Diyalog Tuzağı

Dinler birleşebilir mi?

 

DİNLER BİRLEŞEBİLİR Mİ?

Bazı kesimler, “İnsanların hangi dinden, hangi inançtan olurlarsa olsunlar, “Diyalog”suz yaşamaları mümkün değildir. Bu insanın tabiatına aykırıdır. Neden “Diyalog”un üzerine bu kadar gidiyorsun?” diyorlar.

Bu sorunun cevabına geçmeden önce “Diyalog” nedir? Bunun üzerinde durmamız lazımdır. Diyalog, insanların hangi görüşten, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun hoşgörü içinde kavgasız yaşayabilmeleridir.

Böyle bir diyaloğa karşı çıkmak mümkün mü? Buna karşı çıkmak, sosyal hayata, sosyal barışa karşı çıkmak olur. Burada önemli olan, nerede nasıl diyalog yapılacağının iyi bilinmesidir. Benim karşı olduğum “Dinlerarası diyalog’tur. Şunu da söyleyeyim, eğer diyalogtan maksat, her din mensubunun dinini yaşamasına hoşgörü göstermek, dini hürriyet sağlamak ise buna kimsenin itirazı olmaz.

Fakat, diyalog dinleri bir ortak noktada birleştirmek, din hakkında şüpheye düşürmek şeklinde algılanırsa bu diyalog olmaz, dine, inanca müdahale olur. Çünkü, kişiler hangi dinden olurlarsa olsunlar siyasette, ticarette, bilimde... ortak nokta bulmak mümkündür. Dinde, inançta ise ortak nokta olmaz.

İşte benim diyaloğa itirazım, endişem bu noktada. İşin bilerek veya bilmeyerek bu noktaya çekilmiş olmasında. Mesela, dinlerarası diyaloğun mimarlarından, öncülerinden olan bir dergide bakınız diyalog nasıl algılanıyor: “Diyalog, ‘ben doğruyum sen yanlışsın’ anlayışından, ‘ben de, sen de doğru olabiliriz, ikimizin de farkında olmadığı bir noktada ortak doğrulara ve işbirliğine sahip olabiliriz’ anlayışına geçiş yapmaktır. “

Dinde, “ben de, sen de doğru olabiliriz” bu mümkün mü? Bu kişinin dininden şüphe etmesi manasına gelir. Çünkü iman, benim dinim doğru, diğer dinler yanlış demektir. Dinimize göre, bir Müslüman, benim dinim doğru, senin dinin de doğru olabilir, derse o kimsenin dinle ilgisi kalmaz, dinden çıkmış olur. Çünkü, inancımıza göre bugünkü Hıristiyanlık ve Yahudilik hak din değildir. İslamiyetin gelmesiyle, nesh edilmiş, yürürlükten kaldırılmış dinlerdir.

Hak din sadece son peygamber Muhammed aleyhisselama gönderilmiş İslamiyettir. İslamiyete göre, sadece Peygamberimize inanan, islamiyetin emir ve yasaklarına uyan ancak Cennete gidecektir.

Diyalogcu dönüp dolaşıp hep, “ortak bir noktada buluşmayı” öngörüyor. Diyor ki, “Diyalogda fikir müzakereleri; birbirini çürütme ve kendini ispat etme maksatlı değil, birbirinin farklılıklarını anlama ve varolanın ötesine gidip oralarda keşfedilen ortak bir noktada buluşmayı öngörür.”

İslamiyet, kendisinin doğru diğerlerinin yanlış olduğu esasına dayanır. Kendisinin doğru inançta olduğunu, diğerlerinin yanlış olduğunu ispat etmeyi kendisine gaye edinmeyen bir Müslüman, inancını inkar etmiş olur.

Yine “dinlerarası diyaloğun” hızlı savunucularından olan bu dergi yazısında, “Diyalog, statü ve güç farklılıklarını askıya alan ve herkesi eşit seviyeye çeken, peşin hükümsüz, duymaya, dinlemeye, anlamaya ve varolanın ötesindeki mânâ boyutlarında mutabakat üretmeye dayalı özel bir iletişim biçimidir. “

Din zaten peşin hüküm demektir, bunu nasıl askıya alacaksın, nasıl mutabakat sağlayacaksın? Mesela, Hıristiyanlar, teslise, üç ilaha inanıyor; biz Müslümanlar ise, tek Allah’a inanıyoruz, bunun ortak noktası nasıl bulunacak, nasıl mutabakat sağlanacak? Üçle bir toplanıp ikiye bölünerek elde edilen iki sayısında mı mutabakat sağlanacak?

Böyle bir yaklaşımı aklı başında hiçbir Müslümanın kabul etmeyeceği gibi, bir Hıristiyanın da kabul etmesi mümkün değlidir. Zaten Hıristiyanlar da bunu kabul etmiyorlar, kabul etti görünüyorlar.

Nitekim, Vatikan’ın 1999 yılında yayınladığı; "Towards a pastoral approach to culture" adlı bir kitapta esas maksatlarını açıkca şöyle ifade etmekteler. "Bütün insanlar Hz. İsaya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Nihai maksadımız, bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır ".