ŞİR KOŞMAK
- Ayrıntılar
- Kategori: Fıkıh Ansiklopedisi
- Gösterim: 1779
ŞİRK
"Şe-ri-ke" fiilinin masdarı, ortak olma demektir. Dinî anlamda şirk, Allah'a eş ve ortak koşma manasına gelir.
Bu fiilin dört harfli "if'âl" babındaki şekli "eşrake"dir ve ortak tanıma, ortak koşma demektir. Bu babın ismi faili olan "müşrik" de, ortak koşandır (el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi'l-Kur'an, Mısır 1961, II, 259, "şe-ri-ke" md.)
Şirk, aynı kökten gelen kelimelerle birlikte, Kur'an'da yüzelliyi aşkın yerde geçmektedir.
Kur'an-ı Kerim'i incelediğimiz zaman, şirke düşen insanların nefislerine tabi olarak tevhide karşı çıkmalarının neticesinde bu duruma düştüklerini görüyoruz. Bütün müşrik toplumlarda, genellikle ahlaksızlık, nefis duyguları, zulüm, hırs, azgınlık, taşkınlık ve menfaatperestlik hakimdir. Şirkin temeli, insanların Allah'a tam manasıyle inanmamaları, O'nun emir ve yasaklarına gerektiği gibi uymamaları ve ondan sonra yukarıda arzedilen süfli bir duruma düşmelerine dayanır. Bu husus birçok âyette dile getirilmiştir (el-A'raf, 7/80, 81, 85, 86; Yusuf, 12/23, 25, 28, 29, 30, 31, 35; el-Hicr, 15/3 vb).
Kur'an âyetlerinden başka, çeşitli Hadislerde ve ilmî eserlerde de şirk konusuna geniş yer verilmiştir. Allah'ın birliğine ortak kabul etmek şirk olduğu gibi, kudret ve tasarrufunda O'na ortak kabul etmek de şirktir. Şirk'in diğer bir çeşidi de, yalnız Allah'tan beklenmesi gereken sonuçları, Allah'tan başka güç ve kişilerden beklemektir.
Şirk'in zıddı tevhiddir. O da, Allah'ın varlığını ve birliğini kabul etmekle beraber, O'nun tasarruflarında tek kudret sahibi olduğunu, hüküm ve irâdeşinin her şeyin üstünde bulunduğunu kabul etmektir. İslâm dininde tevhid esastır. Hemen hemen bütün ibâdetlerin ana gayesi çeşitli konularda müslümanların arasında birliği sağlamaktır. Dünyanın her yerindeki müslümanların aynı ezanı okumaları, ibadetlerinde aynı kıbleye dönmeleri, tevhidin birer göstergesidir. Şirk bunun tam zıddıdır. Tevhid'in ana gayesi ve esas hedefi olan Allah'ın birliği hususundaki inancı zedelemek, O'na ortak kabul etmek, büyük şirk kabul edilmiştir.
Yüce Allah Kur'an'da: "Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür" (Lokman, 31/13) diye buyurarak, şirki bir zulüm olarak tanıtmıştır. Nitekim şirke düşen insan, bu hareketiyle kendi nefsine zulmetmiş olur (el-Maverd, en-Nuketu ve'l-Uyunu, Beyrut, 1992, IV, 333). Ve yine şirk göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların, maddenin ve hayatın zorunlu olarak teslim olduğu küllî bir kanuna, yani Allah'ın tek ilah ve Rab olduğu gerçeğine karşı gelinmekle Allah'ın hakkını O'na teslim etmemek bakımından da bir zulümdür. Şirk'e düşen insanın kendi şahsına zulmettiğini destekler mahiyetteki diğer bir âyetin meâli şöyledir:
Allah'a ortak koşmadan, halis olarak Allah'ı birleyenler olun. Kim Allah'a ortak koşarsa, o sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir" (el-Hacc, 22/31 ) .
Şirk'e düşen insan o kadar perişan olur ki, Yüce Allah ile bağları kopar; istikametini şaşırır; iyi ile kötüyü ayırd edemez hale gelir ve kendi öz çocuğunu öldürecek kadar şaşkın bir duruma düşer. Onların bu acı hali, Kur'an'da şöyle haber verilmiştir.
Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü (güzel bir şeymiş gibi) gösterdi ki (böylece) hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!" (el-En'am, 6/137).
Yüce Allah'ın şirke bakışını ve şirkin Kur'an'daki tanımını sergileyen diğer bazı âyetlerin meâli şöyledir:
"Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. O'ndan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, büsbütün sapıtmıştır" (en-Nisa, 4/116).
"Onlar (müşrikler, şirk koşanlar insanları) ateşe çağırır. Allah ise izniyle Cennete (girmeye) ve mağfirete çağırır" (el-Bakara, 2/221).
"Kitâb ehlinden ve (Allah'a) şirk koşanlardan kâfir olanlar, Cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar, halkın en şerlileridir" (el-Beyyine, 98/6).
Tevhide aykırı olan, Allah'ın ve Peygamber (s.a.v.)'in emirlerine ters düşen şirke, kimden gelirse gelsin, itâat etmemek gerekir. İslâm dini annebabaya son derece itâat etmeyi, onlara saygıda bulunmayı emrettiği halde, şirk olan hususlarda, onların sözünü dinlememeyi ve onlara tabi olmamayı istemektedir. Konu ile ilgili bazı âyetlerin meâli şöyledir:
"Biz insana anne-babasına iyilik etmeyi tavsiye ettik. Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi, bana ortak koşmanı için zorlarlarsa, (bu hususta) onlara itâat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber veririm." (el-Ankebût, 29/8).
Biz insana anne-babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek (karnında) taşımıştır. Onun (memeden) ayrılması da iki yıl içinde olmuştur. (Bunların hepsi, güç şeylerdir. Onun için biz insana) '-Bana ve anne-babana şükret. Dönüş banadır, (diye öğüt verdik). Eğer onlar seni hakkında bir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itâat etme. Onlarla dünyada iyi geçin ve bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşünüz banadır. (O zaman ben) size yaptıklarınızı haber vereceğim" (Lokman, 31/14,15).
Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed (s.a.v) de, şirki helâk edici büyük günahların başında saymıştır: Bu hususu belirten bir hadiste şöyle buyurmuştur:
Helak edici yedi şeyden sakının:
1- Allah'a şirk (ortak) koşmak;
2- Sihir (ve büyücülük gibi göz boyayan, aldatıp oyalayan şeyler)le meşgul olmak;
3- Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak;
4- Yetim malı yemek;
5- Savaş alanından kaçmak;
6- Faiz yemek;
7- İffetli, namuslu, suçtan beri, mü'mine kadınlara zina isnâd etmek" (Buharî, Vesaya, 23, Tıb, 48, Hudud, 44; Müslim, İmân, 144; Ebû Davûd, Vesâya, 10; Nesâı, Vesâya, 12).
Şirkin dışındaki günahların affedileceği, imân sahibi olan bir insanın bu gibi günahları işlediği takdirde, cezasını çektikten sonra mutlaka cennete gideceği, ancak şirke giren insanların, tevbe etmeden öldüğü takdirde, affedilmeyeceği Rasûlüllah (s.a.v) tarafından haber verilmiştir:
"Cebrail bana gelerek şu müjdeyi verdi: "-Ümmetinden kim Allah'a şerik (ortak) koşmadığı halde ölürse, Cennet'e girer". Bunun üzerine ona dedim ki: "-Zina da etse, hırsızlık da yapsa ..?" Cevap verdi: "Evet, zina da etse, hırsızlık da yapsa..." Peygamberimiz (s.a.v.)'in bildirdiğine göre, Cebrâil (a.s)'a bu soruyu üç defa sormuş ve her seferinde aynı cevabı almıştır (Buhârî, Cenaiz, 1, Libas, 24, İsti'zan, 30, Rıkak, 13,14, Tevhid, 33; Müslim, İmân, 153, 154, Zekat, 32,33; Tirmizî, İmân, 18; Ahmed b. Hanbel, V, 152, 159, 161, VI, 166)
Bir de küçük şirk diye bir çeşit şirk daha vardır. O da, ibâdetlere riya ve gösterişi karıştırmak, Allah'ın rızasından sapmaktır. Kur'an'da bu hususta şöyle buyurulmuştur:
Kim Rabb'ine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabb'ine ibâdette hiç kimseyi şerik kılmasın (ortak tutmasın)" (el-Kehf, 18/110).
Bu âyette geçen, ibâdette Allah'a şirk koşmaktan gaye, ibâdette ihlaslı ve samimi olmamak, Allah'ın rızasının dışındaki riya, gösteriş ve benzeri menfaat duygularını taşımak demektir (el-Beydâv, Envanu't-Tenzil ve Esranu't-Te'vîl, Mısır 1955, II, 14).
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in de bu hususta söylediği Hadislerden bazıları şöyledir:
Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir." Hazır bulunanlar: "Ya Rasûlüllah! Küçük şirk nedir?" diye sordukları zaman, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle devam etmiştir: "Küçük şirk, riya yani gösteriştir. Ahiret gününde insanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman, Allah diyecek ki: "- Dünya hayatında iken, kendileri görsün diye riya ve gösteriş yaptığınız kişilerin yanına gidin, bakın, onların yanında herhangi bir karşılık bulacak mısınız?" (Ahmed b. Hanbel, V, 428, 429).
"Ümmetim için en çok korktuğum şey, Allah'a şirk koşmaktır. Ama dikkat edin; Ay'a, Güneş'e veya puta tapacaklar, demiyorum. Fakat, Allah'ın rızasının dışındaki gayeler için harekette bulunacaklar ve gizli şehvet, yani riyâ ve gösteriş duygularını taşıyacaklar (demek istiyorum)" (İbn Mâce, Zühd, 21).
Ebu Hureyre (r.a) dedi ki, ben Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle söylerken işittim:
"Kıyamet günü aleyhine hükm olunacak halkın birincisi şehid edilen bu adam olacaktır. O kimse, (Allah'ın huzuruna) getirilir; Allah ona verdiği nimetlerini bir bir anlatır. O da bunları bilir ve hatırlar. Yüce Allah:
-”Bu nimetlerin arasında ne yaptın?" diye sorar. O kişi:
-"Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehid oldum " diye cevap verir. Yüce Allah:
-”Yalan söylüyorsun. Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın. Bir rivâyete göre, Allah'ın emri üzerine o kişi yüz üstü sürüklenerek Cehennem'e atılır.
(İkinci olarak) İlim öğrenmiş, başkalarına da öğretmiş ve Kur'an okumuş biri huzur'u ilâhiye getirilir. Yüce Allah ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bunları anlar. Allah ona:
-"Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne yaptın " diye sorar. O şu cevabı verir:
-”Senin rızan için Kur'an'ı, ilmi öğrendim ve başkasına öğrettim." Yüce Allah ona da şöyle der:
-”Sen yalan söylüyorsun. Fakat sen Kur'an'ı, ilmi riya ve gösteriş için, sana alim, güzel okuyor, densin diye okudun, öğrendin. Nitekim senin için bu övgüler yapıldı." Allah'ın emri üzerine o da sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.
(Üçüncü olarak) Allah'ın kendisine geniş çapta zenginlik ve çeşitli maldan verdiği biri getirilir. Allah, buna da verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri kabul eder, hatırlar. Yüce Allah ona da şunu sorar:
-"Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne gibi hayırlı işler yaptın ? O da şöyle cevap verir:
-"Senin rızan için, sevdiğin her türlü yola para harcadım. Maddi yönden, yardımda bulunmadığım hiç bir şeyi bırakmadım. " Yüce Allah ona da aynı şekilde cevap verir:
-”Sen yalan söylüyorsun. Aslında sen bunları, sana cömert denilsin diye yaptın. Riya ve gösterişte bulundun. Beklendiğin medih ve övgülere de kavuştun." O da Allah'ın emri üzerine yüzüstü sürüklenerek Cehennem ateşine atılır" (Müslim, İmâre, 152; Nesef, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, II, 322).
Bu hadiste ifâde edildiği gibi, şehid olmak, alim olmak ve hayır yollarına maddi yardımda bulunmak, son derece güzel şeylerdir. Ancak bunlar Allah rızası için değil, riya, gösteriş veya başka herhangi bir menfaat duygusu ile olunca, hiç bir kıymeti ve değeri yoktur.