Gafletten kurtulmak için
Gaflet nedir? CEVAPDini kelimelerin
sözlük manasına değil, ıstılah manasına bakmak gerekir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir.
Her ne şekilde olursa olsun, Allahü teâlâyı hatırlamak ise gafletten
kurtulmak olur. Dinin emirlerini gözeterek yapılan bütün işler, alış
verişler, yiyip içmeler, gafletten kurtulmak ve Allahü teâlâyı hatırlamak
demektir.
Evine, camiye
rastgele sağ ayakla giren kimse, gafletle girdiği için sevap alamaz.
Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla girerse sevap alır. Bunun için
gafleti yenmeye çalışmalıdır! Kur'an-ı kerimde (Gafillerden
olma) buyuruluyor. (Araf
205)
Hadis-i şeriflerde
de buyuruldu ki: (Gaflet üzere uyuyan, Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi
Allah’ı anarak uyumaya alıştırın!) [Deylemi] (Gafiller arasında Allah’ı anan, kuru çalılar arasındaki yeşil
ağaç gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Gafil olduğu halde, gafletinden habersiz kimseye şaşılır.
Şu kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşinde iken, o dünyanın peşinde koşar.
Rabbi kendinden hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile gülene de
şaşılır.)
[Ebu Nuaym]
Gafletin
sonu pişmanlıktır. Gaflet, nimeti yok eder, hizmetleri engeller. Gaflet
uykusunun sonu, sonsuz pişmanlık olabilir. Salihlerden biri, hocasını
rüyada görüp sual eder: - Kıyamette
en büyük pişmanlık nedir? Hocası buyurur
ki: - Gafletin neticesi olan pişmanlık...
Zünnun-i Mısri
hazretlerini
rüyada görüp sual ederler: - Vefatından
sonra sana ne yaptılar? - Allahü
teâlâ bana buyurdu ki: Beni sevdiğini söylerdin; fakat benden gafil olurdun. Bu ise
yalancılıktır. Zünnun-i
Mısri hazretlerine böyle denirse, bizlere ne söylenmez? Yine rüyada
görülen birçok kimse, dünyada gaflet içinde yaşadığını söyler. Bunun
için hadis-i şerifte (İnsanlar
uykudadır, ölünce uyanırlar) buyurulmaktadır. Ölmeden önce uyanmak
gerekir. İş işten geçtikten sonra uyanmak faydasızdır.
Azrail aleyhisselamla kardeş gibi görüşen Yakub aleyhisselam
dedi ki: - Senden bir ricada bulunacağım. Ecelim yaklaşınca bana önceden
haber ver! - Sana iki-üç haberci gönderirim. Bir müddet
sonra Azrail aleyhisselam yine gelir. Yakub aleyhisselam sual eder: - Ziyaretime mi geldin? - Hayır,
canını almaya geldim. - Nasıl olur, hani bana iki-üç haberci gönderecektin? - Sana üç
haberci gelmedi mi? Saçların siyahken ağarmadı mı? Vücudun kuvvetli
iken zayıflamadı mı? Dimdik dururken şimdi belin bükülmedi mi? Haberci istiyorsak
çoktur. Her gün çeşitli sebeplerle ölenlere veya mezarlara bakmak kâfidir.
Muhakkak olacak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm muhakkaktır. Azrail aleyhisselam
geldiği zaman, hazırım
diyebilmelidir.
Şakik-i Belhi hazretleri
buyuruyor ki: (İnsanlar üç şey söylerler. Fiilleriyle
ona muhalefet ederler. 1- Biz kuluz derler, fakat şef gibi
yaşarlar. 2- Allah bizim rızkımıza kefildir derler.
Fakat kalblerini rızık kazanmakla meşgul ederler. 3- Elbet biz de öleceğiz derler. Fakat
hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılırlar.) Adamın biri
çuvalı kaybeder, arar bulamaz. Namaza durunca hatırlar. Kölesi adama,
(Sen namaz kılmıyor, çuval mı arıyordun?)
der. Adam köleyi ikazından dolayı azat eder. Her işi gafletten uzak
yapmaya çalışmalıdır!
Gaflete sebep
olanlar İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması
çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber,
cehalet, kibir, dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup, bunların
başında gelir. İnsanın gafletine sebep olan çok şey varsa da üçü önemlidir:
1- İnsanı tanımamak,
yaratılış gayesini bilmemek 2- İşlerin
sebeplerle yaratıldığını bilmemek 3- Ölümü unutmak.
1- İnsanı
tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek İnsan, niçin yaratıldığını ve başına gelecekleri bilip
unutmasa, gaflete düşebilir veya kibirlenebilir mi? Rabbine isyan edebilir
mi? Demek ki insan yaratılış gayesini düşünmüyor. Eğer insanlar istenildiği
gibi düşünebilseydi, Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilir miydi?
Bir insan bir alet, bir makine yapınca, bunun nasıl
ve nerelerde kullanılacağına dair bir tarif namesi hazırlanır. Tarif
name ile de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine
yanlış kullanılırsa, elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı
Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmayıp
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyurmuştur. Ne yapması
gerektiğini, peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek bildirmiştir.
Ne olduğunu, kim olduğunu, saadet ve felaketinin nelerde
olduğunu bilmeyen, öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse
akıllı olamaz. Allahü teâlâ, (Ben
cin ve insanları ancak [beni tanısınlar]
bana kulluk, ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor. (Zariyat
56) O halde insan kul olduğunu bilip, kulluk görevlerini
yerine getirmelidir.
2- İşlerin
sebeplerle yaratıldığını bilmemek Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratmaktadır.
Kudretini sebepler arkasında gizlemiştir. Âdeti ilahi böyledir. Ancak
bu âdetini bazen bozar, sebepsiz de yaratır. Bunu sevdiklerinin hatırı
için yapar. İnsan çalışır kazanır, benim malım der, ben kazandım der.
Bunun gibi kendisindeki her nimete, her başarıya (benim) der, (benim
başarım, benim kabiliyetim, benim ilmim...vs) der ve nankör olur.
Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir.
Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Size gelen
musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30] (Sana gelen
her iyilik, Allah’ın [bir ihsanı,
bir nimeti olarak]
gelmekte, her kötülük de [günahlarına
karşılık olarak] kendinden
gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa
79] Peygamberlere ve diğer büyük zatlara ise bela, onların
derecelerinin yükselmesi için gelir.
Tevekkülü ihmal etmemeli. Tevekkül, dinimizin bildirdiği
sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan
beklemektir. (Bir işe başladığın
zaman, Allah’a tevekkül et, Ona güven) âyeti, tevekkül ile beraber
azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)
3- Ölümü
unutmak Dünya hayatı rüya gibidir. Ölünce rüya bitecek, hakiki
hayat başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu. Ölmeden önce uyanmak
gerekir. Peygamber efendimiz, (Şu
kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir) buyurdu.
O halde, (Nasihat olarak ölüm
yeter) hadis-i şerifini düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.
Genelde çok yaşamayı istemek, dünya zevklerine düşkün
olmak, ölümü unutmak, sıhhat ve gençliğe aldanmaktan ileri gelir. Böyle kimsenin kalbi katı olur,
ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi geciktirir, nasihat tesir etmez,
ölümü unutur, hatırına bile gelmez. Hep dünya malına ve makamına kavuşmak
için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız zevk ve sefasını
düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini düşünmeli,
sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalı.
İnsanların yaratılış gayesi [Büyüklerin sözleri]
İnsanlar, Allahü teâlâya kulluk,
ibadet etmek için yaratılmıştır. Sonsuz saadete kavuşmak için yaratılış
gayesine dikkat etmelidir. Dünya nimetleri geçicidir. Dünya ebedi kalınacak
bir yer değildir, ahirete gitmek için bir binek gibidir. Sevinç yeri
değil, ayrılık yeridir. Akıllı olan bu fâni dünyaya düşkün olmaz, kulluk
vazifesini hakkıyla yapar.
Şu üç kimsenin haline şaşılır: 1- Ölüm kendisini yakalamak üzere
olduğu halde, o dünyalık peşindedir. 2- Gaflete dalıp, kendini unuttuğu
halde, unutulmamış olup, hesaba çekilecektir. 3- Rabbinin kendinden razı olup,
olmadığını bilmediği halde, rahatça güler..
Ölümden şüphen varsa, yatıp uyuma.
Uyumak zorunda kaldığın gibi, ölüme de mahkumsun. Dirilmekten de şüphen
varsa, uyanma hiç. Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin. Dünya deniz gibidir. Çok kimse boğulmuştur.
Gemin takva, yükün iman, hâlin tevekkül olursa kurtulursun.
Nasihat ederken kendini unutma! Muma
benzeme. Mum aydınlatırken kendini yakıp eritir. Horoz senden daha akıllı olmasın!
O, her sabah zikrederken, sen uykuda olma. Allahü teâlânın bir kulunu sevmediğinin
alameti de onun malayani ile (ne dinine ne de dünyasına faydalı olmayan
işlerle) vakit geçirmesidir. Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğinin alameti
ise, onun fıkıh ilmi ile meşgul olmasıdır.
İlim çoktur fakat ömür kısadır. O
halde önce dinde zaruri lazım olan ilimleri öğren! Allahü teâlâ iyilik murat ettiği
kullarını iyilikte, felaket murat ettiği kullarını felakette kullanır.
Müslüman için en büyük felaket, ehli
sünnet itikadına sahip olmamak, olunca da bu nimetin kıymetini bilmemek
olur.
Hep üzüntülü olma, kalbini dertli
kılma. İnsanların elinde olana tamah etmekten sakın. Kazaya razı ol
ve Allahü teâlânın sana verdiği rızka kanaat et.
Dünya hiçtir, hiç ile uğraşan da
hiçtir. Tevbeyi yarına bırakma, ölüm ansızın gelip yakalar. Allah bir kuluna iman vermiş ise,
ne vermedi. İman vermedi ise, ne verdi? Her namazı “bu son namazım” diye
kıl.
Şu üç şeye sarıl, bunlara mani olan
her şeyi terk et. 1- Namazları vaktinde kıl, 2- Haramlardan sakın 3-
Helal kazanç.
Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerde
zerre kadar iyilik yoktur. Dünya hayatı hayaldir. İnsanların
çoğu hayal peşinde koşuyor. Ne ahmaklıktır hayal peşinde koşmak... Dünya
geçici ve kısadır. Dünya hayatı ise azın azıdır. Bunun da çoğu gitti,
azı kaldı.
Allahü teâlâdan ümit kesmek küfürdür.
Onun için Rabbimizin mağfiretinden daima ümitli olacağız. Hepimizin
günahı çok, tevbemiz bozuk, tevbenin şartlarına uygun olması lazım.
Tevbemizi unutuyoruz. Yüz kere tevbeni bozsan ümidini kesme buyuruluyor.
İşte bu bizim için büyük müjdedir.
Hastalıklar, müminlere, imanı olanlara
Allahü teâlânın bir ihsanıdır. Cenab-ı Haktan gelen her şey hayırlıdır.
Her ne gelirse yahşîdir (güzeldir). Allahü teâlâ kullarına kötülük yapmaz,
zulmetmez. İnsanlar kendi kendilerine kazdığı kuyuya düşüyor. Allahü
teâlâ rahimdir, ama aynı zamanda azabı da çok şiddetlidir. Rahmet, karşılıksızdır,
azap ise isyanın karşılığıdır, cezasıdır. Azaba maruz kalmamak için
itaat şart. İtaat ettin mi korkma. Sevgi ise itaat demektir. Sevginin
derecesi de itaatteki sürat ile ölçülür.
Sen unuttun ama unutulmadın [Büyüklerin
sözleri] Hepimiz ahiret yolcusuyuz, inkârı mümkün değil.
Herkes bir sefere giderken yolda ve gittiği yerde kendine lazım olanları
alır, diğerlerini almaz. İhtiyaç olmayanı almak ahmaklık olur. Dünyadan
da, ahirete lazım olanlar tedarik edilir. En akıllı insan, ölüme hazırlanandır.
En ahmak, dünyaya tapandır. Ahmaklar olmasaydı, dünya harap olurdu.
İnsan bir yere gitmek için, bir yerde vasıtaya
biner, başka yerde iner, dünya buna benzer. Yalnız, vasıtayı iyi seç.
Son durakta ya Cennet ya Cehennem vardır.
Şeytan; uzaklaştırıcı demektir. Allahü teâlânın sevgisinden,
merhametinden uzaklaştıran şeydir. Üç türlü şeytan vardır. Birinci şeytan
bilinen İblis ve torunlarıdır. İblis; Allah rahimdir affeder diye, günahları
vesvese verir, insan bunu dinlemezse çeker gider, bu şeytanın hileleri
zayıftır. İkinci şeytan nefistir; bu daha kuvvetlidir. Şeytan gibi çekip
gitmez. Çok inatçıdır, tekrar tekrar aldatıncaya kadar uğraşır. Üçüncüsü
daha da kuvvetlidir. Bu kötü arkadaştır. Dünyada rezil eder, âhirette
Cehenneme götürür. İnsanın imanını öyle çalar ki, o şahsın ruhu bile
duymaz. Her türlü bozuk yayınlar da kötü arkadaştır. (Kitap, gazete, dergi, tv, v.b.)
