Ceza
Olarak Eli
Kesilen Şeyh
Şeyh Hammad (Ebu'l - Hayr Tinati)
Hazretlerinin bir eli kesikti. Bir gün mürüdlerinden biri küstahlık
ederek ona elinin kesilmesine sebep olan şeyin ne olduğunu sordu. Şeyh Ebu'l - Hayr Tinati Hazretleri
elinin kesilmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlattı:
- Gençliğimde bir hünah işledim. Ondan dolayı elimi kestiler, buyurunca
ne zaman olduğun sordular.
Hz.Şeyh de meseleyi başından anlatmaya başladı.
- Ben mağrip diyarında oturmakta idim. Sefere çıkmayı ve biraz
gezmeyi arzuladım. Tınattan ayrılıp İskenderiye'ye geldim. Orada oniki
sene kaldım. İskenderiye'den sonra Dimyat'a dökülen ırmak kenarına dağa
kamıştan bir ev yapmıştım. O sıralarda Dimyat'a çok gelen- giden
olurdu. Irmağın başına otururlar, yemeklerini yerler ve sofralarının
artıklarını da kaleenin dibine dökerlerdi. Ben kimseden habersiz,
oradaki köpeklerle beraber dökülen ekmeklere üşüşür ve nasibimi
alırdım. Yaz mevsiminde bütün azığım bu idi.
Kış olunca ise evimin etrafında çok saz yetişirdi. Ben sazların
kökünün tazesini ve beyazını alarak yerdim, kukrlarını atardım. Kışın
da azığım bı idi. Bir gün hatırıma:
- Ey Ebu'l Hayr, sen kendini mütevekkil zannedersin. Halkın
yapmadığın yapıyorum zannedersin ama otlaklarda otluyorsun, bir şeyler
bulup yiyorsun, diye geldi. Kendi kendime:<<İlahi bundan
sonra yerden biten hiçbir şey yemeyeceğim.Ancak bana kendi
lafzından gönderirsen onu yiyeceğim.Senin izzetin hakkı için buna söz
veriyorum>>,dedim.Böylece 12 gün geçti, namazın farzını sünnetini
ve nafileleri tamamen kılıyordum.
12 gün de sadece nafileleri terk ederek namaza devam ettim.Sonra
sünneti terk ettim.12 gün sadece farz namazı kılmaya başladım.Sonra
kıyamdan, daha sonra da oturarak da kılmaktan aciz kalarak farzları da
eda edemez olmuştum.Sırrımla niyaz ederek: <<Allahım bana farz
kıldığın bir hizmetten sorguya çekmen ve kefil olduğun rızkımı da
göndermen gerekir.Kefil olmakta devam ettiğin o rızkı bana fazlından
ihsan eyle!...>> diye yalvardım.
Ansızın önümde iki yuvarlak daire görüldü.İçinde de birşey vardı.O iki
yuvarlak kürs her gece bana gelir bende içindekini yer,gıdamı temin
ederim. (Şeyh yediği şeyin ne olduğunu söylemediği gibi yanındakiler de
ne olduğunu sorrmadılar.)
Böylece bir müddet devam ettikten sonra bana gaza için sınır boyuna
gitmem işaret edildi.Buralarını müslümanlar ellerinde
bulunduruyorlardı.Ben sınır boyuna gittim.Bir köye vardım.Cuma günü idi.
Mescidin kapısında bir kaç kişi toplanmışlar sohbet ediyorlar,birisi
anlatıyor öbürleri dinliyorlardı.Anlatan Zekeriyya Aleyhisselamın ağaca
saklandığını ve müşrikler tarafından destere ile kesildiğini anlatmakta
idi.O'nun sabrından bahs ederken ben içimden şöyle geçirdim:
<<Eğer bende olsaydım orada sabrederdim.>>
Oradan ayrılıp sınır boylarında Antakya'ya geldiğimde dostlarım bana
bir kılınç-kalkan verdiler.Sonra sınır boyuna müteveccihen oradan
ayrıldım.Düşmandan korkarak duvar arkalarına sığınmaktan Allah'tan haya
ettiğimden oralardaki meşeliğe geçtim.Gece deniz kenarına gelir,abdest
alır,namaz kılardım.Gündüz olunca da yine o meşeliğe geçer düşmanın
gelmesini beklerdim.
Birgün meşelikte gezerken yemişlerinin bazısı olgunlaşmış,bazısı
henüz olgunlaşmamış bir meyve ağacı gördüm.Bu çok hoşuma
gitmişti.Allah'a verdiğim sözden o anda gafildim.Elimi uzatarak
yemişlerden bir miktar topladım.Sonra birkaç tanesini yemeğe
başladım.Bir kısmı ağzımda bir kısmı da elimde olduğu halde yeminim
aklıma geldi.Hemen elimde olanları serptim,ağzımdakileri tükürdüm.Kendi
kendime mihnet ve bela vakti yaklaştı,dedim.Kılıcımı-kalkanımı ve
mızrağımı bir kenara attım,bir ağacın dibine varıp elim şakağımda
düşünmeye başladım.Hatta işledim.Şimdi benim halim ne olucak diye
düşünüyordum. Ben dalgın dalgın düşünmekte iken bir bölük atlı silahlı
kişi gelerek etrafımı sardı.Sonra beni yaka-paça deniz kenarına emir
(Reislerinin) yanına götürdüler.
Daha evvel bazı köylüler de benim gibi yakalanarak sultanın huzuruna
getirilmiş,bekletiliyorlarmış. Sultan bana:
_Sen kimsin? Necisin? dedi.
Ben:
_Allahın kullarından bir kulum,deyince de orada bulunan esir köylülere
tanıyıp tanımadıklarını sordu.
Tanımadıklarını söylediler.Onlara:
_Bu sizin büyüğünüz,fakat siz onu mazur göstermek için tanımadığınızı
söylüyorsunuz,kendinizi feda ediyorsunuz,dedi.
Biraz sonra kararını verdi.O kalabalıktan birer birer ayrıp birer el,
birer ayaklarını kestiler. Sıra bana gelince:
_Elini uzat! dediler.
Uzattım ve bir vuruşta sağ elimi kestiler.Ayağını da uzat dediklerinde
sırtüstü yatarak ayağımı uzattım ve:
_Ya Rabbi! Elim günah işlemişti kestirdin,ayağımın ne suçu var!...diye
içimden yalvardım.
O anda atlılardan biri atından atlayarak:
_Durun,kesmeyin,bu adam falan zattır!. Ne yapıyorsunuz, dünyayı
başımıza mı yıkacaksınız.Ben bunu tanıyorum! diye bağırdı.
Bunun üzerine reis atından inerek o kesilen eli öptü.Bana da:
_Biz hata ettik,bizi affet,diye yalvardı.
Ben de:
_O suçlu bir eldi.Kestiniz,hakkımı helal ettim, dedim.
Ondan sonra çok ağladım.Çünkü bir anlık dalgınlık yüzünden hem elimden
olmuş hemde o her zaman nereye gitsem beni bulan yuvarlak kürsten
mahrum olmuştum.İşte bu elimin kesilmesi böyle bir hadise sonucu
olmuştur.Bu bir suçlu eldir ve cezasını çekmiştir.Allah ahirette
çektirmesin...
Kaynak: Büyük Dini Hikayeler,
İ.Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi