Kibir
Kibrin, kendini başkalarından üstün
görmenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Hadis-i
şerifte buyuruluyor ki: (Kibir, hakka,
razı olmamak ve insanları küçük görmektir.) [Müslim]
Fudayl bin Iyad hazretleri "Tevazu, ister cahilden,
ister çocuktan duyulsa da
hakkı tereddütsüz kabul etmektir" buyuruyor. Kabul edemeyen kibirlidir.
Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada
başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur,haramdır.
Allah’ı unutmanın alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır.
Kibirli olan, salih insan olamaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Kalbinde
zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim] (Yiyin, için,
giyinin ve sadaka verin, fakat israftan ve kibirden sakının.) [İ.
Mace] (Hz. Nuh,
ölürken çocuklarına, “şirk ile kibirden çok sakının” buyurdu.) [Hakim]
(Kibir, İblisi
Hz. Âdeme doğru secde ettirmemiştir.) [İ. Asakir] (Kibirliler
kıyamette zerre gibi ayak altında kalır. Herkes onları çiğner.) [Tirmizi] (Allah’ın
buğzettiği üç kimse: Zâni ihtiyar, kibirli fakir ve zalim lider.) [Tirmizi,
Nesai]
(Kibir, her
güzelliğin, [her iyiliğin, her nimetin] âfetidir.) [Deylemi] (Kibirli
fakire şiddetli azap vardır.) [Müslim] (Cehennem,
Kibirsiz olan müslümana haram olur.)
[Beyheki]
(Kendisine
el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme hazırlansın!) [İ.
Ahmed] (En şerliniz,
katı kalbli ve kibirli olandır.) [İ.Ahmed] (Kibirli, ahirette Allah’ı
gazaplı bulur.) [Buhari]
(Kibir, hıyanet
ve borçtan temiz olarak ölenin gideceği yer Cennettir.) [Nesai] (Allahü teâlâ
buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak
olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü, kibir, yani büyüklük
ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın
tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın
bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında
elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak
gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.
Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine
hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi idaresine almak
isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş sayılır. Her ne kadar
bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır. Bütün yaratıklar,
Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük, hakimiyet, yalnız
Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü teâlâya ortak
olmuş sayılır.
Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir
mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek
mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu
üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek Allahü teâlâ ve evliyadan
feyz ve bereketi keser.
Hz. Ebu Bekir buyuruyor ki: Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa
dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir
varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır.
Tevazu ve kibirli görünmek Tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi övülmüş,
tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, (Tevazu göstermeye çalışmak
da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır.
Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye
çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir) buyuruyor. Bazısı
da, (Bu günahkâr, bu fakir) diyerek kendinin tevazu ehli olduğunu göstermeye
çalışır. Bir günahını söyleyince hemen kızar. O zaman sözünde yapmacık
olduğu anlaşılır. Din büyükleri de "bu fakir" diye kullanırlar.
Fakat bunlar böyle sözlerinde samimidir. Kibirlenmekle, kibirli görünmek
de tevazu farklıdır. Kibirliye karşı, kibirli görünmek sadaka vermek
gibi sevaptır. Hadis-i şerifte
(Kibirliye kibirli görün ki, onu hakir ve küçük düşürmüş olursun) buyuruldu.
(İ. Gazali)
Kibir sahibine karşı tevazu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur. Bid'at
sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek caizdir. Bu kibir,
kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten
uyandırmak içindir. Savaşta, bid’at ehli ile münazara ederken onlara
karşı kibirli görünmek de sevaptır. Sadaka verirken de neşe ile karışık
kibirli görünmek, malı parayı çöpe atar gibi vermek
gerekir. Sadaka verenin kibirli görünmesi, fakire karşı değildir.
Verdiği malı küçültmek, mala kıymet vermediğini gösterir. Gösteriş yapan
riyakârlara karşı da kibirli görünmek caizdir.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi
ise de, bunun aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua yaltaklanmak
[tezellül] denir ki bu ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına
karşı caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Yaltaklanmak,
Müslüman ahlakından değildir.) [Berika] (Hak için
zillete girmek, kibirlenmeye göre izzete daha yakındır.)
[Deylemi]
(Fakir ile
oturmak, merkebe binmek, davarını sığırını sağmak kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki] (Fakirlikten
dolayı eski elbise giyende de kibir olur.) [İ. Ahmed]
(İnsanlar
çok bozuldu diyerek kendini onlardan üstün gören helak olmuştur.) [Müslim] (Selamı önce
vermek kibirden uzaklaştırır.) [Beyheki]
(Sadaka vermek
kibri de giderir.) [Taberani] (Sökük yerini
diken, ayakkabısını tamir eden, hizmetçisi ile yemek yiyen ve çarşıdan
yükünü kendi taşıyan kibirden uzaktır.) [Ebu Nuaym]
Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla
birlikte oturmamak, evine lazım olan eşyaları alıp evine getirmemek
ve eski elbisesini tekrar giymekten hoşlanmamak, iş başında iş elbisesi
giymek istememek, fakirlerin davetine gitmek istemeyip zenginlerinkini
tercih etmek, akrabasının ve çocuklarının ihtiyaçlarını temin etmemek,
doğru sözü, haklı tenkitleri kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu,
kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, içeri girince, oradakilerin
ayağa kalkmaları hoşuna gitmek gibi şeyler kibir alametidir. Başkasının
tenkidinden hoşlanmıyor, onun benden ne farkı var, o da bir insan diyorsa,
hakkı onun ağzından duymak zor geliyorsa, bilsin ki bu da kibirdendir.
Kibir, insanı, Allahü teâlânın bütün emirlerine muhalefete
sevk eder. Çünkü kibirli insan, başka birinden hak ve hakikati duysa,
onu kabul etmek istemez, hemen karşısına çıkar. Dini konularda bile
münazara edilse, hemen inkâra kalkışır. Hatta hakkı, karşıdakinin dilinden
duysa hemen çeşitli yollardan, doğru olduğunu bile bile onu çürütmeye
çalışır.
Büyüklenmek
üç çeşittir
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı
yerlere göre üçe ayrılır: 1- Allahü
teâlâya karşı kibirdir: Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık
iddiasında bulundular. Bazı dinsizler de imanı, ibadeti, namaz kılmayı
aşağılık, gericilik sanarak kibirlenirler. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Büyüklenerek
bana ibadet etmeyenler alçalmış olarak Cehenneme girecektir.) [Mümin
60]
2- Peygamberlere
karşı kibirdir: Bazıları, peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri
için, kibirlenerek onlara uymayı kabul etmediler. Mesela Peygamber efendimiz
için dediler ki: (Bu da sizin
gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana
itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun
33, 34]
3- İnsanlara
karşı kibirdir: Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören
kibirlidir. Kibrin sebepleri şunlardır: İlim, ibadet, soy, güzellik, kuvvet, servet, mevki, yakınların
çokluğu.
İlim: İlim
silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani
ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlmi ile
kibirlenmek, büyük felakettir. Hadis-i şerifte (Âlimin
afeti, kendini büyük görmesidir) buyuruldu. (İ. Gazali)
İbadet: İbadeti
sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibadet
edenin, kibirden kurtulması zor olur" buyurulmuştur.
Soy: Soyu
ile övünmek ahmaklıktır. Kabil,
Hz. Âdem’in oğlu idi.
Babasının Peygamber olması, bunu küfürden kurtarmadı. Hadis-i şerifte,
(Atalarınız ile övünmeyi terk edin) buyuruldu.
(Ebu Davud) Bir gün iki kişi birbirine üstünlük taslayarak biri,
"Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun
üzerine Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdu ki: (Hz. Musa’nın
yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Biri ecdadını 9 göbek
geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Hz. Musa’ya, "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir.
Kendi de onuncusudur" diye vahyetmiştir.) [İ. Ahmed]
Güzellik:
Bu
daha çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye
ve gıybete vesile olur. Halbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç
gider. Geçici olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibredenin güzelliği,
gübrelikte biten gül gibidir.
Kuvvet: Kuvveti
ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibretmek de, cahilliktir.
Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan çok fazladır. Mesela bir insan
fil kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Hayvanlar,
bir bakımdan insandan üstündür. Hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle
kibirlenmek elbette uygun olmaz.
Servet: Çok
zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karun’un çok malı vardı. Malı ile beraber
kahrolup gitti. Geçici olarak sahip olunan servet ile, mal ile kibirlenmek,
çok çirkindir.
Mevki: Gelip
geçici olan makam, mevki de üstünlük sebebi değildir. Bir çok krallar,
derebeyler, Firavunlar mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin
iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı
ile övünmesi neye yarar?
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri
büyük bir kalabalıkla Hz. Ömeri karşıladı. Hz. Ömer kölesi ile nöbetleşe
deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin
yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu
gören kumandan dedi ki: - Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, müslümanların
halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı
nasıl izah edebiliriz?
Hz. Ömer buyurdu ki: - Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın
şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar.
Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri müslümanlıkla
şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder,
her şeyden aşağı eder.
Yakınların
çokluğu: Akraba ve tanıdıklarının çokluğu ile üstünlük taslamak
da yanlıştır. Bir kimsenin kendi iyi değilse, bütün dünya onun akrabası
olsa ne çıkar?
Kibir ve tevazu Allahü teâlâ, bütün kitaplarda, kibri kötülemiş ve yasak etmiştir. Kur'an-ı
kerimde de, (Allah, kibirli olanları
elbette sevmez!) buyurmuştur.
(Nahl 23) Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını,
acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun
için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir.
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Allah rızası için tevazu edeni, [kendini, Müslümanlardan üstün görmeyeni]
Allahü teâlâ yükseltir.) [Bezzar]
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki: Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından
kullarına biraz ihsan buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur.
Bu üç sıfattan hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı,
kibriya, gani olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük,
üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şeyi
Ona muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allah yaratıcıdır,
insan ise yaratıktır, fanidir.
Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına
tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır. Hadis-i
kudside buyuruldu ki: (Azamet ve
kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere,
çok acı azap ederim.) [Müslim]
Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini,
nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan,
hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır.
Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her
an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak,
böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet
sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan
kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki: (Allah için
affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.) [Müslim] (Kişi kibirlenince,
iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!"
derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi
bunu yükselt!" derler.)
[Beyheki]
Kibirli
hakkı kabul etmez
Asıl düşman içerdedir, bu da nefsimizdir. En büyük düşman,
insanın nefsidir. Nefsinin arzularına tâbi olanın, Allahü teâlâya kul
olması zordur. Nefs daima kötü şeyleri ister. Haram işlemek nefse esir
olmayı gösterir. Nefs, bütün iyiliklerden süzülmüş, sadece bütün kötülüklerin
bulunduğu en ahmak yaratıktır. Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi
zanneder, halbuki süper cahildir. Her istediği aleyhinedir. Gıdası haramlardır.
Asıl arzusu ilah olmaktır. Tatmin olmaz kötülük yaptırmakla, rahat bulur
kendine taptırmakla.
Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez. Küçük diye, çocuk diye
geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı. Ankara’ya yeğenimi ziyarete gitmiştim.
Yeğenimin 2-3 yaşlarında kızı ayakları çıplaktı. Bir ayağı betonda bir
ayağı halının üzerindeydi. Ona, betona basma, öteki ayağını da halının
üstüne koy dedim. Sen bana ne karışıyorsun, ben kârımı zararımı bilmez
miyim der gibi, bana ters ters baktı. Sonra hışımla, inatla halıdaki
ayağını kaldırıp betondaki öteki ayağının yanına sertçe koydu. Çocuk
olduğu için tepkisini gizleyemedi. Büyükler de aynen o tepkiyi gösteriyorlar,
fakat ayıplanacağız diye tepkilerini belli etmemeye çalışıyorlar. Bir
arkadaş anlattı: Kime sabah namazına gel dediysem herkes bir mazeret
buldu, inşallah geliriz diyen kimse çıkmadı. Kimisi, (Sen yatsıya gelmiyorsun
biz de sabaha, sen önce kendine bak. Hem biz evde çoluk çocukla cemaat
yapıyoruz) dedi.
Halbuki haklı bile olsalar, geçerli bir mazeretleri
bulunsa bile, tepki göstermemeleri gerekirdi. Doğru söz kimden gelirse
gelsin inat etmeden kabul etmek gerekirdi. Mazeretinden dolayı gelemiyorsa,
(İnşallah) da denemez miydi? Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya
çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymak ve yasak ettiği her şeyden
kaçmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve mücahede denir.
Riyazet, nefsin arzularını
[haram ve mekruhları] yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği
şeyleri [ibadetleri] yapmak demektir.
Kibir, şirkin kardeşidir. Kibir taşıyan kafada, akıl
bulunmaz. Nefsi aradan çekmeli, kendimizi beğenmemeliyiz, kendimizden
iğrenmeliyiz, kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.
Bir kimseye emri maruf yapınca, Allah’tan kork şunu
yap, şunu yapma denince, eğer kabul etmezse o kişi nefsine mağlup olmuş
demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allah’tan
kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ sevmez.)
[Beyheki]
Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul etmek gerekir.
Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini
aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek
gibi sebeplerden ileri gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allah’ın
en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.)
[Buhari] (Küçük, büyük,
iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse, kabul et.)
[Deylemi] (Bilmediği
bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar Allah gazap eder.)
[İ.Ebiddünya]
(Din
kardeşine itiraz etme.) [Tirmizi] (Kibirli,
hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile bakar.) [İ.Gazali]
(Müslümanı
hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim] (Kendini
beğenen helak olur.) [Buhari]
Fudayl bin Iyad hazretleri "Tevazu, ister
cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir.
Kabul edemeyen kibirlidir" buyuruyor. Abdülkadir Geylani hazretleri
de, (Kardeşinin yaptığı öğüdü kabul et. Ona itiraz etme) buyurdu.
Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik
bilmemeli Bir müslümanın, kendini Cennetlik gibi,
günahkârları da Cehennemlik gibi görmesi doğru mudur? CEVAP Günahkârları beğenmemelidir, fakat
kendini günahkârlardan üstün de görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı
Cehennemlik bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir.
Kâfir, bir Kelime-i şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyliyerek
Cehennemlik olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk
yıl günah işler. Bir gün Hz. İsayı havarilerden biri ile giderken görür.
Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek
peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın
böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür. Havari
de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek
ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü teâlâ Hz. İsa'ya
vahyeder ki: (İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar.
Kendini beğendiği için havarinin ibadetini mahvettim. Kendini aşağı
gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim.) Hz.İsa, durumu her ikisine de bildirir
ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazali)
Amr bin Şeybe hazretleri anlatır: "Mekke’de Safa ile Merve arasında bulunuyorduk.
Bir adamın katır üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese
karşı sert davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu
gördük. Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdat’a girdim. Orada başı
açık, yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi
oldum. Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. (Seni birine
benzetiyorum) dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, (İşte o
gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi
ise bu hâle düştüm) dedi."
Kibirden
doğan hastalıklar Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden
zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini
başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek
istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Bunun için hıkd, gazap, haset, riya, hicr, şematet,
gadr, hıyanet, suizan gibi hastalıklardan kurtulamaz. Kibirlinin maruz
kaldığı bu hastalıklar ise hafife alınamaz.
Hıkd:
Kibirli, başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret
eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Üç şey bulunmayan
kişinin günahlarının affı umulur. Bunlardan biri, din kardeşine hıkd
etmemektir.) [Taberani]
Gazap:
Kibirli, aşırı sinirlenince, küfre düşebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Gazap imanı
bozar.) [Beyheki]
Haset:
Kibirli, sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır, ondan çıkmasını
ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hasetten
kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!)
[İ. Ahmed]
Riya:
Kibirli, ibadetini göstererek halkın sevgisini kazanmaya çalışır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Riya ile
ibadet edene, Kıyamette, "Ey kötü insan, bugün sana sevap yoktur.
Dünyada kime ibadet ettiysen, sevabını ondan iste!" denir.)
[İbni Ebiddünya]
Hicr:
Kibirli, beğenmediği kimselere dargın durur, küser, onlarla olan dostluğunu
bırakır. Halbuki, müslümanın, üç günden fazla dargın durmaması gerekir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sana darılana
git, barış! Zulmedeni affet, kötülük edene iyilik et!)
[Berika]
Şematet:
Kibirli, başkasına gelen belaya sevinir. Başkasına gelen belaya, zarara
sevinenin aynı şeye maruz kalacağı hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Tirmizi]
Gadr:
Kibirli, verdiği sözde durmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sözünde
durmayan kimsenin, Kıyamette kötü şekilde cezasını göreceği bildirilmiştir.)
[Müslim]
Hıyanet:
Kibirli, kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu
iş yapar. Hıyanetin zıddı emanettir. Emanete hıyanet etmek münafıklık
alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Emin olmayanın
imanı, sözünde durmayanın dini yoktur.) [Bezzar] [Bu hadis-i şerif, emanete hıyanet edenin imanı kâmil
olmayacağını, buna önem vermeyenin imanının kalmayacağını bildirmektedir.]
Suizan:
Kibirli, mümin kardeşine kötü gözle bakar, kusurlarını araştırır, onun
günah işlediğini zanneder. Dinimiz, suizandan kaçınılmasını, hüsnü zan
etmeyi emretmiştir. Kibirli, buna benzer birçok hastalıklara yakalanır.
Her müslüman kendinde hangi kötü huylar varsa, tespit edip çaresine
bakmalıdır!
Kibretmekle, ucub etmek birbirine çok benziyor. Birinin
diğerinden farkı nedir? CEVAP Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucub ise,
kendini başkasından üstün bilmektir. Hiç kimsenin bulunmadığı yerde
insan ucub sahibi olabilir, fakat kibirli olamaz. Çünkü insan, kimse
olmasa da kendini ve işini beğenebilir. Fakat kimse olmadığı için kendini
büyük gösteremez, kibirlenemez. Ucub, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir.
İnsan, kendini beğenince, başkalarından üstün görebilir. Bu üstün görme
işi de kibirdir. Ucubdan kibir doğar. Kibirden kurtulmak için tevazu
sahibi olmaya, ucubdan kurtulmak için de minnet ehli olmaya çalışmalıdır!
Diyelim ki bir kimsenin hitabeti güzeldir. Bundan dolayı
kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahü
teâlânın lütfu ile kavuştuğunu düşünmektir. Hitabet güzelliğinin Cenab-ı
Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini beğenemez.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Üç şey insanı
felakete götürür: Hasislik, nefse uymak, ucublu olmak.)
[Beyheki]
Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu alametlerden
belli olur: Ucublu kimse, 1- Kibirli olur. 2- Günahlarını unutur. 3- Allahü teâlânın azabını unutur. 4- Büyüklerden istifade edemez, âlimlerin sohbetinden
mahrum kalır. 5- Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.
Bütün müslümanlara dua etmeli
Bende bir huy oluştu; karşımdaki kişinin fasık, mezhepsiz,
bid’at ehli vs. olup olmadığına çok dikkat ediyorum. Öyle olunca da
kendimi korumak için araya mesafe koyuyorum. Bazen kibirlenirim diye
de korkuyorum. Kibirlenmemek için ne düşünmek lazım? CEVAP
O İyi huy. Kibirlenmemek elde değil yani bundan kurtulmak
çok zor. İnsanların hâli ortada. Bakıyorsunuz adam fasık, yahut mezhepsiz
bid’at ehli. Fasık, mezhepsiz bid’at ehli olmadığımız için ister istemez
elhamdülillah ben değilim diyorsunuz.
Kibirlenmemek için o bir gün tevbe
eder kurtulur da, Allah saklasın ben sapıtabilirim diyerek kendimizi
ondan üstün bilmemeliyiz. Bütün müslümanların ehl-i sünnet itikadına
kavuşmaları, dünya ve ahiret saadetine nail olmaları için dua etmeliyiz.
Büyükleri kalkarak karşılamalı
Hadis-i şerifte, bir kimse gelince, ayağa kalkmanın
yasak olduğu bildiriliyormuş. Şimdi birisi gelince ayağa kalkınca günah
mı işliyoruz? CEVAP Hadis-i şerifleri herkes anlayamaz. Hadis-i şerifleri
âlimlerin açıklaması ile okumalıdır! Evet hadis-i şeriflerde (Haşimoğulları
hariç birbirinize ayağa kalkmayın!) ve (Hasan
ve Hüseyin ve onların sülalesi [Şerifler ve Seyyidler] hariç, Kureyşe ayağa kalkmayın!) buyuruldu. Bu hadis-i şeriflerin
açıklamasında, İslam âlimleri, (Büyükler gelince kalkarak karşılamak
müstehaptır. Kendi gelince, kalkılmasını sevmek mekruhtur) buyuruyor.
(R. Muhtar) |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |