Fıkıh Köşesi

MUCİZE İLE KERAMET ARASINDAKİ FARKLAR

Soru: "-Çevremizde tarikat ehli olan ve şeyhlerini zamanın kutbu olarak değerlendiren Müslümanlar vardır. Bunların büyük bir çoğunluğu, üzerlerine farz olan ilimleri dahi tahsil etmemişlerdir. (..) Tarikat sohbetlerinin değişmeyen konusu keramettir. Her fırsatta, şeyhlerinin kerametlerini anlatırlar. (..) Tasavvufu ayrı bir din gibi değerlendiren kardeşlerimiz de vardır. Bunlar kerameti inkar etmektedirler. (..) Selefi olduğunu söyleyen bir kardeşimiz; "Keramet, Resul-i Ekrem (sav) hayatta iken, ashabında görülen harikulade hallerle sınırlıdır. Peygamberimizin (sav) vefatından sonra keramet olamaz" diyerek, değişik bir yorum getirmektedir. (..) Mucize ile keramet arasında münasebet nedir? Bunları birbirinden nasıl ayırabiliriz?"

CEVAP: Cahillerin mucize ile kerameti birbirine karıştırmaları mümkündür. Kerameti, asr-ı saadet ile sınırlandıranların iddiaları şudur: "Eğer harikulade haller, Peygamber olmayan kimselerden sadır olursa, mu'cize ile keramet birbirine karışır. Resul-i Ekrem (sav) hayatta iken, sahabe-i kiram'da görülen harikulade haller istisnadır. Zira o dönemde, böyle bir tehlike mevcut değildir. Resul-i Ekrem (sav)'in vefatından sonra, hiç kimseden harikulade haller sadır olamaz" (1) Bu tesbitten sonra, mucize ve keramet konusuna geçebiliriz. Nübüvvet iddiasında bulunan kimsenin elinde; münkirlere meydan okuduğu bir sırada, sünnetullaha (tabiat kanunlarına) aykırı bir hadisenin vuku bulmasına mu'cize denilir. Mu'cize; o kimsenin nübüvvet davasında haklı olduğunun delilidir. (2) Mu'cize ile keramet arasında bazı farklar vardır. Bu farkları maddeler halinde izah edelim: Birincisi: Mu'cize ile tey'id edilen peygamber; bunun bir mucize olduğunu, bütün insanlara ilan eder. Esasen birçok kavim; peygamberlik iddiasında bulunan kimseye "Doğru sözlü isen mu'cize getir" teklifinde bulunmuşlardır. Mu'cize, peygamberliğin alametlerindendir. Keramet'te ise durum farklıdır. Kendisinden keramet zahir olan kimse; bunu gizlemek veya başka bir şeye hamletmek durumundadır. Zira kerametin gizlenmesi farzdır. (3) Kerametin kasden açığa vurulması; "Kadının hayız bezini teşhir etmesi" gibi değerlendirilmiştir. İkincisi: Mu'cize Allahu Teala (cc)'nın resullerine ve nebilerine hastır. Mu'cizeyi; bütün insanlar (mü'min, kafir, fasık, münafık, isyankar vs..) görür ve adetullaha aykırı olduğuna şahit olur. Keramet ise Allahu Teala (cc)'nın veli kullarına hastır. Sadece "mukarrebun" zümresi görebilir. Yani hem kendisinden keramet zahir olan kimse, hem onu gören kimse aynı keyfiyete haizdir. Eğer bir mükellef "Ben falan kimsenin kerametini gördüm" diyorsa, kendisinin de evliya olduğunu ilan ediyor demektir. Üçüncüsü: Resul-i Ekrem (sav)'in "Allahu Teala (cc)'nın isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğünüz zaman bu istidraçtır. Yani onu azaba ve helaka sokmak içindir" (4) buyurduğu bilinmektedir. Kafirlerde görülen veya bid'at ehlinden zahir olan bazı harikulade haller; keramet değil, istidraçtır. Kur'an-ı Kerim'de; peygamber olmadıkları halde, harikulade nimetlere kavuşan salih kimselerin kıssaları anlatılmıştır. Bu kıssalardan istinbat edilebilecek hükümlerden birisi de keramettir. Mesela: Hz. Meryem; peygamber olmadığı halde, harikulade nimetlere kavuşmuştur: "Bunun üzerine Rabbi O'nu (Meryem'i) güzel bir şekilde kabul etti. (..) Zekeriyya'yı da ona bakmaya memur etti. Zekeriyya ne zaman (Meryem'in bulunduğu) mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" dedi. O (Meryem) da "Bu Allahu Teala (cc) tarafından. Şüphesiz ki Allahu Teala (cc) dilediğine hesapsız rızk verir" dedi. (Al-i İmran Suresi: 37) Müfessirler, hesapsız olarak verilen rızkı açıklarken "Eğer bu nimetler, harikulade bir yoldan gelmemiş olsaydı, zikredilmesi fuzuli olurdu" diyerek, konuya açıklık getirmişlerdir. "Rızk kelimesi, bu ayette nekre olarak zikredilmektedir. Bu o rızkı ta'zime delalet eder. Yani alışılmışın ve beklenenin dışında bir rızk olduğuna işaret vardır." (5) Hz. Süleyman (as)'ın vezirlerinden birisinin "Saba Kraliçesi Belkıs'ın tahtını Yemen'den Filistin'e göz açıp-kapayıncaya kadar getirmesi" harikulade bir hadisedir. (En Neml Suresi: 40.) Bu Vezir'in peygamber olmadığı (yani hadise'nin mu'cize ile izah edilemiyeceği) kat'i nass'la sabittir. Sahih-i Buhari'de yer alan ve ancak keramet ile açıklanabilecek bir-çok hadise mevcuttur. (6) Hz. Ömer'in (ra) Medine'den "Nihavend'de" savaşan ordu komutanına "Dağa çekilin, dağa çekilin" diye seslenmesi ve kumandan Sariye'nin bunu duyması harikulade bir hadisedir ve keramettir. (7) Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İbn-i Hazm-El Fisal Fi'l Milel ve'n Nihal-Beyrut: 1975 C: 5 Sh: 9-11.
(2) Geniş bilgi için/ S. Şerif Cürcani- Şerhi'l Mevakıf-C: 3 Sh: 177 vd.
(3) Geniş bilgi için/Selçuk Eraydın-Tasavvuf ve Tarikatler-İst: 1981 Sh: 51-52.
(4) Aliyyü'l Kari-Fıkh-ı Ekber Şerhi-İst:l98l (3 bsm) Sh:195.
(5) İmam Fahrüddin-i Razi-Mefatihu'l Gayb-C: 8 Sh: 30. Ayrıca İmam-ı Alusi- Ruhu'l Meani- C: 3 Sh: 144 Ebu's Suud Efendi-İrşadu's Akli's Selim-C: 2 Sh: 31,
(6) Sahih-i Buhari- İst: 1401 K.Enbiya: 48 ve K.İcare:12.
(7) El Acluni- Keşfu'l Hefa- Beyrut: 1351 C: 2 Sh: 380-381