Fıkıh Köşesi
SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ VE SİGORTA AKDİ
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Köşesi
- Gösterim: 5155
Soru: "Bütün devletlerin, kendilerine mahsus sosyal güvenlik sistemleri vardır. Konuları birbirinden farklı olan resmi veya özel sigorta şirketleri faaliyet göstermektedir. (...) Türkiye'de, 'mezarda emeklilik' meselesi tartışılmaktadır. Hükümet sözcüleri; başta SSK olmak üzere, sosyal güvenlik sisteminin iflas etmek üzere olduğunu iddia etmektedirler. (...) Bir sohbette bu konu açıldı ve değişik tezler ileri sürüldü. İslam fıkhında sosyal güvenliğin olup olmadığı üzerinde duruldu. Bazı arkadaşlar, zekat ibadetinin sosyal güvenliği sağladığını iddia ettiler. Zekata müstehak olan sekiz sınıfın, güvenliğe ihtiyaç duyan sınıflar olduğunu belirttiler. Aksini savunan arkadaşlar da oldu. Mevcut sigorta kanunları, değişik açılardan tartışıldı. (...) SSK, Emekli Sandığı veya Bağ-Kur sigortasının hükmü nedir? Çalışan her insanın, bu kuruluşlardan birisiyle mutlaka ilişkisi vardır. (...) Trafik Sigortası yaptıran kimsenin; kazaya veya kadere iman etmediğini iddia edebilir miyiz?" diyorsunuz
CEVAP: Önce kısaca sigorta kavramı üzerinde duralım. Meydana gelmesi mümkün olan bir zararın karşılanmasını veya menfaat sağlanmasını, belirli prim karşılığında taahhüd eden şirkete, sigorta şirketi denir. Sigortanın mahiyetini dikkate alırsak, kumardan farklı olduğunu söyleyebiliriz. Zira kumarda, muhtemel büyük bir kazancı elde edebilmek için, bazı riskleri göze alma hadisesi ön plandadır. Gerçi her ikisi de meçhule dayanma açısından, birbirine benzemektedir. Fakat aralarında bazı farklar vardır. Sigorta şirketi, bazı şartların tahakkuku halinde caiz olabilir. Kumar ise haram kılınmıştır. Bu sebeble, konuya öncelikle "güvenlik" açısından bakmakta fayda vardır. Daru'l İslam'da her ferd; herhangi bir prim ödemeden sosyal güvenlik sistemine dahil edilir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Herhangi bir mü'min ölürken borç bırakırsa, onu ödemek bana aittir. Eğer mal bırakırsa o veresesinindir"(1) hadis-i şerifinde, bu inceliği görmek mümkündür. Hadisteki borca kefalet, izaha ihtiyaç bırakmayacak derecede sarihtir. Mü'minlerin emiri; Daru'l İslam'da yaşayan ve velisi olmayan her insanın velisidir.(2) Onların ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. Ayrıca gayrimüslimlerin güvenliklerini sağlaması da üzerine bir vecibedir. Zira zımmiler (gayrimüslimler); güvenliklerinin sağlanması için, cizye vergisini ödemektedirler. Resul-i Ekrem (sav), "Müslümanların lehine olan şeyler, onların (zımmilerin) da lehinedir. Müslümanların aleyhine olan şeyler, onların da aleyhinedir"(3) diyerek, önemli bir mahiyeti beyan etmiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Dar'ul İslam'da yaşayan her ferd; herhangi bir prim ödemeden, güvenliğe kavuşma imkanına sahiptir. Bunun dışında; gerek mü'minlerin, gerek zimmet ehli olan kimselerin sosyal güvenlik sistemlerini kendi inançlarına göre kurmaları mümkündür. İslam fıkhında yer alan vakıf, infaka dayanan bir güvenlik sistemini ortaya çıkarmıştır.(4) Bu tesbitten sonra, "SSK, Emekli Sandığı veya Bağ-Kur sigortasının hükmü nedir?" sualinize geçebiliriz. Devlete ait olan bu sigorta kuruluşlarına çalışan kimselerin katılmaları, ihtiyari değil mecburidir. İktidar sahiplerinden gelen zorlama (icbar), ferdin hem rızasını, hem ihtiyarını ortadan kaldırır. Bu sigorta akdi; fasid veya batıl dahi olsa, mecburen yaptıran kimse ma'zur sayılır. Zİra Resul-i Ekrem (sav)'in, "Hatanın, unutmanın ve zorlandıkları şeyi yapmalarının günahı ümmetimin üzerinden kaldırılmıştır"(5) buyurduğu malumdur. Meseleyi mücerred olarak değil, bütün boyutlarıyla değerlendirmek gerekir. Devlete ait sigorta kurumlarında (SSK, Emekli Sandığı veya Bağ-Kur); ferdlere ait olan ve senelerce prim adı altında kesilen önemli bir miktar mevcuttur. Emekli olan kimse (teorik olarak) öncelikle kendisine ait olan ve kanunla kesilen primlerini almaktadır. Elbette hadiseyi, sadece kesilen primlerle sınırlandırmak mümkün değildir. Zira aldığı maaş ile kesilen primlerin tutarı aynı olmayabilir. Taraflar SSK emekliliği konusunu tartışırken; mecburiyet unsurunu dikkate almadıkları için hataya düşmüşlerdir. Trafik Sigortası meselesine gelince: Bunun da sadece, "insanın güvenlik ihtiyacı" ile açıklanması mümkün değildir. Zira Trafik Sigortası da ihtiyari değil, mecburidir. Bu sebeble "Trafik Sigortası yaptıran kimsenin; kazaya veya kadere iman etmediğini iddia edebilir miyiz?" şeklindeki sualinize; mecburiyet söz konusu olduğu için, evet dememiz mümkün değildir. Bu mecburi muamelenin; kaza ve kadere iman ile bir ilgisi yoktur. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.
(1) Sahih-i Müslim-İst: 1401, Çağrı Yay., C: 2, Sh: 1237-1238, K. Feraiz: 4, Had. No: 13; ayrıca Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi-Ank: 1974, C: 7, Sh: 71.
(2) İmam-ı Merginani-El Hidaye Şerhu Bidayetü'l Mübtedi-Kahire: 1956, C: 2, Sh: 156; ayrıca İmam-ı Kasani-El Bedaiu's Senai-C: 4, Sh: 41 vd.
(3) Molla Hüsrev-Düreru'l Hükkam-İst: 1307, C: 2, Sh: 198.
(4) Geniş bilgi için: İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst: 1983, C: 9, Sh: 24 vd.
(5) Nureddin El Azizi-Şerhu Camiu's Sağir-Kahire: 1324, C: 2, Sh: 294; ayrıca El Acluni-Keşfu'l Hefa-Beyrut: 1351, Had. No: 1393