Fitne çıkarmak

 

Fitne nedir?

CEVAP

Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela ve daha başka manalara gelirse de, ekseriya bölücülük, bozgunculuk anlamında kullanılır. Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:

(Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir.) [Hadika]

 

İmam-ı Birgivi hazretleri de, fitneyi böyle tarif etmiştir. (Tarikat-ı Muhammediyye)

 

Muhammed Hadimi hazretleri de fitneyi benzeri şekilde tarif ettikten sonra, yetmişten fazla fitne çeşidi bulunduğunu bildirerek buyuruyor ki:

(Fitne çıkarmak haramdır. Kur'an-ı kerimde, dinden saptırmak için fitne çıkaranların Cehenneme atılacağı ve fitne çıkarmanın adam öldürmekten daha kötü olduğu ve hadis-i şerifte de, fitne çıkarana Allahü teâlânın lanet edeceği bildirilmektedir) [Berika]

 

Fitnenin değişik manalarına Kur’an-ı kerimden birkaç örnek verelim:

1- Şirk, küfür:

(Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirlerle savaşın!) [Bekara 193]

 

2- Günah:

(Bizi fitneye düşürme) diyenlerin kendileri fitneye düşmüştür. (Tevbe 49)

 

3- Bozgunculuk, kavga, ihtilal, bagilik [isyan], anarşi, kargaşa, bölücülük, fesat:

(Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 191]

(Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmez, kendi aranızda dost olmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.) [Enfal 73]

Birkaç hadis-i şerif meali:

(Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!) [İ.Rafii]

(Din, dünya menfaatine alet edilince, fitneler zuhur eder.) [A.Rezzak]

(Fuhuş yayılınca fitne çoğalır.) [Deylemi]

(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]

(Eshabım arasında fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine affedecektir. Bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatan Cehenneme girecektir.) [Müslim]

 

4- İmtihan:

(Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir [imtihandır].) [Tegabün 15]

(Biz onlardan öncekileri de, fitneden [imtihandan] geçirdik.) [Ankebut 3]

 

5- Bela, musibet:

(Bir fitne olmayacak sandılar da, kör ve sağır kesildiler.) [Maide 71]

(O fitneden sakının ki, o sadece zâlimlere dokunmakla kalmaz.) [Enfal 25]

 

6- Azab:

Onlara, (Fitnenizi [azabınızı] tadın) denecektir. (Zariyat 14)

 

7- Eziyet, işkence:

(Fitneye [eziyete, işkenceye] uğratıldıktan sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısı elbette Rabbindir.) [Nahl 110]

 

8- Deli:

(Fitneye düşeni [deli olanı] yakında sen de, onlar da görecek.) [Kalem 5,6]

 

9- Zarar verme:

(Seferde iken, kâfirlerin sizi fitneye düşürmelerinden [zarar vermelerinden] endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda bir vebal yoktur.) [Nisa 101]

 

10- Sapıklığa düşürme:

(Siz ve taptıklarınız, Cehenneme girecek olanlardan başkasını fitneye düşüremez [saptıramaz]) [Saffat 161-163]

Üç hadis-i şerif meali:

Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır, ama, içlerinde [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

 

(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayıldığı zaman, hakikati, doğruyu bilen, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, medya = gazete, dergi, radyo, tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!) [Deylemi]

 

(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar.) [Buhari]

 

11- Uydurma mazeret:

(Onların, sadece “vallahi, biz müşrik değildik” sözlerinden başka fitneleri olmayacaktır.) [Enam 23]

 

12- Dalalet:

(Allah birini fitneye [dalalete, şaşkınlığa] düşürmek isterse, Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez.) [Maide 41]

 

13- İnsana sıkıntı ve zarar veren her şey:

Hadis-i şerifte, imamın namazı uzatıp cemaati sıkıntıya sokması fitne olarak bildirilmiştir. İhtiyara, “tecvitsiz namaz kılınmaz” demek gibi yapamayacağı fetvayı vermeye de fitne denmiştir.

Üç hadis-i şerif meali:

(Ümmetim için en korktuğum şey, kadın ve içki fitnesidir.) [İ. Süyuti]

(Güzel saç, güzel ses, güzel yüz, fitneye düşürebilir.) [Deylemi]

(Âdem aleyhisselamdan itibaren, Deccaldan büyük fitne yoktur.) [Müslim]

 

Avrupa’daki müslümanlar

Buraya çeşitli islam ülkelerinden gelen bazı müslümanlar, "Avrupa gayrı müslim diyarıdır. Avrupa’da kanunlara uymamak günah olmaz" diyorlar. Avrupa’da müslümanların hareketleri nasıl olmalıdır?

CEVAP

Fıkıh âlimlerinden İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

(Gayrı müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak asla caiz değildir.) [R.Muhtar kadılık bahsi]

 

Abdülgani Nablusi hazretleri de şöyle buyuruyor:

(Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]

 

Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:

(Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika s.91]

 

Bu üç eserde de görüldüğü gibi, müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun, her yerde, kanunlara karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile herkese örnek olmalıdır!

 

Kanuna karşı gelinmez

Almanya’da otomobille yolun sağından, İngiltere’de ise yolun solundan gitmek mecburiyeti vardır. (Avrupa’da kanunlara uymamak günah olmaz) diyerek, Almanya’da yolun solundan, İngiltere’de ise yolun sağından giderek kaza yapıp, insanların ve kendisinin ölümüne sebep olan kimse, büyük günaha girer. Avrupa’da kanunlara karşı geldiği için değil, topluma ve kendine zarar verdiği için günaha girmiştir. Bu bakımdan gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmemek vaciptir. Karşı gelmek ise günahtır.

 

Yabancı bir ilim adamı, İslamiyet’i inceleyip müslüman olduktan sonra, Arap ülkelerine gidince, oralardaki müslümanların yanlış hareketlerini görüyor. (Sizlerin hayatını inceleseydim, müslüman olmazdım) diyor. Ne kadar mühim bir teşhis. Hiçbir müslümanın, yanlış hareketlerle İslamiyet’e gölge düşürmeye hakkı yoktur.

 

Müslüman, İslamın güzel ahlakı ile süslenmeli, kimseye zarar vermemeli, isyankâr olmamalı, anarşi çıkarmamalı, kötü kimselere aldanmamalı, kısacası, Allah’a karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten sakınmalıdır! Görüldüğü gibi, Avrupa’daki müslümanların işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye kalkmaları fitne olur. Fitne ise büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]

 

(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai, Ebu Davud]

 

(İnsanın fitneden selamet kalması, evine kapanıp kalması ile mümkün olur.) [Deylemi]

(Fitne, fırtına gibi insanları savurduğu zaman, âlim ilmi ile, kendini fitneden korur.)  [Ebu Nuaym]

 

İsyan ve itaat

Avrupa’daki gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmek başka şey, onlara itaat etmemek başka şeydir. Avrupa’daki âmirler, patronlar, müslüman işçilere içki, kumar gibi haram şeyleri yapmalarını emrederlerse, müslümanlar, bunları yapmaz. Çünkü (Halıka isyan olan işte, mahluka  itaat  olmaz) hadis-i şerifi vardır. Ancak, gayrı meşru emre itaat edilmez diye isyan etmek caiz olmaz. Ana-baba da haramı, hatta küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan edip onları üzmek doğru olmaz.

Hakimin bildirdiği hadis-i şerifte emir [âmir], (Müslümanlığı bırak, bırakmazsan, öldürürüm) derse, (Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruluyor.

 

Kâfir olmaya zorlayan bir emire bile isyan etmeyi dinimiz caiz görmüyor. Halbuki kâfir olmayan bir emir, müslümanı kâfir olmaya zorlamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, fitneden kaçmalıdır!

 

Fitne çıkarmak ve pasiflik

Mevdudici ve Kutupçu mezhepsiz fitneciler, Maide suresinin “Hz.Âdemin oğlu Kabil, kardeşi Habile “Seni öldüreceğim" dediği zaman,  Habil, “Sen beni öldürmek için elini uzatsan da, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam, çünkü ben Allah’tan korkarımdemiştir) mealindeki 27 ve 28. âyetlerinden dolayı Hz. Habili pasif ve korkak olarak vasıflandırıyorlar. Gazetelerde yayınlanan

Fransız din uzmanı profesör Jacques Rollet’nin, (İslamiyet’te şiddet yok. Teröristler, El-Benna, S. Kutub, Mevdudi gibi insanların fikirlerini pratiğe döktüler ve bugünkü radikal gruplar oluştu) sözü de, mezhepsizlerin fitneci olduğunu göstermektedir. Halbuki Kur’an-ı kerimde, fitne kötülenmektedir.

 

Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Onlar öyle sapıklar ki, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.) [Bekara 27]

(Onlara; "Yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın" dendiği zaman, "Biz ancak ıslâh edicileriz" derler.) [Bekara 11]

(Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 217]

(Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için, âyetleri kendilerine göre yorumlar.) [Ali imran 7]

(Onlar fitne çıkarmak için can atarlar.) [Nisa 91]

(Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.) [Maide 64]

(Fitneden sakının.) [Enfal 25]

(Kâfirler birbirinin dostları, yardımcılarıdır. Siz aranızda dostluk olmazsa yeryüzünde kargaşa, fitne ve büyük bozgun çıkar.)  [Enfal 73]

(Yeryüzünde fitne fesat çıkaranlara lanet olsun.) [Rad 26]

 

Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika,Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)

 

Fitnenin birçok anlamı vardır. Kur’an-ı kerimden beş örnek verelim:

1- Günah: (Bizi fitneye düşürme, diyenlerin kendileri fitneye düşmüştür.) [Tevbe 49]

2- İmtihan: (Sana [Miracta] gösterdiğimiz temaşayı halk için bir fitne [imtihan] yaptık.) [İsra 60]

3- Bela: (Fitneden [beladan] sakının!) [Enfal 25]

4- Eziyet: (Fitneye [eziyete, işkenceye] uğratıldıktan sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısı elbette Rabbindir.) [Nahl 110]

5- Anarşi: (Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 191]

 

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:

(Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]

(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibâdetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]

(Ne mutlu fitneye karışmayana.) [Ebu Davud]

 

(Olaylar, fitneler, zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktul [öldürülen] olabilirsen ol!)  [Ebu Nuaym]

(Fitneciler saldırdığı zaman, "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Âdemin oğlu  [Habil] gibi ol!)  [Ebu Davud, Tirmizi]

(Fitne zamanı evinizden ayrılmayın! Âdemin oğlu [Habil] gibi olun!)  [Ebu Davud, Tirmizi]

 

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlıdır, evinizde oturun, fitneye karışmayın!)  [Ebu Davud]

(Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!) [İ.Rafii]

 

İslamiyet teröre karşıdır

Gazetelerdeki haber şöyle idi:

Kuracağı örgüte finansman sağlamak için banka soyan Dr. Hakan İnce, ‘Her şeyi göze almıştım, karşı koyanı vuracaktım’ dedi. Yaptığı banka soygunlarından sonra yakalanınca, “Seyyit Kutbun felsefesini Türkiye’ye yerleştirmek istiyoruz” dedi. (Milliyet 3.4.2002)

 

Din ve toplum üzerinde araştırmalar yapan Fransız prof. Jacques Rollet diyor ki:

İslamiyet’te şiddet yok. Teröristler, İbni Teymiyyenin fikirlerini referans alıp, yörüngelerini buna göre çizen Hasan El-Benna, S. Kutub, Mevdudi gibi insanların fikirlerini pratiğe döktüler ve bugünkü radikal gruplar oluştu. (28.9.2001 tarihli Gazeteler)

 

Yine ibni Teymiyenin fikirlerini pratiğe döken Muhammed bin Abdülvehhab, İngiliz casusu Hempher’in tavsiyelerine uyarak, kanlı çatışmalar neticesinde Suudi Arabistan’da vehhabiliği kurdu.

Çeşitli fitnelere sebep olan Usame bin Ladin de Suudi Arabistan’da yetişmiş İbni Teymiyeci bir mezhepsizdir.

 

1906’da Mısır’da doğan Seyyit Kutup, makaleleri ve kitaplarıyla kendilerine İslamcı diyen fitnecilerin manevi liderlerinden biri oldu. 1954’te Mısır lideri Abdunnasır’a suikast girişiminde bulunmaktan tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra yazdığı "Yoldaki İşaretler" adlı kitabıyla Mısır devletine darbe girişiminde bulunduğu gerekçesiyle 1967’de idam edildi.

 

Dinimizde fitne çıkarmak haramdır. Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika)

 

Ehl-i sünnetin dört hak mezhebin dışında kalan mezhepsizler tarih boyunca fitne kaynakları olmuşlar, Müslümanları birbirlerine düşürmüşlerdir. Fransız profesörün de tespit ettiği gibi bunların manevi liderleri İbni Teymiyedir. Sonra bunu takip eden mason Efgani, mason Abduh ve birer mezhepsiz olan Reşit Rıza, Seyyit Kutup, Hasan El Benna, Mevdudi, Hamidullah ve bunların yolunda giden fitnecilerdir.

 

İsmi seyyid, fakat kendisi fellah olan  S.Kutbun masonlara nasıl maşalık yaptığını, başta eshab-ı kiram olmak üzere ehl-i sünnet büyüklerine nasıl dil uzattığını, Kur’an-ı kerimi kendi kafasına göre nasıl tefsir ettiğini, İbni Teymiyyeci ve mason Abduhcu mezhepsiz bir sosyalist olduğunu Mezhepsizler isimli kitabımda açıkladım. S. Kutbun kitapları, Türkçe’ye tercüme edilirken galiz hatalar çıkarılmıştır. Türkçe tercümelerinde bile ne zehirler kusmuştur.

 

S. Kutup önceleri sosyalist idi. Ancak bir kimsenin öncelerinin sosyalist olması onu kınamayı gerektirmez. Fakat, dinimizi sosyalist açıdan anlatmakla, Marksistliğin tesirinden kurtulamadığı ve hâlâ sosyalistliğin devam ettiği görülmektedir. Zekat konusunda ise Marksistliğini gizlememektedir.

Üstad Necip Fazıl der ki: S.Kutup bir İbni Teymiyye meddahıdır. Ve kellesini kaptırdığı sosyalizma yularının zoruyla Hz. Osman'a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır.

 

M. Şevket Eygi de diyor ki: “S.Kutup selefi ve mezhepsiz bir zihniyete sahiptir.”

Zümer suresinin 3. âyetinin tefsirinde, (Bugün İslam ülkelerinde Evliyaya ibadet ediliyor, onlardan şefaat isteniyor) diyerek vehhabi olduğunu gizlemiyor.

 

Fitne çıkaran lanetliktir

S.Kutup, kitaplarında, İbni Teymiye ve diğer mezhepsizlerin yolunda olup, kendisinin de onlar gibi bir “fitne kaynağı” olduğunu çok açık şekilde ispat etmektedir. Çıkardığı fitneler yüzünden birçok Müslümanın hapse girmesine, yandaşlarının ifadelerine göre de, 50 bin Müslüman’ın idam edilmesine sebep olmuştur. Mısırda Cem’iyyet-ül Meşar’i tarafından neşredilen Nehc-üs-Seviy Firreddi alâ S. Kutup isimli kitapta bildirildiğine S.Kutup, "Küçük meselelerde de olsa idareciler Allah’ın hükmü ile hükmetmedikleri müddetçe yeryüzünde müslüman yoktur." diyor. Halbuki İmam-ı Kurtubi buyuruyor ki: (Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler hakkındaki ayetin manası şöyledir: Kur'an-ı kerimi reddederek ve Resulullahın sözünü inkâr ederek Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir.) [Ahkam-ul-Kur'an]

Hz. İkrime de bu âyetin tefsirinde, (İnkâr ederek, Allahü teâlânın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir. İnanıp da hükmetmeyen günahkârdır) buyurdu. Ehl-i sünnette amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyene kâfir demek, Vehhabi inancıdır. Bu yüzden Vehhabiler ehl-i sünnete kâfir derler. Müslümana kâfir diyenin ise kendisi kâfir olur.

 

S. Kutup, yine aynı eserde, herkesi mürtedlikle itham ederek de şöyle diyor:

"Bütün beşer mürted olmuştur. İslam, bütün hayatı içine alır. Bir meselede de ona uymayan, imandan ayrılmış, dinden çıkmıştır. Küçük bir meselede beşer kanununa uyan La İlahe illallah dese de müşrik olur, dinden çıkar. Bugün İslamiyet yoktur. Biz müşrik bir toplumda yaşıyoruz. Bütün beşeriyet mürteddir, cahiliyet devrine dönmüştür. Bugün müslüman hükümdar ve müslüman tebaa yoktur. Müslümanlar asırlar önce yok olmuştur."  [Bu sözlere kendi yolunda olanlar da dahil mi? Dahil değildir denemez. Çünkü, kâfir sultana sadece uyan değil, uymayan da kâfirdir diyor. Dünyadaki herkese kâfir diyor. Ne hayrettir ki, kendilerine kâfir denilen kimseler onu savunuyorlar.]  S.Kutbun izinden gidenlerin bir kısmı avukat, bir kısmı da, pasaport çıkarmak gibi işlerde beşeri kanunlarla hareket ediyorlar. Onların başka bir kısmı da, bu beşeri kanunlar çerçevesinde eserlerini izinsiz basmıyorlar. Yani beşeri kanunlara tabi oluyorlar. Hani beşeri kanuna uyan kâfir idi? (Nehc-üs-Seviy...)

 

S.Kutup bir taraftan Müslümanlar ihtilalci olur, ihtilalle başa geçer derken, bu Kitabında da aksini söylemektedir: “İktidara geçmek isteyen, ancak bir tek yoldan bu makama ulaşır: Halkın mutlak arzusu ile, hür seçim yolu ile” [C.Sulhu s.119]

 

İslami Etütler kitabında ise diyor ki: “Diktatörlerin ve taşkınların yüzüne durarak haykırmayanlar, ya bir büyük günah işliyorlar, ya münafık oldukları için böyle davranıyorlar”, “Biz bütün vatandaşları, umum gelir kaynaklarından müsavi hakka sahip olacakları bir nizama çağırırız. Çünkü bu nizamda, mülkiyet esas itibariyle Allah tarafından yetki verilmiş olan cemiyete aittir. Ferdi mülkiyet geçicidir ve ancak faydalanma sınırları dahilindedir. Lüzum görüldüğünde fazla malları alma hakkı cemiyetindir.” (s.34 ve 86]

 

S. Kutbun çağırdığı nizam budur. Bu nizamda mülkiyet esas itibariyle cemiyete aitmiş. Mülkiyet yalnız komünizmde cemiyete aittir. S. 89 da, “İslam'ı ya bütün olarak alın yahut bırakın” diyor. Halbuki İslam âlimleri bir şeyin tamamı mümkün değilse, mümkün olanı almak gerektiğini belirtmişlerdir. Birkaç örneğini verdiğimiz S. Kutup, işte böyle bir fitne kaynağıdır. Dr. Hakan İnce, bu fitnecinin etkisinde kalarak onun yolunu savunmak için banka soymuştur. Bu durum da bize S. Kutbun zihniyetini göstermektedir.

 

Âmire itaat

Günahkâr, fasık ve zalim olan bir âmire dinimize göre itaat gerekir mi?

CEVAP

Dinimiz, cemiyetin huzur içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması için âmirler kötü de olsa, onların meşru emirlerine itaat edilmesini emreder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir hayvanın ayağını veya yaş bir hurma ağacını kesenin yahut ortağına hıyanet edenin, kazandığı sevapların dörtte biri gider. Emirine isyan edenin ise sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki]  

[Emir, âmir, başkan demektir.]

 

(Emirinizin beğenmediğiniz bir şeyi yaptığını görürseniz, ona sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyyet ölümü ile ölmüş olur.) [Buhari]

[Cahiliyye ölümü ile ölmek, imansız ölmek demektir.]

 

(Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim emire itaat eden, hakikatte bana itaat etmiş, ona isyan eden de hakikatte bana isyan etmiş olur.) [Buhari]

 

(Başı siyah habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Buhari]

(Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Müslim]

 

Huzeyfe radıyallahü anh diyor ki:

Peygamber efendimiz, (Bir zaman gelecek, benim gösterdiğim yola uymayan, sünnetime riayet etmeyen emirler bulunacaktır. Bunlar görünüşte insan ise de, kalbleri şeytan kalbi gibidir) buyurunca (Ya Resulallah bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual ettim. Buyurdu ki:

(Emirin sözlerini dinle ve itaat et! Sırtına vurup malını alsalar bile, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]

 

Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Müslüman, hoşuna gitse de, gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]

 

Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi büyüktür. Âmirimiz kötü diye yakınmamız doğru değildir. Önce kendimize bakmamız gerekir. Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim Şir’a şerhindeki hadis-i şerifte (Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer) buyuruluyor. O halde, ilkönce kendimizi ıslah etmeliyiz!

 

Fitneye sebep olmak haramdır

Camimizin bir hocası var. Cuma vaazlarını uzun tutuyor. Söyledikleri şeyler doğru ancak sanki hepimiz evliyaymışız gibi anlatıyor. Genci yaşlısı, âlimi cahili var. Cumadan Cumaya geleni var. Yeni namaza başlayanlardan bazıları daha gelmiyor. Dalga geçeni de oluyor. Bunlar dinimizi hiç bilmiyorlar. Hocanın herkesin durumunu göz önünde bulundurup, ona göre anlatması lazım değil mi?

CEVAP

İlmi siyaset diye bir ilim var, o ilmi bilmeyen her zaman rezil olur. Müdara ilmi var, bunu da bilmeyen sıkıntılara girer. Fitneye sebep olmak haramdır. Hadis-i şerifte ehli olmayana ilim öğretmek domuza inciden gerdanlık, kolye takmaya benzer buyuruluyor. Bilmeyene dinden bahsetmek fitneye de sebep olur.

 

İnsanlara akılları ölçüsünde, anlayacağı şekilde, anlayacağı kadar konuşmak lazım. Aynı tabip gibi olmak lazım. Tabip ne yapıyor? Önce hastayı dinliyor, muayenesini yapıyor. Gerekirse röntgen çektiriyor, tahlil yaptırıyor. Ancak hastalığı teşhis ettikten sonra lüzumlu ilacı veriyor. Aç karnına veya tok karnına içeceksin, suyla içeceksin, sütle içeceksin diyor. Şunları şu kadar yiyeceksin, şunları yemeyeceksin diyor. Yani perhiz yapacaksın diyor. Yani hastanın, hastalıklarını doğru teşhis edip, doğru ilacı, doğru zamanlarda veriyor. Bunları yapmazsa, yahut eksik veya yanlış yaparsa, hastasına zarar verebilir, hatta ölümüne sebep olabilir.

 

Dini anlatmak, öğretmek de buna benziyor. Üstelik faydası veya zararı daha fazla, mukayese bile edilmez. Ebedi Cennet nimetleriyle, Cehennem azaplarıyla, dünyadaki rahatlık veya sıkıntı hiç mukayese edilir mi? Ehliyeti olmadan her önüne gelenin doktorluk yapamıyacağı gibi herkes de dini anlatamaz. Biz boşuna mı islam âlimlerine uymak lazım, dört hak mezhepten birine uymak lazım diye anlatıyoruz. Boşuna mı haykırıyoruz, bu büyüklere uyun diye. Boşuna mı yalvarıyoruz, vallahi bunlar doğru, billahi bunlar doğru, bu büyüklere uyun, ebedi saadete kavuşun diye. Çünkü Onlar da dinin mütehassıslarıdır. O mübarek insanlara uyan rahat eder, uyan doğruya kavuşur, uyan hem dünya hem ahiret saadetine kavuşur. Hacısı da hocası da, âlimi de cahili de bu büyük zatlara tâbi olmalıdır. Hem kendi rahat eder, hem de insanlara iyilik eder, kötülük etmemiş olur. Kaş yapayım derken göz çıkartmamış olur. Herkes ahirette bunu çok güzel anlayacaktır, ama iş işten geçmiş olacaktır. 

 

Yumuşak davranmalı

Haksızların haksızlıklarını yüzüne karşı söylemek uygun mudur?

CEVAP

İnsan, sıkıntılar içinde olunca, sıkıntılarını kendisini dinleyen birisine anlatarak deşarj olmak ister. Yahut kızdığı zaman karşısındakine yüksek sesle çıkışır. Belki biraz rahatlar. Fakat karşıdaki bizim rahatladığımızı düşünmez. Üstelik kendisine çıkıştığımız için üzülür. Kendimizi tatmin etmek için başkalarını üzmek asla doğru olmaz.

 

Haksızın haksızlığını söylemek için çeşitli usuller vardır. Yüzde yüz haksız olan birisine, yüzüne karşı haksız olduğunu söylersek, haksız olmayı hazmedemiyeceği için haksızlığını kabul edemez. Başkaları da bizim gibi insandır. Onlar da haksız olmayı kabul edemezler.

 

Hiç kimse kolay kolay haksız olduğunu kabul etmez. Haksızın üzerine üzerine gitmekle onu kötü yoldan döndürmediğimiz gibi, iyice bataklığa saplanmasına sebep oluruz.

 

Hataları yüze vurmak yerine, umumi olarak anlatmak daha tesirlidir. Yumuşak davranarak, alaka göstererek, suçlamaya girmeden yazdığımız mektuplar sayesinde birçok müspet netice aldığımızı defalarca gördük. Fikirlerimiz, ne kadar doğru olursa olsun, zorla kabul ettirmemiz mümkün değil denecek kadar zordur. Fakat yumuşaklıkla, dostlukla samimiyetle, fikrimizi kabul ettirmemiz mümkündür.

 

Hakkı söylemek

(Hakkı söylemiyecek miyiz?) diyen çıkabilir. Elbette hakkı söyleyeceğiz. Hırçınlıkla değil, nezaketle hareket edersek müspet netice almak mümkün olur. Hakkı söyleyeceğiz diye, karşımızdakini inat çukuruna gömmek, fayda yerine zarar verir. Maksadımız, herkesin hakkı, doğruyu, iyiyi bulmasıdır. Yanlış hareketlerimizle, iyiliğe elverişli olana mani olmamalıyız!

 

Birisinin yüzüne karşı hakkı söylersek, nasihat eder gibi konuşursak, yaptığının yanlış olduğunu bildirirsek, karşımızdakine (Sen cahilsin, sen bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş, kalbini kırmış oluruz. Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri ancak, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]

 

Allahü teâlâ da, Musa aleyhisselama Firavunla konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. Yarın ahirette Firavun, (Bana sert hareket edildiği için hakkı kabul edemedim) diyemiyecektir. O halde ölçümüz, daima yumuşak hareket etmek olmalıdır!

 

İslamiyet’i doğru duymak insanların hakkıdır

Hep yumuşak hareket edilmesini bildiriyorsunuz. Neden hakkı mertçe ve sertçe söylemekten çekiniyorsunuz?

CEVAP

Biz hakkı, doğruyu olduğu gibi yazıyoruz. Şu veya bu şahısla ne işimiz vardır ne de alıp veremediğimiz. Ne bir menfaat beklentimiz, ne de bir mevki makam isteğimiz vardır. Ancak İslamiyet’i insanlara doğru olarak bildirmek lazım. Din ne sizin ne de bizim tekelimiz altındadır. Sizin ve bizim görüşümüzün de ne kıymeti vardır ne de dinde yeri vardır. Din adına dinin dışına çıkmamalı, fitne çıkarmamalı, mezhepsizlik yapmamalıdır. Edille-i şeriyyeye göre İslamiyet’i anlatmak lazım. Bu insanların hakkıdır. Hem de en tabii hakkıdır. Bunu yapmak, doğru yapmak müslümanlık vazifesidir. Yanlış anlatanlar, aklına göre anlatanlar yarın hesabını veremeyecekleri gibi çok acı azaplara duçar olacaklardır.

 

Biz doğruları söylemeye devam edeceğiz, ama iyilikle, yumuşaklıkla. Biz, önüne gelene çatan, aslında kendi akıllarından başkalarınınkini beğenmeyen, fitne çıkaran, idareye baş kaldırtan mezhepsizlerden değiliz. Maksadımız, Allahü teâlânın kullarına hizmet olup, onların İslamiyet’i doğru öğrenmelerine, hidayete ermelerine vesile olmaktır. 

 

Allahü teâlâ yumuşak olmayı emretmektedir:

(Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

([Ey Resulüm] etrafındakilere yumuşak davranman, Allahü teâlânın sana bir kerem ve rahmetidir. Eğer kötü huylu olup, sert davransaydın hepsi dağılıp giderlerdi.) [Âl-i imran159]

 

Bir vaiz, (Zalim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad olur) diye, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat etmeye başladı. Halife, (Ey vaiz, Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu) dedi. Vaiz, (Benden iyi ve senden kötü olan kim) dedi. Halife, (Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Hz.Musa’dır) dedi. Allahü teâlâ, Hz.Musa’ya, Firavun’a yumuşak şekilde nasihat etmesini emretmiştir. (Tâhâ 44)

 

Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk, mülayimlik, naziklik, yavaşlılık, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek, kısaca İslamiyet’e uymaktır. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Rıfk, hikmetin başıdır.) [Harâiti]

(Rıfk ile bereket hâsıl olur.) [Taberani]

(Rıfkı olmayanın hayrı yoktur.) [Müslim]

 

(Allah refiktir her işte rıfkı sever.) [Buhari]

(Emr-i marufu ancak rıfk sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]

(Rıfk, insana ziynet verir, kusurlarını giderir.) [İbni Hibban]

 

(Rıfktan mahrum olan bütün hayırlardan mahrum olur.) [Müslim]

(Uygun sual sormak ilmin yarısı, rıfk, geçinmenin yarısıdır.) [Askeri]

(Rıfk sahibi olan, dünya ve ahiret iyiliklerine kavuşur.) [Tirmizi]

 

(İnsanlara kolaylık ve rıfk gösteren mümin, Cehenneme girmez.) [Tirmizi]

(Mümin öyle yumuşaktır ki, yumuşaklığından dolayı ahmak sanılır.) [Beyheki]

(Hilm [rıfk] sahibi, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan kimsenin derecesine kavuşur.) [Mekt.Masumiyye]

 

(Allahü teâlâ, hilmi sever.) [Taberani]

(Hilm sahibi olmak Peygamberlerin sünnetidir.) [Beyheki]

Anasayfaya dön Konulara dön
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri