Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

208.Mektup

208. MEKTUP

MEVZUU : Salik olan bir kimsenin bazan kendisini peygamberlerin makamlarında, bazan da, daha yukarıda gördüğü, suâline verilen cevaptır.

***

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Pek Reşid oğlu Muhammed Sadık'a yazmıştır.

***

Oğlum şöyle sordu:

— Bu Tarikat'ın saliklerinden bazıları, uruc makamlarında; zaman zaman kendilerini peygamberlerin makamlarında bulmaktadırlar. Bazı vakitlerde ise., bu makamın dahi üstüne çıktıklarını hissetmektedirler.. Bu mananın sırrı nedir?..

Halbuki; mukarrer olan ve üzerinde toplu karar verilen durum şudur: Fazilet, bütünüyle peygamberlerindir. Velîlere gelince: Peygamberlere tabi olmaları sebebi ile bulacaklarını bulur; kemalâtlara vâsıl olurlar..

Bu sualin cevabı şudur:

— O makamlar ki, peygamberlere mahsustur; onların yükselişlerine nihayet yoktur. Hatta bu büyük zatların uruclan, bu anlatılan makamların dahi nice mertebeler yukarısındadır.. Şundan ki, bu makamlar, ilâhî isimlerden ibarettir. Bu dahi, o peygamberlerin, taayyünlerinin başlangıcıdır. Yüce ve Mukaddes Hazret-i Zat'tan gelen feyizlere vesilelerdir. Çünkü: Hazret-i Zat ile bu âlem arasında bu isimlerin tavassutundan başka vasıta yoktur. Ve bunların arasmda istiğna ve ihtiyaç dışında bir nisbet dahi yoktur. Allah-ü Taâlâ, şu mana ile anlatıldı:

«Allah, elbette âlemlerden canidir..» (29/6)

Bu âlemin durumu ise, şu âyet-i kerime ile anlatıldı:

— «Asıl gani Allah'tır; siz fukarasınız..» (47/38) Üstte anlatılan iki âyet-i kerime bu mananın şahidleıidir. O büyükler, uruc mertebelerinden indikleri zaman, yukarıdaki nurlardan alarak inerler. Şu esmaya inerler ki; onların, kendi tabii yerleri ile değişik, derecelerine göre, uruc mertebelerinde bir müşabeheti vardır. Gelirler ve bu tabii isimlerinde yerleşir kalırlar. Bu mana icabı olarak, böyle bir istikrara kavuştuktan sonra, onları arayan bu isimlerde bulur.

Yüce Mukaddes Hazret'e müteveccih üstün istidadı olan, elbette bu isimlere vâsıl olur. Yani: Uruc sırasında.. Hatta daha da ötesine geçer., sonra taa, Allah'ın dilediği yere kadar..

Ancak, salik yukarıdan indiği, varlığının taayyün mebdei isme geldiği zaman; bu isim, peygamberlerin makamları olan isimlerin en aşağısıdır.

İşte, makamların değişik olarak zuhuru burada meydana çıkar; daha faziletli olmanın bağlantısı dahi buradan gelir. Her kimin ki, makamı daha âlâdır; fazilet itibarı ile daha ileridir..

Bir salik, kendi ismine dönmediği süre; kendi ismini, o büyüklerin isimlerinden daha altta bulamaz.. Zevk ve hal olarak, onların daha faziletli olduklarını dahi anlayamaz. Ancak, onların daha faziletli olduklarına, taklid yollu kail olur ve onların daha fazla liyakatlarına sabık yakin hali ile hükmeder. Ama, onun vicdanı bu hükmü yalanlar.

İşbu sırada, Yüce Hakka tazarru ve iltica etmek lâzım gelir; o Sübhan Hakka acz ve inkisar etmek gerekir ki: Kendisine işin hakikatini izhar eyleye..

İşbu anlatılan makam, saliklerin ayaklarının kaydığı bir makamdır.

***

Üstteki cevabı bir misalle açalım. Akü erbabı, şöyle demiştir:

— Duman, yere bağlı parçalarla, ateşe bağlı parçalardan mürekkeptir. Duman yukarı yükseldiği zaman, ateşe bağlı parçalarla arkadaşlığı icabı, yukarı doğru yükselir.. Bu durum: Üstün olanın hükme geçtiği için, o da mahallinden kalkıp yükselir. Dediler ki:

— Eğer duman kuvvette ileri ise., ateş küresine kadar yükselir. Bu yükselmede yer parçaları dahi, tab'an kendisinden daha üstünlük taşıyan sıvı ve havaya bağlı parçaların makamlarına yükselirler. Sonra, daha yükseklere çıkabilirler..

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, denemez ki:

— Yere bağlı parçaların rütbesi, havadaki parçaların rütbesinden daha yüksektir.

Çünkü bu üstünlük ve yükselme, kendisinde üstünlük bulunan hakim parçanın itibarına göredir; yere bağlı parçaların kendi durumlarına göre değildir.

O yer parçaları, ateş küresine kavuştuktan sonra, düşer de tabiî merkezinde yerleşirse., elbette onun makamı, sudan ve havadan daha aşağı olur..

Şimdi, mevzuumuz olan manaya göre..

Salibin, üstte anlatılan makamları geçmesi., galip hükmü taşıyanın haline göredir. O galip hükmü taşıyan ise., mahabbet ateşinin ifrat derecesidir: aşk kuvvetinin cezbesidir.. Ama, kendi zatı itibarı ile; makamı, o makamların altındadır..

Buraya kadar anlattığımız cevap müntehi olan bir kimsenin haline uygundur.

Amma, anlatıldığı gibi bir mana, müptedi olan bir kimsede tevehhüm edilirse., salik dahi, kendi nefsini o büyüklerin makamlarında bulursa., onun tevil yüzü şudur:

Her makamın bir gölgesi, bir de misali vardır. Ki iptidada ve ortada olur.. Bir müptedi veya mutavassıt, o makamın gölgesine vardığı zaman, hayal eder ki, kendisi makamların hakikatına varmıştır. Gölge ile, hakikat arasını ayırd etmeye gücü yetmez. Keza, benzeri ve misali de..

Makamlarının gölgesinde, o büyükleri de gördüğü zaman, hayal eder ki: Kendisinin dahi o büyüklerle bu makamlarda bir ortaklığı hâsıl olmuştur. Halbuki işin aslı böyle değildir. Bir şeyin aslı ile gölgesi karıştırılmıştır.

***

Allahım, bize hakikatları olduğu gibi göster, oyuncak sayılan işlerle uğraşmaktan bizi uzaklaştır. Seyyid'ül-evvelin vel-âhirin hürmetine..

Ona ve âline salâtların en tamamı, selâmların ekmeli..

 

Günün Sözü

"Allah kulunu severse tazarru (ile duâsını) duymak için ona belâ verir. (Hadîs-i Şerif—Beyhakî)"
Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.