Kalplerin Keşfi

Riyazet ve Keramet Ehlinin Fazileti

Bilesin ki, ulu Allah (C.C) bir kulun iyiligini isterse ona kendi günahlarini gösterir. Görüsü derin olanlara kusurlari gizli kalmaz. Insan, kusurlarini bilince giderilmeleri mümkün olur. Fakat insanlarin çoklari kusurlarini görmezler. Insan baskasinin gözündeki cöpü görür de kendi gözündeki mertegi görmez. Kusurlarini görmek isteyen için dört yol vardir:

Birinci yol: Nefsin kusurlarini gören ve gizli âfetlerin farkinda olan bir seyh ile oturup kalkmak, onu kendisi hakkinda hakem tutmasi ve nefisle cihâd hususunda, onun buyruklarina uymasidir.

Bu yol, müridin seyhi ve talebenin hocasi ile olan münasebetlerini belirtir. Bu yolda hoca ve seyh insana kusurlarini tanitir ve giderilmelerinin çârelerini gösterir. Zamanimizda böylesi pek az kalmistir.
Ikinci yol: Insanin sadik, derin görüslü ve dindar bir dost edinerek, onu davranis ve hâllerinizi incelemek üzere kendine murakebeci olarak kabul etmesidir. Bu dost onun gizli acik bütün kusur ve huylarina karsi onu ikaz eder. Dinimizin ileri gelen büyük ve akilli sahsiyetleri böyle yaparlardi.

Hz. Ömer «Bana kusurumu gösteren kimseye Allah rahmet eylesin» derdi ve Selman-i Fârisî\'den kusurlarini sorardi.

Bir gün Selman onun yanina girince, «Benim hakkimda hos görmedigin bir sey duydun mu?» diye sorar. Selman afv dileyerek bir sey söylemek istemez. Fakat Hz. Ömer israr edince «Duyduguma göre sofranda iki çesit yemek bulunduruyorsun. Ayrica biri gece, öbürü gündüz giyilmek üzere iki kat elbisen varmis» der. Hz. Ömer Salman\'a «Baska bir sey duydun mu» diye sorar. Salman «Hayir» deyince, ben bu ikisinin çaresine bakarim der. Hz. Ömer\'in kusurlari hakkinda soru sordugu kimselerden biri de. Huzeyfe idi. Ona «Sen Peygamber\'imizin münâfiklar hakkindaki sirdasi idin, bende münafiklik belirtisi görüyor musun?» diye sorardi. Ahlâkinin üstünlügü ve siyasî mevkiinin yüksekligine ragmen Hz. Ömer nefsini bu derece kinardi. Zâten akli cok ve derecesi yüksek olanlar kendilerini daha az begenir ve nefislerini daha siddetle kinarlar.

Ancak simdi böylelerine çok az rastlanir oldu Dalkavukluga sapmadan insana kusurunu bildiren veya kiskançliga kapilarak tenkitte ölçüyü kaçirmayan dostlar azaldi.

Bu yüzden arkadaslarin ya kiskançlik ve kin duygusu ile iyiliklerini kusur olarak görüyor veya dalkavukluk ederek kusurlarini dikkatlerinden kaçirmak istiyorlar.

Bu yüzden Dâvüd-üd Taî (R.A.) insanlardan uzak yasardi, ona «insanlar ile niye düsüp kalkmiyorsun» diye sorarlar. O da su cevabi verir, «Benden kusurlarimi saklayanlari ne yapayim? Oysa ki, dindarlarin arzusu baskalarinin ikazi sayesinde kusurlarinin farkina varmaktir.»
Durum bu iken bizim gibiler arasinda yayilan anlayisa göre, bize en sevimsiz görünen insanlar, bize nasihat ederek kusurlarimizi tanitmaya çalisanlardir. Bu hâl, iman zayifliginin delili olabilir.

Kötü huylar sokucu yilan ve akreplerdir. Eger birisi bize elbisemiz arasinda akrep gezindigini duyarsa ona karsi minnet duyar, onun davranisindan hosnutluk duyar ve derhal akrebi üzerimizden uzaklastirip öldürmeye koyuluruz. Oysa ki, akrebin verecegi aci bedenedir ve bir gün ya da daha az bir müddet sürer. Ama kötü huyun acisi kalbin derinliklerine nüfuz eder ve ölümden sonra binlerce yil boyunca veya ebedî olarak sürme tehlikesi vardir.

Buna ragmen kötü huyumuz hakkinda bizi uyaran kimsenin davranisini hosnutlukla karsilayarak bu huyu gidermeye koyulmuyoruz da bize nasihat edene sözlerini geri çevirerek ona «Sen de su hareketi isliyorsun» diyoruz. Böylece ona karsi duydugumuz düsmanlik, nasihatinden faydalanmaktan bizi alakoyuyor.

Bu davranis, günâh çoklugunun yol açtigi kalb katiligindan ileri gelmise benziyor. Bunlarin hepsinin kaynagi îman zayifligidir.

Ulu Allâh (C.C)\'dan bize dogruluga irsad ederek kusurlarimizi görmemizi saglamasini ve giderilmeleri için çare aramamizi nasib etmesini, fazilet ve keremi sayesinde kötülüklerimizi bize duyuranlara tesekkür etmemizi müyesser kilmasini dileriz. «Âmin. yâ Muin!»

Üçüncü yol: Kusurlari düsmanlarin agzindan ögrenmektir. Cünki hasim göz, kusurlari meydana çikarir. Insani yalandan öven, pohpohlayan karsisindakinin kusurunu saklayan dalkavuk bir dosta nazaran karsisindakinin kusurlarini açiklayan kindar bir düsmandan daha iyi faydalanilir. Fakat, insan düsmanin söylediklerini inkâr etmeye ve sözlerini kine baglamaya yaratilistan yatkindir. Amma, derin görüslü kimseler düsmanlarinin sözlerinden faydalanmaktan geri kalmazlar, çünki onun kusurlari nasil olsa onlarin dillerine düser. Dördüncü yol: Insanlar ile düsüp kalkmaktir. Baskalari arasinda kinanan her davranisi kendinde arastirmali ve nefsini bu konuda tartmalidir. Çünki mü\'min mü´minin aynasidir. Herkes karsisindakinin kusurundan kendi kusurunu gorur ve bilir ki, nefse uyma konusunda insanlar biribirine yakin karakterdedir. Içlerinden birinin huy edindigi seyden digeri butun bütüne kurtulamaz, ondan daha büyük sekilde veya hiç degilse bir nebze pay almis olur. Bu yüzden herkes kendi kendini inceleyip baskasinca kinadigi kusurdan kendini arindirmalidir. Bu senin için yeterli bir edeb egitimidir. Herkes baskasinda ayipladigi davranisi islemekten kendini alakoyabilse edeb ögretmenine ihtiyaç duyulmazdi.

Hz. Isâ {A.S.)\'a: «Seni kim terbiye etti» diye sorarlar, o da «Bana kimse terbiye ögretmedi, kendim câhilin cahilligini çirkin görerek, ondan kacindim» diye cevap verir.

Butun bunlar irfan sahibi, dürüst, kendi kusurlarini görebilen, müsfik din konusunda nasihatten geri durmayan, kendini egitmeyi basarmis ve baskalarinin egitimine yönelmis, nasihat vermekten geri durmayan bir seyhden mahrum olanlarin çareleridir. Böylesini bulan kimse, hekimini bulmustur, hemen onun etegine yapissin. Çünki onu hastaliktan kurtaracak, karsi karsiya bulundugu tehlikeden alakoyacak olan odur.

Bilesin ki, anlattiklarimiz: eger ibret gözü ile incelersen basiretin acilir, kalb bozukluklari, hastaliklari ve bunlarin tedavi yollari ilim ve îman nuru ile önünde apaçik hâle gelir. Eger bunu basaramazsan taklid ve kapma yolu ile tasdik ve iman etmekten geri kalmamalisin. Cünki ilim oldugu gibi imân da derece derecedir, ilim, îmândan sonra elde edilir. îmân, ilmin ötesindedir.

Nitekim ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:

«— Allâh içinizden îmân edenler ile kendilerine ilim veritmis olanlari derecelerine göre yüceltir.»

(Mücâdele Sûre-i Celilesi; 11.)

Nefsin azgin arzularina karsi durmanin Allah (C.C)\'a ulastiran yol oldugunu kabul edip, bunun sebeb ve sirrini bilmeyen kimse «îman edenler» dendir. Nefsin azgin arzularini kiskirtanlar konusunda anlattiklarimizi ögrenenler de «Kendilerine ilim verilenlerdendirler. Her ikisine de Allah (C.C) en guzel mükafati vaadetmistir. Kur-an´i Kerim´de, hadiste ve ileri gelen âlimlerin sözlerince bu gerçegi destekliyen deliller sayisizdir.

Nitekim ulu Allâh (C.C.) buyuruyor ki:

\"Rabb\'inin katinda dikileceginden korkarak nefsi hevadan alakoyana gelince, onun varacagi yer cennettir.\"

(Naziat - 40 - 41).
«— Rasûlullah\'in yaninda alçak sesle konusanlarin kaiblerini Allâh takva yönünden imtihan etmistir. Onlar için büyük bir magfiret ve mükâfat vardir»

(Hucurat - 3).
Ileri sürüldügüne göre «Kalblerini takva yönünden imtihan etmistir» demek, «Kalblerini nefsinin arzularinin sevgisinden armdirmistir» demektir.

Peygamber\'imiz ((s.a.v.).) buyuruyor ki:

«— Mü\'min bes yönden baski altindadir:

1) Mü\'min onu kiskanir.

2) Münâfik ondan nefret eder.

3) Kâfir ona savas açar.

4) Seytan onu yoldan çikarir.

5) Nefis kendisi ile çekisir.»
Açiktir ki, nefis didisen bir düsmandir, ona karsi cihâd etmek herkes için gereklidir.

Söylendigine göre. Ulu Allâh (C.C). Hz. Davud\'a (A.S.) söyle vahyetti.

«Yâ Dâvûd (A.S.) Dostlarini nefsin asiri arzularini doyurmaktan sakindir. Cünki dünya arzularina bagli olan kaiblerin akillari ile benim aramda perde gerilmistir.»
Hz. Isâ (A.S.) buyurur ki;

«Vaadedilen görmedigi kayip bir sey ugruna gözünün önündeki arzusunu terkedene ne mutlu!»
Peygamber\'imiz cihaddan henüz dönen bir cemâate:

«Hos geldiniz. Küçük cihâddan büyük cihâda döndünüz» demis. O\'na «Yâ Rasûlallah, büyük cihâd nedir» diye sormuslar. Peygamber\'imiz «Nefisle cihad etmektir» buyurmustur .

Peygamber\'imiz ((s.a.v.).) buyuruyor ki:

\"Mücâhîd. Allah\'a Tâat hususunda nefsi ile cihad edendir.\"

Peygamber\'imiz ((s.a.v.).) buyuruyor ki:

«— Nefsine eziyyet etmekten kacin. Allah\'in emrine karsi olan arzularina da uyma. Kiyamet Günü nefis senden davaci olunca senin bir uzvun digerine lânet eder. Ancak, Allah´in bagislamasi ve gözyummasi hâli müstesna.»

Süfyan-üs Sevrî buyurur ki;

«Nefsimden daha çetin bir seyle karsilasmis degilim, bazen lehimde bazen aleyhimde olur.» Ebu Abbas-ül Mevsilî nefsine söyle seslenir.

«Ey nefis, ne dünyada hükümdar çocuklari gibi yiyip içip yasadin ve ne de Âhiret kazanmak için Allâh\'in kullari ile birlikte gayret sarfettin. Galiba senin yüzünden ben cennet ile cehennem arasinda mahpus kalacagim. Ey nefs, utanmaz misin?»
Hasan-ül Basrî buyurdu ki;

«Nefsin azgin bir binek atindan daha cok siddetle gemlenmeye muhtaçtir.»

Yahya Ibni Muaz\'ur Râzî (S.A.) derki; «Nefsine karsi riyazet kilici ile savas.»

Riyazet dört çesittir: 1)

Az yemek, 2) Az uyumak, 3) Lüzumsuz konusmamak, 4) Herkesein derdine kosmak (kimseyi üzmemek) Az yemek asiri arzulari söndürür, az uyku iradeyi arilastirir, az konusmak belâlardan korur, sikintilara katlanmak ülkülere ulasdirir. insana en zor gelen sey, haksizliga karsi anlayisli davranmak ve sikintilara karsi sabretmektir.

Azgin arzular ve günah istekleri nefisten harekete geçip bos yere konusmak hevesi kabarinca teheccüd ve az uyku, kinindan az yemek kilicini siyirir. Yumusaklik ve az konusma elleri ile üzerine darbe indirir, böylece zulüm ve intikamdan kendini uzak tutarsin.

Diger insanlar karsisinda onun yol açacagi âfetlerden kurtulursun. onu asiri arzularin karanligindan arindirir, korkunç âfetlerinden necat bulursun. O zaman pâk, nurlu, hafif, rûhânî bir varlik olur, bahçede gezinen hükümdar gibi iyilikler alaninda dolasir, yaris ati gibi itaat yollarindan yarisirsin.

Yahya Ibni Muâz sözlerine söyle devam eder, «Insanin üç düsmani vardir:

\"Dünyâsi, seytani ve nefsi. Zühd ile dünyadan, emirlerine karsi koyarak seytandan ve arzularina karsi soyarak nefisten sakin.\"

Ehli hikmetten biri der ki. «Nefsinin kontrolü altina giren kimse, ezgin arzularindan hoslanmada ona esir olur. Onun nevasinin zindaninda mahpus olur, dizginleri onun elinde olan gemlenmis ve eli kolu bagli biri olur. Onu istedigi tarafa sürükleyerek kalbini faydalardan mahrum eder.»

Cafer Ibni Humeyd buyurur ki; «Hiç bir nimete, baska bir nimeti terketmeksizin ulasilamayacagi hususunda âlimler ve hikmet sahipleri görüs birligi içindedirler.»

Ebu Yahya el-varrak buyurdu ki; «Azalarinin azgin arzularim doyuran kimse kalbine pismanlik agaci diker.»
Vuheyb Ibni Verd buyurur ki; «Ekmekten daha fazlasi sehvettir. Dünyanin azdinci arzularindan hoslanan kimse alçalmaya hazir olsun.»
>

Söylendigine göre Hz. Yûsuf (A.S.). Misir hazinelerine sahip olunca, hükümdarin karisi «Ona günah sebebiyle krallari köle, taatleri sebebiyle köleleri kral yapan Allah\'i tenzih ederim. Ihtiras ve azgin arzular hükümdarlari köle yapmistir. Bu da bozguncularin cezasidir. Sabir ve takva da köleleri hükümdar yapmistir» dedi. Bu kadin Hz. Yûsuf (A.S)\'un kafilesi ile geçecegi bir günde yolunun üzerine oturmustu. Hz. Yûsuf (A.S.) memleketinin büyüklerinden on iki bin kisi arasrnda binek gidiyordu.

Hz. Yûsuf (A.S) Allah (C.C)\'in âyette haber verdigi üzere. O\'na su cevabi vermistir, «Kim günâhdan sakinir ve sabrederse, ulu Allah iyilik isleyenlerin mükâfatlarini zâ\'yetmez.» (Yusuf - 90)

Cüneyd-ül Bagdadî (R.A.) buyurur ki; «Bir gece uykum kaçti, kalktim zikre basladim, fakat her zamanki tadi bulamadim. Uyumaya çalistim, uyuyamadim. Oturdum, fakat oturmaya da dayanamdim. Bunun üzerine disari çiktim, karsima yere serilmis bir abaya bürünmüs bir adam çikti. Benim yaklastigimi duyunca «Ya Ebel Kasim, hemen bana gel» dedi. Ben «Efendim, böyle bulusmayi kararlastirmadan mi» dedim. «Evet, Allâh (C.C)\'dan kalbini bana dogru gelmek üzere harekete geçirmesini dilemistim» dedi. Ben de «Arzunu yerine getirdi, ne istiyorsun» dedim. «Nefsin hastaligi ne zaman kendisine ilâci olur» diye sordu. «Ben nefis arzularina karsi koyunca» diye karsilik verdim. Bunun üzerine nefsine dönerek, «Bak dinle, ayni cevabi sana yedi kere verdim, fakat illâ «Cüneydin ne diyecegini duymak istiyorum» diyerek benim sözüme kanmadin, iste simdi ayni cevabi Cüneyd\'den duydun» dedi ve ortadan kayboldu, onu taniyamadim.»

Yezid-ür Rekkosî buyurur ki; «Dünyada soguk suyu benden uzak tutun, olaki Ahirette ondan mahrum kalmam.»
Adamin biri Ömer Ibni Abdülâziz\'e \"Ne zaman konusayim\" diye sorar, o da «Canin susmak isteyince» der. Adam «Peki, ne zaman susayim» diye sorar, o da «Canin konusmak isteyince» der. Hz. Ali (K.V.) buyurdu ki; «Cennete hasret duyan kimse, dünyada nefsinin arzularindan uzaklasir.»