Fıkıh Köşesi

İNANÇ HÜRRİYETİ İLE CİHAD İBADETİNİN MÜNASEBETİ

Soru: "Son yıllarda insan hakları, düşünce ve inanç hürriyeti konusu gündemdedir. Hukuk Fakültesi'nde aynı sınıfı paylaştığımız arkadaşlar arasında bu konuları müzakere ediyoruz. Sosyalizmi savunan bazı arkadaşlar, şeriat düzeninde düşünce ve inanç hürriyetinin bulunmadığını iddia ediyorlar. Yazar Turan Dursun'un kitaplarında yer alan bazı görüşleri savunuyorlar. (...) İnanç hürriyeti ile cihad ibadetinin münasebeti nedir? Peygamberimiz insanları zorla İslam'a sokmuş mudur? Kur'an-ı Kerim'de yer alan, 'Dinde zorlama yoktur' (El Bakara Suresi: 256) ayeti ile 'Fitneden eser kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar cihadı emreden' (El Enfal Suresi: 39) ayet arasında tearuz var mıdır? Bu ayetlerin nüzul sebebleri ve iniş tarihleri hakkında bilgi verir misiniz?"

CEVAP: Allahu Teala (cc) kitabında; hidayetin ve dalaletin mahiyetini beyan etmiş, bunlardan birisini tercih etmeyi insanların vicdanlarına bırakmıştır. Bunun delili şu ayet-i kerimedir: "Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Şimdi sen mü'min olmaları için insanları zorlayıp duracak mısın?" (Yunus: 99) Ayrıca Kafirun Suresi'nde Resul-i Ekrem'e (sav), "Sizin dininiz size, benim dinim bana" demesi emredilmiştir. Peygamberimiz (sav) hiç kimseyi zorla İslam'a sokmamıştır. İman gönül (kalb) işidir, zorla kalblere girmenin imkanı yoktur. Eğer zorlama caiz olsaydı, Allahu Teala (cc) insanları herhangi bir inanca mecbur ederdi. Mecburiyet söz konusu olunca, sevabın ve cezanın anlamı kalmazdı. Bu tesbitten sonra, "dinde zorlamanın bulunmadığını beyan eden" nassa ve bu nassın nüzul sebebine geçebiliriz. Kur'an-ı Kerim'de mealen, "Dinde zorlama (ikrah) yoktur. Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp da Allah'a iman ederse, o muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, hakkı ile işitici ve her şeyi kemali ile bilicidir" ( El Bakara Suresi: 256) hükmü beyan buyurulmuştur. Bilindiği gibi ikrah; bir kimseyi tehdit etmek suretiyle razı olmadığı bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya haksız yere zorlamaktır.(1) Bu ayetteki "dinden" maksad, imandır. Bu ayetin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre; İslam'dan önce çocuğu yaşamayan ensar kadınları, çocuğu olduğu takdirde onu Yahudiler arasında yetiştirip Yahudi yapacaklarını nezr ederlerdi. Çünkü Yahudileri, din bakımından kendilerinden üstün görüyorlardı. Böylece bazı Medineli çocuklar, Yahudiler arasında büyümüş ve Yahudi olmuşlardı. İslam gelip de Yahudilerden Nadiroğulları, yurtlarından sürülünce onlar, "Biz çocuklarımızın onlarla beraber gitmesine müsaade etmeyiz" dediler ve çocuklarını Müslüman olmağa zorlamak istediler. Bunun üzerine bu ayet indi.(2) Diğer bir rivayete göre de ayet; yine ensarın bir kolu olan Salim İbn Avfoğullarından el-Huseyn hakkında inmiştir. Bu zatın iki oğlu vardı. Bunlar Şam'dan Medine'ye kuru üzüm getiren iki tüccarın telkiniyle Hıristiyan olmuşlardı. Bu çocuklar da o tüccarla beraber Şam'a gitmek isteyince babaları, bunları zorla İslam'a sokmak istediler ve bu ayet indi.(3)
Nüzul sebeplerini dikkate alan bazı müfessirler, "Bu ayet, ancak kitap ehlinden olan kimselerin Müslüman olmağa zorlanmayacağının delilidir" görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bazılarına göre de ayet, önce bütün insanlara şamil olmak üzere inmiş, sonra kıtal ayetiyle müşriklerle olan ilişkisi neshedilmiştir. Zira onlar hakkında, "Fitneden eser kalmayınca ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş" (El Enfal: 39) emri verilmiştir. Arap kavminden olan müşriklere karşı uygulanan siyaset de savaş hukuku ile ilgilidir. Resul-i Ekrem (sav)'in "Onlarla 'La ilahe İlllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) demelerine kadar savaşmam emredildi. Bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar"(4) buyurduğu malumdur. Bazı fakihler, bu iki ayet arasında umum-husus münasebetinin bulunduğu kanaatindedirler. Onlara göre; dinde zorlamanın olmaması, fitne ve fesadın bulunmamasına bağlıdır. Dolayısıyle "Dinde zorlamanın bulunmadığını" beyan eden ayetle, "Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya cihadı emreden" ayet arasında bir tenakuz yoktur. İslam'da cihad, Müslümanların din ve dünya işlerini düzenli olarak yürütebilmelerini sağlamak, onları fitneden ve fesaddan korumak için meşru kılınmıştır. İmam-ı Serahsi, "Cihaddan maksad; mü'minlerin emniyet içinde bulunmalarını, din ve dünya işlerini yürütebilme imkanına kavuşmalarını sağlamaktır"(5) diyerek bu inceliğe işaret etmiştir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam-ı Kasani- El Bedaiu's Senai- Beyrut: 1974, C: 7, Sh: 175; El Meydani- El lübab fi şerhi'l Kitap- Beyrut: 1400, C: 4, Sh:107.
(2) Sünen-i Ebu Davud, K. Cihad, Bab fi'l-esir yukrahu ala'l-İslam; ayrıca Sünen-i Nesai, İbn Ebi Hatim ve İbn Hibban da rivayet etmişlerdir.
(3) İbn Kesir- Tefsiru'l Kur'ani'l Aziym- Beyrut: 1969, C: 1, Sh: 310, 311.
(4) Sahih-i Buhari- İst: 1401, K.İman 17, K.Cihad 95; ayrıca Sünen-i Tirmizi, K.İman 1-2; Sünen-i Darimi, K. Siyer 10.
(5) İmam-ı Serahsi- El Mebsut- Beyrut: ty. C:10, Sh: 3.