Tevekkül
Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Tevekkül, dinimizin
bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri
yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya
tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek
çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)
Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır.
Tevekkül, değiştirilmesi
insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip,
üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır.
İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır
sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir.
Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir.
Allahü teâlâ,
kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı,
hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır.
Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir
şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini
beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu,
akla ve dine uygun değildir.
Allahü teâlâ,
insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış
ve açık bırakmıştır. (Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.)
[Taberani]
Hz. Musa, hastalanınca,
“İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı. Allahü
teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa
ihsan etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini
merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül
etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara
tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K.
Saadet)
Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli,
şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat
masasında ölen az değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki: (İmanınız varsa, Allah’a tevekkül
ediniz!) [Maide 23] (Tevekkül edene, Allah kâfidir.)
[Talak 3]
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allah’a hakkıyla tevekkül
etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]
Hz. İbrahim’in,
mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil dediği hadis-i
şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi
yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hz. Cebrail gelip, “Bir dileğin var
mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu
gösterdi. Bunun için (Sözünün
eri olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın
lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl,
kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat
etmesidir. Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin
bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya
uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata
güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder. 1- Avukatı, ona yaptıkları
iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz. 3- Avukatın
bunu canla başla savunacağına inanır. Avukatına böyle inanır, güvenirse
kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir)
âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir”
der. Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur.
Tevekkül
ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki: Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir
etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen
ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül
etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak,
tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir.
Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allah’tır. Aç olan,
bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur. Gerektiği zaman, böyle
sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allah’a asi olur. Tecrübe
edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allahü teâlâ, meşveret etmeyi,
bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.
Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül
olamaz, çalışmak emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden
ümitli olmak gerekir. Allah’ın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan
ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur
ve kulluk böyle olur. (1/182) Bir âyet meali: (Azmedip de bir işe başlayınca,
Allah’a tevekkül et, Ona güven! Allah size yardım ederse, kimse size
galip gelemez. Size yardım etmezse, kimse yardım edemez. O halde, müminler
Allah’a tevekkül etsinler!) [Al-i İmran 159,160]
Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir.
Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Tevekkül, iş yapmayıp
tembel oturmak değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için
tevekkül gerekir. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için de
tevekkül gerekir. Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı ve çalışmada azmin
de gerektiğini bildiriyor. Demek ki her müslüman çalışacak, azmedecek
ve sonra da güvenecektir. Tevekkül bir zaaf değil, bir kuvvettir. Hadis-i
şerifte buyuruluyor ki: (Deveni bağla ve sonra Allah’a
tevekkül et!) [İbni Asakir]
Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak,
her türlü yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı
emretmektedir. Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı,
her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya
ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için münasip
gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı olmalıdır. Yoksa
hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak
beklemek, İslamiyet’te yoktur. Böyle yapmak büyük günahtır. Bir âyet
meali: (İnsana, ancak dünyada çalışarak
[ihlas ile] yaptığı işler
[ahirette] fayda verir.)
[Necm 39]
İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları
halde, istediklerine kavuşamazlar. İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde
olmayan bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları
ve başarıları üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul
ederler. İşte kısmet budur. Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır.
(Ben vazifemi yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir
müslüman, bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük
bir iç huzuru ile çalışmaya devam eder. Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:
(Güçlükle beraber elbette bir
kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve
hacetini yalnız Rabbinden iste!) [İnşirah 5-8] Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam etmelidir.
Yeryüzündeki her canlının rızkı Günümüzde bir
kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale harama dikkat etmiyor.
Hanımıyla kızıyla çoluk çocuğuyla yani ailece çalışıyorlar, yine de
geçinemiyorlar. Yalan söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış
edilmiyor. Bu derece rızıktan endişe etmek doğru mu? CEVAP
Helale harama,
kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor. Bu kıymetli
sözü çok düşünüp, iyi anlamak lazım. Âlimlerden birine "Hep ibadetle
meşgul oluyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini
gösterdi. "Değirmeni yapan suyunu gönderir" demek istedi.
Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı. Âyet-i kerime
meali: (Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allahü teâlâ, elbette
gönderir.) [Hud 6]
Veysel Karani
hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş" buyurdu.
O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi. Hazret, "Rızıklarından
şüphe edenlere yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu. Kur'an-ı kerimde
buyuruldu ki: (İmanınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!) [Maide 23] (Tevekkül edene, Allahü teâlâ kâfidir.) [Talak 3]
Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki: (Allah’a hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp,
akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi] (Allah, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı
yerden ona rızk verir.) [Beyheki]
Allah bes,
bâki heves ne demektir? CEVAP Bes, kâfi,
yeter, yetişir demektir. Bâki, kalan demektir. Heves ise, nefsin isteği, geçici arzu demektir. Allah bes diyen, Allahü teâlâya tevekkül
etmiş olur. Tevekkül, vekil etmek, işini başkasına havale etmektir.
Istılahta ise, Allah’a güvenmek, Ona dayanmaktır.
Tevekkül, değiştirilmesi
insan gücünün dışında olan acı olayların, ezelde takdir edildiğini bilip,
üzülmemek, Allah’tan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır. Allah
bes diyen, [Ona tevekkül eden] yani onu vekil eden kurtulur. [Vekil:
koruyucu, gözetleyici, bakıcı, yardımcı.] Bes Farsçadır.
Allah bes ifadesinin Arapçası,
Hasbiyallah demektir. Hasbiyallah, Allah bana yetişir demektir. Hasbiyallahü ve ni’mel vekil ise, Allah bana yetişir, O, güvenilip dayanılan ne
güzel vekil, demektir. Hasbünallahü ve ni’mel vekil ise, Allah bize yetişir, O, güvenilip dayanılan ne
güzel vekil, demektir. Kur’an-ı kerimde, cesur müminlerin, (Hasbünallahü ve ni’mel vekil) dedikleri bildiriliyor. (Âl-i İmran
173) Allah müminlere kâfidir
Allahü teâlâ,
Peygamber efendimize buyuruyor ki: (Sana hile yapmak isterlerse, Allah sana kâfidir.) [Enfâl 62]
([Ey
resulüm, senden] yüz çevirirlerse,
“Hasbiyallahü lâ ilâhe illa hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil
azim” de! = Allah bana kâfidir, Ondan başka ilâh yoktur, ben sadece
Ona güvenir, Ona dayanırım. O büyük Arşın sahibidir.)
[Tevbe 129]
(De ki: Hasbiyallahü aleyhi yetevekkel-ül-mütevekkilün=
Bana Allah yeter, güvenip dayanacaklar, ancak Ona güvenip dayanırlar.) [Zümer 38]
(Allah’a dayan; vekil olarak Allahü teâlâ sana yeter.)
[Nisa 81] (Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3]
Zümer suresinin 36. âyetinde mealen,
(Allah kuluna kâfi değil mi)
buyuruluyor. Evet, (Allah bes)
demeliyiz. Böyle kimseye de şeytan musallat olamaz. Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (İman edip de yalnız Rablerine tevekkül eden kimselere
şeytan hakimiyet kuramaz.) [Nahl 99] Her müslümanın
Allah’a tevekkül etmesi farzdır. Tevekkül imanın şartıdır. Çünkü Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki: (Eğer imanınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!)
[Maide 23]
Bir insan için
en büyük makam, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmaktır. O halde
tevekkül etmek gerekir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ tevekkül edenleri elbette sever.) [Âl-i İmran 159]
(Dünya hayatında size verilen nimetler geçicidir. İman
edip, Rablerine tevekkül edenler, Ona güvenip dayananlar için, ahirette
verilecek Allah’ın indindeki mükafat ise, dünya nimetlerinden daha hayırlı
ve daha süreklidir.)
[Şurâ 36]
Hadis-i şeriflerde
de buyuruluyor ki: (Hasbiyallahü ve ni’mel vekil sözü her korku için bir
emniyettir.) [Deylemi] (Sabah akşam 7 kere, “Hasbiyallahü lâ ilâhe illa hü,
aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabb-ül arşil azim” okuyan, dünya ve ahiret
sıkıntısından kurtulur.)
[İbni Sünni]
(Bunu on defa okuyanın sıkıntısını Allahü teâlâ giderir.)
[Şir’a] (Sıkıntılı iken “Hasbünallah ve ni’mel-vekil” deyiniz!)
[İbni Merdeveyhi] (Tedbir almakta âcizlik gösterme! Tedbire rağmen bir
işe gücün yetmezse, “Hasbiyallahü ve ni’mel-vekil de!) [Buhari]
(Evden çıkarken “Bismillah, tevekkeltü alallah, lâ havle
velâ kuvvete illa billah” diyen kimse, tehlikelerden korunur ve şeytan
ondan uzaklaşır.)
[Tirmizi] (İbrahim aleyhisselam ateşe atılırken, “Hasbiyallah
ve ni’mel vekil”
[Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi yardımcıdır] dedi.)
[Hatib]
Kur’an-ı kerimde
de aynı şey bildiriliyor: (De ki, Allah bana kâfidir.) [Zümer 38]
Allah’tan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey yoktur. Allah’tan başkasına
sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir. Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâdan başka dost edinenin hâli, örümceğin
durumuna benzer. Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41]
O halde Allah bes [hasbiyallah] demek ve bu sözde
İbrahim aleyhisselam gibi durmak gerekir. Bâki heves, masivadır, Allah’tan gayrı şeylerdir. Allah’tan gayrı şeylerle uğraşmak
ise faydasız işle vakit geçirmektir. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin faydasız işle vakit geçirmesi,
Allahü teâlânın, onu sevmediğine alamettir) buyuruldu. (Mek. Rabbani)
Allahü teâlâya güvenmekHadis-i şerifte
buyuruldu ki: (İnsan, ihtiyaçlarını, Allah’a havale ederse, ihtiyaçlarını
[husule getirecek
sebepleri] ihsan eder.) [Hakim]
Mesela, herkesin
sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder. Yahya bin Muaz Razi hazretleri
buyuruyor ki: "İnsanlar
seni, Allah’ı sevdiğin kadar sever. Allah’tan korktuğun kadar, senden
korkarlar. Allah’a itaat ettiğin kadar, sana itaat
ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa,
her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini
düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"
Ebu Muhammed Raşi hazretleri buyuruyor ki: "Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir. Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet görmek değildir. Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir."
Tefviz şiirinin açıklamasıErzurumlu İbrahim
Hakkı hazretlerinin Tefvizname isimli şiirini anlamakta güçlük çekiyorum.
Açıklar mısınız? CEVAP Şiir açıklamak
çok zordur. Bu şiirde tefviz işleniyor: Tefviz, her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğuna
inanmak, işlerini Allahü teâlâya havale etmek, Onu kendine vekil yapmak,
Ona tevekkül edip güvenmek, Ondan gelene güzelce sabretmek demektir.
Bu zor ise de çok kıymetlidir. Tevekkülün zirvesine çıkan İbrahim aleyhisselam, ateşe
atılırken bile tevekkülünü bozmadı.
Şiir şöyle
başlıyor: Hak şerleri hayr eyler Zannetme ki gayr eyler Arif onu seyr eyler
Mevla görelim
neyler Neylerse güzel
eyler.
Şöylece de
sona eriyor:
Vallahi güzel etmiş, Billahi güzel etmiş, Tallahi güzel etmiş
Allah görelim
netmiş Netmişse güzel
etmiş.
Şimdi baştan
sıra ile açıklayalım: 1- Allahü
teâlânın; kötü işin neticesini hayra çevirdiği çok görülmüştür. Arif
olan bunu kolayca anlar. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır.)
[Bekara 216] Bir misal verelim:
Hudeybiye anlaşmasına göre, bir kâfir müslüman olursa, müslümanlar bunu
aralarına alamayacaklar, fakat müslüman olduktan sonra tekrar kâfir
[mürted] olanı ise, müşrikler tekrar saflarına alacaktı. Görünüşte bu
anlaşma müslümanların aleyhine idi. Peygamber efendimiz, neticeyi peygamberlik
nuru ile görüp imzaladı .Anlaşma müslümanların lehine neticelenince,
müşrikler, anlaşmayı bozmak zorunda kaldılar. (M.
Ledünniyye)
Üniversitede
bir yıl sınıfta kalmak birkaç yönden zararlıdır. Memuriyet hayatına
bir yıl sonra girilir. Bir yıl sonra emekli olunur. Bir yıllık maaştan
mahrum kalınır. Bir yılı kaybetmiş olur. Yakından tanıdığım bir arkadaş, sınıfta kalınca üzülür. Fakat o yıl yeni arkadaşlarla tanışır. Eyyamcı olan bu genç, o arkadaşlarının sayesinde iyi bir müslüman olur. Sınıfta kalması onun için büyük bir nimet olur.
Yakışıklı
bir genç felç olur. Felç olduktan sonra ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını
okur. Dinini doğru olarak öğrenir ve yaşamaya başlar. Halbuki önceden
dinden imandan habersiz yaşıyordu. Hiçbir nasihat de kâr etmiyordu.
Şimdi bu nimete kavuşmasına sebep olan felç hastalığı için Allah’a devamlı
hamd eder.
Demek ki, (Hoşlanmadığımız bir şey bizim için hayırlı)
olabiliyor. İnsan, bir işin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını
bilemez. Hayır zannettiği çok şey, şerle, şer zannettiği çok şey de,
hayırla neticelenebilir. Bunun için bir işte ısrar etmemelidir.
2- Tevekkül
edip işlerini Allah’a havale eden ve sonucu sabırla bekleyen müslüman,
rahat eder. İkinci üçlükte tevekkül,
tefviz, sabır ve rıza var.
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan acı olayların, ezelde takdir
edildiğini bilip, üzülmemek, Allah’tan geldiğini düşünerek seve seve
karşılamaktır. Tevekkül, dinimizin
bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri
yaratandan beklemektir.Tevekkülün önemi büyüktür. Her işte tevekkül
etmeli, Allah’a güvenmelidir. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki: (İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23] (Tevekkül edene Allah kâfidir.) [Talak 3] (Allah yardım ederse, size kimse galip gelemez. O yardım
etmezse, size kim yardım edebilir? O hâlde, müminler Allah’a tevekkül
etsinler!) [A.İmran
160]
Bir hadis-i
şerif meali: (Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, sabah aç kalkıp,
akşam tok dönen kuşlar gibi, O sizi de, rızıklandırır.) [Tirmizi]
Başa gelen
işe sabredilirse ecri görülür. Sabredilmezse, günaha girilir ve sıkıntıya
düşülür. Sabır, tökezlemeyen binektir. Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır.
Sabır üç çeşittir:
Belaya sabır,
din bilgilerini öğrenirken ve ibadet yaparken sabır, günah işlememek
için sabır. Sabrın önemi büyüktür. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki: (Sabretmekte yarış edin!) [A.İmran 200] (Allah sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153] (Sabredenlere, mükafatları hesapsız verilir.) [Zümer 10]
Bir hadis-i
şerif meali: (Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.)
[Deylemi]
3- Kalbini
Ona bağla, her şey takdirledir. Tedbir takdiri bozamaz.Tedbirli ol;
fakat tedbirine güvenme! 4- Merhametle
yaratan, bol rızık veren Hak teâlâ, tevekkül edenin her işini en iyi
şekilde yapar. 5- Hacetleri
bitiren Allah’a yalvar, Ondan kaçma! Nefsine uyup başkasına el açma! 6- İlle
de şu iş şöyle olsun deme! Eğer o iş, istemediğin şekilde olmuşsa, hiç
üzülme, Hakkın takdirine razı ol!
7- Boş
yere üzülme, her iş Haktandır, öyle olmasında sayısız hikmet vardır. 8- Allahü
teâlânın her işi düzgündür, aklımız almasa da hepsi uygundur. 9- İşini
Hakka bırak, uzakları çok yakın, yakını eder ırak, 10- Onun işinde hata olmaz. Onun emrine uymayan
yanar. Yeter ki sabretmeyi bil.
11-
Bu işler niye böyle deme. Bunlar her zaman böyle. Mühim olan işin sonudur. 12- Nefsine
uyup da, hiç kimseyi hor görme, kalbini kırma! Bağırıp çağırma! 13- Müminde
hile olmaz, fitne çıkarmaz. Ondan zarar gelmez. Arife tarif olmaz. 14- Onu
vekil edip kadere razı olarak güzel sabretmek hoş, bundan gayrisi boş.
15- Allahü
teâlâ, kendisini anana, imdat diyene yardım eder. 16- Çaresiz
kalsan, yazdırır ferman, hemen bulunur derdine derman, köle iken olursun
sultan. 17- Kâh
ağlatır, kâh güldürür. Kimini yaşatır, kimini öldürür. Yaratmakla yorulmaz,
hikmetinden sorulmaz.
18- Nimet
verir ve alır, zarar ve fayda verir, alçaltıp yükseltir. 19- Kalbleri
değiştirir, kimini susuz bırakır, kimine kevser içirir, herkesi değişik
bir imtihandan geçirir. 20- Kimini
huysuz yapar, kimine güzel huy verir, kimini sevip sevdirir. 21- Kimini
çok renkli, kimini renksiz, kimini gamlı, kimini gamsız yapar.
22- Az
yiyip içen az uyur, hantallıktan kurtulur, zihni açılır, rahmet saçılır. 23- Herkesle
gezme, dostunu üzme, Hak sese ver kulak, nefsin gibi olma ahmak. 24- Maziyi
bırak, istikbale de dalma, hep bugünü de düşünme! 25- Tembelliği
söküp at, Allah’ı eyle hep yad, rıza-i
Haktır maksat.
26- Kötüdür
gaflet, agah ol gayet, arayan bulur Mevlayı elbet. 27- Her
sözden öğüt al, her şeydeki güzelliği gör, bunlar sana ganimet. 28- Allah’ın
ihsanı olarak sonsuz kurtuluşu müjdeleyen birçok işaret var. 29- Söyleyene
değil, söyletene bak, her sözden faydalan ibret alarak 30- Hakkın
rızasına kavuşmak için, edep
ve güzel ahlak sahibi olmak gerekir.
Son mısralarda,
Allahü teâlânın, her şeyi güzel yarattığı, akrep, yılan, fare gibi zararlı
hayvanları yaratmasında, birçok hikmet bulunduğu, yerde ve göklerde
faydasız hiç bir şey yaratmadığı, üç defa yemin edilerek kesin bir şekilde
bildirilmektedir. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |