Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

323.Mektup

323. MEKTUP

MEVZUU: Arşın üstündeki zuhur hariç; hiçbir zuhur, zıllıyet şaibesi olmadan olmaz.

Bir kalb dahi, nihayet derecesine vardığı zaman, arşın nurlarından bir lema alır.

NOT. İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, hakiki kardeşi Meyan Muhammed Mevdud'a yazmıştır.

*** Şeyh Bayezid-i Bistami şöyle demiştir:

-Arş ve onun muhteviyatı, irfan sahibinin kalbinden bir hücreye konsa... onun varlığını hissetmez.

Yani: Kalbin genişliğinden dolayı.

Şeyh Cüneyd dahi bu sözü teyid edip delille isbatlanmıştır. Bu manada demiştir ki:

-Hadis kadime iktiran edince, ondan bir eser kalmaz. (Yani: Hadislikten..)

Bunun manası şudur:

Arş ve onda bulunanlar, hadistir. Kıdem nurlarının zuhur mahalli olan irfan sahibinin kalbine hadis olarak iktiran edince, muzmahil ve hiçbir şey olmama durumuna girer. Mahsus olması şöyle dursun.

Hayret... bin defa hayret., bilhassa bu misillu kelâmın, sofiyenin reisleri olan Sultan'ül-arifin ve Seyyid'üt-taife'den zuhura geldiği için.. Şunun için ki: Arş-ı Mecid için, irfan sahibinin kalbi yanında hiçbir itibar bırakmamaktadırlar. Arşı dahi, kıdem kalbi yanında hurundan hali bir hadis olarak görmektedirler. Kalbe dahi, onda kıdem nurlarının zuhuru dolayısı ile:

-Kadim...

İsmini vermektedirler. Diğerlerinden ne söyleyin ne yazayım?

İlâhi cezbelerin terbiyesinde olan bu Fakir'e göre: Bir irfan sahibinin kalbi, nihayetin nihayetine ulaştığı zaman; ki bu, onun has istidadına göre olacaktır; üstünde bir başka şeyin tasavvur edilemeyeceği kemali de hasıl olduğu zaman, onun için: Arşın zuhur lem'alarından bir lema'nın feyiz yollu taşıp gelmesi hasıl olur. O kadar ki, onların nihayeti yoktur. Bu taşıp gelen lem'a, arş lem'alarına nisbetle, denizden bir damla gibidir. Hatta daha da az. '

Arş, öyle bir şeydir ki; Allahu Taala onun için:

"Azim.."(9/129)

İsmini verip istiva sırrını dahi, onda sabit eylemiştir, irfan sahibinin kalbine, temsil ve teşbih yollu, camiiyeti dolayısı ile:

-Arşullah...

Denir. Alem-i kebirde arş, halk alemi ile emir alemi arasında nasıl bir berzah ve her iki halk tarafını da cami ise... kalb dahi o şekilde, alem-i sağirde, halk alemi ile emir alemi arasında bir berzahtır, her iki halk tarafını da camidir. Yani Ademi sağirden... Bu manadan ötürü de, yine kaib için; temsil yollu:

-Arş...

Denir.

Şu manaları dinle, dinle:

Zıllıyet şaibesinden münezzeh ve müberra olan kıdem nurlarının zuhur kabiliyeti, arş-ı mecide mahsustur. Alem-i emirden, aiemi halktan, alemi kebirden, alem-i sağirden hiçbir şeye bu türlü bir kabiliyet yoktur.; Arş-ı mecid müstesna... irfan sahibi kâmil zatın kalbi, berzahiyet ve camiiyet alâkası dolayısı ile, o nurlardan iktibas eder; o ummandan bir avuç alır.

Arştan başka her zuhur, marifeti tam olan irfan sahibinin kalbi, zılliyet damgası ile damgalanmıştır. Aslından yana hiçbir raiha almamıştır.

Üstte; lığı gibi bir cümleyi Beyazid-i Bistami söylemiş olsaydı; sekirden geçmiş olurdu ki, onu kendisine bırakırdık. Ne var ki, ayıklık iddia eden Cüneyd-i bağdadi'den o cümlenin süduru, güzel düşmüyor.

Başka ne yapılabilir ki? İşin hakikatini anlayamamışlardır; zılliyet ummanı dalgasından çıkmamışlardır. Yani: Sahile...

Söylediğimiz mana: Halktan pek çoğunun nazarında uzak görülmekte

ise de; lâkin, yarın bugünden daha yakındır; acele etmesinler... Bir ayet-i kerime meali: "Allah'ın emri geldi. Onu acele istemeyiniz. O , ortak etmekte oldukları şeylerden yana yüceliğe sahib sübhandır."(16/1)

Selâm hidayete tabi olup Mütabaat-ı Mustafa'yı bırakmayanlara. Ona ve âline salâtlar ve selâmlar. Keza, enbiya ü mürselinden, mukarreb meleklerden kardeşlerine de. Sair salih kullara da. Keza mümin ve müminelerin de hepsine..

***