Mektubat-ı Rabbani-Tam Metin Tercümesi-Abdülkadir Akçiçek-Çile Yayınları-1979

427.Mektup

427. MEKTUP

MEVZUU: Sevenin nazarında, sevilenin elem lezzeti, nimet lezzetinden daha leziz ve daha güzeldir.

NOT: İmam-ı Rabbani Hz. bu mektubu Mir Muhammed Nu'man'a yazmıştır.

***

Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına dahi selâm olsun.

Seyyid Muhammed Nu'man kardeşe malum olsun.

Anlaşılan durum şu oldu ki, nasihatçı ahbab, halâs sebeplerine teşebbüste her ne kadar çaba harcadılarsa, faydalı olmadı. Hayır, Sübhan Allah'ın yaptığındadır.

Bu işten dolayı, beşeriyet iktizası bir nevi hüzün meydana geldi. Gönül darlığı zuhur etti.

Bir müddet sonra, yüce Sultan Allah'ın fazlı ile hüzün ve gönül darlığı, feraha ve gönül rahatlığına döndü.

Has bir yakin ile bildim ki, eza vermek yolunda bulunan bu cemaatın muradı; eğer şanı yüce Hakkın muradına muvafık ise, sıkılmanın yeri yoktur; hatta gönül daraltmanın da... Hatta bu, mahabbet davasına da aykırıdır. Zira, sevilen zatın verdiği elem, verdiği nimet gibi sevilir; yani seven için... Hatta rağbet görür.

Nitekim seven kimse, onun nimetinden lezzet aldığı gibi, eleminden de aynı lezzeti alır. Hatta eleminden daha fazla lezzet alması gerek. Zira elem, nefsin muradı ve hoşlanması şaibesinden uzaktır.

Sübhan Hak, mutlak cemildir. Bir şahsın eziyetini murad ettiği zaman, yüce Hakkın bu muradı, o şahsın nazarında o Sübhan Zat'ın inayeti ile elbet güzel olmalıdır. Hatta lezzet almasına da sebep olur.

Bu cemaatin muradı dahi, Sübhan Hakkın muradına muvafık düştüğünden; hatta o yüce Zatın muradına bir pencere olduğundan, onların muradı dahi nazarda iyi olur. Lezzet almayı mucibdir.

Sevilen zatın fiiline mazhar olan bir şahsın fiili, o sevilen zatın fiilinin kendisi gibi sevilir. O işi yapan şahıs dahi, sevenin nazarında bu alâka ile sevilir.

Asıl hayret edilecek durum şu ki: O şahıstan cefa, her ne kadar ziyade tasavvur edilirse; sevenin nazarında o kadar iyi ve o kadar değerli olur. Bunun böyle oluşu da, sevilenin gazap suretini daha çok ve daha ziyade gösterdiğidir.

Ne var ki, bu tarikatın dalgınlarının işi, değişmiş ve tersine dönmüştür.

O şahsa karşı, kötülük murad etmek, onu kötülemek, sevilenin sevgisine münafidir. Çünkü, o şahsın, bu işte sevilne zatın fiiline ayna olmaktan daha ziyade bir işi yoktur. O kimseler ki, eza sadedinde zahir olurlar; sair mahlukata nazaran sevimli durumdadırlar. Bunun için, kardeşler, gönül darlığını kendilerinden atsınlar. Eza sadedinde onlara kin duymasınlar. Hatta, onların bu fiillerinden lezzet duymaları gerekir.

Evet, biz, dua etmekle memuruz. Sübhan Hak ise duayı, ilticayı, tazarruu, kendisine yönelmeyi sever.

Belânın defi için dua edip af ve afiyet dilemek yerinde olur.

Üstte:

-Gazap suretini gösterdiği dedim. Şunun için ki:

Gazabın hakikati düşmanların nasibidir. Gazabın sureti ise, dostlara aynı rahmettir.

Hakikatta, bu gazap suretini seven için o kadar menfaatler bırakılmıştır ki, onların şerhi mümkün değildir. Keza, dostlara verilen gzaap suretinde, münkirlerin dahi helaki vardır; bu dahi onların iptilâsına sebep olmaktadır. Herhalde bu manada söylenmiş olan Şeyh Muhyiddin b. Arabi'nin (sırrı mukaddes olsun) şu cümlesini duymuş olacaksınız:

-İrfan sahibinin bir himmeti yoktur.

Yani onunla bileyyeyi, def etmek isteyeceği himmeti... Böyle bir şey irfan sahibinden alınmıştır. Zira, bir irfan sahibi beliyyeyi sevilenden görür; yakinen bilir ki, bu beliyye onun muradıdır. Bu durumda onun defi için nasıl himmet sarf edebilir? Onun kaldırılmasını nasıl diler? O, her ne kadar dilinde, suret cihetinden belânın gitmesi için dua etse de; bu yaptığı dua, emrine imtisal içindir. Ne var ki o, hakikatta hiçbir şey murad etmemektedir; kendisine gelen her şeyden lezzet alır.

Hüdaya ittiba edenlere selâm...

***