Fıkıh Köşesi

İBADETLERİN MÜDDETİ VE MAKAM İDDİASI

Soru: "Bir yakınım, İslam'ı yaşayabilmek niyetiyle, tarikata intisap etti. Israrı üzerine bir sohbetlerine katıldım. Bu sohbette "İbadetler, belli makamlara gelebilmek için birer vasıtadırlar. En üstün makam da, muhabbetullah makamıdır. Bütün mesele o makama erişmektir. Bizlerin bu makamdaki insanlarda gördüğümüz şer'i hatalar, hakikatte hata değildir. Sıradan insanların, muhabbetullah makamındaki mürşidlerin hallerine vakıf olamazlar" denildi. (...) Kendi aralarında "muhabbetullah makamında teklifler düşer mi, düşmez mi?" tartışması yaptılar. Birisi "El İbriz" isimli eserden bazı kısımları okundu. (...) Muhabbetullah makamındaki bir insandan teklifler düşer mi? Bu makamın elde edildiğine kim karar verebilir?"

CEVAP: Her Müslüman'ın temel hedefi; Allahu Teala (cc)'nın rızasını tahsil etmek ve imtihanı kazanmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için; insanların Hakk'a tabi olmaları ve hevalarını bir kenara bırakmaları şarttır. Heva, nefs-i emarenin bir tuzağıdır. İstihva ise, şeytanın insanı hevaya uymaya zorlamasıdır. (1) Yeryüzündeki insanları; "Hidayete tabi olanlar ve hevalarının peşinde koşanlar" şeklinde de tasnif etmek mümkündür. Hevaya muhalefet edilmediği müddetçe, hiçbir ibadet eda edilemez. İmam Seyyid Şerif Çürcani "Hevasına muhalefet edip, Allahu Teala(cc)'ya teslim olan mükellefin fiillerine ibadet denilir" (2) tarifini yapmış ve bu hakikate işaret etmiştir. Günümüzde bazı cahil kimseler; tasavvuf adına, heva ehlinden olan batinilerin iddialarını tekrar etmektedirler. Bu girişten sonra meseleye geçebiliriz.
Kur'an-ı Kerim'de, Resul-i Ekrem (sav)'e hitaben: "Sana yakiyn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!.." (El Hicr Suresi: 99) emri verilmiştir. Müfessirler, bu ayet-i kerime'de geçen "yakiyn" kelimesininin, ölüm manasına geldiğinde ittifak etmişlerdir. Zira bizzat Peygamberimiz Efendimiz (sav); bu ayet-i kerime'de geçen yakiyn kelimesinin, ölüm manasına geldiğini haber vermiştir. (3) Ayet-i kerimede; ölünceye kadar ibadet etme emrinin, Resul-i Ekrem (sav)'e hitaben verilmesi, hükmün umumi olmasına mani değildir. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatin müctehid imamları "Allahu Teala (cc)'nın tekliflerinden maksad imtihandır. Dolayısıyle ölünceye kadar teklif-i ilahi, hiçbir makamda düşmez" hükmünde ittifak etmişlerdir. Kaldı ki hiçbir insan; takva hususunda, Peygamberimiz efendimiz (sav)'in derecesine ve makamına yükselemez. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat yolundan ayrılan kimseler (Ehl-i ehva ve'l Bid'at); bu ayet-i kerimede geçen "yakiyn" kelimesini, keyiflerine göre yorumlamışlardır. Onlara göre bu yakiyn'den maksad, "Muhabbetullah" makamıdır. Bu makama erişen kimselerden; başta namaz olmak üzere bütün farzlar düşer. Ayrıca işledikleri haramlar da o kimseye zarar vermez. Nitekim İbn-i Abidin, bu konuyla ilğili olarak: "Tasavvuf davasında bulunanlardan bazısı "yüksek bir dereceye vasıl olduğunu, kendisinden ibadet ve taatın düştüğünü ve kendisine bütün günahları işlemenin helal olduğunu" iddia eder. Böyle kimsenin öldürülmesinin vacip olmasında şüphe yoktur. Çünkü bunun dine zararı pek büyüktür. Böyle bir davada bulunmakla her şeyi mübah kılan kimse, kapanmayan bir kapı açmış olur ve bu kimsenin zararı, haramların mübah olduğuna inanan kimsenin zararından daha büyüktür. Çünkü haramların mübah olduğuna inanan kimse küfrünün meydana çıkmasından korkarak, bu sapık fikrini söylemekten çekinir. Bu kimse ise ibadet ve taatın, haram ve helalin, dinde kendi derecesine ulaşamayan kimselere mahsus olduğunu iddia edip, bütün fasıkları kendisi gibi yüksek mertebeye ulaştıklarını iddiaya davet eder"(4) diyerek, din emniyeti açısından meseleyi izah etmiştir. Bilindiği gibi insan, sadece ve sadece Allahu Teala (cc)'ya ibadet etmesi için yaratılmış bir varlıktır. Hatta mü'minlerin kendi içlerinden bir emir seçmelerinin sebebi, ibadetleri eda edebilmeleriyle sınırlıdır. İbn-i Hümam: "Mü'minlerin kendi içlerinden bir imam seçmelerinin sebebi, dinin (İslam'ın) hükümlerini eda etmek içindir"(5) diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Mü'minler Allahu Teala (cc)'ya iman etmede, din işleriyle ilğili kesin bilgide, tevekkülde, kaza ve kadere rıza göstermede, Allahu Teala (cc)'nın azabından korkmada, rahmetini ummada ve iman hususundaki tekliflerde birbirlerine eşittirler.(6) Farklılaşma; ihlas, takva, zühd ve ihsan haline riayetle sınırlıdır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) Ragıp El Isfahani-El Müfredat fi Garibi'l Kur'an-İst.: l986 Sh:548.
(2) Seyyid Şerif Çürcani- Et Ta'rifat- İst.: ty Kaynak Yay. Sh: 146. (3) İbn-i Kesir-Tefsiru'l Kur'an'il Aziym-Beyrut: 1969 C: 2 Sh: 560.
(4) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst.: 1983 C: 9 Sh: 52.
(5) İbn-i Hümam-Kitabu'l Müsayere-İst.: 1979 Sh: 265.
(6) Geniş bilgi için/ İmam-ı Azam- Fıkh-ı Ekber (Aliyyü'l Kari Şerhi) İst.: 1981 Sh: 225 vd