâyı ise, herkesten çok sevmek gerekir. Allah’ı çok
seven bir kimse, herhangi bir yanlış iş yapıp, Onu üzerim diye çok korkar.
Bizleri yoktan var eden ve çeşitli nimetler ihsan eden
Rabbimizi elbette çok sevmek gerektiği gibi, bu sevgiyi kaybetmekten
de çok korkmak gerekir.
Allah’tan korkmak büyük derecedir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Allah indinde
en kıymetliniz, Ondan en çok korkanınızdır.) [Hucurat
13] (Allah’tan
korkun! Biliniz ki Allah’ın azabı çok çetindir.) [Bekara 196]
(Allah’tan
korkun ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 100]
Âlimler ve arifler buyuruyor ki: Allah’tan korkanın kalbi hikmetle dolar. Kalbinde Allah korkusu bulunmayan kalbler harap olmuştur.
Allah’tan korkmanın alameti, kendini hasta görüp, ölüm
korkusuyla bütün isteklerinden kaçınmaya çalışmaktır. Allah’tan korkan
kimse, Allahü teâlânın rahmetinin çok bol olduğunu bilir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Kim günah
işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, mağfiret dilerse, Allah’ı
çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa 110] (Allah’ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin; çünkü kâfirlerden başkası, Allah’ın
rahmetinden ümidini kesmez.) [Yusüf 87]
Allahü teâlânın azabı şiddetli olduğu gibi, rahmeti
daha boldur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Rabbinizden
bahsedince, korku verecek şey söylemeyin!) [Beyheki]
(Allah’ı
kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin!) [Taberani]
(Eğer kul,
Allah’ın ne kadar affedici olduğunu bilseydi, haram işlemekten çekinmezdi.
Azabının da ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hep ibadet eder, hiç
günah işlemezdi.) [Nesefi]
İnsanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşüren,
onlara zorluk gösteren bir kişiye, Kıyamet günü Allahü teâlâ, (Sen kullarıma rahmetimden ümit kestirdin.
Bugün sen de rahmetimden mahrumsun) buyuracaktır. Peygamber efendimiz
de buyurdu ki: (Allah’ın
rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirene lanet olsun!) [Şir’a]
Allah’ın rahmeti, dünyada mümin-kâfir herkesedir. Ahirette,
kâfirlere rahmetin zerresi yoktur. (Rahmetim
herşeyi kaplamıştır) buyurulduktan sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramlardan kaçan
ve zekatlarını veren ve Kur'an-ı kerime inananlar içindir) buyuruluyor.
(Araf 156) (Havf ve
reca [korku ile ümit] arasında
bulunan mümin, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur) hadis-i
şerifini düşünmeli, Allahü teâlânın azabından korkup, rahmetinden de
ümit kesmemelidir! (Tirmizi)
Mümin orta yolda olmalıdırBir kimse, ne kadar âlim olursa olsun, ne kadar ibadet
ederse etsin, kendisine muhakkak Cennetlik gözü ile bakmamalıdır. İlmine,
ameline güvenenler zarara uğrayabilir. Bunun için daima Allahü teâlânın azabından korkmalı, hiç bir
ibadetine güvenmemelidir! İlmine, ibadetine güvenmek, nasıl çok tehlikeli
ise, kendini muhakkak Cehennemlik zannederek, Allahü teâlânın rahmetinden
ümidini kesmek de tehlikelidir. Mümin, orta yolda olmalıdır. Yani Allahü
teâlânın rahmetinden ümidini kesmemeli, azabından da emin olmamalıdır!
Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek caiz olmaz. Her
ibadet eden, muhakkak Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr da muhakkak
Cehennemlik değildir. Cenab-ı Hakkın gazabı düşünülerek ibadetlere güvenmeli,
af ve mağfireti de düşünülerek rahmetinden ümit kesmemelidir!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kıyamet
günü Allahü teâlâ, "Dünyada beni bir defa hatırlayan veya korkup
günahtan vazgeçeni Cehennemden çıkarın" buyurur.) [Tirmizi] (Allahü teâlânın
mümine olan merhameti, her annenin çocuğuna olan merhametinden daha
üstündür.) [Buhari] ([ihlasla]
"La ilahe illallah Muhammedün
Resulullah" diyene Allahü teâlâ Cehennemi haram kılar.) [Buhari]
Allah’ın emri ve yasaklarına riayet etmeden, Allah’ın
rahmetinin çok olduğunu söyleyip, yalnız Onun rahmetinden ümidi kesmemek
uygun mudur? CEVAP Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümidi kesmemelidir!
Ümit, Reca, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibadetleri zevkli olur.
Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla
olması gerekir, denildi. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca
ve recasız korku caiz değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz
olmaktır. Hadis-i kudside, (Kulumu,
beni zan ettiği gibi karşılarım) buyuruldu. Zümer suresindeki 53.âyet-i
kerimede, (Allah bütün günahları
affeder. O gafurdur, rahimdir) buyuruldu. Bunlardan, recanın fazla
olması gerektiği anlaşılıyor. (Allah
korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez) ve (Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız) hadis-i şerifleri
de, havfın yani korkunun fazla olması gerektiğini gösteriyor.
Hep Allah’tan korku içinde mi yaşamak gerekir? CEVAP Kendini garanti Cennetlik bilmek gibi, kendini mutlaka
Cehennemlik bilmek de çok tehlikelidir. Allahü teâlâdan korkmalı ve
rahmetinden ümidi kesmemeli, yani beyn-el-havfi
ver-reca [korku ve ümit arasında] olmalıdır.
Havf, Allahü teâlâdan korkmak, reca, Allahü
teâlânın rahmetinden ümidini kesmemektir. Sebebine yapışmadan bir şey
beklemeye temenni, sebebine yapıştıktan sonra, beklemeye reca denir. Temenni, insanı tembelliğe, reca ise, çalışmaya sevk eder.
Hadis-i şerifte, (Din işleri
temenni ile doğru olmaz) buyuruldu.
Bir kimse,
en iyi tohumu bulup, mümbit toprağa eker, yabani otlardan temizler,
gübreler ve gerekli ilaçlamalarını da yapar. Allahü teâlâ da bu mahsulü
çeşitli afetlerden korursa, bu beklemeye ümit denir. İyi tohum atmaz,
kültürel ve ilaçlı mücadelesini yapmazsa, üstelik toprak da mümbit değilse,
bu tarladan iyi mahsul almak için beklerse, bu bekleyişe ümit denmez.
Çünkü sebeplerin hepsine yapışmamıştır. Ama yine imkansız olmadığı için,
buna temenni denir.
Bunun gibi, doğru iman tohumunu kalbine yerleştirip,
burasını fena ahlak dikenlerinden temizlerse, ibadet suyu ile iman ağacını
sularsa, ölünceye kadar her türlü afetlerden koruması için Allahü teâlâya
sığınırsa, yani vazifesini zamanında yaparsa, buna ümit denir. Ümitten
muhabbet doğar. Muhabbet makamından yüksek makam yoktur.
İman tohumu doğru olduğu halde, kötü ahlaktan temizlenmez
ve ibadet suyu ile sulanmazsa, rahmet beklemek ahmaklık olur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Her istediğini
yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden ahmaktır.) [Tirmizi]
Demek ki, bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi
beklemek ümit olur. O halde ihlasla tevbe eden, kabul edildiğini ümit
etmelidir. Tevbe etmediği halde günahına üzülürse, üzülmesi tevbeye
sebep olur. Cehennem tohumu ekip, Cennet beklemek büyük ahmaklıktır.
Salih amel işlemeden, büyüklerin kavuştukları dereceyi ümit etmek de
akılsızlık olur.
Her ibadet eden, Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr
da Cehennemlik değildir. Cenab-ı Hakkın gazabı düşünülerek ibadetlere
güvenmemeli, af ve mağfireti de düşünülerek rahmetinden ümit kesmemelidir!
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!
Allahü teâlâ, bütün günahları affeder.) [Zümer 53]
Hadis-i
şerifte de buyuruldu ki: (Allahü teâlâ buyurdu ki: Kulum,
göklere ulaşacak günah işlese; fakat rahmetimden ümidini kesmeyip, mağfiret
dilerse, affederim.) [Tirmizi]
Ümit, korkudan çok olmalıdır: Allahü
teâlânın kendisini affedeceğini zannedenin, ibadetleri zevkli olur.
Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla
olması gerekir. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve recasız
havf caiz değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır.
Yukarıdaki
âyet-i kerime ve hadis-i şerif de recanın, ümidin fazla olması gerektiğini
göstermektedir.
Korku, ümitten
çok olmalıdır: Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Kıyamette kurtuluşa erenler, Allah’a
ve Resulüne itaat edip Allah’tan korkan ve sakınanlardır.) [Nur
52] (İşlediklerinin cezası olarak, artık
az gülüp, çok ağlasınlar.) [Tevbe 82] (Allah katında en kıymetliniz, ondan
çok korkup sakınanınızdır.) [Hucurat 13] Müminun
suresinin, (Rablerinin huzuruna
çıkacaklarından kalbleri korku ile çarpar) mealindeki 60. âyet-i
kerimesindeki kimselerin hırsız mı, zâni mi olduğu sorulunca, Peygamber
efendimiz buyurdu ki: (Bunlar, namaz, oruç ve zekat gibi
ibadetlerini yerine getirdikleri halde “acaba ibadetlerimiz kabul olmadı
mı” diye korkan kimselerdir.) [Tirmizi] Bu
âyet-i kerimeler de, korkunun fazla olması gerektiğini göstermektedir.
Ümidi ve korkuyu bildiren nasslar birlikte incelenince, müminin, havf
ve reca arasında olması gerektiği anlaşılır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Havf ve reca [korku
ile ümit] arasında bulunan mümin,
umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizi] Yani
Allahü teâlânın azabından korkarak, rahmetinden de ümidini kesmeyerek,
haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışan mümin Cennete gider.
Allah korkusunun önemiAllah’tan korkmalı, ona karşı kötü zanda bulunmamalıdır.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Allah’tan
nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkunuz) [A.İmran
102] (Sizden öncekilere
de, size de Allah’tan korkmanızı tavsiye ettik.) [Nisa
131] (Kötü zanda
bulunduğunuz için helake mahkum kavim oldunuz.) [Feth 12]
(Rabbinize
olan [ümitsizliğiniz, kötü] zannınız
sizi helak etti.) [Fussilet 23]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Allah korkusundan
ağlayan, Cehenneme girmez.) [Nesai] (Benim bildiğimi
bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.) [Buhari]
(Cenab-ı
Hak, yemin ile buyuruyor ki: “Dünyada benden korkarak ağlayan hiç kimse
yoktur ki, onu Cennette ebedi güldürmüş olmayayım!”) [Beyheki]
(Allah korkusu
ile, kalbi ürperenin, ağaçtan yaprak dökülür gibi, günahları dökülür.)
