30-Bölüm
:030:
İKİNCİ Bölüm
Bedenlerin bileşiminin keyfiyetini, uzuvların
tabiatlarının mahiyetini,
insan hayatının mizaçlarını, dört rüknün
karışım ve bileşiminin,
karışımların sebeblerini,
durumlarını ve faydalarını ve onlardan oluşanı
dört madde ile uzun uzun açıklar.
Birinci Madde
Bedenlerin bileşiminin keyfiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki:
Dört esas ki,
(rükün) basit cisimlerdir, insan bedeni ve diğer
hayvanların ilk
cüzleridir. Zira ki bileşik cisimlerin çeşitli nevileri,
özlerin
birleşmesiyle meydana gelir. Esaslar ise dörttür: İkisi
hafif, ikisi
ağırdır.
Hafifler: Ateş ile havadır. Ağırlar: Su ile topraktır. Çünkü ateş unsuru,
havaî cevherinin sirayetiyle diğer
unsurlarda cereyan edip, bileşip,
hararetiyle iki ağır ve
soğuk unsurun, soğukluklarını kırar. Onlar,
unsurluklarını terkedip,
mizaçlık mertebesine giderler. Şu halde iki ağır
unsur, uzuvların sükûn ve oluşumuna metin madde olur.
iki hafif unsur,
uzuvların hareket ve hayatlarına yardımcı
olur.
İlk esasların kuvvetleri ki, dört keyfiyettir, onlar,
sıcaklık, soğukluk,
rutubet ve kuruluktur. Bu dördü, unsurların anneleridir.
Esaslarda
mevcuttur. Bu unsurî keyfiyetler, tabiî suretler üzerine
eklenmiştir. Zira
ki onlar, sıcaklık ve soğukluk gibi keyfiyetlerde
geçici ve değişicidir.
Halbuki tabiî suretlerin her iri, kendi zatıyle bakidir.
Eğer dört
keyfiyet, tabiî suretlerin aslı olsaydı, onlar dahi
değişici olup, sabit
kalmazlardı. Şu halde eğer basit cisimler olan dört
esas, küçülüp biraraya
gelseler, tam bileşik cisimler olan üç bileşikde
(mevalid-i selase) teğet
olup, bu zıt keyfiyetleriyle birbirine tesir etseler ve o
bsitlerin her
biri öbürünün şiddetli keyfiyetini kırsa; o zıt
keyfiyetler arasında her
birinden tümünde eşit ve benzer aracı keyfiyet
hâsıl olur ki, ona: Mizaç
derler. Üç bileşik yani maden, bitki ve hayvan hep onunla
vücuda gelirler.
Lakin yarı bileşik cisimler olan bulut ve şihap
gibi atmosferik şeyler,
unsurlardan mizaçsız meydana gelirler. Onun için süratle yok olurlar.
Beden
uzuvlarının tabiatlarının mahiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki,
anatomi bilginleri demişlerdir ki: O şekil verici
ve yaratıcı
olan Allah Taâlâ hazretleri, âlemde her nesneyi, münasip ve
muvafık yerli
yerinde, güzel ve mutedil yaratmıştır. Her canlıya uygun ve
her uzvunun haline
muvafık olan mizacı vermiştir. alemin cüzlerinin tümünde
olan mizaçların en
layık ve en uygununu insan bedenine kerem kılıp, her bir
uzvuna en münasip ola
mizacı bahşetmiştir. Bazı cüzlerini ziyade sıcak,
bazısını
ziyade soğuk, bazısını ziyade rutubetli ve
bazısını ziyade kuru
etmiştir.
Bedende fazla sıcak
olan o ruhtur ki, latif buhardır. Sonra yürektir ki,
ruhun menşeidir. Sonra kandır ki, muttasıldır.
Sonra karaciğerdir ki, kan
ondan doğmadır. Sonra halis olan ettir. Sonra sinirdir
ki, et ile karışmış
olan sinirdir. Sonra dalaktır ki, onda kan vardır. Sonra
böbrektir ki, kanı
azdır. Sonra atardamarlardır ki, ruhun çevresinde olan
kanın zarflarıdır.
Sonra toplar damarlardır ki, mutlak kanın
zarflarıdır. Sonra el derisidir.
Bedende gayet soğuk olan balgamdır. Sonra
saçlardır. Sonra kemiklerdir.
Sonra kulak kemiğidir ki, kıkırdaktır. Sonra
kirişlerdir. Sonra
perdelerdir. Sonra sinirlerdir. Sonra murdar iliktir. Sonra
dimağ
(beyin)dir. Sonra iç yağıdır. Sonra deridir.
Bedende gayet kuru olan saçtır ki, duman
buharındandır. Sonra kemiktir ki,
uzuvların en sertidir. Sonra
kıkırdaktır. Sonra kemik başlarıdır. Sonra
kiriştir. Sonra zardır. Sonra
damarlardır. Sonra toplar damarlardır. Sonra
hareket sinirleridir. Sonra yürektir.
Sonra bedenin sinirleridir. Sonra
deridir.
Üçüncü Madde
İnsanın
yaşlarının mizaçlarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi
bilginleri demişlerdir ki: Yaşların
mizaçları muhtelif
olduğundan, insanın yaşları topluca dörttür. Biri büyüme
çağıdır ki
delikanlı yaşı da derler. Bunun müddeti insanın otuz
yaşına
dektir. Sonra duraklama
çağıdır. Buna gençlik yaşı dahi derler. Bunun
müddeti insanın altmış yaşına dektir.
Sonra açık düşüş yaşıdır ki, buna
ihtiyarlık dönemi dahi derler. Bunun müddeti ömrün sonuna
varıncaya dektir.
Lakin delikanlılık çağı da iki
kısımdır. Biri çocukluk çağıdır ki, onbeş
yaşına dektir. Sonra delikanlılık
çağıdır ki, delikanlılık çağının sonuna
dektir.
Çocukların mizacı mutedildir.
Delikanlılığın mizacı sıcaklık ve
rutubettir.
Gençliğin mizacı sıcak ve hiddetlidir. Duraklama
çağının müddetinden sonra
sıcaklığın maddesi olan rutubeti, bizi
kuşatmış olan hava çektiğinden
sıcaklık noksan bulmağa başlar. Zira ki, geçen
Bölüm
de açıklandığı üzere
cismanî kuvvetlerin ve cüzlerin hepsi nihayete erer.
Ayrışanların bedeli
için eşitlik ve bir minval üzere sürekli soğumadır.
Lakin bozulma gün gün
arttığından ayrışan rutubetle beraber
karşılığı gelmez. Şu halde gelen ile
sarfolunan bedende eksilme ve geri dönme üzere olduğundan,
rutubet yok
olup, hararet söner. Tabii
ölüm budur. Şu halde her bir şahsın ilk mizacı
hasebince rutubeti içine alan kuvveti
ne miktar ise, onun tabii ecel
miktarı odur. Eğer
dışardan bir kazaya uğramazsa odur ki, ömrü de odur.
Zira ki, Allah'ın kudreti ile ulvî
cisimlerin süflî cisimlerde çeşitli
tesirleri daima birbirini takip
ettiğinden bütün halkın şekil ve durumları
ahlak ve tavırları henüz
anaların rahimleri içinde nutfe iken tesadüf eden
baht ve talihleri tesirleri ile ortaya
çıkmıştır ki, ana karnına nutfe
düştüğü saatte baba ve
ananın talihleri ne işte ise ve herbirinin yıldızı
neye bakıyorsa: Eğer kutlu,
uğursuz, o nutfenin zatına tesiri ile
nakşedilir. Mesela saadet,
şekavet, anlayış, hamakat, cimrilik, cömertlik,
korku, şecaat, sevgi,
düşmanlık, hırs, kanaat, himmet, alçaklık, fakirlik,
zenginlik, rahat, güzellik, kemal,
yorgunluk ve üzüntü her ne konum üzerine
ise o mutfenin zatına tâi olur. Zira
ki o nutfe, ceninin cisminin levh-i
mahfuzudur Levh-i mahfuz bu âlemin
aynasıdır. Şu halde her kim ki, sait
olmuştur, o saadetini ana
karnında bulmuştur. Her kim ki şakî gelmiştir, o
dahi şekavetini anası
karnında almıştır. Nitekim Habib-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Hazretleri: "sait
anası karnında saittir. Şaki anası
karnında şakidir,"
buyurmuştur. Herkesin talihinin tesirini remz ile
duyurmuştur. Çünkü halkın
bütün şekilleri, vasıfları ve mizaçları felikî
konumlar gereğince rahimlerde muhtelif
bulunmuştur. Şu halde eceli
müsemmaları dahi mizaçları
hasebi ile onda muhtelif takdir olunmuştur.
Elhasıl delikanlı ve çocuk
bedenleri, itidal üzere sıcak ve rutubetli
müşahede
kılınmıştır. Gençlik bedenleri hiddetli, sıcak
bilinmiştir.
Kırarma ve ihtiyarlık
bedenleri, buhar ruhu ve sıcak kandan yukarıda
anlatıldığı üzere
geçkin oldukları için soğuk ve kuru bulunmuştur.
Kadınların mizacı
erkeklerden daha soğuk ve daha rutubetli olduğu tecrübe
kılınmıştır.
Bedenlerin dört karışımının
keyfiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi
bilginleri demişlerdir ki: Bedenin ilk
rutubetleri olan dört
karışım akıcı ve rutubetli cisimlerdir ki,
gıdalar
önce ona dönüşüp, onlardan bedenin
cüzleri gıdalanır.
Değerleri
karışımın rutubetleri dört cinstir ki: En faziletlisi kan
cinsidir. Sonra balgam cinsidir. Sonra
safra cinsidir. Sonra siyah köpük
cinsidir. Bu
karışımların her biri tabiî ve tabiî değildir. Tabiî
kan, sıcak
ve rutubetlidir. Rengi
kırmızı, tadı tatlıdır. Faydası et, yağ
ve uzuvların
gıdası olmaktır. Tabiî
olmayanı soğuktur ve rengi bulanıktır. Tadı acı
olup, faydası olmaz. Tabiî balgam,
soğukçadır. Rengi yumurtanın beyazı
gibidir. Tadı tatlıdır.
Faydası ya kan veya kanın yerini tutup, uzuvların
gıdası olmaktır. Tabiî
olmayanı kuru mizaçlı ve değişik renktedir. Acıdır.
O, ya tuzlu veya asitli olur. Tabiî
safra sıcak ve kırmızıya yakın,
yapışkandır.
Faydası kana karışıp ve yardımcı olup bedenin
cüzleri
olmaktır. Tabiî olmayanı,
yakıcıdır ve zehir cevheridir. Tabiî siyah köpük
tabiî kanın altında kalan
tortudur. Tadı tatlıya yakındır. Yeri dalaktır.
Faydası açlığı ve
şehveti tahriktir. Tabiî olmayanına zehirli kara köpük
derler.
Dört karışımın
doğuş keyfiyeti böyledir ki: Önce gıdanın çiğnenme ile
hazm
olması vardır ki,
ağız yüzeyi ve mide yüzeyi ile bitişik ve
bağlantılıdır.
Şu halde onda dahi hazmetme
kuvveti hâsıldır. Zira ki, çiğnenmiş nesnenin
önceki tad ve kokusu gitmiştir. Sonra
çiğnenmiş gıda mideye vardığında,
midenin ağzı kapanıp,
tamamen ona hazmolunur. Lakin sadece midenin
harareti
ile değildir. Belki
ağ taraftan karaciğerin, sol taraftan dalağın ve onda
olan atar ve toplar
damarların, harekete kabiliyetli olan iç yağının,
midenin üstünde ve
zarının ötesinde yüreğin, bütün bunların hararetleri ile
tamam olup iki üç saatte
ilk hazım hasıl olur. Midede keşkek suyu gibi
akıcı cevher
olur. Sonra onun kesifi mideden bağırsaklara çıkışa
yol bulur.
Latifi mideye
bitişik olan damarlar yolundan karaciğere bitişik olan ince
kıllar gibi
damarlar ile süzülüp, karaciğere çekilir. Şu halde karaciğer o
latif cevhere kavuşup; sünger gibi emer. Onda da önceki sindirim süresi
kadar zamanda pişer. İkinci
hazım da hasıl olur. O pişen kırmızı rengi
boyanıp, onun yüzünde kaymak gibi
nesne ve dibinde tortu gibi nesne hâsıl
olur. Eğer ifrat derecede
pişerse bir yakıcı nesne hâsıl olur. Eğer az
pişerse hint kavunu gibi bir nesne
peyda olur. O kaymak safradır veya siyah
köpüktür. Bu ikisi tabiîdir. Yakıcı olanın latifi itilen
safradır, kesifi
itilen siyah köpüktür. Bu ikisi tabiî
değildir. Hit kavunu,tabiî balgamdır.
Hepsinden saf ve hasi olanı
kandır. Lakin suyu fazladır ki, karaciğerden
ayrılmazdan önce suyu, böbreklere
inen damarlarla çekilip, kendilerine gıda
olacak yağ ve kanı alıp,
artığı mesaneye süzülüp, dışarı çıkmaya yol
bulur.
Kıvam bulmuş halis kan,
karaciğer üstünde doğan büyük damara çekilip, ondan
ayrılan atardamarlara akar. Sonra
yüreğe ve buradan bütün vücuda yayılır,
uzuvların besini olur.
Karışımların
oluş sebeblerini, tabiat ve faydalarını ve hareket
sebeblerini; buharlardan
doğan tabiî ruhu bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi
bilginleri demişlerdir ki: Tabiî kanın fail
sebebi, mutedil hararettir. Maddî
sebebi, gıdaların ve içeceklerin mutedil
olmasıdır. Tam sebebi bedenin
beslenmesidir.
Tabii safranın fail sebebi,
mutedil hararettir. Maddî sebebi, sıcak, latif,
tatlı ve yağlı
gıdadır. Sureta olan sebebi, fazla çiğnenmektir. Tam sebebi,
kan karışımı ve
bedenin beslenmesidir. Yakıcı safranın fail sebebi,
karaciğerin aşırı
hararetidir.
Tabii siyah köpüğün fail sebebi,
mutedil hararettir. Maddî sebebi, rutubeti
az olan çok sıcak ve katı
gıdalardır. Sureta olan sebebi, akmayan ve
ayrışmayan
gıdalardır. Tam sebebi, kanı kuvvetlendirip, bedenin gıdası
yapmaktır. Yakıcı siyah
köpüğün fail sebebi, az hararettir. Maddî sebebi,
az çiğnemektir. Tam sebebi, kan
karışımı ve bedenin beslenmesidir.
Şu halde,
karışıkların doğuş sebebleri, sıcaklık
ve soğukluktur. Zira ki
mutedil hararetten kan; fazla hararetten
yakıcı safra ve çok fazla
hararetten yakıcı siyah
köpük; soğukta balgam doğmuştur.
Kan ile damarlardan akan
karışımların, damarlar içinde dahi iki üç saat
müddetinde üçüncü hazmı
vardır. Azaya tevzi edildiğinde; her uzuvda kendi
nasibinin bu müddet içinde de dördüncü
hazmı vardır. Damarlar içinde olan
üçüncü hazmın ve azada olan
dördüncü hazmın fazlaları geçen Bölüm
de
açıklandığı gibi
kulak kiri, göz çapağı, burun kiri olup, sa ve tırnak
suretini bulup; bedenin
azalarından ayrışan ter, kir, yara ve cerahat
şeklinde vücuttan atılır.
Sözü edilen karışımların doğuş
sebebleri olduğu gibi, hareket sebebleri de
vardır. Zira ki bedenin hareketi ve sıcak eşya,
kanı ve safrayı tahrik
eder. Bazı kere siyah köpüğü dahi tahrik eder. Lakin
hareketsizlik, balgama
kuvvet verir. Güzel şeyler düşünmek de dört
karışımı harekete geçirir.
Nitekim dört karışımın kesafetinden, bir kesif
cevher doğar ki, uzuvdur
veya uzvun bir cüzüdür. Bunun gibi karışımın
latif buharlarından, bir mizaç
hasebiyle latif bir cevher doğar ki, tabiî ruhtur. Hayvanî
ruhu kabul
istidadını bulmuştur. Mizaç üzere önce bu ruh
doğup, sonra bütün uzuvlara,
nefsanî kuvvetleri ve başkalarını kabul
istidadını veren budur. Şu halde
nefsanî ve hayvanî kuvvetler insan bedeninin uzuvlarında
hâsıl olmaz. Ancak
bu tabiî ruh vasıtasıyle olur. Eğer bedenin bir
uzvu nefsanî ve hayvanî
kuvvetlerden kesilip, tabiî ruhtan kesilse, o uzuv henüz
hayattadır. Zira
ki uyuşmuş veya felç olmuş olan uzuv, his ve
hareket kuvvetini yitirmişken
yine hayatiyeti vardır. Eğer
ölmüş olsa, kokuşur ve bozuşurdu. Şu halde
felç olmuş uzuvda, onu koruyan bir
kuvvet vardır ki, bu tabiî ruhtur.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |