Büyük İslam İlmihali

Namazlarda Kıyam

Kıyam, farz ve vacib namazlarda bir rükündür ve bir esastır. Bundan dolayı kıyama gücü yeten kimsenin oturarak kılacağı farz veya vacib namaz caiz olmaz. Rükünler farz olduğundan onlara riayet etmek gerekir.

Bir hasta gerçek olarak veya hükmen ayakta durmaktan aciz kalsa, namazını oturarak kılar. Bu şöyle olabilir: Ya hastalık gibi bir özürden dolayı gerçekten ayakta duramıyor veya sıhhatli olduğu halde şiddetli ağrılar duyacağından veya bulunduğu halden daha kötü bir hale düşeceğinden korktuğu için ayakta durmuyor. Her iki halde de oturarak kılabilir. Gücü yetiyorsa rüku ve secdeleri yapar; çünkü zorluklar kolaylığı kazandırır. Zaruretler de, kendi miktarlarınca bir ölçüye bağlanır.

Bir hasta, bir yere dayanmak suretiyle ayakta namaz kılmaya gücü yettiği sürece oturarak farz namazları kılamaz. Yine bir süre ayakta durmaya gücü yetiyorsa, o sürece ayakta durur ve sonra oturarak namazı bitirir. Öyle ki, yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar; başka türlü yapamaz.

Bir hasta ayakta durmaya gücü yettiği halde rüku ve secdeye veya yalnız secde etmeye gücü yetmezse, namazını ayakta kılması gerekmez. Oturup imâ (işaret) ile namaz kılar, faziletli olan budur. Fakat İmam Züfer ile üç imama göre, namazını ayakta imâ ile kılması gerekir. İmâ'dan maksad, namazda başı aşağıya doğru eğerek rüku ve secde için yapılan işarettir. Ancak secde için yapılan eğilme hareketi, rüku için yapılandan daha aşağı olması gerekir.

Ayakta namaz kıldığı takdirde Kur'an okumaktan aciz kalacak olan bir kimse, namazını oturup kıraetle kılar. Ayakta bir miktar okumaya gücü yeten kimse, gücü yettiği kadar ayakta okur, geri kalan kısmı oturarak okur.

Rüku ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse namazını ayakta veya oturarak imâ ile kılar. Ayakta namaz kıldığı takdirde idrarını tutamayacak olan kimse de, namazını oturarak rüku ve secde ile kılar.

Tek başına namaz kılınca kıyama gücü yettiği halde, cemaatla kıldığı zaman buna gücü yetmeyen kimse, ayakta namaza başlar, sonra oturur. Gücü varsa rüku için yine ayağa kalkar ve rüku eder; fakat namazı tekrar kılması gerekmez.

Oturduğu halde de, rüku ve secde etmeye gücü yetmeyen kimse, başı ile imâ ederek rüku ve secdesini yapar. Secde için, rükudan ziyade başını eğer. Üzerine secde etmek için yastık gibi bir şey temin etmesi uygun değildir. Bununla beraber böyle bir şey üzerine başını koyarak secde etmesi de caizdir. Bu durumda secde yerinin sertliğini duyarsa, namazını rüku ve secde ile kılmış sayılır, duymazsa ima ile kılmış olur.

Oturarak da namazını kılamayan kimse, arkası üzerine yatar ve ayaklarını kıble yönüne doğru uzatır. Sonra rüku ve secde için ima ederek namazını kılar. Başı ile ima edebilmesi için, omuzlarının altına uygun bir şey konur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp imâ ile rüku ve secde yapsa, namazı yine caiz olur. Fakat gücü varsa, arkası üzerine yatması daha faziletlidir.

Oturarak namaz kılabilecek bir hasta, gücü varsa teşehhüdde oturulduğu gibi oturur ve böylece namazını tamamlar. Buna gücü yoksa, kolayına geldiği şekilde oturur.

Bir hasta başı ile imâ etmeye gücü yetmese, namazını sonraya bırakır; kalbi ile, kaş ve gözleri ile imâ etmez. Bu hüküm İmam Azam'a göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, bu durumda kalbi ile imada bulunmazsa da, göz ve kaşları ile imâ eder. İmam Züfer ile İmam Şafiî'ye göre, kalbi ile de imada bulunur.

Diğer bir rivayete göre, böyle bir hastanın acziyet hali bir gün ve bir geceden fazla devam ederse, bu zamanla ilgili namazları büsbütün kendisinden düşer. Aklı başında olsa da hüküm budur.

Bir kimsenin baygınlığı bir gün ile bir geceden az devam ederse, bu arada geçen namazlarını kaza eder. Fakat bundan çok devam ederse, namazları üzerinden düşer. Bu azlık ve çokluk İmam Azam'a göre saat itibariyledir. İmam Muhammed'e göre ise, geçen namazların vakitleri itibariyledir. Bunun için İmam Muhammed'e göre, geçmiş olan namazlar beşten fazla ise düşerler; değilse düşmezler. Bu görüş daha sahih görülmektedir.

Sonuç

Namaz, tam bir özür bulunmadıkça asla terk edilemez ve geciktirilemez. Aksi halde Yüce Allah'ın azabı çok şiddetlidir, pek korkunçtur. O'nun büyük varlığına sığınırız.

Bir özre dayanmaksızın farz namazlar hayvan üzerinde kılınmaz. Bu hükümde vitir namazı ile cenaze namazı ve yerde okunmuş olan secde âyetinden dolayı yapılacak tilâvet secdesi ve kazası gereken herhangi bir namaz da aynıdır.

İmam Azam'dan bir rivayete göre, sabah namazının sünneti de bir özür bulunmadıkça hayvan üzerinde kılınamaz.

Yürümekte olan bir araba, yürür halde olan hayvan hükmündedir. Onun için bir zaruret bulunmadıkça yürür halde olan araba üzerinde farz ve vacib namazlar kılınamaz. Yerde duran araba ise, yer üzerindeki bir sedir ve bir taht gibidir, üzerinde herhangi bir namaz kılınabilir.

Yüzüp gitmekte olan bir gemi içinde, bir özür olmaksızın bütün namazlar oturularak kılınabilir. Fakat ayakta kılmak daha faziletlidir. Bu, İmam Azam'a göredir. İki imama göre, baş dönmesi gibi bir özür bulunmadıkça, yürüyen gemi içinde farz namazlar oturularak kılınamaz. Çünkü kıyam (ayakta durmak), bir rükündür, bir özür bulunmadıkça terk edilemez. İmam Azam'a göre ise, gemide baş dönmesi galiptir; galip ise muhakkak hükmündedir.

Deniz kenarında veya ortasında bağlı bulunan bir gemi, eğer çalkalanmamakta ise yer hükmündedir; içinde ayakta olarak namaz kılınabilir. Fakat çalkalanıp durmakta ise, hayvan hükmünde olur; mümkünse içinden çıkıp dışarda namaz kılmak gerekir.

Hareket halinde bulunan bir uçak da yürümekte olan bir gemi gibidir; bunun da yürümesi ve durması yolcunun elinde değildir.

Yürümekte olan deve gibi bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in iki gözü, hayvanın sırtı hükmündedir. Fakat durmakta olan bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in (içinde insan oturan eğerin) iki gözü altına yere dayanmak için bir ağaç dikildiği takdirde, yer üzerindeki sedir, tahta ve minderlik hükmünde olur.

Hayvan üzerinde namaz kılan kimse, rüku ve secdeyi ima ile yapar; secde için rükudan biraz daha fazla eğilir. Hayvan üzerindeki eğer gibi herhangi bir eşya üzerine başını koyarak secde edilmesi mekruhtur.

Sünnet ve müstahab namazlar, bir özür bulunmaksızın oturularak da kılınabilir. Fakat fazilet ayakta kılınmalarındadır. Bunda alimlerin ittifakı vardır. İmam Azam'a göre, yalnız sabah namazının sünneti bundan müstesnadır; özürsüz oturularak kılınmaz. Yukarıda buna işaret edilmişti. Teravih namazını da özürsüz oturarak kılmak caiz ise de, keraheti vardır.

Bir kimsenin ayakta olarak başladığı nafile bir namazı, yorulacak olsa, bir yere dayanarak veya oturarak kılması caizdir. Böyle bir özür bulunmadıkça, bir yere dayanılmasında veya oturulmasında kerahet vardır.

Bir kimse oturarak kılmaya başladığı nafile bir namazı, kalkıp ayakta tamamlayabilir. Bunda ittifak vardır.