İnsanı çevreleyip imanına musallat olan dört düşman
vardır; Sağında şeytan, solunda nefs, arkasında kötü arkadaş, önde ise
dünyadır. Dünya bu zararda rehber olmuştur. İnsanlar düşmanı dışarıda arıyorlar, halbuki düşman
kendi içimizdedir. Bu düşman da nefstir. Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin. Kim neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur. Dünyanın en cahil, en ahmak mahluku, insanların nefsidir.
Her isteği kendi aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Nefs, daima zararlı
şey ister. Allahü teâlâ buyuruyor ki; Ey insanlar
nefsinize düşman olun. Çünkü nefsiniz, benim düşmanımdır. Emrime uyan
Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir.
İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir.
Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası
yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora
ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın
Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıl işi değildir.
Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olabilir mi?
Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç
mi düşünmüyorsunuz?) diye ikaz edilmektedir.
Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil,
vasıtanın gittiği yere gider. Mesela Paris’e giden uçağa binen Kâbe’ye
varamaz.
İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet
içinde yaşamaları sakın seni de gaflete düşürmesin. Sen tek olarak öleceksin,
tek olarak kabre gireceksin, tek olarak hesabını vereceksin. Sen dini,
imanı, Allah’ın emir ve yasaklarını unuttun. Sen unuttun ama unutulmadın.
Sırat köprüsünde herkese 7 şeyden sual sorulacaktır,
cevap veremeyen düşecektir. Bunlar; iman, namaz, oruç, zekat, hac, gusül
ve kul hakkındandır. Yedinci soruya kadar gelebilmek çok zordur. Yedinci
soru da çok zordur. Peygamberler masum oldukları halde, günahsız oldukları
halde burada korkarlar.
İbretli menkıbelerden bir demet Hasan-ı Basri hazretlerine 90 lık bir ihtiyar gelir,
ben tevbe edip doğru yola girmek istiyorum der, O mübarek zat da latife
yapmak ister, (Beybaba, biraz geç olmadı mı?) der. İhtiyar, (Neresi
geç ki, ölmeden geldim ya) der. O zaman Hasan-ı Basri hazretleri, (Doğru
söyledin efendim, ölmeden önce gelen, zamanında gelmiş olur) der.
Göz açıp kapatmak Padişahın biri üç beş yardımcısıyla kırlara gezmeye
çıkar. Ağacın altında uyuyan birisini görünce, yanındakilere, (şu garibi
uyandırın, yılan falan zarar verebilir) der. Adam uyandırılınca, bakar
ki karşısında padişah, başlar söylenmeye, (niye beni uyandırdınız, rüyada
ne güzel padişahtım, saraylarım, ordularım vardı, şöyle emrediyordum,
şunları yapıyordum...) Bunun üzerine padişah gülerek, (iyi ama bak kendin söylüyorsun,
rüyada diyorsun, rüyadaki padişahlığın ne kıymeti var, bak gözünü açınca,
bitti) der. Adam cevap verir: (Benim padişahlığım gözümü açınca bitiyor,
senin ki gözünü kapatınca bitecek, ne farkı var?)
Kibrin zararı Günaha bir tevbe yeter, taata bin tevbe yetmez. Günah
işleyen, tevbe ederse Allah affeder. Fakat ibadet eden, ucba kibre kapılabilir.
Buna bin tevbe bile yetmez. Beni İsrailden bir fasık vardı. Bir âbid
de ibadetiyle ile şöhret bulmuştu. Fasık, bu âbidin yanından geçerken,
"Gideyim, şu âbidin yanına oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine
beni affeder" diye düşündü. Gidip âbidin yanına oturdu. Âbid ise,
üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, böbürlenip, "Bu
fasık, benimle oturamaz" diyerek ondan yüzünü çevirdi. Yüz bulamayan
fasık da çekip gitti. Fakat Âbidin üzerindeki bulut, fasıkla beraber
gitti. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine (İnsanlara niyetlerine göre
muamele ederim. Fasıkın günahlarını, onun bu iyi niyetinden dolayı affettim.
Âbidin ibadetlerini de kibri sebebiyle yok ettim) diye vahyetti.
Kararan yüz nurlandı Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır: Kâbe’yi tavaf ederken,
her adımda salevat okuyan birini gördüm. Ona (Sen gerekli duaları bırakıp
hep salevat okuyorsun. Her yerde okunacak dua var) dedim. Sen kimsin
dedi. Ben de kendimi tanıttım. (Sen avamdan değilsin, âlimsin, sana
anlatayım) diyerek başladı: Babamla Beytullaha gitmek üzere yola çıkmıştık.
Yolda babam hastalandı. Onu tedavi etmek için epey uğraştıysam da babam
vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü kapattım. Yanında uyuya
kalmışım. Rüyamda öyle bir zat gördüm ki, ondan daha güzel yüzlü hiç
kimse görmemiştim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki
örtüyü kaldırıp elini babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı,
bembeyaz oldu. Bu zata kim olduğunu sorunca, (Ben Resulullahım. Baban,
ömrünü boşa harcadı. Fakat bana çok salevat okurdu, şimdi sıkıntıda
olduğunu bildirdiler, kendisi de benden yardım istedi. Çok salevat okuyan
mümine ben elbette yardım ederim) buyurdu. Uyanınca babamın yüzünün
bembeyaz olduğunu gördüm. İşte bu yüzden her yerde Peygamber efendimize
çok salevat okuyorum.
Hocamdan tek şey öğrendim Bir gün bir âlime, yakınlarından biri, sen hep hocam
hocam diyorsun, anlat bakalım sen hocandan ne öğrendin, diye sorar.
Talebeleri merak ederler, bu kadar geniş bir soruya ne cevap verecekler
diye. (Kim sevilir, kim sevilmez bunu öğrendim) der. Evet hubb-i fillah
buğd-i fillah imanın şartlarındandır. Yani Allah için sevmek, Allah
için buğzetmek.
Sonu ne olacak Bir hükümdar, vezirine der ki: Bana öyle bir şey yap
ki, sıkıldığımda, ona bakınca rahatlıyayım; kızınca, ona bakıp sakinleşeyim.
Saltanatımla mağrur olunca da, ona bakıp tevazu sahibi olayım. Vezir der ki: Bir yüzük yaptır, taşına (Sonu ne olacak?)
yazdır! O hal zuhur edince, yüzüğe bak! Hükümdar yüzüğü yaptırır. Saltanatı ile mağrur olunca,
o yüzüğe bakar, içinde bulunduğu nimet ve devletin (Sonu ne olacak)
diye düşünür. (Elbet sonu ölümdür. Kıyamette hesabı var. Kötüye kullanırsan
azabı var!) der, mağrur olmaktan kurtulur. Bir musibet geldiğinde de
yüzüğe bakar, (Madem ölüm vardır, üzülmek boşuna!) diyerek rahatlar.
Kızdığı zaman, (Sonu ne olacak) yazısını okur, (Sonu ölüm olduktan sonra,
kızsam ne çıkar) der, gazabını yatıştırırdı. O halde her işin sonunu düşünmeli, ona göre hareket
etmelidir!
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki: Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef
etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı,
tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı,
seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı,
ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fani dünyanın haram olan
işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri
ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle
meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden
korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul
olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki: Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış!
Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i
erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada
ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir.
Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır.
İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabut ve
kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
İbrahim-i
Edhem hazretleri buyuruyor ki: 1-
Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona
isyan edilir mi? 2-
Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir
mi? 3-
Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını
yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi? 4-
Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir
veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir. 5- Mezarda,
melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir
misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla! 6-
Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben gitmem
diyebilir misin? Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul
eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona
dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı
okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler.
Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar.
Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, Ondan sakınmazlar. Ecdadının
ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının
ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına,
yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa,
yetmez mi?
Osman
Gazi’nin oğluna vasiyeti: Allahü teâlânın emirlerine aykırı iş yapma! Bilmediğini
İslam âlimlerine sor! İyice bilmeyince bir işe başlama! Ulemaya riayet
eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli varsa, ona rağbet
et ve saygı göster! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın
dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Herkese
ihsanda bulun! İnsan, ihsanın kuludur.
İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki: Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri
düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine
uyanlara müjdeler olsun. |
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |