Emanet ve Ehliyet

HAKİMİYET KAYITSIZ VE ŞARTSIZ ALLAH (CC)'NINDIR

Kur'an-ı Kerim'de Resûl-i Ekrem (sas)'e hitaben: "(Ve şu emri indirdik) insanlar arasında, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmet!.. Sakın onların (insanların) heva ve heveslerine uyma" ( El Maide Sûresi: 49) hükmü beyan buyurulmuştur. Allah'ın (cc) hükümlerine mukabil olmak ve onların yerine geşmek üzere; insanların hüküm icad etmesi caiz olmadığı gibi, küfür ahkamına razı olmaları da caiz değildir. Resûl-i Ekrem (sas)'in: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allahû Teâla (cc)'ya yemin olsun ki, arzusunu İslâm'a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz"(15) buyurduğu bilinmektedir. Allahû Teâla (cc)'nın mülkünde küfür ahkamı ile hükmetme hakkı hiş kimseye tanınmamıştır. Molla Hüsrev: "Siyerû'l ecnas'ta kaydedildiğine göre; bir kimse başkasına küfür (ahkamı) ile emretmek işin azmeylese, sırf bu azmi sebebiyle kafir olur. Şayed bu kimse kelime-i küfrü konuşsa ve bir cemaat de o konuşanın sözünü kabul eylese, o cemaatin hepsi kafir olur"(16) hükmünü zikretmektedir.
Hanefi fûkahası; "Yeryüzünde yaşayan bir kimsenin canının ve malının masum olması işin; ya iman etmiş olması, ya ahdinin (zimmet akdi) bulunması gerekir. İslâm'a karşı savaşan harbilerin (saldırgan kafirlerin) canları ve malları masûm değildir"(17) hükmünde ittifak etmişlerdir. Bu ittifak şu ayet-i kerime'ye dayanmaktadır: "Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın Resûlü'nün haram ettiği şeyleri "Haram" tanımayan, İslâm dinini din olarak kabul etmeyen kimselerle; zelil ve hakiyr olup kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe edin" ( Et Tevbe Sûresi: 29) Dürri'l Muhtar'da: "Cizye mülhidlerin dediği gibi, müslümanların kafirlerin küfürlerine razı olmaları değildir. Bilakis cizye kafirlerin küfürleri üzere kalmalarının cezasıdır. İmana davet etmek işin kafirlere cizyesiz mühlet vermek caiz olduğu takdirde, cizye ile mühlet vermek evleviyetle caizdir. Nitekim Allahû Teâla (cc)'nın: "Kafirlere, zelil va hakiyr olarak kendi elleriyle cizye verinceye kadar onlarla muharebe ediniz"(Et Tevbe Sûresi: 29) ayet-i kerimesi ve peygamber efendimizin Hecer mecûsilerinden, Necran hıristiyanlarından cizye alıp kendilerini dinleri üzere bırakmaları da, cizyenin caiz olduğuna delildir"(18) hükmü kayıtlıdır. İmam-ı Şafii (rha)'de; iman veya zimmet akdi (Ahid) olmadığı süre işerisinde, kanın ve malın masum olmayacağını beyan etmiştir.(19)
Sonuş olarak yeryüzünde; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle hükmedilmesi esastır. İmam-ı Serahsi (rha): "Cihad'dan maksad, mü'minlerin emniyet işerisinde bulunmaları, din ve dünya işlerini yürütme imkanına kavuşmalarıdır"(20) hükmünü zikretmektedir.Sonuş olarak şunu söyleyebiliriz: İslâm fıkhında hakimiyet ve iktidar kavramları; birbirleriyle ilgili olmakla beraber, farklı mahiyete haizdirler.Hakimiyet kayıtsız ve şartsız Allahû Teâla (cc)'ya aittir. Hakim-i mutlak olan O'dur. Müslümanlar namazlarını edâ ettikten sonra; "Lehûl Mulk (hakimiyet o'nundur) ve lehû'l Hamd" diyerek, bunu ikrar ederler. İktidar kavramı ise, Allahü Telâla'nın (cc) halifesi olan insanlara ait fiilleri ifade işin kullanılabilir. İnsanların rızalarını (bey'at veya zimmet akdi) alarak iktidara gelen kimseler; hem Allahû Teâlâ'nın rızasını ve hakimiyetini dikkate almak, hem insanların haklarını muhafaza etmekle vazifelidirler. Hilâfet rejiminin hedefi, insanoğlunun hem bu dünya , hem ahiret aleminde saadetine vesile olmaktır. Günümüzde insanların hevâlarından kaynaklanan ideolojiler, yeryüzüne hakim olma ihtirasına kapılmışlardır. Bunun getirdiği fitne ve fesad, bütün şiddetiyle sürmektedir. Hesap gününe hazırlanan mü'minlerin; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri (hakikati ve adaleti) bir kenara bırakıp, müstekbirlerin ideolojilerine hizmet etmeleri caiz değildir.