[Beyheki] (Günahlarını
hatırlayıp ağlayan, hesap görmeden Cennete girer.) [İ.Gazali]
(Allah’tan
hakkıyle korksaydınız, cehilsiz ilme kavuşurdunuz.) [İbni Sünni]
(Allahü teâlânın
korkusu, her hikmetin başıdır.) [Taberani]
Sevgiyi yitirmek korkusuİnsan sevdiği şeylerin elden çıkmasından korkar. Sevdiği
kimselerin sevgisini kaybetmekten korkar. Bunun için Allah’ı en çok
sevenler, Allah’tan en çok korkanlardır. Keza Allahü teâlâyı en iyi
tanıyanlar da Ondan en çok korkanlardır. Allah’tan korkup günahtan sakınan
kimselere mütteki denir. Müttekiler hakkında çok müjdeler vardır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Müttekilerin
hepsi hesapsız Cennete girer.) [Taberani]
Allah korkusunun sebebi, ilim ve marifettir. İlim ve
marifet sahipleri, kendi ayıplarını, günahlarını ve ibadetteki kusurlarını
görerek, bunun yanında Allahü teâlânın kendisine verdiği sayısız nimetleri
düşününce, yaptıklarından utanıp, kalbinde korku başlar. Bu kimsenin
hali şuna benzer. Bir padişah bir kimseye iltifat ederek sayısız yardım
ve ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık rütbesi verse, bu kimse de,
padişahın bu iyiliklerine karşılık nankörlük ve hıyanet etse, bunu da
padişahın gördüğünü anlasa, o kimsenin kalbine bir korku ateşi düşer.
Korkunun dereceleri vardır: İnsanın kendisini arzulardan
men etmesine iffet, haramlardan men etmesine vera, şüphelilerden men etmesine takva denir. Allah’a yaklaşmaya mani olan
her şeyden men etmesine ise sıdk
denir. Böyle kimselere de sıddık
denir.
Salih
bir müslüman Cehennemden, gaflete düşüp kalbinin kararacağından, nimetlerin
çokluğu sebebiyle zevke dalıp ahireti unutacağından, bütün kusur ve
kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil olacağından korkar.
En büyük korku da imansız gitme korkusudur. Çünkü Allahü
teâlâdan celal sıfatı sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmaktan
daha üstündür. Sadece günahı sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi
bırakınca, (Günahları bıraktığıma göre, artık Allah’tan niçin korkayım)
diye düşünebilir. Bu bakımdan Allahü teâlâdan, Celal
sıfatı sebebiyle korkmak daha üstündür.
Cenab-ı Hak, Davud aleyhisselama, (Kükremiş aslandan nasıl korkuyorsan, benden
de öyle kork) buyurdu. Çünkü aslan, senden korkmaz, öldürmemek için
bir sebep aramaz. Öldürmek isteyince de seni bir suçundan dolayı öldürmez.
Böyle düşünenin korkmaması mümkün değildir.
İmansız ölmek korkusuHz. Ebud-derda
buyuruyor ki: Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmayacağından
emin olmaz. Sıddıklar kötü akıbetten çok korkarlar. Süfyan-i Sevriyi
ağlarken gördüler. (Allah’ın affı, senin günahından büyük olduğunu bilmez
misin) dediler. (İmanla öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım olsa
yine korkmam) buyurdu. Mürid, günah işlemekten, arif ise küfre düşmekten
korkar.
İlim ve marifetten korku hasıl olur. Korkudan ise, zühd, sabır, tevbe, sıdk, ihlas ve bunlardan da muhabbet hasıl olur. Muhabbet makamı çok üstündür.
Marifet, kendini ve Rabbini bilmek demektir. Marifetten aciz olan ise,
marifet sahipleri ile sohbet etmeli, gafillerden uzak durmalıdır.
Allah’tan korkan, Onun emir ve yasaklarına riayet eder.
Hiç kimseye zararı dokunmaz. Kendine edilen kötülüğe sabreder. Kusurlarına
tevbe eder. Çalışırken, alış-veriş ederken, kimsenin hakkını yemez.
İlim ve ahlak sahiplerine saygı gösterir. Arkadaşlarını sever ve kendini
sevdirir. Kimseyi çekiştirmez, kimseye sert davranmaz. Malı ve mevkiyi
herkese iyilik etmek için ister. Kendini beğenmez. Allahü teâlânın her
an gördüğünü ve bildiğini düşünür, hiç kötülük etmez. Kısaca, Allah’tan
korkan, herkese faydalı olur. Allah korkusu faydalıdırİbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini
karartır, zamanla küfre sokar. Yani kâfir olur. Ebedi Cehennemde kalır.
Günahların hepsi Allah’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Hadis-i
şerifte, (Çok küçük bir günahtan
kaçmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir)
buyuruluyor. Tevbe edilmeyen günahların cezası verilirse, bu cezaya
katlanmak çok zordur.
İnsan, kendi acizliğini düşünerek, Allahü teâlânın azabının
çok çetin ve şiddetli olduğunu iyi bilmelidir. Kişi, dünyada hiçbir şeyine güvenmemelidir! Ne ilmine,
ne ibadetine, ne soyunun yüce olmasına, hasılı hiçbir faziletine güvenmemelidir!
Allahü
teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba
maruz bırakabilir. Yıllarca ibadet eden makbul bir kulunu ebediyen Cehenneme
koyabilir.
Yüz bin yıl ibadet eden İblis, kibrederek, Âdem
aleyhisselama doğru secde etmediği için, sonsuz olarak lanetlik oldu.
Allahü teâlâ, yüzbin yıllık ibadetini yüzüne çarptı.
Cezaya maruz kalanlarAllahü teâlâ, bir zelle yüzünden Âdem aleyhisselamı
Cennetten çıkardı. Hz. Âdem yıllarca felaketlere maruz kaldı. [Zelle, doğrular içinde en doğruyu bulamamak
demektir. Peygamberler asla günah işlemez.]
Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil, kardeşi Habili öldürdüğü için ebedi Cehennemlik
oldu. Nuh aleyhisselam,
ufak bir söz yüzünden Allahü teâlânın sert hitabına maruz kaldı. Utancından
kırk yıl, başı eğik gezdi.
Allah’ın dostu İbrahim
aleyhisselam da bir zellesi yüzünden uzun müddet ağladı. Cebrail
aleyhisselam gelip dedi ki: - Niçin bu
kadar ağlıyorsun? Sen Allah’ın dostusun. Hiç dost, dostunu cezalandırır
mı? İbrahim aleyhisselam şöyle cevap verdi: - Yaptığımı
düşünürken dostluk hatırıma gelmiyor.
Yunus aleyhisselam,
zelle sayılacak bir hareketinden dolayı, Allahü teâlâ onu deniz altında
kırk gün balığın karnında hapsetmiştir.
Davud aleyhisselam
da bir zelle yüzünden o kadar ağladı ki, gözyaşlarından otlar bitti.
Allahü teâlâya dua ederken dedi ki: - Ya Rabbi,
gözyaşımı görüyorsun. Cenab-ı Hakkın cevabı şöyle oldu: - Ey Davud,
yaptığını unutuyor, gözyaşlarını hatırlıyorsun. Davud aleyhisselam, kırk sene daha ağlamıştır.
Her duası makbul, âlim ve evliyadan bir zat olan Belam-ı Baura, Musa aleyhisselama beddua ettiği için kâfir oldu. Akabinde dili göğsüne
kadar sarkıp yapıştı. Kur'an-ı kerimde, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe
benzetildi. (Araf 176)
Çok zengin olan Karun,
zekat vermediği için malı ile helak oldu.
O halde, her günahtan kaçmaya çalışmalıdır. Günah işleyince
de, ümitsizliğe kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir. Peygamber efendimiz,
(Ya Rabbi, gazabından rızana,
azabından affına, senden sana sığınırım) diye dua ederdi. (Hakim)
Allah’ın rahmeti boldurAllahü teâlânın rahmetinin sonsuzluğunu düşünerek, ümitsiz
olmamalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, kıyamette buyurur
ki: Dünyada bir gün beni hatırlayıp ananı,
benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın!) [Tirmizi]
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti,
annenin çocuğuna olan merhametinden daha fazladır.) [Buhari]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği
günahı affımın yanında büyük görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan
olsaydı, acele ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza
verirdim.) [Deylemi]
(Mümin, Allah’ın azabının şiddetini
bilseydi, Cenneti ümit etmez, kâfir de Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu
bilseydi, Cennetten ümidini kesmezdi.) [Müslim]
(Kıyamette, [günahı
sevabından çok] biri, Cehenneme
götürülürken, “Ya Rabbi, dünyada sana hep hüsnü zan ettim, [rahmetinden
ümit kesmemiştim]” der. Allahü
teâlâ da, “Onu bırakın! Kulumu beni zannettiği gibi karşılarım” buyurur.)
[Beyheki]
(Allahü teâlâ, kıyamette, hiç kimsenin
tahmin edemeyeceği kadar çok kişiyi affeder. Hatta İblis bile affolunacağını
umar.) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ
buyuruyor ki: Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Rahmetim, gazabımı
geçmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın,
Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]
([İhlasla]
“La ilahe illallah Muhammedün Resulullah”
diyen kimseye Cehennem haramdır.) [Buhari]
(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya
Ondan korkan kimse, Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]
Kadi
Yahya bin Eksem vefat edince,
rüyada görüp halini sordular. O da, (Allahü teâlâ bana, “Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın” diye beni azarlayınca, beni
büyük bir korku kapladı. Ben
de, “Ya Rabbi, böyle sorguya çekileceğimi bildirmediler” dedim. “Ne bildirdiler” buyurdu. Ben
de râvilerin ismini sayarak, “Ben
azimüşşan müslüman olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ
ederim” buyurduğunu bildirdiler, dedim. “Sen
ve râviler sadıksınız. Ben de seni mağfiret ettim” buyurdu) diye
cevap verdi.
Cehennemden
iki kişiyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın
karşılığını gördünüz. Çünkü ben zulmetmem) buyurduktan sonra, (Haydi
tekrar Cehenneme) denilince, birisi çok hızlı yürür, diğeri ise yürümez,
bekler.
Her
ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen, (Emre uymamanın, söz
dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için, bu emri olsun yerine
getireyim diye hızlı yürüyorum) der. Diğeri
ise, (Rabbime hüsn-i zan ettim. Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz
diye ümit ettim) der. Her ikisini de cenab-ı Hakkın ihsanı ile Cennete
götürürler.
Allahü
teâlânın af ve mağfiretini ümit eden müminleri ve kendisinden korkanları
Cehennemden çıkaracağı, bildirilmiştir. Peygamberimizin şefaati de,
günahı sevabından çok olan müminler içindir.
Hz. Ebu Bekir buyurdu
ki: Allah’tan
korkmanızı, havf ile recayı birleştirmenizi tavsiye ederim. Çünkü Allahü
teâlâ Zekeriyya aleyhisselamı ve ehl-i beytini şöyle övüyor: (Hayır işlerinde yarışır, korku ile
ümit arasında bize dua ederlerdi.) [Enbiya 90]
Hz. Ömer
buyurdu
ki: (Eğer
dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendin olduğunu
ümit etmelisin! Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o
kimsenin kendin olacağını zannedip korkmalısın.)
Hz. Ali de, (günahlarım
çok, Allah beni affetmez) diyerek ümitsizliğe düşen birisine buyurdu
ki: (Ümitsiz olma, Allahü teâlânın rahmeti senin günahlarından büyüktür.
Rahmeti gazabını aşmıştır.) Allahü
teâlânın rahmetini ümit etmek, kulu Cennete çeken ip gibidir. Havf,
yani Allah’tan korkmak ise, Cehenneme düşmemek ve Cennete gitmesi için
vurulan kamçı gibidir.
Peygamber
efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar: - Kendini nasıl buluyorsun? -
Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum. - Bu korku ile ümit, şu ölüm anında
kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan
emin kılar. (İ.Gazali)
Mümin daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Korkunun fazla olması
daha iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeye koşar. Ölürken
ise ümidi korkusundan fazla olmalıdır. Ya
Rabbi! Bizleri azabından korkan ve rahmetinden ümit eden kullarından
eyle! |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |