Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

387.Mektup

387. MEKTUP

MEVZUU* : a) Allah-ü Taâlâ'nın buyurduğu:

 «Onlardan bazısı, nefsine zulmedendir..» (35/32) Manasına gelen âyet-i kerimenin tevili.. (Yorumu.)

b) Allah-ü Taâlâ'nın buyurduğu:

 «Biz, emaneti yere ve semalara arz ettik..» (31/ 72)

Mealini taşıyan âyet-i kerimenin beyanı..

c) insanın hilâfeti.. Bunun muamelesi o dereceye ulaşır ki, bütün eşyanın kayyumu olur.

 «Nefsine zulmeden..» (35/32) Manası bunun için kullanılmıştır.

 <'M u k t e s i d mutedil..» (33/72) Lafzından dahi, halil ve nedim tabirleri anlaşılır..

 «S a b i  k ..» (35/32)

Lafzından dahi muhibb ve mahbub (seven ve sevilen) manaları çıkar ki; bunların halka başı Muhammed Resulüllah'tır. Allah-ü Taâlâ, ona salât ve selâm eylesin.

***

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, Hace Haşim'e yazmıştır.

*** Yüce ve azamet sahibi Allah şöyle buyurdu:

? «Sonra, biz kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan bazısı, nefsine zulmedendir; onlardan bazısı muktesid (mutedil) dir. Onlardan bir kısmı da, hayrata Allah'ın izni ile koşar.» (35/32)

Bir başka âyet-i kerimede ise, Allah'ü Taâlâ, şöyle buyurdu:

? «Biz, emaneti semalara, yere ve dağlara arz ettik. Onlar, bunu yüklenmekten çekindiler; bundan endişeye düştüler, insan onu yüklendi. Çünkü o, çok zulümkâr ve çok cahildir.» (32/72)

Biz, yukarıda geçen iki âyet-i kerimeyi, bize zahir olduğu üzere tevil etmeye çalışacağız.

Dua makamında bir âyet-i kerime meali:

? «Rabbimiz, eğer unuttuk veya yanıldıysak, bizi muahaze eyleme..» (2/286)

***

Bilinmesi gerekir ki,

Allah-ü Taâlâ, Âdem'i kendi sureti üzerine yarattı. Halbuki, Allah-ü Taâlâ suretten münezzehtir. Mümkündür ki:

? «Âdem'i kendi sureti üzere yarattı..»

Manası şöyle ola: Tenzih mertebesi için farz edilse ki, misal âleminde bir suret vardır ve bu suret dahi toplu bir mana ifade eder. Toplu manası olan insan dahi, bu suret üzerine mevcuttur. Diğer suretlerin kabiliyeti yoktur ki: O mukaddes mertebeye bir timsal ola ve onun için aynalık ede..

Yukarıda anlatılan mana icabı olarak, insan: Yüce Hakkın halifesi olmaya hak kazandı. Zira, bir şey, bir şeyin sureti üzerine yaratılmaz ise., onun halifesi olmaya hak kazanamaz. Zira, bir şeyin hilâfeti, o şeyin devamı ve yerine geçen naibidir.

insan, Rahman'ın halifesi olunca., zarurî olarak, emanet yükünü taşımak dahi, onun için taayyün etti. Zira, sultanın ihsanlarını, ancak onun taşıyıcıları çekebilir..

Semalar, yer ve dağlar nereden camiiyyet durumuna nail olmuşlardır ki: Onun sureti üzerine yaratılmış olsunlar ve onun hilâfetine dahi hak kazansınlar. O Sübhan Zat'ın emanetini dahi taşıyabilsinler..

Hissedilmektedir ki: Eğer bu emanetin ağırlığı, semalara ve yerlere bırakılacak olsaydı; parça parça olurlardı ve onlardan hiç bir eser kalmazdı.

Fakirin kanaatına göre bu emanet, bütün eşyanın, niyabet yolu ile, kayyumiyetidir, (Kıyamını ve kıvamını sağlamaktır.)

Bu niyabet dahi, insan fertlerinin pek kâmil manada olanlarına mahsustur.

Yani: İnsan-ı kâmilin muamelesi öyle bir dereceye çıkar ki; hilâfet hükmüne göre, bütün eşyanın ayakta durmasını sağlar.. Varlık feyzinin hâsıl olması, zahire ve batına bağlı bulunan diğer kemalâtın bekası her şeyde onun tavassutu iledir. Eğer melek ise., onun tevessülü ile olur.. Eğer insan veya cin ise.. onunla teşebbüsünü yapar.

Hakikatte, bütün eşyanın teveccühü, onun canibinedir; her şey ona maildir. Onlar bu manayı ister bilsinler; isterse bilmesinler.. Zira o:

? «Zalum ve cehul..» (33/72)

Diye anlatılmaktadır. Yani: Nefsine çok zulüm eder. O kadar ki; vücudundan ve vücudunun tevabiinden hiç bir eser ve bir hüküm bırakmaz. O, nefsine böyle bir zulüm etmemiş olsaydı; bu emanetin ağırlığını taşımaya hak kazanmazdı.

Onun cehaleti de çoktur. Matlubdan yana, onun bir bilgisi ve idrâki de yoktur, idrâkten yana aczi vardır; maksud bilgisi şanında dahi, cehli vardır. O yerde böyle bir acz ve cehalet kemal manada marifettir. O makamda, en cahil, en fazla irfana sahib olandır. Hiç şüphe edilmeye ki: Onların en çok irfan sahibi bulunanı emaneti taşımaya en çok lâyık olanıdır.

Üstte anlatılan iki sıfat, emanet ağırlığım taşımak için iki sebeb gibidir.

Bu irfan sahibi öyledir ki: Bütün eşyanın kıyamını sağlamak makamına oturmak şerefine kavuşmuştur. Onun hükmü dahi, vezir hükmündedir. Şunun için ki, bütün mahlukatın önemli işleri ona bırakılmıştır. Nimetler, her ne kadar sultandan gelmekte ise de, onun sahiplerine ulaşması, vezir vasıtası iledir.

Bu devletin reisi, Ebülbeşer Âdem'dir. Resulüllah S.A. efendimize ve ona salât ve selâm..

Bu makam, ülül-azm olan enbiyaya mahsustur. Asaleten böyle.. Bu büyüklerin tebaiyeti ve veraseti ile, kimin için murad edilir ise.. o dahi onunla müşerref olur.

Bir mısra:

Ne zorluğu o işe, olunca keremlilerle..

***

Kitaba varis olanlardan birinci taife: Allah-ü Taâlâ'nın seçtiği kulları olup nefislerine zulmedenlerdir. Ve bunlar, vezaret ve kayyumiyet makamı ile müşerref olurlar.

ikinci taifeye gelince.. Yani: Bu seçilmiş kullardan.. Ki Allah-ü Taâlâ, onları:

? Muktesid.. (Mutedil..)» (35/32)

Manası ile anlattı..

Bunlar, hullet devleti ile müşerref olmuşlardır. Ve, bunlar: Sır meşveret sahipleridir.

Melik ve sultanlığın muamelesi her ne kadar vezire bağlı olmakta ise de; lâkin halil dahi nedim ve üns, ülfet sahibidir. Bu nefsini ferahlandırmak için, öbürü dahi, diğerlerinin önemli işlerini gördürmek içindir, ikisi arasında o kadar fark var ki..

Bu büyük makam erbabının başı, ibrahim Halilürrahman'dır. Resulüllah efendimize ve ona salât ve selâm olsun. Kendisi için murad olunan kimse dahi, bununla müşerref olur.

Hullet makamının üstünde, mahabbet makamı vardır. Bununla da, üçüncü taife, müşerref olmuştur. Bunlar dahi hayra koşup önder olanlardır. Yani: Allah'ın izni ile..

Ashab, nedim, muhibb ve mahbub arasında fark vardır.

Sırlar ve muameleler, muhibb ve mahbub üzerinden geçip gider. Ashab ve nedimin bunda bir dahli yoktur, isterse kadri yüce halil ile tam üns ve ülfet zamanında arada muhabbet hakikatinin sırlarının irad edilmesi mümkün olsun. Yine mümkündür ki: O, muhibb ve mahbub sırlarına mahrem kılınsın.

Muhiblerin halka reisi, Musa Kelimüllah'tır. Resulüllah efendimize ve ona salât ü selâm olsun.

Mahbublar zümresinin reisi ise.. Hatem'ür-rüsül Resulüllah S.A. efendimizdir.

Bu iki makamla, o iki devletin sahiplerine tebaiyet ve veraset yolu ile, kendileri için murad olunanlar müşerref olurlar.

Mahabbet makamının üstünde bulunan makamlardan ise.. Fakir'in mektuplarından ikinci ciltte anlatılmıştır.

Orada sadaret dahi, Muhammed Resulüllah'a mahsustur. Allah-ü Taâlâ, ona salât ve selâm eylesin.. Onların hepsi sabikun makamına dahildir. Bu makam dahi, üçüncü taifenin nasibidir. Yani: Kitaba varis olanlardan..

Dua makamında bir âyet-i kerime meali:

? «Ey Rabbimiz, bize tarafından rahmet ver ve işimizde bizim için bir muvaffakiyet hazırla..» (18/10)

Hüdaya tabi olanlara selâm..

***