Hazret-i Râbia, çok oruç tutardı. Bir
defâsında bir hafta hiç yiyecek bulamadı. Sekizinci gece açlığı iyice
şiddetlendi. Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi kapıyı çaldı.
Bir tabak yemek getirdi, o da yemeği alıp, yere koydu. Mum getirmeğe
gitti, gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü. Su bardağını
almaya gitti. Mum söndü. Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı. O da; "Yâ Rabbî! Bu zavallı kulunu imtihan
ediyorsun, fakat âcizliğimden sabredemiyorum." diyerek bir âh çekti. Bu
âhtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses duyuldu: "Ey Râbia, istersen dünyâ
nîmetlerini üstüne saçayım. İstersen, üzerindeki dert ve belâları
kaldırayım. Fakat bu dertler, belâlar ile dünyâ bir arada bulunmaz." Bu sözü işitince;
"Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle ve senden alıkoyacak işlere
bulaştırma." diye duâ etti.
Bundan sonra dünyâ zevklerinden öyle kesildi ki; kıldığı namazı;
"Bu benim son namazımdır." diye huşû ile kılar, hep Allahü teâlâ ile
meşgûl olurdu. Hattâ birisi gelip kendisini Allahü teâlâ ile
meşgûliyetten alıkoyar korkusuyla;
"Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle de, kimse senden alıkoymasın."
diye duâ ederdi.