Fıkıh Köşesi

FASIĞIN MİRASI VE HARAM KAZANCIN TASFİYESİ

Soru: "Bir yakınımız, trafik kazasında öldü. Sorulduğu zaman Müslüman olduğunu söyleyen, fakat helal ve haram hudutlarına dikkat etmeden zengin olan bu yakınımızın bıraktığı miras, bazı tartışmalara sebep oldu. (...) Miras olarak bıraktığı mallarının tamamını, haram yollarla elde etmiş değildir. Tasarruflarını bankalarda tuttuğu için, miktarı malum olan faiz gelirleri vardır. Bu sonu beklemediği için, yerine getirilmesini istediği herhangi bir vasiyeti yoktur. (...) Varis olarak hanımı ve üç erkek çocuğu kalmıştır. Büyük oğlunun ifadesine göre; babası, ibadetlerini eda edemediği ve bazı haramları işlediği için vicdan azabı çeken birisidir. Ramazan ayında içki içmeyen ve oruç ibadetini eda eden muris, elfaz-ı küfürden korunamayacak derecede cahildir. (...) Varisler, bilinen borçlarını ödemeyi taahhüd etmektedirler. Fakat bilinmeyen borçlarını nasıl ödeyecekleri konusunda tereddütleri vardır. Bu durumda terekenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir? (...) Haram olan faiz gelirleri malumdur ve ayırmak mümkündür. Haram olan bu mallar, varisleri tarafından kullanılabilir mi? Eğer kullanılamaz ise ne yapılmalıdır?"

CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. İçinde yaşadığımız âleme, imtihan dünyası denilmiştir. İmtihanın mekanını ve süresini tayin eden Allah-ü teala (cc)'dır. Hiç kimse ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilemez. Dünyaya ihtirasla bağlanan ve ebedi olan ahiret hayatını unutan her mükellef, imtihanı kaybetmeye mahkumdur. Peygamber Efendimiz (sav), Müslümanlara, "Dünya hayatınızı mamur ve ıslah ediniz. Yarın ölecekmiş gibi ahiret için hazırlık yapınız"(1) tavsiyesinde bulunmuştur. İnsanoğlunun ihtirasla bağlandığı dünya malı, bir imtihan vesilesidir. Helalin hesabı, haramın azabı vardır. Önemli bir değere de haiz değildir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Cennette bir kamçı büyüklüğü kadar yer, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha iyidir"(2) buyurduğu ve mü'minleri ikaz ettiği sabittir.
Bu kısa girişten sonra murisin (ölen kimsenin) durumunu ele alalım. İbn-i Abidin, "Bir Müslümanın; dinden çıkıp çıkmadığında şüphe edilirse, mürted olduğuna hükmedilmez. Çünkü sabit olan Müslümanlık, şüphe ile zail olmaz"(3) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. İmam-ı Maturidi, "Haram işleyenler; bunu helal kabul etmedikleri müddetçe, günahları sebebiyle imandan çıkmazlar. Çünkü haber-i mütevatirle sabit olan husus; büyük günahların tevbe ile bağışlanma ihtimalinin bulunduğudur. Büyüğü bağışlanınca, küçüğünün bağışlanma ihtimali daha evladır"(4) diyerek, amel-iman ilişkisini izah etmektedir. Murisin (ölen kimsenin) Müslüman olduğunu söylemesi esas alınır ve o şekilde muameleye tabi tutulur. Şimdi "Terikenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir?" sualine cevap vermeye gayret edelim. Kur'an-ı Kerim'de; feraiz ile ilgili hükümler beyan edilirken, "(Bu hükümler ölenin) edeceği vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır" buyurulmuştur. Hanefi fukahası, "Ölenin bıraktığı maldan; önce techiz ve tekfini için pay ayrılır. Bu hususta israfa kaçılmadığı gibi, cimrilik de yapılmaz. Sünnete uygun şekilde defin işlemi gerçekleştirilir. Daha sonra ölünün hayatta iken yapmış olduğu borçları var ise bunlar ödenir. Bu borçlar Allah-ü teala (cc)'nın emri olan zekat, keffaret, oruç fidyesi ve nezr (adak) olabileceği gibi, diğer insanlardan alınmış borçlar da olabilir. Borç ödeme hususunda da önce insanlara olan borçları dikkate alınır. Borçların ödenmesinden sonra; ölenin vasiyeti mevcut ise, terikenin üçte birini aşmayacak şekilde yerine getirilir. Bütün bunlardan sonra kalan mal; varislere, sehimleri dikkate alınarak taksim olunur"(5) hükmünde ittifak etmiştir. Demek ki önce, ölen kimsenin borçları tasfiye edilecek ve cenaze masrafları düşülecektir. Bilinmeyen borçların durumuna gelince: Feteva-ı Hindiyye'de, "Bir kimse borçlu olarak ölür; varisleri de onun borcunu bilemez ve mirası yerlerse mes'ul olmazlar. Şayet varislerden birisi, onun borçlu olduğunu bilirse, ölenin terikesinden bu borcun ödenmesi vaciptir. Önceden bildiği halde; ölen babasının borcunu sonradan unutan kimse, ahirette mesul olmaz"(6) hükmü kayıtlıdır. Varisler, murisin (ölen kimsenin) borçlarını tesbit ve eda hususunda ellerinden gelen gayreti sarfetmelidirler.
Şimdi "Miras olarak bıraktığı mallarının tamamı değil, bir kısmı haram yolla elde edilmiştir. Haram olan kısım malumdur ve ayırmak mümkündür. Haram olan bu mallar, varisleri tarafından kullanılabilir mi?" sualinize geçebiliriz. Varisler haram olan bu malları; kime ait olduğunu biliyorlarsa, hak sahiplerine geri vermeleri şarttır. Eğer bilmiyorlarsa, sahipleri adına fakirlere dağıtmaları gerekir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam-ı Münavi- Feyzu'l Kadir- Beyrut: 1972 C: 1, Sh: 532.
(2) Sahih-i Buhari- K.Cihad: 73. Ayrıca Sünen-i Tirmizi- Fedaihu'l Cihad: 19-25 , Tefsiru'l Sure: 3 Bab: 4.
(3) İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst.: 1983 C: 9, Sh: 8.
(4) İmam-ı Maturidi- Kitabu't Tevhid- Beyrut: 1970 Sh: 329.
(5) İmam-ı Mavsili- El İhtiyar fi Ta'lili'l Muhtar- İst.: 1980 C: 5, Sh: 85. Ayrıca Şerhu Damad- İst.: 1316 C: 2, Sh: 746-747.
(6) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 5, Sh: 367