Fıkıh Köşesi

KUR'AN-I KERİM, SÜNNET VE AKLIN DEĞERİ

Soru: "Son yıllarda bazı Müslümanlar, 'Kur'andaki İslâm'a' inandıklarını, geleneksel Müslümanlığı terkettiklerini iddia etmektedirler. Bu iddia sahipleri 'Kur'an ile sünnetin teşrii değeri' konusunda, farklı görüşler ortaya atmaktadırlar. (...) Bunlara göre; 'Herhangi bir kanunun anayasaya aykırı olması mümkün değildir. Eğer kanun anayasaya aykırı olursa, iptal edilir. İslâm nizamında Kur'an-ı Kerim değişmez bir anayasadır. Herhangi bir hadis-i şerifin hükmü, değişmez anayasaya aykırı olursa reddedilir.' (...) Bir sohbette, aynı iddiayı gündeme getirdiler. Ben itiraz ettim. Bunun üzerine tezlerini ispat için Resûl-i Ekrem (sav)'in, 'Benden mervi hadisleri Allah'ın kitabına arzediniz. Ona uygun ise ben söylemişimdir. Ona aykırı ise ben söylememişimdir' buyurduğunu söyledi. (...) Bu hadis-i şerif sahih midir? Kur'an-ı Kerim'i anayasa, hadisleri de kanun olarak nitelendirmek doğru mudur? (...) Akıl ile herhangi bir şey haram veya helâl kılınabilir mi? Bir hadis-i şerifi, akl-ı selime uygun olmadığı gerekçesi ile reddetmek caiz midir?"

CEVAP: Kur'an-ı Kerim; iktidar sahipleri ile vatandaşların yetki, hak ve sorumluluklarını düzenleyen bir anasaya hukuku değil, Kelâmullah'tır. Dolayısıyle anayasa-kanun münasebetine dayanan yorum doğru değildir. Allahû Teâlâ (cc)'ya itaat ile Peygamber (sav)'e itaat, birbirinin mütemmim cüzüdür. Zira Kur'ân-ı Kerim'de "Kim Peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur" (Nisâ Sûresi, 80) hükmü beyan buyurulmuştur. Sohbet esnasında ortaya atılan; "Peygamberimizin 'Benden mervi hadisleri Allah'ın kitabına arzediniz. Ona uygun ise ben söylemişimdir. Ona aykırı ise ben söylememişimdir' tavsiyesine uymalıyız" şeklindeki teklif batıldır. Zira Resûl-i Ekrem (sav) böyle bir tavsiyede bulunmamıştır. İmam-ı Şafii (rh.a), "Er Risale" isimli usûl kitabında bu rivayeti zikretmiş ve "Meçhûl bir kimseden gelen ve hiçbir senedi bulunmayan uydurma bir haberdir"(1) demiştir. Yine İmam Yahya b. Main (rh.a); bunun "sünneti inkâr edenler tarafından uydurulduğunu" belirtmiştir.(2) Allahû Teâlâ (cc)'nın kitabı ile Resûl-i Ekrem (sav)'in sünneti arasında herhangi bir ihtilâftan bahsetmek mümkün değildir. Zira her ikisi de vahye dayanır.(3) Sünnet ile hadis arasında bazı farklar bulunduğu gibi, sünnet-i hüdâ ile sünnet-i zevaid arasında da farklar vardır. Müctehid imamlar, muhtelif hadisler üzerinde hassaten durmuş ve sünneti tesbit etmişlerdir. Bir hadisi hangi sebeble terk ettiklerini veya diğer hadisle niçin amel ettiklerini, delilleriyle beraber ortaya koymuşlardır. Arkadaşınız, "Kur'an-ı Kerim'e aykırı olan hadisleri kabul etmeyiz" derken, bununla mevzû hadisleri kastediyorlarsa, hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak mücmel âyetleri beyan eden hadis-i şerifleri reddetmek niyetiyle söylüyorlarsa, bu iddiası batıldır. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav)'in sözleri, fiilleri ve takrirleri, şer'i bir delildir. Allahû Teâlâ (cc), "Bir de Peygamber size ne verdiyse (her ne emir verirse) onu tutun. Nehyettiğinden de sakının"( El Haşr Sûresi: 7) emrini vermiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'e itaat etmemizi farz kılan Allahû Teâlâ (cc)'dır. Akıl, hüküm koyucu (şâri) değildir. İbn-i Abidin, "Bizim mezhebimize (Ehl-i Sünnet) göre, hiçbir şey akıl ile haram olmaz. Yani bir şeyin haram olmasına akıl hüküm veremez. Bir şeyin haram olduğuna hüküm vermek, ancak Allah'a mahsustur. Fakat akıl, emredilen şeylerin bazısının güzel olduğunu, yasak edilen şeylerin bazısının çirkin olduğunu idrak eder..."(4) diyerek, bu inceliği gündeme getirmiştir. Akla uymadığı gerekçesiyle, herhangi bir sünnet iptal edilemez. İbn-i Huzeyme (rh.a), "Es Sahih" isimli eserinde, "Şahsi kanaat veya akıl ile sünnetin reddedilemeyeceğini, velev ki akıl ile kavranamasa dahi sünnete riayet edileceğini"(5) belirtmiş ve şu âyet-i kerime'yi delil olarak zikretmiştir: "Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği zaman; gerek mü'min olan erkek, gerek mü'min olan kadın için (o hükme aykırı olarak) işlerinde kendilerine muhayyerlik yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse muhakkak ki o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır." (El Ahzab Sûresi: 36)
Meselenin bir diğer boyutu da şudur: Herhangi bir hadis-i şerifin hükmü; senedinde bulunan ravileri ile ilgili bir zaaf veya metninde mevcut olan zahir bir illet sebebiyle terkedilebilir. Bunu yapabilecek kimsenin (hem sened, hem metin açısından) hadis hafızı olması zaruridir. Türkiye'de bu şartlara haiz tek bir hadis hafızı yoktur. Nassları şahsi kanaatlerine göre tevil eden kimseler; isabet etseler bile, usûl açısından hata etmiş olurlar.(6) Zira mücerred akla dayanan keyfi yorumlar, bid'at ve hurafelerin kaynağını teşkil etmişlerdir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 ( 2 bsm), Sh: 225, Madde: 619.
(2) El Aclûni- Keşfû'l Hefa- Beyrut: 1351, C: 1, Sh: 86, Madde: 220.
(3) Molla Hüsrev- Mir'at El Usûl- İst: 1308, C: 2, Sh: 7-8.
(4) İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: l983 C: 8 Sh: 212.
(5) İbn-i Huzeyme- Es Sahih- Beyrut: 1390, C: 1, Sh: 75.
(6) İmam-ı Suyuti- Miftahû'l Cenne- Beyrut: 1987, Sh: 62.