Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

171.Mektup

171. MEKTUP
MEVZUU: a) Züllü ve inkisarı tercih..
b) Kulluk vazifelerini eda..
c) Şeriat sınırlarım muhafaza..
d) Sünnet-i seniyyeye ittiba..
e) Allah korkusu..
Faziletlerinin beyanı ve buna münasip bazı hususlar..

***

NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Şeyh Tahir Bedahşî'ye yazmıştır.

***

Allah'a hamd olsun.

Salât ve selâm Seyyid'ül-mürseline ve onun pâk âline..

***

Bilesin ki,

Bizim fukaraya lâzım olan şunlardır:

Züllü ve iftikan tercih etmek..

Yüce Hakka tazarru ve ilticada, daim onun zatına karşı inkisarda bulunmak..

Kulluk vazifelerini eda etmek sureti ile şeriat sınırlarını muhafaza etmek..

Sünnet-i Seniyye üzerine tabi olup gitmek.. O sünnetlerin sahibine salât ve selâm..

Hayır işlerin tahsilinde niyeti halis kılmak..

İçi temizleyip dışı İslâmiyete uydurmak..

Günahların istilâsını görerek, Gaybleri Bilen Yüce Zatın intikamından korkmak..

Çok olsa dahi iyilikleri az görmek; az olsa dahi kötülükleri çok bilmek.

Şöhreti ve halkın kabulünü iyi karşılamamak.. Bu manada Resulûllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

«Allah'ın koruduğu kimse müstesna olmak üzere; bir kimseye şer olarak o yeter ki; dünya ve din işlerinden birinde parmakla gösterile..»

Niyetleri ve fiilleri daim itham altında tutmalı; isterse, sabah aydınlığı kadar sağlam olsunlar..

Hallere ve vecidlere itibar ve onlara itimad etmemek; isterse vakıaya uygun olsunlar..

Mücerred olarak dinin teyidi, İslâm'ın takviyesi, şeriatın tervici, halkın Hakka daveti işini güzel görmek yeterli değildir. Zira zaman zaman, bu gibi işler küffardan ve füccardan dahi gelir. Bunun için Resulûllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

«Allah, bu dini facir bir adamın eli ile de teyid eder..»

Her ne zaman bir mürid, tarikat talebi ve inabe muradı ile gelirse., onu ilk nazarda arslan kaplan gibi bilmeli; onun yüzünden bir keyde ve istidraca uğramaktan korkmalıdır.. Eğer mürid geldiği zaman, onun gelmesi nefse bir ferah ve sürür verirse., böyle bir şeyi şirk ve küfür bilmelidir. Hemen nedamet ve istiğfar yolunu tutmalıdır. Taa, bu sürurdan eser kalmayıncaya kadar.. Hatta bu sürürün ve ferahın yerine korku ve hüzün gelmelidir.

Bilhassa, müridin malına ve onun dünyalık menfaatlarına karşı bir arzu çıkmasından çokça sakınmalıdır. Böyle bir şey, müridin irşadına mani olacağı gibi, şeyhin dahi harab olmasma sebeb olur.. Zira burada asıl matlub Halis Din'dir.. Bunun için Allah-ü Taâlâ şöyle buyurdu:

— ««Dikkat ediniz, Halis Din Allah'ındır.» (39/3)

Zira, Yüce Hakkın zatında şirke, şekillerin hiç bir şekli ile yer yoktur.

Bilesin ki,

Kalbe düşen her zulmet ve kederin izalesi tevbe, istiğfar, nedamet, Hakka iltica edilerek giderilmesi gayet kolaydır. Ancak, dünya sevgisi yolundan kalbe giren zulmet hariç.. Böyle bir şey, kalbi harab edeceği gibi, izalesi dahi gayet zordur. Hem de son derece.. Resulûllah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifi pek doğrudur:

- «Dünya sevgisi, her hatanın başıdır..»

Allah-ü Taâlâ, bize ve size dünya, dünya adamları, dünyalık sahiplerinden kurtarsın. Onlara karışıp sohbet etmekten esirgesin. Zira böyle bir şey öldürücü zehirdir. Helake götüren marazdır, büyük belâdır, yayılan bir derttir.

***

Rüşdünü pek güzel bulan kardeşimiz Şeyh Hamid en güzel hali ile oraya gelmektedir. Yeni gelen kelâmları ondan dinlemeyi bir ganimet bilmek gerek..

Kalanı karşılaşınca..