25-Bölüm
:025:
YEDİNCİ Bölüm
Yerkürenin üzerinde belirlenen ve varsayılan kutup
dairelerini ve
kutupları, yeryüzünün beş kısma bölünmesini
gerektirir sebepleri, dörtte
bir meskun kısmın yedi iklime bölündüğü ve yedi
iklimin sınırlarını, her
iklimde nice memleketler, dağlar, nehirler ve ne şekil
insanların ve
hayvanların bulunduğunu, yedi iklimin ötesinin
durumlarının doksanıncı
enleme dek keşfedildiğini ve incelendiğini, yedi
iklimin her birinde en
uzun günü bulmayı ve en uzun günden şehirlerin
semtlerinin çıkarıldığını,
beldelerin mizaçlarının ve sâkinlerinin farklı
bulunduğunu altı madde ile
hakîmâne açıklar.
Yerkürenin üzerinde
belirlenen ve varsayılan daireleri ve kutupları
bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki,
astronomlar feleklerdeki işleri zabt için, âlem
küresi üzerinde ispat
ettikleri dairelerden ve kutuplardan sekiz daire ve
kutup yerküre üzerinde
de belirleyip, varsaymışlardır. Ta ki onlarla
yerdeki işleri dahi
zabtetmiş olurlar.
İki kutbun birisi,
kuzey kutbudur. Bunun karşısı, güney kutbudur. sekiz
dairenin dördü büyük, dördü küçüktür. Büyü dairelerin evvelkisi
ekvator
dairesidir. İkinci
burçlar dairesidir. Üçüncüsü ufuk dairesidir. Dördüncüsü
gün yarısı
dairesidir. Nitekim yukarıda açıklanmıştır. Küçük
dairelerin
ikisi dönence
daireleridir. ikisi burçlar kutbu daireleridir. Bu sekiz
dairenin beşi
paraleldir ki, her ikisi arasında bulunan uzaklı eşittir. Üçü
eğiktir ki,
birbiriyle kesişirler. Bunların ikisi yani ufuk dairesiyle
günyarısı
dairesi, yerküre üzerinde çizilmeyip; ayrı ve yer değiştirici
konulmuştur.
Diğerleri, küre üzerinde çizilmiştir ve sabittir.
Ekvator dairesi, yerküre
üzerinde bir büyük dairedir ki, büyük feleğin
kuşağı
olan güneşitleyici dairenin yüzeyinde bulunup; senede iki defa
güneş, kendi
batısal hareketiyle üzerine geldikte, birçok yerlerde gece ve
gündüz eşit olur. Burada
güneş feleğinin hareketi eşit ve düz olduğundan
buna: Hatt-ı üstüva (ekvator) derler. O iki vakit,
güneşin iki eşitlik
noktasına (21 mart, 23 eylül) geldiği zamandır ki,
biri koç burcunun
başlangıcıdır ve biri terazi burcunun
başlangıcıdır. Ekvatorun, yerin iki
kutbundan uzaklığı eşit olup, yerküreyi güney
ve kuzey iki eşit kısma
bölmüştür. Ekvator, burçlar dairesi ile iki yerde
kesişmiştir ki, eşitlik
noktaları (ekinoks) makamındadır. Burçlar dairesi,
yerküre üzerinde
çizilmiştir. Güneşitleyici ile kesişip, iki dönence
(oğlak ve yengeç)
noktalarına dek açılıp, birer tarafa
meyletmiştir. Bu eğime genel eğim
derler. Yirmiüçbuçuk derece kadar güney ve kuzeye gitmiştir.
Bu dairenin
kutupları dahi, âlemin kutbundan yirmiüçbuçuk derece kadar
birer tarafa
düşmüştür. Bu daire oniki kısma ybölünmüştür.
Her birine, yukarıda
açıklanan birer isimle burc denilmiştir. Altı burcu
ekvatorun kuzeyinde;
altı burcu güneyinde bulunmuştur. Her burc otuz dereceye
ve er derece
altmış dakikaya bölünmüştür. Şu halde bu daire
üçyüzaltış derece bulunup,
yerkürenin durumları onunla bilinmiştir.
Ufuk dairesi, yer değiştiren bir büyük dairedir ki,
âlemin görünür kısmını
görünmez kısmından ayırıp ve
sınırlayıp, yerkürenin altı ve üstü bununla
bilinmiştir. Bu ufuk dairesi nice kısım
bulunmuştur. Biri hakiki ufuktur
ki, yerküreyi ikiye böler, büyüktür. Biri hissî ufuktur ki,
çeşitli
yerlerde oturanların görüşüne göre değişir,
küçüktür. Biri düz ufuktur ki,
ekvatora mahsustur, büyüktür. Bu dairede, güneşin
doğuş ve batışı düz bir
biçimde döner bulunmuştur. Onun için bana düz ufuk
denilmiştir. Biri eğimli
ufuktur ki, düz uygun gayrisi bilinmiştir, yani bütün
eğilimli ufuklar,
âlemin iki kutbundan bir tarafa eğilimli bulunmuştur.
Şu halde feleğin ve
yerin her yönünde olan
her cüzünde, ufuk itibar olunmuştur. Doğuş ve batış,
onların
çoğunda düz olmayıp, eğik bulunmuştur. Doksanıncı
enlemdeki o yer,
yerin kutbudur.
Feleklerin dönüşü burada değirmen bilinmiştir. Zira ki ufuk
dairesinin iki kutbunun
biri tepe noktası, biri ayak noktasıdır. Şu halde
doksanıncı
enlemde ufuk ile güneşitleyici biri birine çakışık olup,
kutupları
bitişik sayılmıştır. Hissî ufkun çapının
mesafesi, yeryüzünde,
yirmiikibin beşyüz
adımdan fazla değildir, denilmiştir.
Günyarısı
dairesi, yer değiştiren bir büyük dairedir ki, âlemin iki
kutbundan ve
belirlenmiş olan başucu noktasından geçip, güneşitleyici
daire
ile ve ekvator ile kesişir bulunmuştur. Felekleri ve
yeri ikiye bölüp, bir
kısmı doğu, bir kısmı batı
olmuştur. Gece yarısı ve gün ortası bununla
bilinip, belirlenmiştir. Güneşitleyici ve ekvatorun her
parçasına, bir
günyarısı itibarı mümkün olmuştur. (Ekvatorun
her derecesinden bir
günyarısı dairesi (meridyen) geçtiği farz
olunmuştur. Topla üçyüzaltmış
eder.)
Dört küçük daire ki, ekvatora paraleldirler. Onların ikisi
burçlar kutbu
dönenceleri ve biri yaz dönüm noktasıdır ki yengeç
dönencesidir. Biri kış
dönüm noktasıdır ki oğlak dönencesidir.
Şimdi bu sekiz daire ile yerin bütün işleri
belirlenmiş ve zabtedilmiştir.
(Hakim ve yaratıcı olan Allah münezzehtir.)
İkinci Madde
Yerkürenin dört daire ile beş kısma
bölündüğünü bildirir.
Ey aziz malum olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: İki
kutup ve iki
dönenceleri olan dört küçük daire, yerkürenin tamamını
beş kısım etmiştir
ki; her bir kısmı iki küçük daire arasında veya bir
daire ortasında bulunan
mesafedir. Şimdi bu beş kısmın biri dönenceler
arasında olduğundan, buna:
Yakıcı bölge adı verilmiştir. Çok sıcak
olduğundan dolayı, eskiler, meskun
değil sanmışlardır. Bu iki dönence arası
kırkyedi derece mesafedir ki,
ekvator buranın ortasında bulunmuştur. iki
kısmına, soğuk bölge
denilmiştir. Zira ki bunlar, güneşin yürüyüş
yolundan uzak olduğundan, çok
soğuktur. Bunun için eskiler meskûn değil
sanmışlardır. Bu iki kısım,
burçlar kutbunun iki dönüş yeri arasında iki dönüş
uzaklığıdır. Her birinin
enlemi, yerin kutbuna varıncaya dek yirmiüçbuçuk derece
bulunmuştur. Bu iki
kısım dahi kendi kutupları adıyla
isimlendirilmiştir, (kuzey kutup, güney
kutup). Geri kalan iki kısım ise mutedil
bulunmuştur. Bunlar meskûn olup,
imar edilmiştir. Kuzey
kısmı yengeç dönencesi ve burçlar kutbunun kuzey
dönüş yeriyle
sınırlanmıştır. Güney kısmı oğlak
dönencesinden burçlar
kutbunun güney
dönüş yerine varıncaya dek olan mesafe bulunmuştur. Her
birinin enlemi mesafesi,
kırküç derece ölçülmüştür.
Bu beş bölgenin
sakinleri, gölge ve yer yönüyle biribirinden ayrılmıştır.
Gölge yönünden,
soğuk bölge sakinlerine değirmentaşı adı
verilmiştir. Zira
ki onların gölgesi,
ufkun yüzeyinde değirmen taşı gibi döner bulunmuştur.
Mutedil bölge
sâkinlerine eğimli denilmiştir. Çünkü bunların gölgesi,
öğle
vakti olduğunda bir
tarafa eğilir bulunmuştur. Sıcak bölge sakinlerine iki
gölgeli
denilmiştir. Zira ki ekvatorda bulunanların gölgesi, öğle
vaktinde
kâh güneye, kâh kuzeye
düşer görülmüştür. Güneş, senede iki defa iki
eşitlik
noktasında bulunduğunda, başuçlarına gelip,
günortasında gölge
yok olmuştur.
Onlardan güneşin en uzak oluşu, dönenceye vardığında
bulunmuştur.
İki dönence altında bulunanların başuçlarına
güneş, senede bir
kere gelip,
günortasında gölgeleri yok olmuştur. Onlardan güneşin en uzak
oluşu, dönenceye vardığında bulunmuştur.
iki dönence altında bulunanların
başuçlarına güneş, senede bir kere gelip,
günortasında gölgeleri
yok oluştur. Dönenceler ahalisinin başucu
noktalarına yakın olan âlemin
kutbu, sürekli ortada görünmüştür. Karşısı
olan âlemin kutbu ise sürekli
gizli kalıştır. Bunların gölgeleri bir
bulunmuştur.
Yer yönünden hepsi üç kısma bölünmüştür. Bir
kısmı ekvator sâkinleridir ki,
batıdan doğuya, güneşin doğuşundan sonuna
dek bir dönüş yerinde ve bir
enlemde düzülüp kalanlardır. İkinci kısım,
ekvatordan iki tarafa aynı
uzaklıkta olan enlemlerde düzülüp, nizam bulanlardır.
Üçüncü kısım,
ekvatora iki taraftan paralel enlemlerde, biri başucunda biri
ayakucunda
(kutuplar) sâkin olanlardır. (Vallahi âlem.)
Meskun olan dörtte birin hakikî yedi iklime bölündüğünü
bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, astronomlar, dörtte bir meskunu, gece ve
gündüz
farkları itibariyle bir nice Bölüm
edip, her birine bir iklim
adını
vermişlerdir. Yerkürenin kuzey yarısını
açıklayıp, ona kıyasla, güney
semtine gitmişlerdir. Bütün yerküreyi altmış iklime
bölmeye yetmişlerdir.
Hakiki iklimleri Bölüm
ünü, kâh en uzun gün ile ve kâh aylar
sayısıyle
belirlemişlerdir. Çünkü ekvatorda oturanlara göre, gece ve
gündüz sürekli
onikişer saattir. Bundan sonra kuzey kutbu ve güney kutbu
tarafına
ekvatordan uzaklaştıkça, gece ve gündüz farkı ona
göre çoğalır. Bu durumda
bu ekvatora paralel enlem daireleri farz edip, her iki daire
arasına bir
iklim demişlerdir. O şartla ki, onda en uzun gün,
ekvator semtinde bulunan
bir öncekinden yarım saat fazla ola. Bu taksimle beldelerin
tabiatları ve
yerleri, gece ve gündüz farkları toplu olarak
belirlenmiş ve bilinmiştir.
Zira ki, bir enlemde bulunan beldeler, tabiat ve yer
bakımından müşterek
olup, eşit gelmiştir.
Birinci iklimde üç daire farz olunmuştur. Biri iklimin
başlangıcı, biri
ortası ve biri sonundur. Kalan
iklimlerin her birinde ikişer daire
farz olunmuştur ki, iri iklimin
sonu, biri ortasıdır. Zira ki geçen her
iklimin sonuç dairesi,
öncekinin başlangıcını belirlemiştir. Eski
filozoflar, iklimleri
yedi iklime hasredip, ellinci enlemden yukarıda iklim
düşünmemişlerdir.
lakin sonrakiler, yedi iklimin ötesinde olan yerleri
mamur ve meskun bulup,
altmışaltıbuçukuncu enleme dek yani burçlar kutbu
dönüş
noktasına varıncaya dek, en uzun gününe yarım saat ekleyerek
yirmidört iklim bulup;
ondan en uzun güne birer ay ekleyerek, doksanıncı
enleme
ulaşıncaya dek bölmüşler ve hepsini otuz iklim itibar ve tayin
etmişlerdir.
Ekvator bölgelerinin
çoğu deniz olduğundan, çoğunluğa göre birinci iklimin
başlangıcı
onikibuçuk derece enleminde farz olunmuştur. O bölgenin en
uzun
günü dahi, yaklaşık onikibuçuk saat bulunmuştur. En
uzun güne birer çeyrek
saat eklendiği yer, bu iklimin ortasıdır. En uzun
günün onüç saat olduğu
yer, birinci iklimin sonu ve ikincinin
başlangıcıdır. Bu durumda, her
iklimde en uzun gün, bu minval üzere, yarım saat eklemek
şartıyle,
yirmidördüncü iklimde en uzun gün yirmidört saata
ulaşmıştır. Burası, kuzey
burçları kutbunun dönüş yeridir. Lâkin bu iklimler
biribirinden küçüktür.
Zira ki, birinci iklimin ienişliği ve uzunluğu
mesafesinden, ikinci
ikliminki daha kısa ve daha küçük olup; bütün iklimler bu
tertip üzere
biribirinden dar ve az bulunmuştur. iklimlerin enlemi,
ekvatordan
başlatılıp, doksanıncı enlemde tamam
olmuştur. En uzun iklim, batı
okyanusunda olan Halidat adalarından
başlatılıp doğu okyanusunda son
bulmuştur. (Kanarya adalarının batı
tarafında bulunan adalar.)
Dördüncü Madde
Yedi meşhur iklimin hududuna bulunan mamur memleketleri
ve her birinde olan
yüksek dağları, akan büyük nehirleri ve ahalisinin
renklerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Dörtte
bir oturulan
yeri yedi iklime taksim eden eski filozoflar, her bir iklimi nice
meşhur
memleketlerle sınırlayıp, belirlemişlerdir. Nice delillerle tecrübe ederek
sınayıp,
araştırmasına yetmişlerdir. Zira ki otuz ve kırk sene
zarfında
niceleri bu dörtte bir meskun yeri
seyahatle baştan başa gitmişlerdir.
Birinci iklimin mesafesi; atı okyanusundan,
Berber ülkesinden, Nebür'den,
Habeş'ten, Hadramut'tan, Sebe'den,
Güney Yemen'den, Güney Sind, Hint ve
Çin'den geçip, doğu okyanusunun
bazı adalarına uğrar, bilinmiştir. Bu
ikimde yirmi yüksek dağ ve otuz
büyük nehir telaşa ve seyrolunmuştur.
Buranın ahalisinin hepsi siyah
bulunmuştur. İkinci iklimin mesafesi; batı
ve kuzey şehirlerinin tümünü,
Sudan'ı, Kuzey Arap adasını, Yemen'i, Mekke,
Medine, Taif, Katif, Bahreyn ve hürmüz
şehirlerini, Hint, sind, Maçin ve
Çin ortalarında bulunan şehirleri
geçip, doğu okyanusu adalarının
ortalarına ulaşır
bulunmuştur. Bu iklimde yirmiyedi yüksek dağ ve yedi
büyük nehir seyr ve temaşa
kılınmıştır. Buranın ahalisi siyaha yakın
esmer
müşahede olunmuştur. Üçüncü
iklimin mesafesi; batı okyanusundan gelip,
kuzey Afrika şehirlerinden ve
Mısır'dan geçip, Kudüs, Şam, Küfe, Bağdat,
Basra, Şiraz, İsfahan ve Fars
memleketinin tümünden, Hint, Çind, Maçin ve
Çin'in kuzeyinden geçerek, doğu
okyanusu adalarına ulaşmıştır. Bu iklimde
otuzüç yüksek dağ ve yirmi büyük
nehir seyrolunmuştur. Buranın ahalîsi
buğday benizli esmer
bulunmuştur. Dördüncü iklimin mesafesi akdenizin
tamamıdır. Okyanus olan Sebte
boğazından, Endülüs, İspanya ve Galyanın,
Firengistan ve Rumeli'nin güney
taraflarından geçip, Akdeniz'in ve
Anadolu'nun güney
yarılarından geçer, Trablus, Antakya, İskenderun, Halep,
Erzincan, Diyarbakır, Musul,
Tebriz, Erdebil, Kazvin, Tus, İran dağlarının
kuzeyi, Lahor, Keşmir ve
Horasan'dan, Hint ve çin'in kuzeyinden geçip, doğu
okyanusunda bulunan adalara
ulaşır bilinmiştir. Bu iklimde yirmibeş yüksek
dağ ve yirmiiki büyük nehir seyr
ve temaşa kılınmıştır. Buranın ahalisinin
tümü beyaza yakın esmer
müşahede olunmuştur. Beşinci iklimin mesafesi; batı
okyanusundan, İspanya kuzeyinden,
Akdenizin kuzey yarısından geçip, Anadolu
şehirlerinin çoğu, sivas,
Erzurum, Şirvan ve Hazer denizinin güney
yarısında olan Keylan ve Cam
emsali şehirleri geçip, Maveraünnehr, Harezm,
Semerkant ve Buhara, Türkistan ve
Tataristan'ın güneyi, Deşt-i Kebir,
Tibet, Çin seddinin kuzeyi, Tebük'ün
güneyi, Hıta ve Hıtan memleketlerinden
geçip, doğu okyanusa uğrar
bilinmiştir. Bu iklimde otuzüç yüksek dağ ve
onbeş büük nehir
sayılmıştır. Buranın ahalisinin tümü beyaz
bulunmuştur.
iklimlerin en
ılımlısı dördüncü iklimdir. Sonra bunun iki tarafında
komşuları bulunan üçüncü ve
beşinci iklim ona eklenmiştir. Zira ki bu üç
iklimin suyu ve havası
letafetinden ahalisinin çoğu batınî ve zâhiri
kuvvette, güzellik, hüner ve olgunlukta
itidal üzere bulunmuştur.
altıncı iklimin mesafesi;
batı okyanusundan, firenk memleketlerinin
kuzeyinden ve Rumeli memleketleri
kuzeyinde bulunan şehirlerden ve
İstanbul'dan ve Karadeniz'in güney
ve kuzeyinde bulunan memleketlerden ve
Azak'tan geçip, Gürcistan'a, Gece,
Tiflis, Varna ve Gökçe denizden (Hazer)
Şirvan'ın kuzeyine, Derbent kalesinden
Dağıstan ve Ejderhane memleketlerine
uğrayıp, Hazer denizinin kuzey yarısından
geçip, Seyhun nehrinin geriinde
olan Karakalpak ve Özbek, Çağatay ve Kaşgar, Ulungay ve
Türkistan
memleketlerinden, Tataristan ve Dest-i Kebir'in kuzey
yarılarından, Hıta ve
Hıtan memleketlerinin kuzeyinden geçip, doğu okyanusunda
bulunan adalara
ulaşır bulunmuştur. bu iklimde onbir yükse dağ
ve kırk büyük nehir
sayılmış
ve temaşa kılınmıştır. Buranın
ahalisi sarıya meyyal beyaz müşahede
olunmuştur. Bu iklimin soğuğu şiddetli iken
yine itidal üzere bilinmiştir.
Yedinci iklimin mesafesi; batı okyanusu sahilinden, Portekiz
ve
İngiltere'den geçip, Kıpçak, Tesalya, Bulgaristan ve
Rusya'dan, Hazer
şehirlerinin kuzeyinden geçip, Deşt-i Kebir'den, esi
Tataristan'ın
kuzeyinden ve İskender seddinden geçip, batı okyanusta
bulunan adalara
uğrar bilinmiştir. Bu iklimde onbir yüksek dağ ve
kırk büyük nehi
seyrolunmuştur. Buranın ahalisi kızıla meyyal
beyaz bulunmuştur. Bu yedinci
iklimin sonu ellini enlem tayin olunmuştur. En uzun gün onda, tamam onaltı
saat bulunmuştur.
Esi filozofların görüşlerine
göre, yedi iklim bunlardır, ki açıklanmıştır.
Fakat sonraki filozofların
görüşleri üzere taksim olunan yirmidört iklimin
hudutlarının belirlenmesi,
ilerideki cetvelde olan rakamlara havale
kılınmıştır.
Beşinci Madde
Yedi iklimin ötesinin mamur
bulunduğunu, doksanıncı enleme değin
keşfederek, iklimler
itibar olunduğunu ve yedi iklimi her birinde en uzun
günün bilindiğini ve
en uzun günden her bir iklimde, şehirlerinin yerinin
belirlendiğini
bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, gerçi eski
astronomlar, yedi iklimin ötesini
iltifat ve itibar etmeyip, yedi ikile
hasar ve kasr etmişlerdir. Lakin
sonraki astronomlar, tıpkı
yedi iklimdeki gibi,en uzun gününe yarım saat
eklendikçe bir iklim itibar edip;
ekvatordan en uzun günün yirmidört saat
olduğu yere değin, ki o
burclar kutbu dönencesidir, yirmidört iklim
seçmişlerdir. Lakin ondan yerin
kutbuna yani âlemin kutbu altına varıncaya
dek yarım saat ekleme kaidesinin
yürümesi mümkün olduğundan, en uzun gün
birer ay arttıkça, bir iklim
itibariyle iki kutup arasını dahi altı iklime
taksim edip, doksanıncı
enleme dek, tümünü otuz iklim belirlemişlerdir.
Yedi iklimin ötesini
araştırmak için kutup dönencesi altına değin
gitmişlerdir. Oraları meskûn
bulup, halkını surette insan, sîrette hayvan
emsali eksik ve bilgisiz müşahede
etmişlerdir. Kutup dönencesi
altında bir
kavme yetmişlerdir ki hepsi it
ağızlı ve it huylu, biri biriyle itlik
ederler ve it gibi
yaşayıp, it dirliğinde olurlar. Kışın
şiddetinden on ay
müddetinde it gibi yerlere girerler.
Onlar ne din bilirler, ne mezhep; ne
meşrep ne de sanat ederler. Ne süs
ne ibadet bilirler. Ne âdet, ne letafet
ve ne nezafet bilirler, ne iffet.
suretleri icabı muamele ederler. Orada
bir büyük dağ bulunmuştur ki,
ikibuçuk fersah yüksekliği alınmıştır. Dağın
altında altın madeni
yanıp, tepesinden dumansız ateşin havaya
çıktığını
görmüşlerdir. Dağın
etrafından çok sıcak kaynaklar fışkırıp, büyük
nehirler
olmuştur ve uz tutmuş olan
kuzey okyanusa dökülüp; deniz, suların
sıcaklığıyle
çözülüp, ılımıştır. Denizin o sahilleri donmuş olmayıp,
balıklar o semte gelip
doluştur. buraların ahalisi, o balıkları avlayıp ve
yiyip, uzak beldelere satıp;
onunla hayvan derileri alıp, giyinirler. Oraya
sürekli kar
yağdığından, on ay sıcak nehirler ile
ılımanlaşmış hamamlarda
kalırlar. iki ay kadar yaz olur
ki, hamamlardan dışarıya çıkarlar. Orada
yaşayanlara, âlemin güney
yarısı sürekli ufkun altında olduğundan hiç
görünmez. Kuzey yarısı ufkun
üstünde olduğundan sürekli görünüp; yıldızların
ve feleklerin hareketi burada değirmen gibi döndüğünden,
o yerden
doksanıncı enleme varıncaya değin, en uzun gün
hafta ve ay ilavesiyle altı
aya ulaşır. Zira ki güneş, açıklanan
batıya yönelik hareketiyle koç
burcunun başlangıcına geldiğinde;
doksanıncı güney enleminde bir derece
kadar yeryüzünden batıp doksanıncı kuzey enleminde
karanlık oan bir deree
kadar yeryüzünden batıp, doksanıncı kuzey enleminde
karanlık olan bir
derece kadar yere doğup; atı ayda kuzey
burçlarını dolaşıncaya dek, güney
kutbunda bir gece, kuzey kutbunda bir gün olur. Çünkü güneş,
terazinin
başlangıcına oluşur ve güney burçlarında
olu. Yerin kuzey kutbundan batıp
yine güneyinde doğar. Altı ayda o burçları kat
edinceye dek, kuzey semtinde
yerin bir derecesi yine karanlıkta kalıp, oralarda
bulunan deniz donar.
Güney semtinin dahi durumları, kuzeye kıyasla bilinir.
Şu halde kuzeyin
gündüz zamanı, güneyin gecesidir; güneyin gündüz zamanı,
kuzeyin gecesidir.
(Gece ile gündüzü birbirine dönüştüren Allah münezzehtir.
Bir iklimde en uzun günü bulmak lazım gelirse, o
kaçıncı iklimse yarısını,
oniki buçuk saat üzerine eklemekle elde edilir. Mesela
beşinci iklimde
bulunan erzurum'da iklim sayısının yarısı
olan ikibuçuk, onikibuçuk üzerine
ekense, onbeş olur.
Bu durumda açıklığa kavuşmuş olur ki, beşinci
iklimde
en uzun gün onbeş
saattır. Bu kıyas üzere, en uzun günden, şehrin
kaçıncı
iklimin ne semtine düştüğü de
bilinir. Mesela şehrimiz Erzurum'un en uzun
günü, onbeş saat oniki dakikadır. Şu halde bu
sayının onikibuçuğu
çıkarılıp, kalan ikibuçuk ile oniki dakikanın
iki katı alınsa elde edilen
beşten iklim sayısı, yirmidört dakikadan
şehrin yeri ortaya çıkar. Yani
bilinir ki, şehrimiz Erzurum beşinci iklimin ikinci
yarısının sonlarında
bulunmuştur. Zira ki, her bir iklimi enlem mesafesi
yarım saat fazladır ki,
otuz dakikadır. İklimi yarısı, çeyrek saattir
ki, onbeş dakikadır. Bu
durumda onbeş dakikada bulunan şehir, iklimin ortasında;
onbeşten eksik
bulunan şehir, iklimin evvelindedir. Şehrimiz Erzurum
gibi onbeşten fazla
bulunan şehir, iklimin ikinci yarısındadır.
Eğer onikibuçuk çıkarılıp,
kalan ikibuçuk, dörde bölünse paralel dairenin sayısı
elde edilir. Zira ki
beş iklimin on dairesi olur. Kalanları
buna kıyas ile bulunur. Şu halde
ekvatordan doksanıncı kuzey
enleme varıncaya dek iklimlerin durumları e
tavırlarla bilindiyse; sonraki
astronomlara göre güney tarafının durumları
aynen böyle bilinir. Yani orada da otuz
iklim taksim olunur. Zira ki
dünyanın yarısı,
ekvatordan kuzey tarafa düşmüştür. Mesela dörtte bir
meskun yerin ekvatorun güney
tarafında iklim ola. Kamer dağlarından geçip,
Nil nehrinin kaynağından dolaşır. İkinci
iklim, kış dönüm noktası altından
geçip Kortanş burnuna uğrar. Zira ki, sonraki astronomlar o tarafta otuzüç
derece enleminde nice memleketleri
bulmuşlardır. Buraların ahalisinin tümü
putperesttir. Şu halde iklimlerin
tümünün sayısı ve paralel daireleri, en
uzun günleri, enlemleri ve mesafeleri
bütün bunların sayıları bulunmak
murat olunursa, az sonra
vereceğimiz cedvelden malum olur. (Mülkünde olanı
en iyi bilen Allah'dır).
Altıncı
Madde
Oturulan yerlerin ve şehirlerin mizacını
bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: su ve
hava, arazi
farklarına bağlı olduğundan, oturulan yerlerin
farklılığı hasebiyle
değişik olmuştur. Allah'ın kudretiyle
çeşitli tesirlerinden yerin mizacı
ile aynı olup, su ve hava, toprağa uymuştur. Her yerin mizacı aşka bir tarz
olduğu için, her
şehir kendi ehlini, kendi mizacı gereğince terbiye
etmiştir.
Sıcak yerlerin
mizacı, kendi ehlini kara ve kıvırcık saçlı,
hazmı zayıf,
bozuşması
kuvvetli, rutubeti az, kalbi korkulu, bedeni yumuşak, düşüş ve
ihtiyarlığı
çabuk etmiştir. Habeş şehirleri gibi. Zira ki onları
sâkinlerinin ömrü, ancak
otuz seneye gitmiştir. Yaşı kırka varan pek nâdir
olur. Soğuk
yerlerde oturanların mizacları, kendi ehline şecaat ve kuvvet
bahşedip,
hazımlarını kolay ve rahat kılmıştır. Şu halde
soğuk yerler
rutubetli de olursa, kendi ehlini, etli, yağlı, cüsseli
ve geniş edi,
genellikle bedenleri arave ve nezaket bulup, beyaz ve berrak
olmuştur.
Yazları mutedil olup, kışlarının
soğuğu şiddet bulmuştur. Rutubetli
yerlerin izacı, kendi ehlini, güzel yüzlü, yumuşak sözlü
edip, onlara
gevşeklik ve mutedil bir yazla kış verip, humma,
basur, ishal ve cilt
hastalıklarını çoğaltmıştır.
Kuru yerlerin mizacı, endi ehlinin deri, mizaç
ve dimağlarını kurutup, yazlarını
sıcak ve kışlarını soğuk eylemiştir.
Yüksek yerlerin mizacı, kendi sakinlerine sıhhat ve
kuvvet verip, çoğunu
iyi ahlakla mesrur, ilim ve kemal ile mamur, güzellik ve cemal ile
nurlu,
uzun ömürle ömürlü etmiştir. Çukur yerlerin mizacı,
kendi mahpuslarına gam
ve kede içinde sıcak ve durgun su verip, onları
havasıyle hummalı,
kesafetiyle sıkıntılı,
anlayışlarını az ve mizaçlarını illetli
etmiştir.
Açık ve taşlı yerlerin mizacı, kendi
çevresindekilerin bedenlerini
kuvvetli, saçlarını çok ve boylarını kısa
edip, çoğunu çekî ve reşit;
azlarını sıcak ve şiddetli etmiştir.
Onlarda kuruluk ve seher çok
olduğundan, savaş ve dövüşe galip
olmuşlardır. Karlı dağların mizacı,
öteki soğuk şehirler gibi kendi ehlini tertip edip,
karı bâki kaldıkça,
temiz rüzgârıyle onları temiz etmiştir. Deniz
çevresindeki yerlerin mizacı,
kendi ehline sıcaklık ve soğukluğu mutedil
edip, rutubetini kuruluğu
üzerine üstün etmiştir. Kuzey memleketlerinin mizacı,
soğuk beldeler ve
soğuk mevsimler gibi olup, kendi ehlinde asrî
hastalıklar çok, karınlarında
safra toplanmasını az etmiştir. O şehirlerinin
sakinlerinin hazımları
kuvvetli ve ömürleri uzun olmuştur. Zira ki onların
çoğu yüz yıldan fazla
yaşamıştır. onlarda bozuşma az ve
damarları dolu olduğundan ve damarları da
geniş olduğundan burun kanaması çok olmuştur.
Yaraları az olup, çabuk şifa
buluştur. bedenleri kuvvetli, kanları temiz ve yürekleri
ateşli olduğundan,
çoğu yırtıcı hayvan vasıflarıyle
dolmuştur. Güney taraflarının izacı, sıcak
şehirler ve mevsimler hükmünde olup, sularının
çoğu acı ve tuzlu
bulunmuştur. ehlinin başları rutubet maddeleriyle
dolu, hisleri illetli,
azaları gevşek, iştihaları az, mide ve
şehvetleri zayıf müşahede
olunmuştur. Yaraları zor şifa bulur.
Kadınları, hastalıklarla çocuklarını
düşürüp, çocukları az ve hayızları çok olur
Cümlesine sara ve çeşitli humma
isabet edip, basur istila etmiştir. Hatta otuz
yaşını geçen, felçli olup
gitmiştir Doğudaki oturulur yerler ki, doğusu
açık olan şehirlerin mizacı
sahih ve hoş bulunmuştur. Zira yki güneş, o
şehirlerin ahalisi üzerin
doğup, havalarını ılımlı ve temiz
kılmıştır. Batı bölgeleri
i doğudakilerin
aksi olmuştur. O bölgelerin
mizacı, rutubetli ve yoğun kalmıştır. Zira ki
batı bölgeleri ahalisi üzerine
güneş, gündüzde şule salmaz, ta yükselip
etrafı ısıtmadıkça
üzerlerine gelmez. Şu halde onların soğuk geceleri
ardınca güneş, üzerlerine
fecaatle doğup, on an içinde sıcaklığıyle istila
ettiğinden, buraların
halkı balgamla olmuştur.
Açıklanan yerlerin birini seçip,
vatan murat eyleyen seyyahlara gereklidir
ki, önce o yerin yükseklik ve
alçaklığında, açıklık ve
kapalılığında olan
özelliklerini ve o şehrin
komşusu bulunan dağlar, madenler ve buharların
mizaçlarını ve yönlerini
bilip; ondan şehir halkının hastalık ve sıhhatle,
hazım ve şehvette, güzellik
ve surette, ahlak ve sürette, meşrep âdette,
mezheb ve iffette haim olan
durumlarını tecrübe kılsın. Bundan sonra
binalarının
dışını; genişliği ve içi yüksek midir, kapı
ve pencereleri
doğuya açık veya kuzeye dönük
müdür, bilsin. Zira ki, binanın
şartlarındandır ki ,
evin içi geniş ve yüksek, kapı ve pencereleri y a
doğuya veya kuzeye açık ola.
ta ki sabah rüzgârı ve kuzey rüzgârı o eve
dola. Onunla ev mamur
olup, evdekiler ondan her an hayat ve can bulurlar.
Gönülleri hoş olup,
bedenleri sıhhat ve âfiyetle kala. şu halde bina
işlerinde önemli ve
lüzumludur ki, seher yelini ve kuzey rüzgârını evin
içine dâhil ve
güneşin şuası yerine âsıl ve havasının
salahı doğu güneşi
ile hâsıl ola. Gerçekte ki, temiz,
latif, akıcı, soğuk ve tatlı olan
nehirleri, eserek dolaşıp
gelen seher yeli ile nedim ve yâr olup, iştiyak
ile teneffüs etmek, cana safa, cisme
şifa ve kalbe ciladır.
Bu konuları resmeden dairelerin
burada toplu olarak verilmesi münasip
görülmüştür.
Anasayfaya dön | Konulara dön |
Sadakat.Net©İslami web hizmetleri |