Haset
etmek
Haset nedir?
CEVAP
Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı,
mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde
olmasını istemektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek
haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir.
Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır.
Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu
gören, bu kötü huyundan kurtulmalıdır. İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler.
Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik
ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir.
Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca,
Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler
de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü
içindedir.
Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini,
iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu posunu, güzelliğini, çalışkanlığını,
başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir.
İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle
insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur.
İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde
demektir. Bir hadis-i şerifte, (Bir
müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse
ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o
kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyurulmuştur.
Yani, Peygamberimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları
düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere;
bütün dünya, Peygamberimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga,
gürültü kalır mı?
Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin
ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini
ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden
yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri,
(Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.
Haset
eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına
saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak
ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde
geçer. Uykuları kaçar. Hayr, hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir.
Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası kabul
olmaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İnsanların gizli şeylerini araştırmayın,
kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş
gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez,
yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari]
(Mümin, gıpta eder, imrenir; münafık
ise, haset eder.) [İ. Maverdi] (Müminin kalbinde imanla haset bir
arada bulunmaz.) [Beyheki] (Müslüman hayırlı olur. Haset edince
hayır kalmaz.) [Taberani] (Hasetten kurtulmak zordur. Haset
ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!) [İ.Ahmed] (Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp
yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder.) [Ebu Davud]
Haset
etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna yorulur,
üzülür. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Hasedin, haset edilene dünyada
ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Hiçbir hasetçi muradına
kavuşmamıştır. Haset, sinirleri bozar, ömrün kısalmasına sebep olur.
Esmai diyor ki, 120 yaşındaki bir köylüye çok yaşamasının sırrını
sordum, hiç haset etmediğini söyledi.
Haset
edilene, dünya ve ahirette, hiç zarar olmaz. Haset edenin ömrü üzüntü
ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetlerinin azalmadığını, hatta arttığını
görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye vermeli,
ona karşı tevazu göstermeli ve onun nimetinin artması için dua etmelidir.
Doğru
olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı
görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi
sebeplerden meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allah’ın en sevmediği kimse, hakkı
kabul etmekte inat edendir.) [Buhari]
Haset hakkında
âlimlerin sözleri: Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün
iyilikler, vermek üzerinedir. İlk haset eden şeytandır. Hz.Ademi çekememesi, kendisini
isyana sevk etmiştir.
Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin
etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun
kalır.
Haset, iyileşmeyen bir yara gibidir. Onun dünyadaki
bu sıkıntısı sebebiyle ahirette uğrayacağı azap, ceza bakımından kendisine
yeter.
Haset edici kadar mazluma benzeyen bir zalim görmedim.
Çünkü o, sana verilen nimeti kendisine işkence olarak görür.
Haset eden, servet düşmanıdır. Kimin malı, nimeti varsa
ona buğzeder. Ona bunu niye verdin diye Rabbine darılmış olur. Allah
fazlını dilediğine verir. Haset eden, niye ona verdin diye Allah’ın
fazlı için cimrilik eder. Mal ve nimet sahibinin rüsvay olmasını, elindeki
nimetlerin gitmesini ister. Haset eden her yerde zelil olarak anılır.
Melekler lanet eder. Yalnız iken üzüntüsü artar. Can çekişirken, sıkıntısı
artar. Kıyamette rüsvay olur, Cehennemde cezasını da çeker.
Ey insanoğlu, niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen
onun hakkı ise, Allahü teâlânın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın
var? Şayet hakkı değilse, Cehenneme girecek adamın nesini çekemiyorsun?
Aralarında ilgi bulunanlar haset ederBirbirinden uzak ayrı yerde yaşayıp, aralarında ilgi
bulunmayan kimseler arasında, birbirleriyle ilgi bulunmadığı için haset
de bahis konusu olmaz.
Bir kimse, karşısındakinin kibirlenmesine dayanamaz,
aralarında düşmanlık veya rekabet bulunduğu vakit haset edebilir. Bunlar
sık sık karşılaşırlar. Biri diğerinin görüşüne uymazsa, öteki ondan
nefret eder, ona karşı böbürlenmeye başlar. Bunun içindir ki, âlim âlime
haset eder de abide haset etmez, abid de, başka bir abide haset eder,
fakat bir âlime haset etmez. Aynı şekilde yazar yazara, tüccar tüccara
haset eder. Kısaca herkes kendi mesleğinden olana haset eder.
Bir kimse, daha çok kardeşine haset eder. Gelin kaynanasından
daha çok, kumasına haset eder. Tüccarın maksadı diğer tüccar ile birleşir.
Aynı zamanda komşu olduğu tüccar ile uzaktaki arasında da fark vardır.
Bütün bu sebeplerle, kendisine yakın olan meslektaşına daha çok haset
eder. Bunun gibi, bir pehlivan, bir yazara değil, başka bir
pehlivana haset eder. Çünkü onun maksadı yazı ile değil pehlivanlıkla
şöhret kazanmaktır.
Bütün bu hasetlerin aslı düşmanlıktır. Düşmanlığın aslı
da menfaat çatışmasının bir noktada birleşmiş olmasıdır. Bu da, menfaatleri
ayrı veya uzaklarda bulunanlar arasında değil, menfaatleri müşterek
olup, birbirine yakın olan kimseler arasında olur. Bu sebeple bunlar
arasında haset çoğalır. Haset eden, her tarafta tek olarak anılmasını
ister, kendi sahasında karşısına rakip olarak çıkacak herkese, nerde
olursa olsun haset eder, fakat bu azdır.
Bütün bunların kaynağı, dünya sevgisidir. Hakiki din
âlimleri arasında ise çekemezlik yoktur. Hepsinin maksadı, kullar indinde
değil, Allah katında mevki sahibi olmaktır. Gerçek âlim, herkesin kendisinden
daha bilgili ve daha iyi müslüman olmasını ister. Fakat âlim geçinenler,
ilimleri ile menfaat peşinde koştukları için birbirine haset eder. Hakkın adaletine kızılmazHaset, bir kalb hastalığıdır. Kalb hastalıkları, ancak
ilim ve amel ile tedavi edilir. Hasedin zararı insanın kendisinedir,
haset edilene bir zararı yoktur. Haset sebebiyle Allah’ın taksimatına
rıza gösterilmemiş olur. Onun adaletine kızılmış olur. Bu ise tevhidin
özüne aykırıdır. Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de amelleri
yok eder.
Sen haset ettikçe, içinde bir ateş yanar, kendi kendini
kemirir, perişan olursun. Haset edilenin nimetini Allahü teâlâ artırır.
Onun nimeti arttıkça senin de hastalığın artar, sıkıntı içinde kıvranır
durursun. Göğsün daralır, uykun kaçar ve bu hastalık ölüme kadar götürür.
Zaten düşmanın istediği de budur. Sen onun perişanlığını isterken, kendin
perişanlığa düşmüş olursun. Bununla beraber senin hasedinin onun elindeki
nimete bir etkisi olmaz. Hatta ahirette, seni sıkıntıya düşürdüğü için
hasetten vazgeçmen gerekir. Çünkü faydasız bir sıkıntıdır. Allah’ın
gazabına uğramaya çalışmaktan daha büyük ne olur? Haset etmekle kimseye bir zarar veremezsin. Neymiş onun
arabası senin arabandan iyi imiş. Onun evi, daha geniş ve daha uygun
bir semtte imiş. N’olacak yani, senin hasedin, Allahü teâlânın ona takdir
ettiği nimete mani olabilecek mi? İmkansız... Şayet sen, hasedin sebebiyle
onun nimetinin yok olacağını düşünürsen, bu bir ahmaklıktır. Çünkü,
eğer nimetler haset ile yok olsa, hiç kimsede hiçbir nimet, hatta iman
nimeti de kalmazdı.
Hasede sebep olan şeyler
Haset nedir ve hasede sebep
olan şeyler nelerdir? CEVAP
İmam-ı
Gazali hazretleri buyurdu ki: Haset,
bir kimsenin elindeki nimeti ona çok görüp, onun elinden gitmesini istemek
demektir ve haramdır. Ancak kötü birinin, eline geçen servet ile fitne
uyandırdığı, bu sebeple ara bozup herkese eziyet ettiği zaman, bu nimetin
onun elinden çıkmasını istemek, bu adamın bu varlığına memnun olmamak,
günah değildir. Çünkü, sen onun yok olmasını, nimet olduğu için değil,
onu kötülükte kullandığı için istiyorsun. Şayet adam yaptığı fesatlıktan
vazgeçseydi, onun elindeki nimete üzülecek değildin.
Allahü teâlânın taksimatındaki
kazasına rıza göstermemek, hasedin haram olduğuna delâlet etmektedir.
Sana zararı dokunmayan bir müslümanın rahata ulaşmasına hoşlanmamak,
hasetten başka şey değildir. Hasedin dereceleri
1- Haset ettiği kimsenin elindeki nimetin
yok olmasını istemektir. Bu nimet ister kendi eline geçsin, ister geçmesin,
yeter ki onda bulunmasın. Hasedin en kötü olanı budur.
2- Haset ettiği adamın elindeki nimetin,
kendi eline geçmesini istemektir. Mesela, adamın güzel evi veya güzel
arabası var, yahut üstün mevkidedir. Adamın, “Bunlar benim olsa” demesidir.
Bunun arzusu o nimete sahip olmaktır. Maksadı, o nimeti kendisinin elde
etmesidir. Yoksa birincisinde olduğu gibi, “Ne onda, ne de bende olsun”
şeklinde değildir. Başkası bu nimetten neden istifade ediyor, demiyor,
ben neden istifade edemiyorum, diyor. Ondaki nimet bende olsun demek
uygun değildir.
3- Ondaki nimetin benzerinin kendisinde
olmasını istemesidir. Şayet kendi eline onun gibisi geçmeyecekse, onda
da olmasın diye, arzu etmesidir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı
şeyleri ummayın!) [Nisa 32]
4- Onda olan nimet gibi bir nimetin
de kendi elinde bulunmasını arzu etmek, fakat onun elindeki nimetin
elinden çıkmasını istememektir. İşte bu, dünyalık hususunda ise affedilmiştir.
Hasede sebep olan şeyler 1- Düşmanlık:
İnsan, kendisine veya bazılarına yaptığı kötülük sebebiyle birine düşmanlık
eder, kin besler. Kin ise intikam ile yatışır. Düşmanına bir felaket
geldiği zaman, bunu kendi kerametine hamlederek buna sevinir ve bunu
kendi mükafatı sanır.
2- Çekememek: Varlık sahibinin
üstünlük taslaması onun ağrına gider. Emsallerinden biri mevki, ilim
veya servet sahibi olduğu takdirde, kendisine karşı kibirleneceklerinden,
kendisinin buna dayanamıyacağı için haset eder. Yani hasedi, kendi kibrinden
dolayı değil, karşısındakinin kibrine dayanamıyacağından dolayıdır.
3- Kibir: Kibirlenip, karşısındakini
küçük görüp kendine hizmet ettirmesi ve bütün arzularında kendi emrinde
olması isteğidir. Birinin başına bir devlet kuşu konsa, buna haset eder.
Kâfirlerin çoğunun Resul-i Ekrem’e karşı hasedi, onun kendilerine karşı
ululuk iddia etmesi korkusundandır. (Biz ulu kimseler iken bir öksüz
nasıl olur da başımıza geçer ve biz ona nasıl boyun eğeriz) dediler.
4- Şaşkınlık: Aynı tahsilli,
aynı yaşta ve aynı memleketli olmasına rağmen bazı arkadaşlarının mal,
mülk sahibi olmalarına hayret edip kıskanır.
5- Gayesine ulaşamama korkusu:
Bu da iki kişinin bir maksatta birbirine üstünlük arzusuna dayanır.
Arzusuna tek başına ulaşabilmekte kendisine yardımcı olan her nimete,
öbürü haset eder. Birinin o arzuya erişip diğerinin erişememesi hâlinde
birbirine haset ederler. Ana-babanın sevgisini kazanmaktaki evlatların
yarışması, talebelerin hocalarının sevgisini kazanmaktaki yarışmaları,
gazetecilerin okuyucu çekmek için yarışması ve birbirine haset etmeleri
hepsi bu kısımdandır. Her iki tarafın maksadı aynıdır. Maksatlarına
ulaşmakta birbirine haset ederler.
6- Lider olma sevdası: Bir kimse,
herhangi bir ilim dalında, parmakla gösterilen tek bir insan olmayı
arzu eder. Övülmek sevgisi kendisine galebe çaldığı zaman, insanlar
tarafından, “İşte bu kimse, kendi sahasında zamanının tek insanıdır,
emsâli yoktur” gibi sözlerle övülünce, buna sevinir. “Falan yerde de
bu sahada üstün biri var” diye duyduğu zaman canı sıkılır. Bu kişinin,
kendisiyle ortak olan bu varlığının, elinden gitmesini ve hatta ölümünü
bile arzu eder. Bu ortaklık mevkide, ilimde, sanatta, güzellikte, servette
ve benzerlerinde olabilir. Cihanda emsâlsiz ve tek kalması sebebiyle
sevindiği her hususta durum aynıdır. Burada hasedin sebebi tek başına
otorite olmak sevdasından başka bir şey değildir. Yahudi âlimleri, Resul-i
Ekremin hak peygamber olduğunu bildikleri halde, başkanlıklarının elden
gideceğinden korktukları için, Peygamberimize haset ederek inkâra kalkıştılar.
7-
Kötü huy: Hiçbir sebep
olmadan kötü huyu, cimriliği sebebiyle kimsede bir varlık görmek istemez
ve onlara haset eder. Ona, bu nimetlere Allah’ın mazhar kıldığı bir
kimsenin iyiliklerinden bahsedilince, canı sıkılır. Bu kişi, daima başkalarının
gerilemelerini seven ve Allahü teâlânın lütfuna cimrilik gösteren bir
insandır.
Kimi de var, başkasının malında cimrilik eder, yani
başkasının malını da başkasına reva görmez. Aralarında hiçbir alaka
bulunmadığı halde, Allahü teâlânın kullarına verdiği nimete cimrilik
eder ve onlara haset etmeye başlar. Bunun kötü huyluluktan başka bir
sebebi yoktur. Bunun tedavisi pek zordur.
Hz.Enes anlatır: Resul-i Ekrem, (Şimdi içeri Cennetlik bir zat girecektir) buyurdu. Az sonra, Ensardan,
bir adam çıkageldi. Ertesi gün, Resul-i Ekrem yine önceki gibi söyledi.
Yine aynı adam çıkageldi. Üçüncü gün de aynı şey oldu. Abdullah bin
Amr, o adamın evinde birkaç gün misafir kaldıktan sonra şunları anlattı: - Üç gece onunla kaldım. Gece kalkıp namaz kılmadı.
Bizlerden fazla bir ibadet yapmadığı halde Cennetlik oluşunun sebebini
anlayamadım. Adama dedim ki: - Resulullah seni niçin övüyor? - Hiç kimseye haset etmem. - Şimdi anlaşıldı. Seni o dereceye ulaştıran budur.
(İ.Ahmed) Hz.Musa’nın imrendiği zat
Musa aleyhisselam, salih bir zata imrenip, kim olduğu
sordu. Allahü teâlâ, (Bu zat,
şu üç amel ile bu mertebeye ulaşmıştır: Kimseye haset etmedi, ana-babasına
âsi olmadı ve söz taşımadı) buyurdu. Hz.Zekeriyya da Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu haber
veriyor: (Haset eden
kimse, nimetime düşman olan, kazâma kızan, kullarım arasındaki taksimatıma
razı olmayan biridir.)
Zatın birisi bir hükümdara der ki: - Sana iyilik edene fazlasını yap, kötülük edene bir
şey yapma, onun kötülüğü kendine yeter. Bunu gören biri, bu zatı çekemiyerek hükümdara der ki: - Bu zat, bana senin nefesinin koktuğunu söyledi. - Doğru mu söylüyorsun? - Elbette doğru, yanına yaklaşınca ağzını, burnunu tutarsa
sözüm doğru çıkacaktır. - Bir tecrübe edelim.
Bir gün o adam, o zatı yemeğe davet eder ve sarmısaklı
yemek yedirir. Sonra da der ki: - Hükümdarı rahatsız etmemek için ona fazla yaklaşma! Bu zat yine hükümdarın huzuruna girer ve karşısında
beklerken, hükümdar tecrübe etmek için adama der ki: - Yanıma yaklaş! O zat da ağzını, burnunu tutarak hükümdara yaklaşır.
Hükümdar kendi kendine, adamın doğru söylediğine inanır ve eline kağıt
kalem alarak bir yazı yazıp, o zata der ki: - Bu mektubu falan kumandana götür!
O zat, mektubu alıp dışarı çıkınca, kendisine yemek
yediren adama rastlar. Der ki: - Elindeki ne? O zat da, hükümdarın kendi eliyle yazdığı fermanlar
genel olarak birer ikram verilmesi gereken yazılar olduğu için der ki: - Hükümdar bir miktar hediye yazmıştır, onu almaya gidiyorum. - Ne olur, bu kağıdı bana ver. - Buyurun alın!
Adam kağıdı alıp kumandana gider. Yazı tamamen umulanın
aksine çıkar. Meğerse hükümdar kağıda, “Bu kağıdı getiren adamı cezalandır”
diye yazmıştır. Bunu duyan adam, “Bunun sahibi ben değilim, istersen,
esas sahibini getireyim” derse de, fayda vermez. Emir yerine getirilir.
Ertesi gün aynı zat, yine hükümdarın huzuruna çıkınca, hükümdar der
ki: - Sana dün verdiğim mektup ne oldu? O zat durumu anlatır. Hükümdar sorar: - Benim nefesimin koktuğunu söylüyormuşsun, doğru mu
idi? - Hayır, böyle bir şey yok. - Öyle ise neden bana yaklaşınca burnunu kapadın? - O adam, bana sarmısaklı yemek yedirmişti. Kokusu sizi
rahatsız etmesin diye ağzımı kapadım. Böylece burnum da kapanmış oldu. Hükümdar meseleyi öğrenince der ki: - Kötülük yapan kötülüğünün cezasını buldu.
Hz. Safiyye
anlatır: Bir gün, babam amcama sordu: - Bu Peygamber hakkında ne diyorsun? - Hz. Musa’nın müjdelediği Peygamberdir. - O halde niçin iman etmiyorsun? - Bizden gelmediği için, ölünceye kadar düşmanlık edeceğiz. İşte hasedin vardığı acı nokta...
Hasedin zararları
Haset edilen kimse, senin zulmüne uğramış, bir mazlumdur.
Hele haset edip çekiştirir, kötülüklerini söylersen, bunlar senin ona
verdiğin hediyelerdir. Hep onun ekmeğine yağ sürmüş oluyorsun. Yani
ona ibadetlerinin sevabını verip, onun günahlarını yükleniyorsun. Böylece
kıyamette müflis olacaksın. Düşman, hasmının beladan belaya uğramasını ister. Haset
hastalığı ile senin yüklendiğin bela, bütün felaketlerden büyüktür.
Düşmanlarının en büyük arzuları kendilerinin refahta, hasımlarının sıkıntıda
olmalarıdır. Sen kendi kendine onların arzularına uymuş oldun. Bunun
için düşmanın, senin ölmeni değil, böylece sürünmeni, ellerindeki nimetlere
bakarak haset ateşi içinde hep kıvranmanı isterler. Bunları düşünebilirsen, kendi kendinin düşmanı ve düşmanının
dostu olduğunu kolaylıkla anlamış olursun. Çünkü davranışın, dünya ve
ahirette senin aleyhine, hasmının lehinedir. Bu işin zararı senin, kârı
onundur. Herkesin yanında nefret edilirsin. Allah katında da kötü birisisin.
Sen istesen de istemesen de haset ettiğin kimsenin nimeti devam eder
gider.
Eğer ahiretteki hâlini rüyada bile görebilseydin, korkunç
bir manzara ile karşılaşırdın. Hâlin, tıpkı, öldürmek için düşmana
kurşun atan, fakat mermisi geri teperek gözüne isabet edip gözünü çıkaran
ve buna fazla sinirlenerek ikinci kurşunu atan ve ikinci mermi de aynı
şekilde geri teperek diğer gözünü çıkaran, buna daha da sinirlenerek
attığı üçüncü kurşunun yine kendi beynine saplanan ve hasmı esenlik
içinde bulunan kişinin durumuna benzer. O, durmadan hasmını hedef
alıp kurşun atar, mermiler ise geri teperek kendisine isabet eder. Bunun
bu hâline, düşmanları kahkaha savurur. İşte şeytan böyle maskara eder.
Haset edenin durumu bundan da fecidir. Çünkü bu kişinin
hasmına atıp tersine dönerek kör olmasına sebep olduğu gözleri, nihayet
ölüme kadar yaşayacak ve ölüm ile onlar da yok olacaktı. Ama hasetten
meydana gelen günah, ölüm ile yok olmaz. Bu sebeple Allah’ı öfkelendirir
ve Cehenneme girer. Gözünün kör olması, Cehenneme girip Cehennemin kendisini
yakmasından, elbette çok daha hafiftir. Şu işe bak! O, haset ettiği kimsenin nimetinin elinden
alınmasını isterken, Allahü teâlâ o nimeti almadığı gibi, ötekini sıkıntıdan
sıkıntıya sokmuştur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Kişi kazdığı
kuyuya kendi düşer.) [Fatır 43]
Çok kere düşmanı için istediği aynen kendi başına gelir.
Bunlar, hasedin ilim ile tedavisidir. Eğer akl-ı selim ile düşünürsen,
haset ateşini kalbinde söndürürsün. Çünkü hasedin, kendini helak ettiğini,
düşmanını sevindirdiğini, haset sebebiyle huzurunun bozulduğunu ve neticede
Allah’ın hışmına uğradığını bilirsin.
Hasedin amel
ile tedavisi şöyledir: Haset arzularının aksini yapmakla hasedini tahakküm
altına alırsın. Mesela, hasmını kötülemek istersen, hemen onu öv, kibretmek
istersen tevazu göster, ondan özür dile, şayet vermemeyi teklif ederse,
vermeye gayret et! Yapmacık da olsa tatlılık, kini ortadan kaldırır
ve gönülleri birbirine bağlar. Bu sayede kalb, haset hastalığından kurtulur.
Haset edilen kimse, senin böyle zoraki yaptığını bilse de, yine memnun
kalır ve seni sevmeye başlar, bu suretle karşılıklı sevgi başlar ve
haset hastalığı da kaybolur. Çünkü tevazu, övmek ve sevgisini bildirmek,
karşısındakine etki ederek onu sever. Zoraki yaptığı iyilikler, zamanla
huy haline gelir. Böylece hasetten kurtulmuş olursun.
Elbette bu arada şeytan boş durmaz, senin bu durumun
onu çok üzer, sana (münafıklık yapıyorsun) diye vesvese verir. Sen de,
münafıklık zilletine düşmeyeyim diye sakın şeytanın oyununa gelme! Hastalıklar acı ilaçlarla tedavi edilir. İlacın acılığına dayanamayan, şifanın zevkine eremez. Hasedin tedavisinde kullanılan, düşmana karşı alçak gönüllülük, onu övme gibi hâllerin acılığını, ancak yukarıda bildirilen manaları bilmek kolaylaştırır. Ayrıca Allahü teâlânın kazasına rıza ile elde edilecek sevap, Allah’ın sevdiğini sevmek de bu güçlüğü yener. Murada ermemek zillettir. Bu zilletten kurtuluş ancak iki şeyin biriyle mümkündür. Ya dilediğin şey olacak veya olacak şeyi dileyeceksin. Birincisi senin elinde olmadığı için, bu hususta uğraşmak manasızdır. İkincisi ise mücahede ve riyazet ile mümkündür. O halde akıllı olan, bu ikinci çareye başvurur.
[Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs
ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları
ister. Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz,
iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet
etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.] (İhya)
Mümine
kâfir diyenin kendisi kâfir olur Bazı kimseler, haset yüzünden çok iyi tanıdığım bir
müslümana yahudi diyorlar. Halbuki bildiğiniz gibi, bir kimse istediği
dini seçebilir. Fakat hiç kimse yahudi olamaz. Yahudi olmak için yahudi
olarak doğmak şarttır. Böyle haset ederek bir müslümana yahudi demenin
dindeki yeri nedir? CEVAP
M.Hadimi
hazretleri buyuruyor ki: (Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez.
Hasetçi, boşuna yorulmuş, üzülmüş olur. Üstelik büyük günaha girmiş
olur. Haset, sinirleri bozar, ömrün azalmasına sebep olur. Hasedin,
haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası
olur. Haset ettiği kimsede nimetlerin azalmadığını, arttığını [kervanın
yürüdüğünü] görerek sinir krizleri geçirir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki: (Mümin imrenir,
münafık haset eder.) [İ.Maverdi] (Müminin
kalbinde, imanla haset bir arada bulunmaz.) [Beyheki] (Müslüman
hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani]
(Haset edenler
benden değildir, ben de onlardan değilim.) [Taberani]
Berikadaki
bu yazı hasedin ne kadar kötü olduğunu göstermektedir. Hasetçinin yalan
söylemesi, iftira etmesi ayrı bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki: (Bir kimse,
bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse,
onu affedinceye kadar, Allahü teâlâ onu Cehenneme sokar.) [Ebu Davud] (Bir müminde
her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan bulunamaz.)
[İbni Ebi Şeybe] (Yalan, münafıklıktan
bir kapıdır.) [İbni Adiy]
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Yalan söyleyenler,
iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte
onlar, yalancıların ta kendileridir.) [Nahl 105
Beydavi]
Hadis-i şeriflerde
de buyuruluyor ki: (Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki] (Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz
ve emanete hıyanet eder. Böyle kimse, müslüman olduğunu söylese, namaz
kılsa, oruç tutsa da münafıktır.) [Buhari]
İmam-ı Rabbani
hazretleri de buyuruyor ki: (Böyle kimselerin
bozuk sözlerine üzülmeyiniz! Kur'an-ı kerimde, (Herkes, kendine uygun işi yapar) buyuruluyor. (İsra 84) [Yani kişinin
işi ve sözü, kendinin aynasıdır.] Böyle aşağı kimselerin sözlerine iyi
ve kötü karşılıkta bulunmamak daha iyidir. Yalanın sonu gelmez. Onların
birbirini tutmayan sözleri, kendilerini rezil etmeye yetişir. Allahü
teâlânın aydınlatmadığı kimseye, başkası ışık veremez. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruldu ki: (Allah de, sonra onları bırak! Bozuk işlerinde, daldıkları
bataklıkta oynaya dursunlar!) [Enam 91, Mektub. 204]
Aynı evliya zat yine buyuruyor ki: (Bir
zan ile bir müslümana kötü damgası basmak, yer yer dolaşıp, onu sapık
olarak yaymaya çalışmak bir din adamına yakışır mı? Müslüman olan bir
kimse, bir insandan dine uygun görünmeyen bir söz işitince, bu söyleyeni
incelemelidir. Söz sahibi, sapık ve zındık ise, buna doğrusunu söylemeli,
sözünde iyi mana aramamalıdır. O sözün sahibi müslüman ise, onun sözüne
iyi mana vermeye uğraşmalıdır. Eğer faydalı olmak için değil de, bir
müslümanı kötülemek için yapılıyorsa, buna bir şey diyemem.) [c.3,
m.121]
Suizan ederek bir müslümana kâfir denmez. Bir savaşta,
kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz,
(Kelime-i şehadet söylerken niçin
öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu, kalbi ile inkâr ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu azarladı. Onun için, günahkâr
da olsa, mümine kâfir demekten sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: (Mümine kâfir
diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari] Haset, gayret ve kıskançlıkBaşkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yani ondaki üstünlüğün,
yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanç denir. Bu hâl, insanlığın
en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haset etmeyin,
ateş odunu yaktığı gibi, haset de ibadetlerin sevaplarını giderir.)
[İ. Mace] (Mümin imrenir,
münafık haset eder.)
[İ.Maverdi] (Müslüman
hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani]
Haset eden, onu gıybet eder, çekiştirir. Onun malına,
canına saldırır. Kıyamet günü, bu zulümlerinin karşılığı olarak, yaptığı
iyilikler alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce,
dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır, hasenat işleyenlere,
on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır.
Küfürden başka hiçbir günah, hasenatın sevaplarının hepsini yok etmez.
İslamiyet’e önem vermeyerek haram işlemek ve küfre sebep olan işleri
yapmak, sevapların hepsini yok eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Eski ümmetlerden
iki kötülük haset ve kin size bulaştı. Dinlerini haset ve kinle yıktılar.) [Tirmizi]
Haset
etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Boşuna üzülmüş, yorulmuş
olur. Kazandığı günahlar da, cabası olur. Hiçbir hasetçi muradına kavuşmaz,
kimseden saygı görmez. Haset, sinirleri bozar. Ömrünün azalmasına sebep
olur. Haset olunanın, dünyada ve ahirette, bundan hiç zararı olmaz.
Hatta faydası olur. Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği
kimseden nimetlerin azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizleri
geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye göndermeli, onu övmeli,
ona karşı tevazu göstermeli, onun nimetinin artmasına dua etmelidir.
Haset, kıskanmak, çekememek demektir.
Yani, Allahü teâlânın birisine vermiş olduğu nimetin ondan gitmesini
istemek demektir. Ondan gitmesini istemeyip de, kendisinde de olmasını
istemek, haset olmaz. Buna gıpta
etmek, imrenmek denir. Gıpta güzel bir huydur. İslamiyet’in ahkamına,
yani farzları yapmaya ve haramlardan sakınmaya riayet eden, gözeten
salih kimseye gıpta edilmesi vaciptir. Dünya nimetleri için gıpta etmek
tenzihen mekruh olur. Birisinde bulunan kötü, zararlı şeyin gitmesini
istemek, gayret olur. Gayret gösterene de gayur denir. Gayret, bir
kimsede olan hakkına, onun başkasını ortak etmesini istememektir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki: (Mümin gayur
olur. Allahü teâlâ ise daha gayurdur.) [Müslim]
(Allah’tan
daha gayuru yoktur ve mümine gayret ettiği için fuhşu yasaklamıştır.)
[Buhari] (Namus gayreti
imandandır.) [Deylemi]
Namusunu kıskanmayana deyyus denir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, Cenneti yaratınca, “deyyus senin kokunu bile duyamaz” buyurdu.)
[Deylemi] Allahü teâlânın gayret etmesi, kulunun kötü,
çirkin şey yapmasına razı olmamasıdır. İnsanın Allahü teâlâya gayret etmesi, haram işlenmesini
istememekle olur.
Yusuf
aleyhisselamın, (Sultanın yanında benim ismimi söyle!) demesi gayret-i
ilahiyyeye dokunarak, senelerce zindanda kalmasına sebep oldu. İbrahim aleyhisselamın, oğlu İsmail’in dünyaya gelmesine sevinmesi,
gayret-i ilahiye dokunarak, bunu kurban etmesi emrolundu. Allahü teâlânın
çok sevdiklerine, bazı evliyaya böyle gayret etmesi çok vâki olmuştur. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |