43-Bölüm
:043:
BEŞİNCİ BAHİS
İnsanı âleme tatbik, enfüsü âfaka tevfik edip;
cihanın mânâ ve
cüzlerinin benzerlerini bu insan
vücudunda bulup, bedeninde olan aza e
kuvvetlerin bütün eşyaya tek tek
vücuh il benzerliğini; bedenin sıhhatinin
korunma ve
devamlılığını; tabii ölümle ruhun bedenden
ayrılmasını dört
Bölüm
ile ayrıntılı
olarak anlatır.
İnsan bedeninin zamanlara ve
mekanlara benzerliği sekiz madde ile bildirir.
ålem, ådem için
yaratıldığını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler
demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve
onlarda olanın tamamını
insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde
olan sanatlara bakıp, eşyada
bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini
kendi vücudunda buldukta; nefsini bilmeye
erip, ondan Allah'ı tanıma kolay
olsun. Zira ki Hak Taâlâ Nazm-ı
Kerim'inde: Ben insanları ve cinleri ancak
bana ibadet etsinler diye
yarattım,È (51/56), buyurmuştur. Hadis-i kudside:
Ey insan! Beni tanımak için
nefsini bil, emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin
Rabbi tanımaya vesile
olduğunu duyurmuştur. Çünkü Hak Taâla insanı, kendi
tanınması için yaratıp,
kendi tanınmasını, insanın nefsini tanımasına
bağlı
kılmıştır. Şu
halde elbette insana, kendi nefsini bilmek istidadını
vermiştir. Ta ki nefsini
bilmekten, yaratıcısını bilmeye erişsin. Nitekim
haberde: Nefsini bilen, Rabbini bildi,È
vârit olmuştur. Allah'ı tanımanın
anahtarı, nefsi bilmek
bilinmiştir. Nefsi bilmenin anahtarı, âlemi bilmek
kılınmıştır.
Lakin Hak Taâlâ'nın âlemin ufuklarında olan eserlerinin
benzersiz sanatını herkes
görüp, sırlarına ermek, insana nefslerinde
bulunan kudretinin kemal ve
tavırlarını tamamıyla bilip, nurlarını görmek,
ondan yüce istek olan Mevla'yı
tanımaya ermek çok suğul, zor ve esrarlı iş
bulunmuştur. Zira ki insana,
mümkün ve müyesser değildir ki; dağların
tepesine çıka, denizlerin dibine
ine ve yerin içine görüp, süflî âlemin her
birini görebile ve bütün
durumlarına ve sırlarına muttali ola. Göğün üstüne
çıkamaz ki, feleklerin ve
yıldızların incelik ve hakikatlerine tamamiyle
erip, ulvî âlimin durum ve
sırlarına gereği gibi vâkıf ola. Göklerin
melekût âlemine giremez ki, ruhlar
âleminin durum ve sırlarını gereği gibi
vâkif ola, feleklerin nefs ve
akıllarını müşahede kıla. Ondan alemin
yaratıcısının bunca
kâinatı yaratmasından ve âlimin cüzlerini zerre zerre
an an değiştirip,
yetiştirmesinden işlerini temaşa ile isim ve
sıfatlarına
muttali olup, ondan zatını
tanımaya yol bula.
Şu halde rauf ve rahim olan
âlemlerin Rabbi hazretleri, esirgemesinin
olgunluğundan, inayetinin
sonsuzluğundan, iç ve dış âlemde, ulvi ve süflî
eşyadan her ne ki bu insan
vücudunun dahi iç ve dışını o tavır ve tarz ile
en güzel biçimde üzere âlimin nümunesi
olarak yaratmış ve tasvir etmiştir.
Her ne vasıflar ile ki, pak zatı
sıfatlanmıştır, bu insan ruhu dahi o
vasıflar ile
sıfatlanmıştır. Nitekim âlemi, bütün cüzleriyle kendisine
itaatli ve boyun eğici
eylemiştir. Ta ki bu insan, kendi vücuduna bakıp,
azasının bileşiminden ve
kuvvetlerinin düzeninden süflî ve ulvî âlemde
kolaylık üzere benzer ve
alâmetlerini bulup, kendini âlemin numunesi
bilsin. Kendi ruhunun cisminde olan
türlü tasarruf ve tedbirlerinden Hak
Taâlâ'nın âlemde olan türlü
tasarruf ve tesirlerini bulsun. Ondan
fiillerine ve sıfatlarına
vâkıf olup, pak zâtına muhabbet ve ibadet kılsın.
Onu tanıma saadetine erip,
âriflerden olsun.
NAZM
Bil ey insan / Elbet sen kâinatın
toplamısın
Varlığı içine
alansın / Varlık senin yanında göresin
Görünmez sana görünür / Basiret ve
irfanla
Onu şu anda hatır bil / Cismin
karanlık ve süflî
Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın
Rabbanî ve safî
Zatınla sevin /
Sıfatını anla ve oku
Müjde sana, topla
dağınıklığını / Kalbin Rahmen'ın evidir
Beyanını yüksek ve geniş
) Ey ârif kadrini bil
Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler
sendedir uyan
Dostlar içinde giy taç / Zamanlar
içinde an hayatını
Sabit ve sakin ey şaşkın
/ Dairelerin kutbu sensin
Gözler senden
ışıklanır / Ondan öğren ey insan
Sen elbette hazreti insansın
İnsan âlemini, büyük
âlime tatbik ve bazı uzuvlarını yeryüzüne uydurmak
yolunu bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler
demişlerdir ki: İnsan bedeni, küçük
âlemdir. İnsan ruhu, büyük
âlemdir. Zira ki, her ne ki âlemde
yaratılmıştır,
hepsinin benzeri insan vücudunda bulunmuştur. Şu halde
insanın cisim ve canlı, bütün
âlemin nüshasıdır. İki âlem tamamıyle insanda
mevcut ve belirli bilinmiştir. Mesele
bütün hissedilen cansızlara misal
uzuvlarıdır. Bütün
canlılara misal, insan ahlakıdır. Dört mevsime misal,
insan dişleridir. Adet ve sanayie
misal, insanın his ve kuvvetleridir.
Berzah âlemine misal, insanın
hatıra ve fikirleridir. Melekût âlemine
misal, insanın gönül ve
canıdır. Bu misal ve benzerliklerin ayrıntısı
sınırsızdır. Bu
kitaba değil, böyle yüzbin kitaba sığmaz. Ancak ârifin
kalbine sığar. Biz burada,
güneşten zerre, deryadan damla açıklarız. Ta ki
bu insan, büyük âlem olduğunu
öğrenip, nefsi bilmeye bürhan ola, Onunla
Allah'ı tanıma kolay ola.
ålemin nüshası olan insanın
şerefli bedeni, yer ve gökler mesabesindedir
ki, bu cihandır. Ay ve yıl
mesabesindedir ki, zamandır. Belde
mesabesindedir ki, mekândır.
İnsan bedeninin yere
bir benzerliği budur ki, yerde dağlar olduğu gibi,
bedende de kemikler olur. Yerde ağaçlar ve bitkiler
olduğu gibi, bedende de
saç ve uzuvlar olur. Bir
benzerliği budur ki, yerde iklimler ve kıtalar
olduğu gibi, bedende uzuvlar vardır. Yerde zelzele
olduğu gibi, bedende
titreme ve aksırma vardır. Yer
vadileri arasıda akan nehirler var ise,
beden damarlarında akan kan
vardır. Yerde değişik tatta kaynaklar varsa,
bedende de, kulak
akıntısı, göz yaşı ve burun akıntısı
gibi değişik
tatlarda kaynaklar vardır. Kulak
akıntısının acı olduğuna hikmet budur ki,
insan uykuda iken kulağına
yer haşereleri girmek istediğinde, kulak
akıntısının hissine
ulaşıp, geri dönsünler. O uyuyanın kulağına girmekle
onu helak etmesinler. Gözyaşı
o yönden tuzludur ki, gözün akı yağdandır.
Yağ ise tuzsuz bozulur. Ta ki,
akı taze kalıp, sürekli gözü aydınlık olsun.
Burun karışımları
onun için nâhoştur ki, onda olan koklama hissi, güzel
kokulardan kokulanıp, lezzet
alsın. Zira ki eşya, zıtlarıyle bilinir. Ağız
suyu onun için hoştur ki, dilde
olan tat alma kuvveti, daima lezzette
bulunsun. İnsan bedeninde bulunan
ilahî hikmet sonsuz bilinmiştir. Burada
ancak iki âlem birbirine tatbike ve
uyuma ihtimam olunmuştur. Nitekim dış
âlemde bulunan eşya, insan
âleminde bulunan eşyaya nümune bulunmuştur.
RUBAİ
Ey ilahî nüsha ki sensin
Alemde olanlar hep
sendedir
Ey Şah'ın
cemal aynası ki sensin
İstediğini kendinde ara ki sensin
İnsan âleminin feleklere benzerliğini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan
bedeninin göklere
bir benzerliği budur ki, burçlar sahibi göğün oniki
burcu olduğu gibi,
bedenin de dışından içene oniki yolu vardır:
İki kulak, iki göz, iki burun
deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest
yolları. Bir benzerliği dahi
budur ki, feleklerde yedi gezegen olduğu gibi bedenin içinde
de yedi aslî
uzuv vardır: Akciğer aya, mide utarite, böbrek zühreye,
yürek güneşe, safra
merihe, karaciğer müşterie, dalak zühale benzer
bulunmuştur. Gökte bir çok
sabit yıldız olduğu gibi, bedende de çok sinir
vardır. Felekte yirmsekiz
meşhur menzil olduğu gibi, bedende de yirmisekiz his ve
sayılan güçler
vardır. Felekte üçyüzaltmış derece olduğu
gibi, bedende de açıklanan
üçyüzaltmış kan damarı vardır. Küllî ve cüzî
feleklerin, sabit ve gezegen
yıldızların türlü tabii hareketleri olduğu
gibi, bedenin de bu tavır üzere
türlü zorunlu ve ihtiyarî hareketleri vardır. Felek dört
unsuru kuşattığı
gibi, beden dahi dört karışımı
kuşatmıştır ki: Safra, ateş gibi kuru ve
sıcaktır. Kan, hava gibi sıcak ve rutubetlidir. Balgam, su gibi rutubetli
ve soğuktur. Siyah köpük, toprak gibi soğuk ve
kurudur. Dört unsurdan üç
ana bileşim doğduğu
gibi, bedende de dört karışımdan uzuvlar doğmuştur.
Gündüze misal, insanın sürurudur. Geceye
misal, onun hüznüdür. açık havaya
misal, yayılmasıdır.
Buluta misal, sıkılmasıdır. Gök gürültüsüne misal,
sesidir. Şimşeğe misal, onun gülmesidir.
Yağmura misal, onun ağlamasıdır.
Rüzgâra misal, onun nefesleridir. Oluşum ve bozuşuma
misal, kelamının
lafızlarıdır. Gökkuşağına misal, yay
kaşıdır. Hilale misal, kulağıdır.
Dolunaya misal, yuvarlak yüzüdür. Gece karanlığına
misal, onun saçıdır.
Sabaha misal onun alnıdır. Dış
âlemin, bu insan âleminin açıklanan
benzerliklerinden gayri, benzerliği çoktur. Lakin ârife işaret yetmekle,
uzatmaya hacet yoktur.
NAZM
Can vilayetinde gökler
sınırsız
Ruh yolunda alt ve üstler vardır
Cihan gökleri gibi iş yaparlar
Yüksek dağlar engin
denizler vardır.
İnsan bedeninin
zaman ve mekana yani ay ve yıla ve onda, ruhun sultana
benzerliğini
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki,
ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin ay ve yıla
benzerliği budur
ki, bir senede dört mevsim olduğu gibi bedende de dört
karışım
vardır ki: Balgam, ilkbahar gibi rutubetli ve soğuktur. Safra, yaz
gibi sıcak ve
kurudur. Kan, sonbahar gibi sıcak ve rutubetlidir. Siyah
köpük, kış
gibi kuru ve soğuktur. Bir benzerliği dahi budur ki; İlkbahara
uygun, çocukluk
yaşıdır. Yaza benzer, gençlik ve olgunluk
yaşıdır.
Sonbahara uygun
duraklama yaşıdır. Kışa uygun ihtiyarlık
yaşıdır. Bir
benzerliği dahi
budur ki, bir senede oniki ay olduğu gibi, bedende de oniki
menfez vardır. Bir
haftada yedi gün olduğu gibi, bedende de yedi uzuv
vardır. Bir haftada
yedi gün olduğu gibi bedende de o sayıda kan damarı
vardır.
Bedenin şehre
benzerliği budur ki, şehre bir padişah olur. Sonra veziri,
emniyet âmiri, maliyecisi olur. Padişahın
sarayı, memleketi, bineği,
tabası, hazinedarı,
bekçileri, elçileri, casusları ve hakimleri olur. Şehir
içinde sanatkârlar olur. Mesela mimar,
yapı ustası, ekmekçi, tabib, kasap,
kuyumcu vesaire olduğu gibi, insan
bedeninde de bütün bunların benzeri
vardır ki: İnsan ruhu, âlemin
padişahıdır. Nazari akıl, veziri azamdır,
gazap kuvveti emniyet âmiridir. Şehvet
kuvveti, maliyecidir. Bu padişahın
sarayı, yürektedir. Memleketi bu
bedendir. Bineği, hayvanî nefstir. Tabası,
beden uzuvlarıdır. Hazinedarı,
tutma kuvvetidir. Bekçileri, gözlerdir.
Elçileri, kulaklardır. Polisleri,
ellerdir. Casusları, koku alma
kuvvetidir. Hakimi, tatma kuvvetidir. Bedende
de sanayi erbabı vardır ki:
Mimar, ameli akıldır. Bina
tabiattır. Marangoz, çekme kuvvetidir. Değirmen,
dişlerdir. Ekmekçi, sindirim
kuvvetidir. Tabib, ayırma kuvvetidir. Kasap,
şekil verme kuvvetidir. Kuyumcu, büyütme kuvvetidir ki, beden
şehrine neşvü
nema verip, zengin eder. Çöpçü, itme kuvvetidir ki, beden
şehrinden
fazlalıkları itip, çıkarır. Şehrin sair
sanat erbabı benzerleri, bedenin
sair kuvvetleridir. Şimdi, bu açıklamadan ortaya
çıkan budur ki; insan
ruhu, şehrin sultanıdır ve vücut ve bedende, diri
ve dost olan Allah'ın
halifesi olmuştur.
NAZM
Seyyid-i âlemdir âdem gayriden sevdayı kes
Zâhidin vehmi gerçi
ıraktan sevk eyler feres
Dilde dildarın misali mahmil içre yârdır
Bu maiyyetten habir olmaz figan eyler çeres
(İnsan, âlemin efendisidir, gayriden sevdayı kes.
Zahidin vehmi gerçi
ıraktan at sevk eder. Gönülde sevgili misali, mahmil (hayvan
sırtındaki
kafes) içinde yârdir. Bu beraberliği bilmediği için
çeres figan eyler.)
İnsanın kalbinde
bulunan kötü ahlakın hayvan suretlerine benzemesini,
vakaların ve rüyaların tabirlerini harf
sırasıyla bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: ëlemde insan
ahlâkı, türlü
hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri,
insan nefsinde de
vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir
sureti, kaplana
benzerdir. Tasallut sureti, aslana benzerdir. Haset sureti, kurda
benzerdir. Nitekim hazreti Yakub aleyhisselam evladının
hazreti Yusuf
aleyhisselama olan hasetlerinden, ayrılık olayından
önce, rüyasında, yedi
kurt suretinde Yusuf aleyhisselamın üzerine hamle ile hücum
eder görmüştü.
Onun için çocukları ona: Onu bizimle gönder, dediklerinde,
onlara: Onu
kurt yemesinden korkarım. demesiyle bahane buyurmuştu.
Şu halde, gönülde
gazap sureti, köpektir: hile sureti, tilkidir; gaflet sureti,
tavşandır;
ferce yönelik şehvet sureti, eşektir; arkadan
yaklaşma sureti domuzdur;
midevî şehvetin sureti, koyundur; oburluk şehvetini
sureti, inektir; tama
sureti, karıncadır, cimrilik sureti, faredir; kin
sureti, beyaz devedir;
vecdin sureti, kırmızı devedir; düşmanlık
sureti, yılandır; ezanın sureti,
akreptir; vesvese sureti, sarı arıdır ve diğer
ahlâk suretleri, sair
hayvanların şekillerine benzerdir. Hatta kötü ahlaktan
birine galip olan
gönül, rüyada kendini o surette olan
hayvana dahi galip görür. Mesela ferce
yönelik şehvete üstün gelen kimse,
rüyasında bile eşeğe binici olur. Eğer
mağlup ise, kendini
eşeğin altında bulur. Diğer ahlaklar dahi bu kıyas ile
malûm olur. Çünkü insan,
dolayıcı berzah ve her şeyin ortaya çıktığı
yerdir.
Bu durumda, bütün hayvan suretleri ve
kâinatın şekilleri, insanın içinde ve
dışında suret bulup,
şekillenmiştir. Gereğince meydana gelmiştir. Ahlakını
güzelleştiren gönül, ayna gibi
safia olup, her şeyi kendinde bulmuştur. Safî
olmayan gönül, uyku halinde rüya ile
geçmiş ve gelecek işlerden haber
almıştır; ya misal ile
veya tabir ile bilmiştir. Anlaşılması güç olan rüya,
bu manzume ile açık olmuştur.
NAZM
Çün buhar-ı gıda dimağa
gelir
Ruh-u hayvanî ol zaman ne eder
Pes havass-ı burun muattal olur
Çün dimağın havassı
kalbe iner
Kalbe ilham olur işaretler
Bî vesait bulursa nâfiadır
Kalb eğer vasıta ile olsa
habîr
Pes gelir kalbe gördüğü rüya
Arabî ismin evveli alınır
Elif ululuğa
işaret olur
Evvel havas buruna hail
olur
Zahir-i cismi kor derune gider
Halet-i nevmi cism onunla bulur
Kalb o dem enderun-u ruha döner
Asıldan kalb alır beşaretler
Aynı vâki olur ki vâkıadır
Gördüğü düşten olunur tabir
Ya işaret veya beşaret ona
Ne ise ol huruf ile bilinir
Ref'at-i gadrine beşaret olur
Ba ise cism ve cana rahattır
Se ise düşman üzre nusrettir
Ha ise izzet ve saadettir
Dal ise zahme ve meşakkattir
Ra dahi devlete delalet eder
Sin emin olmağa alâmettir
Sat kâm olmağa beşarettir
Tı ise düşmanı helak
olacak
Ayn ise dilde bula teşvişi Fe
ise rütbesi olur âli
Kef ise gaibi gelr hurrem
Mim olursa muradını alacak
Vav ise işleri olur âsân
Ya ise taate muvaffak olur
Ta ise ol husul-ü hacettir
Cim ise fırsat ve ganimettir
Hı ise her murada vuslettir
Zel ise malü ülkü devlettir
Zı metin itakade kalbi yeder
Şin ise fiiline nedamettir
Dad mal bulmağa işarettir
Zı ise kalbi hüzün ile dolacak
Gayn ise zulmü nefs olur işi
Kaf ise bula devlet ve mali
Lem ise ol emin olur hoş dem
Nun ise hâtırı melül olacak
He ise hüzün ile olur
giryan
Hep bu tabirler muhakkak
olur
(Gıdanın
buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur.
Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun
dışını bırakıp, içine gider, O an
burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim, onunla bulur. Beynin
hisleri kalbe indiğinde, kalb o an ruhun içine döner. Kalbe
işaretler ilham
olur. Asıldan kalb muştular alır.
Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı
çıkarsa vakıadır. Kalb eğer vasıta ile
haberdar olsa, gördüğü düşten tabir
olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüya; ona ya işaret
veya müjdedir. Rüyada
görülen şeyin arapça isminin ilk harfi alınır. Ne ise o harflerle bilinir.
Elif, ululuğa işaret olur.
kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be ise, cisim
ve cana rahattır. Te ise, hacetin
elde edilmesidir. Se ise, düşman üzere
yardımdır. Cim ise,
fırsat ve ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir. Hı
ise, her murada
kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir. Zel ise
mal,
mülk ve devlettir. Rı ise, devlete
delalettir. Zı, metin itikade kalbe
yeder. Sin, emin olmağa alâmettir.
Şin, yaptığına nedâmettir. Sad, kâm
almağa müjdedir. Dad, mal
bulmağ işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak.
Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn
ise, gönülde karışıklık bula. Gayn
ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi yükselir. Kaf ise, devlet ve
malı bula. Kef ise,
kaybettiği sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş
dem. Mim olursa, muradını
alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise,
işleri kolay olur. He
ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate muvaffak
olur. Bu tabirler hep,
muhakkak olur.)
Ufukların ve
nefslerin birbirine tatbik olunduğunu, insan âlemi şeklinin
büyük âlemin
yapısının aksi kılındığını ve iki
âlemin gönül âleminde
tamamen bulunduğunu
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki,
ârifler demişlerdir ki: Her yönden afâka her
vecihle nefsler uygun ve
mutabık bulunmuştur. Zira ki, bütün âlemin bazı
cüzleri açık,
bazı cüzleri gizli kılınmıştır. Açıktakiler,
dokuz felekler,
dört unsur ve üç bileşiktir. Gizli olanlar, on akıl,
dokuz nefstir. İnsanın
dahi dışı ve için vardır ki,
dışı beden uzuvlarının hepsidir. İçi, on
histir ki, bütün eşyayı idrak edendir. Şu halde
insan vücudu cihan
kitabıdır. Bir mecmua
kılınmıştır ki, âlemde her ne bulunmuşsa, bir
insanda
da bulunmuştur. Bu insan sureti, bir küçük âlemdir ki, büyük
âlemde bulunan
feleklerin ve unsurların benzerleri, onda da
bulunmuştur. Nitekim defalarca
açıklanmıştır. Lakin bu küçük âlem, büyük
âlemin yapısı aksince
bilinmiştir. Zira ki, büyük âlemin dış kabuğu
çevresi hududu bulunan atlas
feleğidir ki, şeriatçıların dili ile en büyük
yerdir. Onun içinde burçlar
feleğidir ki, o kürsüden ibarettir. Onun içinde zühal
feleğidir, onun
içinde müşteri feleğidir. Onun içinde merih
feleğidir. Onun altında güneş
feleğidir. Onun altında zühre feleğidir. Onun altında utarit feleğidir.
Ondan içeri ay
feleğidir. Onun içinde su küresidir. Onun
içinde âlemin iç
dudağı olan toprak küresidir
ki, büyük âlemin yapı ve şekli böyledir.
İnsan âleminin yapı ve
şekli onun aksidir. Zira ki, bunun kuşatıcı kabuğu
topraktır ki, bu bedenin derisidir. Onun içinde sudur ki,
kandır Onun
içinde havadır ki canın buharıdır. Onun içinde
ateştir ki, yürekte hayvanî
ruhtur. Onun içinde yedi yedi göktür ki, kalbin yedi
tavrıdır. Gönül içinde
insanî ruhtur ki, onun dışı kürsi ve içi
Rahman'ın Arş'ıdır. Zira ki,,
âriflerin kalbe Hazret-i Rahman'ın evidir. Nitekim Hak Taâlâ:
'Yere göğe
sığmam, lakin vera' sahibi mü'min kulumun kalbine
sığarım,' buyurmuştur. Bu
insan ruhu, en büyük âlem olduğunu duyurmuştur. Şu halde bu Hazreti insan,
mânâda en büyük âlemdir. Gerçi surette
en küçük âlemdir. Ruh ile âlemin
babasıdır. Gerçi bedenle insanın
çocuğudur. Huzur ile hepsinden öncedir.
Gerçi meydana gelişle hepsinden sonradır. Meselâ: Büyük
âlem cüz'leri ile
bir ağaçtır ki, insan âlemi ondan vücuda gelmiş
meyvedir. Şu halde âlemin
son gayesi bu insan türüdür. Nitekim ağacın aslı
meyvenin çekirdeğidir.
Bunun gibi cihanın aslı, bu insan ruhudur. Nitekim
ağacın neticesi
ortadadır. Onun gibi âlemin sonucu insan bedenidir. Nitekim
her meyvenin
çekirdeklerinde kendi ağacı topluca mevcuttur. Onun gibi bu insan ruhunda
bütün kâinat toplu olarak mevcuttur. Nitekim
meyvenin vücudu, dalların
olgunluğu sonucudur. Onun gibi
insanın vücudu esasların mizası sonucudur.
Nitekim meyvenin cüz'leri
ağacın bütün cüz'lerinden
yükselip, tepesinden
ortaya çıkmıştır.
Onun gibi insan vücudunun cüz'leri bütün cihan
cüz'lerinin yükseklerinden geçme ve
alçaklarından yükselme ile her
cüz'ünden bir menfaat, bir zarar ve bir
özellik alıp, hepsini toplayarak
ortaya çıkmıştır.
Feyz kabulüne istidatlı olup, bu derece ile sair
yaratıklar arasında tek olup,
bunca kerem, fazilet ve en güzel şekil ile bu
yüksekliğe yetmiştir.
BEYT
Çâr unsurdan mürekkep nefs-i vâhittir
cihân
Sen gerek âdem-i hayal
eyle, gerek âlem hayal eyle
(Dört unsurdan
bileşmiş tek nefstir cihân, sen ister insan hayal et, ister
âlem hayal et.)
BEYT
İki görmek
şaşılıktır, gayr-ı bilmek ayn-ı ceh!
ålemi hem âdemi bir kendi nefsin buldu
eh!
(İki görmek
şaşılıktır. Başka bilmek göz
yanılmasıdır. årifler, âlemi de
insanı da sadece kendi nefsi
buldu.)
Çünkü cihanın
başlangıcı ve aslı bu insan ruhu bulunmuştur. Cihanın
dönüş
yeri yine bu ruh
kılınmıştır. Zira ki, bu insanî ruh, ilâhi
aşkın feyzi
bilinmiştir. Halbuki ilâhi
aşk küllî akıl ve izâfî ruhtur. Küllî akıl ise
bütün cihan cüz'lerini
kuşatıcıdır. Her anda bütün işleri tedbir edicidir.
Şimdi nefsi böyle müşahade
eden ârif, Mevlâ'sını bilmiştir; cihana can olup
ebedi hayat bulmuştur. Büyük âlemi gönlünde görüp, en büyük
âlem olmuştur.
Nitekim bir ârif, bu mânâyı eda
kılmıştır:
NAZM
Devan sendedir, şuurunda değilsin İlacın
senden, görmüyorsun
Cisminin küçük olduğunu sanırsın En Büyük âlem
sende toplanmıştır.
Yedinci Madde
İnsanın iç ve dışının,
cihanın iç ve dışına uygun olduğu hâkimâne bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki:
İnsana önce kendi
nefsini bilmek lâzımdır. İç
ve dışı ne hakikat ve yaratılışta, ne
özellikler taşımakta. Ta ki
bu sanattan sanatkârını bilip, onun isim ve
fiillerini, tecelli ve
tasarruflarını âlemin içinde ve dışında bula.
Nefsinden, Rabbine gönül yolundan
dönüşle revan ola. Ona eşyanın
hakikatleri ve mânanın incelikleri
açık ola. Huzur ve ünsiyet ile ebedî
kala. Zira ki insan suretinde bir küçük âlemdir ki, ondan
dışta bulunan
büyük âlemdir. Çünkü büyük âlemde her ne var ise, onun benzeri bu
küçük
âlemde de bulunmuştur. Nitekim
büyük âlemin, dört denizi bilinmiştir. Onun
gibi insan âleminin dahi dört denizi
bulunup, ona uydurulmuştur. Büyük
âlemin dört denizi: Gizli hazine
sevgisi, ilk cevher, melekût âlemi ve mülk
âlemidir. İnsan âleminin dört
denizi: Baba sülbünde meni, ana rahminde
nutfe, iç ruh ve dış bedendir. Çünkü Hak Teâlâ ezeli
sevgisiyle: 'Ben gizli
bir hazine idim, bilinmeyi sevdim,' buyurmuştur. Yani sevgi,
âlemin
yaratılma esası olduğunu duyurmuştur. O ilâhî
sevgi, büyük âlemin cevher
vücuda gelmiştir. O, büyük âlemin ikinci denizi
olmuştur. O cevherin içi ve
dışı vardır ki,
içinden felekler ve unsurların hayatı hâsıl olmuştur. O,
melekût âlemidir ki, büyük âlemin
üçüncü denizidir. O cevherin dışından
felekler ve unsurlar olan basit
cisimler vücuda gelmiştir. O, mülk âlemidir
ki, büyük âlemin dördüncü denizi
olmuştur. Onun dört denizi bununla son
bulmuştur.
Yedi gezegen feleğine yüksek
babalar; unsurlara ve dört tabiata aşağı
analar denilmiştir. Bu babalar ve
analar sürekli hareket kılmaktadır.
Bunlardan üç bileşik vücuda
gelmektedir. Nitekim Hak Taâlâ: 'Nun ve kalem,
bir de yazdıklarına andolsun,' /63/1), buyurmuştur.
Yani (nun) gizli hazine
sevgisi, (kalem) ilk cevher,
(yazdıkları) mülk âleminin müfredatı ve
melekût âleminin mücerretleri
olduğunu duyurmuştur. Fertler ile mücerretler
an an yazılmadadır. O yazılmadan, bu bileşik
cisimler vücuda gelmededir ki,
bunlar kitabın kelimeleri benzeri hikmetle düzen
bulmuştur. İlâhî kelimeler
sonsuz olduğunu, Hak Taâlâ bize lütûyle duyurmuştur.
Nitekim Kur'an'da:
'Allah'ın kelimeleri tükenmez,' (31/27), buyurmuştur.
NAZM
Aya nice bir devr ide bu çâr anâsır Kim ona ne evvel ola
malûm ve ne âhir
Kâh eyleyeler âlem-i tefridde seyran Kâhi olalar âlem-i terkibde
sâir
Tefridde çâr ola ve nâçâr ola devri Terkibe gelince se mevalid ola
zâhir
Bu cümle mezahirde ola muteber İnsanın ola cümle
tufeylisi mezahir insan
İnsan âleminin yaratılış mâyesi, baba sülbünde
olan menidir ki, o, onun
evvelki denizi bulunmuştur. Birinci cevher, ana rahminde
bulunan nutfedir
ki, o, onun ikinci denizi bilinmiştir. Nutfenin iç ve
dışı vardır ki,
melekût ve mülk âlemlerine tatbik olunmuştur. Nutfenin içinden ceninin his
ve kuvvetleri hâsıl
olmşutur ki, onun üçüncü denizi kılınmıştır. Dışından
cüz ve uzuvları
vücuda gelmiştir ki, onun dördüncü denizi itibar
olunmuştur.
İnsan âleminin dahi dört denizi bununla son bulmuştur. Zira ki
meni, baba sülbünde
gizli iken, salt sevgi idi. Ondan bir hareketle ortaya
çıkıp, ana
rahminde birinci cevher olmuştur ki, iç ve dışı,
doğanın can ve
cismi olup, insan âlemi vücuda
gelmiştir. Büyük âlem, bu insan âlemine
hizmetçi ve dalkavuk olmuştur.
NAZM
Nedir hikayet-i leylî ki doldu arsa-i hak
Ne idi halet-i mecnun-u mest damen-i çak
Şarab-ı aşk idi nuş etti hüsn-ü leylîden
Zehi şarab-ı mustafa zehi piyale-i pâk
Cemal ü aşk-ı hüdadan bulur bu mevcudât
İlâhî ente ilahî ve la ilahe sivak
Cihan mezahir-i sun'-u
sıfat-ı Mevladır
Bu seyr zevkin eder can-ı ârif
çâlâk
Velik mazhar-ı insan ki hâs mazhar
odur
Kıyas olunmaz ona gayri mazhar et
hâşâk
Felek-i mülkte yoğ insan misali
bir cevher
Hezâr bâr aradım onu bulmuşum
derrâk
Kemal-i illet-i gaiye nev-i
insandır
Delil Hakkı edersen taleb oku
levlâk
(Leyla hikayesi nedir ki, yeryüzü
doldu? Ni idi mest olmuş ve eteği
parçalanmış Mecnun'un hali? Leyla'nın
güzelliğinden içtiği aşk şarabıydı.
Mustafa'nın şarabı ne
hoş, pâk piyale ne hoş! Güzelliği ve aşkı Hüda'dan
bulur bu varlıklar. ilahî, sensin
İlah, senden gayri ilah yok. Cihan,
Mevla'nın sanat ve
sıfatlarının tezahürüdür. Arifin hareketli canı, bu seyr
zevkini eder. lakin
insanın ortaya çıkışı ki, has mazhar odur. Görünen
hiçbir şey ona
kıyas olunmaz. Mülk feleğinde insan benzeri bir cevher yok.
Binlerce kez aradım
onu, bulmuşum onu süratli idrak edici. Bu sebebin
kemalinin gayesi, insan türüdür. Hakkı, delil istersen, oku
'levlak'
hadisini.)
İnsan âleminin âhiret âlemine çeşitli yönlerle
benzerlik ve ortaklıklarını
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun, ki, ârifler demişlerdir ki:
Peygamberlerin (selam
onlara olsun) rumuzlarının bir münasebeti, yani insan
âleminin bekâ âlemine
bir benzerliği budur ki, beka âleminin giriş yeri olan
ölüme misal, insan
âlemidir. Birinci, gıdanın hazmıdır. Bedenin yok olmasına misal, ikinci
hazmdır.
İkincisi neşveye misal, üçüncü hazımdır ki, halis kan vücut
bulur.
Cesetlerin haşrine
misal, dördüncü hazımdır ki, menî hâsıl olur. Maşheşe
misal, babanın
sülbüdür ki, meni onda toplanır. Hesap, kitab ve mizana
misal, nutfe cevherinde
hâsıl olan felek konumlarının tesirleridir. Sırata
misal, babanın mesane yoludur. Cehenneme
misal, fercin içidir. Kevsere
misal, ananın nutfesidir. Cennete
misal, rahimdir ki, onda nimet türleri
olan his ve kuvvetler ile hayat ve can
bulur. Mevla'ya kavuşmaya misal,
ondan doğmaktır ki,
insanın güzellik ve cemalini görüp, yerin diyarına
hayran olur.
Bir benzerliği budur ki, ölüme
misal, uykudur. Şeytana misal, vehmetmedir.
Berzaha misal, rüyadır. Melekûta
misal, sadık rüyadır. Mezara misal, göğsün
içidir. Münker ve nekire misal, tedbir
ve ihtiyardır. Kabir karanlığına
misal, Hak'dan gaflettir. Kabir
azabına misal, kendini bilmemektir. Kabir
nuruna misal, gönül huzurudur. Kabir
nimetine misal, kendini bilmektir.
İsrafil'e misal, İlâhî
aşktır. Sura misal, insan boğazıdır. Mahşere
misal,
müşterek histir. amel defterine
misal, hafıza kuvvetidir. Mizana misal,
nazarî akıldır. Sırata
misal, fikretmedir. Cehenneme misal, tabiat
zindanıdır. Zebanilere misal,
kötü ahlaktır. Acıklı azaba misal, şirk ve
hevadır. Masivayla
şuğullanmaktır. İtiraz ve şikayettir. Zira ki hep edip
eyleyen bir
Mevla'dır. Kevser havuzuna misal, muhabbet şarabıdır. Cennet-i
âlâya misal ârifin
kalbidir. Huri ve gılmana misal, güzel ahlaktır. Dört
nehre misal, ilim suyu,
ilim sütü, rıza balı ve aşk şarabıdır. Ebedî
nimete
misal, çoklukta teklik
bulmaktır ki, toplulukta halvettir.
BEYT
Ebediyet nimeti helâldir
Elini ve
dudağını dünya nimetlerine sürmeyene
Mevla'ya kavuşmaya
misal, hakiki fakrı bulup, fâni olmaktır. Sidreye misal,
insanın
başı ve yüzüdür. Tuba ağacına misal, kadınların
saçıdır. Süslü
tubaya misal, düzenli
beden uzuvlarıdır. Zira ki eller, ayaklar ve
parmaklar, turbanın alları gibi aşağıya
doğrudur. Levh-i mahfuza misal,
hâfıza kuvvetidir. Kaleme misal,
hayal kuvvetidir. Geniş kürsiye misal,
dimağın tamıdır. Onda olan yerde
ve gökte bulunan meleklere misal, bedenin
his ve kuvvetleridir. Büyük
arşa misal, kâmil insanın sırrıdır. O Hak'ka
ulaşıcıdır.
BEYT
Gönül tahtı mamur ve hevadan pak
oldu
Rahman olan Allah, arş üzerine
hükümrandır.
Hak Taâlâ'nın misali olmaz ki,
insan ruhuna misal ola. Nitekim Kur'an'da:
'Hiç bir şey onun misli
olmadı,'(42/9) buyurmuştur. Allah'ın misilden
münezzeh olduğunu
duyurmuştur.
NAZM
Ey gönül sendedir ol kaf-ı kanaat
sende
Sendedir akl ü edeb nutk ü belagat sende
Sendedir baht-ı âla necm-i saadet sende
Sendedir ilm-i ledün remz-i beşaret sende
Sendedir sırr-ı Hüda bâr-ı emanet sende
Sendedir genc-i nihan ayn-ı keramet sende
Sendedir dürr-ü kan-ı kerem zât-ı hidayet sende
Sendedir hamr-ı ezel sekr ü feragat sende
Var iken tanı özün bunca feraset sende
Sendedir nur-u Hüda lütf ü inayet sende
Hâsılı
sendedir ol gayet-i gayet sende
Sendedir dürlü hüner dürlü maharet sende
Sendedir zabt ile rabt emre itaat sende
Sendedir hulk-ı
cihan cümle imaret sende
Sendedir bahr ile ber cümle vilayet sende
Bu cihan varlığı hoş buldu nihayet sende
Varlığın aşka değiş eyle
ferağat sen de
Sendedir dûzih-i sûzan dahi cennet sende
Sendedir iki cihan mülkü tamamet sende
Gafil olma gözün aç âlem-i kübra sensin
Sidre ü levh üalem arş-ı mualla sensin
(Ey gönül, o kanaat dağı sendedir. Akıl ve edeb,
konuşma belagati sende.
Sendedir aşk ile can, güzellik ve melahat. Saadet
yıldızı ve yüce baht
sendedir. Müjde remzi ve ledün ilmi
sendedir. Hüda'nın sırrı ve binler
emanet sendedir. Keramet
pınarı, gizli hazine sendedir. Hidayet verici zat,
kerem ve kâm incisi
sendedir. Ezel şarabı, sekr ve feragat sendedir. Sende
bunca feraset varken
özünü tanı. Hüda'nın nuru, lütfu ve inayeti sendedir.
Hâsılı, o gayelerin gayesi
sendedir. Türlü hüner, türlü maharet sendedir.
Zabt ile rabt ve emre itaat sendedir. Cihanın halkı ve
bütün imaret
sendedir. Kararlar, denizler ve bütün beldeler hep sendedir. Bu
cihan
varlığı, sende nihayet buldu.
Varlığını aşka değiş, sen de feragat eyle.
Cehennem ateşi ve cennet sendedir. İki cihan mülkünün
tamamı sendedir.
Gafil olma, gözünü aç, büyük âlem sensin. Sidre, levh, kalem ve
arş
sensin.)
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |