Emanet ve Ehliyet

SEFER HALINDE OLAN MÜKELLEF NAMAZINI NASIL EDÂ EDER?

619 "Sefer" lugatta; miktar tayin etmeksizin mesafe katetmek manasina gelir.(467) Misafir; sefer halinde olan kimse, yolcu demektir. Hz. Aise (r.anha) validemizden rivayet edilen bir Hadis-i Serif'te: "Namaz ikiser rek'at olarak farzkilinmistir. Sonra sefer halinde oldugu gibi birakilmis, hazar (mukim) namazina ziyade edilmistir" buyurulmaktadir. Yine Buhari'nin rivayet ettigi bir Hadis-i Serif'te ise: "Namaz ikiser rek'at olarak farz kilindi. Sonra Peygamber (sav) hicret etti. Ve namaz dörder rek'at olarak farz oldu. Sefer halindeki namaz ise ilk sekliyle birakildi" hükmü beyan buyurulmustur.(468) Hanefi Fûkahasi; seferi halde iken dörder rek'atlik namazlarin iki rek'at olarak kilinmasinin farz oldugu hususunda müttefiktir.(469) Esasen bu bir kasr etme (kisaltma) degildir. Nitekim Ibn-i Abidin: "Çünkü iki rek'at yolcu hakkinda bize göre hakiki kisaltma degildir. Bilakis yolcunun farzinin tamamidir. Ikmal (dört rek'at kilma) dahi onun hakkinda ruhsat degil, isaet (hata etmek, günah) ve sünnete muhalefettir"(470) hükmünü zikreder.

 620 Kendisiyle hükümlerin degistigi mesafenin en azi üç günlük yoldur. Sefer müddetini tayin ederken, orta halli yolculuga itibar edilir. Bu da deve yolculugu ve senenin en kisa gününde yaya yolculugudur.(471) Seferle degisen hükümler sunlardir:
  1) Dört rek'atlik farz namazlarin, iki rek'at olarak edâ edilmesi.
  2) Ramazan ayinda ise, oruç yemenin mübah olmasi.
  3) Mestler üzerine mesh müddetinin üç güne çikmasi.
  4) Cum'a ve Bayram namazlarinin düsmesi.
  5) Kurban kesmenin vücûbunun düsmesi.
  6) Hür olan kadinlarin; yaninda kendisine nikah düsmeyen birisi olmadikça (yani mahremsiz olarak) bu mesafeye gitmelerinin haram olmasi.(472)

  Sefer müddetini tayin hususunda fersahlara itibar edilir mi, edilmez mi? Ibn-i Abidin: "Mezhebe göre fersahlara itibar yoktur. Bir fersah üç mil, bir mil de teyemmüm babinda geçtigi vecihle dört bin arsindir. Mezhebe göre diyoruz. Çünkü zahir rivayette zikredilen üç günün nazar-i itibara alinmasidir. Nitekim Hilye'de beyan edilmistir. Hidaye sahibi umumiyetle fukahanin kavillerinden ihtiraz için "Sahih olan budur" demistir. Fukahanin bazisi mesafeyi fersahlarla takdir etmis, sonra ihtilafa düsmüslerdir. Bazisi yirmi bir fersah, digerleri onsekiz fersah, daha baskalari da onbes fersah oldugunu söylemislerdir. Fetva ikinci kavle (yani 18 fersah diyenlerin kavline) göredir. Zira ortadadir. Mücteba'da "Fetva harizm ûlemasinca üçüncü kavle göredir. Sahih kavlin vechi sudur: Fersahlar düz yerde, dagda karada ve denizde yollara göre degisir. Konaklar böyle degildir. Orta halliyürüyüsten maksad; deve yürüyüsü ile yaya yürüyüsüdür."(473) hükmünü zikreder. Surasi muhakkaktir ki; fukaha, yaya yürüyüsü ile üç konak veya üç günlük yol üzerinde ittifak etmis ve bunun zahir rivayet oldugunda birlesmistir. Bu konuda kilometre tayini isabetli degildir. Ayrica fecir vaktinden zeval vaktine kadar olan zaman esas alinmistir. Senenin en kisa günlerinde bu süre yedi saat civarindadir. Üç gün veya üç konaklik mesafe; asgari 21 saatlik yoldur. Mükellef gittigi mesafeyi; normal yürüyüsü ile 21 saatte alip alamiyacagini dikkate almak durumundadir. Eger o mesafeyi 21 saatte alamiyacagini kat'i olarak bilirse (ki bu kat'iyyet zann-i galib olacaktir) seferilik sözkonusudur. Bu yolu otobüs, uçak, tren ve bunun gibi vasitalarla çok kisa bir sürede bile katetse, "Seferi" hükmü geçerlidir. Zira "Seferi"likte illet, sadece ve sadece mesakkat degildir. Belki de "mesakkat" önde gelen illetlerden bir tanesidir. Fersahlar (günümüzde kilometreler) üzerinde duran ûlemanin her biri, o mesafenin üç günlük yol olduguna itikad ederler...

 621 Sefere çikan mükellefin niyyet etmesi sarttir. Eger "Sefere" niyyet etmezse, bütün dünyayi bile dolasmis olsa, sefer hükmünden istifade edemez.(474) Niyyet etmeden yitirdigi bir mali arayan veya alacaklarini toplayan kimseler "Seferi" hükmünde olamazlar. Dolayisiyle niyet kat'iyyen ihmal edilmemelidir.

 622 Sefere niyyet eden mükellef; sehrin evlerinden ayrildigi andan itibaren, dört rek'atlik farz namazlari iki rek'at olarak edâ eder. Bu ruhsat degil, azimettir. Bu hususta Hz. Ali (ra)'den su eser varid olmustur: "Sayet su kamistan yapilmis evi geçmis olsaydik, elbette namazi kasrederdik"(475) Sonuç olarak sefere niyyet eden mükellef; oturdugu sehrin veya köyün evlerini geçtikten sonra, namazlarini kasr eder.

 623 Simdi "Vatan" kavrami üzerinde duralim. Hanefi Fûkahasi vatani: "Asli, ikamet ve sefer" olmak üzere üçe ayirarak ele almistir.
  Vatan-i Asli: (Vatan-i Ehli, Vatan-i Fitrat veya Vatan-i Karar da denilebilir) Ibn-i Abidin: "Bir kimsenin yerlestigi veya evlendigi yer Vatan-i Aslidir" tarifini esas almistir.(476) Meselenin mahiyeti sudur: Bir mükellefin; kat'i ve sürekli olarak ikamete niyyet ettigi, içinde evi ve isi bulunan yerdir. Insanlar genellikle dogduklari yere yerlestikleri için "Vatan-i Fitrat" tabiri de kullanilmistir.
  Vatan-i Ikamet: (Vatan-i Müstear veya Vatan-i Hadis'de denir) Bir mükellefin; kendisinde onbes gün veya daha fazla ikamete niyyet ettigi, dogum yeri olmayan ve içinde ailesi de bulunmayan yerdir.(477) Bir yerde ikamete niyet etmek, sadece su bes sartla sahih olur:

  1) Yolculugu terk etmek: Mükellef yolculuga devam ettigi halde ikamete niyet ederse sahih olmaz.
  2) Yer selâhiyeti esastir. Mesela bir mükellef, kat'i olarak oturmadan karada, denizde veya çölde ikamete niyet etse sahih olmaz.
  3) Kisinin reyinde hür olmasi esastir. Yani köle ve hizmetçi gibi baskasinin reyine tabi olmamalidir. Baskasinin emrinde olan kimsenin ikamete niyet etmesi sahih olmaz.
  4) Yerin bir olmasi esastir.
  5) Müddetin durumu esastir: Bir kimse; onbes günden az ikamete niyet ederse, vatan-i ikamet tesekkül etmez. Asgari onbes veya daha fazla ikamete niyet etmelidir.(478)

  Bir mükellef; herhangi bir is için baska bir sehire sefer yapsa, onbes günden daha fazla kalmaya niyet etmedigi halde, isi uzasa ve bir ay kalsa yine de seferidir. Yine Islâm ordusu herhangi bir beldeye sefer yapsa, o belde de onbes günden fazla da kalsalar "Seferi" hükmü devam eder. Zira Ibn-i Ömer (ra) Azerbeycan'da alti ay ikamet etmis ve bu müddet içerisinde namazlarini kasr etmistir. Sahabe-i Kiram'dan da bunun bir misli rivayet olunmustur. Buradaki incelik sudur: Islâm ordusu orada karar kilma veya geri çekilme hususunda muhayyerdir.(479) Içinde bulunduklari hal, ikamete niyete müsaid degildir.
  Vatan-i Sefer: Mükellefin, onbes günden az bir müddet  ikamet ettigi yerdir.

 624 Yeryüzünün tamami; niyet ehli olan bir mükelelf için, "Vatan-i Asli, Vatan-i Ikamet veya Vatan-i Sefer" olabilir. Nitekim Hiristiyan olan bir kimse; üç günlük bir yola çiksa ve daha ikinci gün Kelime-i Tevhid'i getirip müslüman olsa, o anda sefere "Niyyet" edebilir ve namazlarini kasrederek edâ eder. Çünkü müslüman olmakla "Niyet" ehli olmustur.(480) Malûmdur ki; yeryüzünün tamami Allahû Teâla (cc)'ya aittir. Dolasiyla Laik kültürün gelistirmeye çalistigi "Vatan Müdafaasi" kavraminin, hiçbir temeli yoktur. Mü'minler; Allahû Teâla (cc)'nin indirdigi hükümlerle hükmedilen ve kendilerinin galip oldugu "Darû'l Islâm'i" müdafaa için cihad ederler. Ancak küfür ahkami ile hükmedilen ve Islâm'i savundugu için insanlari mahkum eden siyasi güçlerin galip oldugu beldeleri müdafaa etmezler!.. Çünkü bu fiilde küfrün daha da güçlenmesine yardim sözkonusudur. Cihad bahsinde bu konu üzerinde ayrica durulacaktir. Bazi çevrelerin "Vatan sevgisi imandandir" hükmünü, bir Hadis-i Serif gibi öne sürmeleri, cehaletlerini gösterir. Çünkü böyle bir Hadis-i Serif, hiçbir muteber kaynakta mevcud degildir. Aksine bunun uydurma bir söz oldugu, Aliyyü'l Kari'nin "Mevzûat'inda" hassaten zikredilmistir.(481)

 625 Misafir olan bir mükellef; mukim olan bir imama iktida ederse namazini dört rek'at olarak edˆ eder.(482) Ancak misafir imamete geçerse; iki rek'ati edâ ettikten sonra selam verir ve "Siz namazinizi tamamlayiniz. Çünkü ben seferiyim" demesi müstehab olur. Zira Resûl-i Ekrem (sav) Mekke'de namaz kildirmis ve namazin sonunda Mekke halkini bu sekilde ikaz buyurmustur.(483)

 626 Yolculugun mesrû veya gayr-i mesrû bir maksadla olmasi arasinda; seferilik noktasindan bir fark yoktur.(484) Zira seferin bizzat kendisi ma'siyet (kötülük) degildir.

 627 Resûl-i Ekrem (sav) Cafer b. Ebi Talib (ra)'i Habesistan'a gönderdigi zaman; gemide namazi ayakta edâ etmeyi ancak bogulma korkusu olursa oturarak kilmasini emretmistir.(485) Gemi hangi tarafa dönerse dönsün, musalli gemide kibleye dogru yönelir. Herhangi bir özre mebni olmaksizin, hayvan üzerinde farz namazi eda caiz degildir. Feteva-i Kadihan'da da böyledir.(486) Mesru özre gelince: Hayvan üzerinden inmesi halinde hayatindan korkmasi, vahsi hayvanlarin veya kafirlerin saldirisindan çekinmesi gibi hususlardir. Otobüs yolculugunda da; mutlaka otobüsü durdurmak ve farz namazlari hakki ile edâ etmek gerekir. Bu hususlarda otobüs sahipleri de, hassas olmali ve gerekli kolayligi göstermelidirler. Esasen sefere çikan mükellefin; seferi, namaz saatlerini hesapliyarak yapmasi daha uygundur.